Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        24 Ocak: ABD-IMF-Gladio işbirlikçisi askeri darbenin “ön darbesi” 24 Ocak kararlarının 13’üncü yıldönümüydü. 24 Ocak ile 12 Eylül’ün “Ekonomik köprüsü” Özal artık cumhurbaşkanı idi.

        Darbelerin sakıncalısı Uğur Mumcu aracına konan patlayıcıyla öldürüldü. PKK-MİT ilişkisi üzerine çalıştığı ileri sürüldü.

        28 Ocak: İstanbul’da işadamı Jak Kamhi’ye suikast girişimi oldu.

        5 Şubat: Özal’ın sağ kollarından Adnan Kahveci garip bir “kaza”da öldü. “Kürt raporu” hazırlamıştı.

        17 Şubat: Özal’la birlikte, “Güneydoğu’da farklı arayışlar” paylaşan Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis ve beraberindekiler, “askeri uçak kazası”nda öldü. Uçak, General Armağan Kuloğlu komutasındaki Kara Havacılık Okulu’ndan kalkmıştı.

        Düşüş nedenleri geçiştirildi.

        Bitlis’in ekibinden, “farklı bakışlarıyla” bilinen bazı subaylar da, ya “kaza” ile ya “intihar” sonucu veya “terörist kurşunu” ile ölecekti.

        17 Nisan: Cumhurbaşkanı Özal öldü. Hemen öncesinde, garip bir şehir turuyla hastaneye götürülmüştü. Şüphe ifade edenler bir şekilde susturuldu.

        Yıllar önce suikast girişimine maruz kalmış; tetikçi bulunmuş, başbakanlığında bile tetikçisinin arkasına uzanılmamıştı.

        25 Mayıs: Özal ve Demirel-İnönü koalisyonu, Bitlis gibi askerlerle de birlikte, “Kürt realitesi” üzerinden, af dahil, “açılım” politikasına hazırdı. Özal’ın ve Bitlis’in tuhaf “zaman ayarlı” ölümleri ardından, koalisyon adımlar atacaktı ki…

        Korumasız bir otobüse adeta ölümüne yüklenmiş 33 er, Bingöl’de, “ateşkes bozan PKK tarafından kurşuna dizildi”!

        2 Temmuz: Demirel’i cumhurbaşkanlığına Çiller’i başbakanlığa taşıyan süreçte, İnönü’yü de baş sorumlu kılan saldırı ve yangınla Sivas Katliamı icra edildi; 37 kişi kıstırıldıkları otelde alev alev öldürüldü.

        5 Temmuz: Sivas Katliamının peşine ve karşısına, 33 kişinin “teröristlerce” katledildiği Başbağlar Katliamı geldi.

        Eylül, Ekim: HEP kurucusu, Mardin Milletvekili Mehmet Sincar öldürüldü. Jandarma Tugay Komutanı General Bahtiyar Aydın öldürüldü. Jitem’in organizatörü,tetikçisi ve itirafçısı emekli subay Cem Ersever öldürüldü. Onunla bağlantılı başkaları da öldürüldü.

        Sonrası ölümlerin, cinayetlerin, suikastların, terörün, infazların, faili meçhullerin, köy yakmaların, kuyulara gömmelerin, domuz bağlarının, gazete yakmaların, uyuşturucu savaşlarının, Adapazarı üçgenlerinin, zorunlu göçlerin, gazeteci kıyımlarının, Meclis’ten yaka paça milletvekili götürmelerin, Susurlukların, Çiller’in Susurluklaştırılmasının, 28 Şubatların, Demirel’in, Ecevit’in, Bahçeli’nin, Yılmaz’ın, büyük medyanın 28 Şubatlaştırılmasının bitmeyen mevsimi.

        ***

        Özal’ın otopsisinde hakikaten (Bugün’den Güngör Ergün’ün haberi) o zehir varsa…

        Tarihin çok safhasında o zehir vardır.

        Türkiye bunları çözebilirse, kendini bağlayan zincirleri, kanını akıtan bitmek tükenmez işkenceyi, evlatlarını yok eden kanlı kuyuyu epeyce çözer.

        Kendini tanıyan, kirini, pasını, irinini, kanını, hakikatini bilip yüzleşen memleket umuduna sahip olur.

        ***

        İktidar, açlık grevleri başta, şahince koşup dururken; hepimiz gibi, böyle bir tarihle önce kendi de yüzleşmeli.

        Ölüm sürsün, nefret ve kan tükenmesin diye zehirlenmiş bir tarihin; cumhurbaşkanı naaşı ile vatandaş kemiklerini otopside buluşturan bir zehrin mirasçısı kalmaktan da öte bir şeyler bulunmalı.

        Tarih otopsi masalarında yeniden yazılacaksa…

        Ölümden yana, cenaze levazımatçısı gibi kalamazsınız!

        Hakikat, değiştirir.

        Siz, biz inat etsek bile, tarihin akışını değiştirir.

        Eren Güvener

        Yazıişleri arkadaşlarımızın en kadimlerinden biri daha, Eren Güvener de başını koyup gitti.

        Hikmet, Ömer, Yalçın, Fettah, Erdal… Birer birer eksildiler, kırık bir çerçevedeki resimden.

        Eren’in müthiş insanlığı, sanki büyük cezalar hak etmiş gibi, önce oğlu Onur’un ölümünü; hemen ardından sevgili karısı Zehra’nın kaybını yüklenmek zorunda kaldı.

        O vakitlerden tek tesellimiz, o zor günlerinde hep yanlarında olabilmekti; bu vakitten büyük üzüntümüz, Eren’in son günlerinde olamamak.

        Eren de, gencecikken bir otobüsün son koltuğunda hayatını kaybeden evladının peşinden gidermişçesine, “Onuruyla” bitirdi yolculuğunu.

        Birçoğumuz ise hala kendini ölümsüz sanıyor!

        Diğer Yazılar