Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ne yapacağız?..

        Daha iyi bir yıl dileyeceğiz.

        Neye göre?

        Bugüne mi, düne mi, doğduğumuz yıllara veya acı çektiğimiz günlere göre mi?

        Kendimize göre mi yoksa herkes dahil mi?

        Öfke duyduğumuz, başını ezmek filan istediğimiz için de mi?

        İnsanlık yılları devirip devredip duruyor; o ilk gün nedense bir yenilenme hissi.

        Oysa dünya, çevre, ülke, kurallar, yaşımız… hepsi eskiyor.

        Elbet hayatınızda yeni insanlar oluyor, ama kaybettikleriniz de yıllara diziliyor.

        Dünya, ülkem, devletim, milletim için filan dediğinde dahi…

        Kimler umurunda, ne kadarı yani?

        En iyi ihtimalde, karşı takım kazansın ister misin; işyerinde senin değil ötekinin ikbal görmesini; ne bileyim, piyasada rakip önüne geçsin; bizimki değil komşu çocuğu işe, üniversiteye kapağı atsın. Ötekinin hayatı, haysiyeti?

        Kimliği, kişiliği, inancı, ideali, hayali farklı olan da iyilik bulursa, ne olacak…

        Belasını bulursa yeni yıl daha iyi mi sayılacak?

        Böyle toptan iyilik temennilerine her yeni yıl da toptan gülüyordur.

        En azından, statü, imtiyaz, ayrımcılık, sınıf farkı, ötekinden nefret filan nedir, biliyordur.

        Biz yetişkinsek, onlar şerbetli.

        ***

        Ne bileyim…

        Sanki belli bir yaşa kadar, istediklerini, hayal ettiklerini yaparak, hiç değilse peşinde koşarak, mücadelesini vererek bir nevi mutlu oluyorsun veya öyle sanıyorsun, öyle olabileceğini zannediyorsun.

        Belli bir yaştan sonra ise, az yorgun, biraz bıkkın; bakiye vaktin, teorik olarak bile yaşadığından daha az…

        Belki de mutluluk artık, “Yapmak istemediklerini yapmamak…” gibi daha negatif bir şey.

        Tabii tersi de mümkün. Gençken de böyle düşünmek veya istediklerinin peşinde koşabilmeyi tam da ömrün son turlarına bırakmak.

        Artık ne kadar mümkünse.

        ***

        Felsefelerin, inançların, kutsal kitapların bir temel kuralı akla geliyor:

        Olumlu olarak “Başkasına da kendine yapılmasını istediğini yap” denen, daha müdahaleci biçimde, “Kendine yapılmasını istediğini başkasına da yap” diye ifade edilen kural.

        İlk hali, “İlle bir şey yapacaksan bari öyle olsun” iken; ikinci hali, berikinin isteyip istemediğini, bizim iyi ve doğru bulduğumuzdan haz edip etmediğini pek dert etmeyen ebeveyn, veli, vasi, ana-baba, öğretmen, hoca, amir, devlet durumu.

        Şefkat belki var da, esası otorite.

        Belli ki bu sıkıntı vermiş, epey filozof ile kutsal metin, şöyle ilke bilmiş:

        Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına da yapma.”

        Daha iyi. İhtimal azaltıyor. Başkası için karar vermiyor gibisin.

        Ama sana iyilik yapılmasından hoşlanmıyor da olabilirsin; yapma o zaman! Hoşlanıyorsan da yapma!

        ***

        Bu negatif ilkeyi hesapta kabul eden tüm felsefi, ideolojik, dini pozisyonlar ve devlet halleri yine kendini alamamış; kendine yapılmasını istediğini başkasına zorla yapmak, yaptırmak için de, kendine yapılmasını istemediğini başkasına dayatmak üzere de seferber olmuş.

        İnsan da aynen.

        Karısını öldüren, evladını çukura gömen, tecavüzü kudret sanan, başkalarının iliğini emen, işkenceci, pusucu, infazcı, insanları dere yatağına yığan, katliamcı ve bilulum zorba, zalim filan da, sorsan kim bilir ne kadar inançlı!

        ***

        Kendimizi biliyoruz da, konduramıyoruz herhalde.

        Ordu içi mevzularda adalet, hakkaniyet, insan hakları zaviyesinden, ikiyüzlülükler üzerine epey yazıyorum ya…

        Dikkatimi çekti:

        Emekli bir Binbaşı Meclis Komisyonu’na yazmış; eşi başörtülü diye 28 Şubat’ta ne kadar aşağılandığını. Elhak doğrudur:

        Eşim sosyal faaliyete orduevine çağrıldı. Başını açması istendi. İçeri alındığında subay eşleriyle değil uzman erbaş eşleriyle oturtulup aşağılandı.”

        Kesin yapmışlardır; çünkü uzman erbaş eşini, orduevine de nasıl almışlarsa, aşağı sayıyorlar zaten.

        Ötekiler başörtülüyü de, astı da aşağılıyor da, mağdur Binbaşı astı nasıl görüyor?

        Aşağı görülmeye, eşi dışında, ötelenmiş öteki kadınlar, itilmiş, ezilmiş öteki askerler için de itirazı var mı?

        Orduevi meselesini de bazen yazıyorum ya; kendi de hor görülmekten yakınan bir emekli astsubay site kurmuş, diyor ki “Ağzındaki baklayı çıkarsın… Uzman çavuşları astsubay orduevine mi sokmak istiyor?”

        Ben ne diyeyim…

        Size de iyilikler dileyeyim!

        ***

        Bakın, çocukların eylemde olmasından en çok yakınanlardan Başbakan bile, İsrail askeri önüne dikilen Filistinli küçük kız Tamimi ile görüşüp fotoğraf çektirmiş.

        Demek ki bazen çocuklar bir şey anlatmak istiyor! Doğru bir şey de olabilir.

        Hepinize, özellikle çocuklara en azından daha umutlu yıllar…

        Diğer Yazılar