Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Militer cumhuriyetin “sivilleşmesi” maalesef “sivil haklar”ın sağlamlaştığı bir evrim yaşayamadı…

        Ortaya “para-militer demokrasi” çıktı.

        Tamam bir tapeli “paralel devlet” bir de bildiğin kasalı, kutulu, akçalı “para devlet” var ama bu dediğim öyle değil.

        Bu, “Militer Vesayet Cumhuriyeti” ardından gelen evrim aşaması: “Militer Esaret Demokrasisi”!

        Vesayet, ordunun, tabii oradaki eratın, astların değil; paşaların devlet ve iktidarlar üzerindeki vasiliği ve tahakkümüydü.

        Esaret ise, bizatihi ordu içindeki kast-ast sisteminin, Disiplin Kanunu vesairenin bir cins makro modelinin; sivil iktidar marifetiyle sivillerin eline, diline, ayağına da zincir yapılması.

        Yani iktidar ile ötekiler arasında bir tür ast-üst ilişkisinin tesisi, tescili, tahkimi.

        ***

        Maalesef aidiyetlerimize göre seç beğen yapıyoruz.

        Vesayet Cumhuriyeti’nin militerliğinden rahatsız olmayanlar Esaret Demokrasisi’nin para-militerliğinden rahatsız…

        Bugünü çok meşru, haklı, konforlu bulanlar veyahut zannedenler ise ötekinden şikayetçiydi.

        Tamam, birinde apoletliler seçilmişler üzerinde de vesayet ve kudret sahibiydi ama…

        Bugün de seçilmişler apolet takmakta!

        ***

        Buradaki yazıları izleyenler, “Disiplin… İtaat” bahanesiyle, orduda alttakilerin ne türlü esaret şartlarına bağlandığını biraz izlemiştir. Yahut zaten kendi o deneyimi yaşamıştır.

        Kimileri bunu asla kabul etmez, lafını etmez, toz kondurmaz.

        Oysa bugün yakınıyorsunuz ya; sivil paşaların halka, itirazı olana, altta gördüğüne ettiklerinden.

        İtaat, boyun eğilmesi, ses kesilmesi, parazit yapılmaması için bindirdiklerinden ve indirdiklerinden.

        Merak buyurmayın, hepsinin “militer” ilham kaynağı, icrası var.

        Bağımlı, emir kulu yargıdan; özel hayatın didiklenmesine…

        Fişlemelerden her kademede otoriterliğe…

        Gözdağı ve tehditten işinden, aşından etmeye…

        Ayrımcılık, kayırmacılıktan son numaramız “internet sıkıyönetimi”ne, “medya sansürleri”ne ve en üst amir emrindeki yargı, istihbarat, polise kadar.

        ***

        “Darbeleri önleyenler” bir bakıma “darbe hukuku”na; 28 Şubat’a saydıranlar bir nevi “28 Şubat kültürü”ne sarıldı.

        İnternet sıkıyönetimiyle aynı anda sıkıyönetimlere yaraşır biçimde, Ankara’nın bazı ilçelerinde “yargısız polis baskını” boşuna devreye girmedi.

        Bu “Askeri istihbarat ve askeri inzibat” kültürüdür.

        Hesap vermeden hep hesap soran; hukuka dayanmadan kanun koyan; insan haklarına aykırı yığınla naneyi kendine hak gören; ast-aşağı saydıklarını sürekli paylayan kütür kütür militer kültür.

        ***

        Pek ilgilenmemiş olabilirsiniz ama bir nevi “İnternet sıkıyönetimi” epeydir zaten “militer” olarak uygulanıyordu.

        “Sanal ve sosyal alem”de sesi, sözü, beğenisi, bir eleştirisi (suçun zerresi olmasa da) çok sayıda profesyonel askerin günlerce sorgulanmasına, istifaya zorlanmasına, atılmasına sebep sayıldı.

        Hükümetin komutanlara armağan ettiği “Disiplin Kanunu”na ve uygulamalarına bakarsanız; sivilleşmenin doruğunda ulaştığımız para-militer demokrasinin full-militer provasını, ilhamını da görürsünüz!

        Ama hala kimi buna yamanırken, kimi de ona yapışıyor!

        Ezilenleri tam görmezsen nasıl ezildiğini de tam anlayamazsın.

        Not: Sezar’ın hakkı Sezar’a! Ukrayna mesela, militer bir cumhuriyetten ancak para-militer bir devlet haline gelebilenin, bir anda nasıl kara-militer olacağının bir timsali. Burada en azından, kendimize dokunma ihtimali belirince “Özel mahkemeler, 10 yıl tutukluluk” kalktı, “gözaltında somut delil, dinlemede kuvvetli şüphe şartı” geldi! O yüzden burası “demokrasi” ama “para-militer”, “pro-iktidar”!

        Evladımın cenazesini sağ salim getirecekler!

        De ki bir yakınımın çocuğu da, onun başına geldi.

        Isparta Yalvaç Ayvalı Köyü’nden, hasta, yaşlı ve yaslı Ataman Arslan’ın oğlu.

        23’ündeki Gökhan, iki hafta önce evlenmiş, düğünü “kurs sonuna” bırakmıştı.

        Tuzla Piyade Okulu’nda uzman erbaş kursu. Spor denetlemesi günü.

        430 asker önünde, malum spor baskısı altında, duvar tırmanışında düştü, başını çarptı.

        Çok sayıda tanık, “müdahale gecikti, geciktirildi” derken “Yok, zamanında müdahale edildi” diyen de var.

        Fakat, astları sorgulayıp komutan Albay’ın ne emrettiğine karar verecek olan askeri yargı da komutanlardan ve komutanların astı, onlardan sicil bekleyen subaylardan oluşuyor.

        Tanık askerler muhtemelen esas duruşta ve Emret Komutanım diyerek ifade vermiştir bağımsız yargının askeri savcısına.

        Olayın gece yarısı Meclis’e taşınmasını da sağlayan (MHP Milletvekili Nevzat Korkmaz’ın gündem dışı konuşması) Emuzder Başkanı Merdoğlu acılı babayı aramış.

        Nice oğlun kayırıldığı, onlar için her şeyin altüst edilebildiği bir ülkede, kimsenin “Onlar için kanun yapmayacağı” sıvasız hanelerden bir babanın hıçkırıklar içindeki tesellisini siz de duyun ki, bir saniye nefesimiz kesilsin:

        “Evladımın cenazesini uçakla sağ salim getirecekler, Allah razı olsun!”

        Bir babanın, ölüme düşmüş oğlunun tabutuna bile “Allah razı olsun, sağ salim getirdiler” diye sarılmasından daha acı bir şey olabilir mi!

        Diğer Yazılar