Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tarihi unutursan talih de seni unutuyor!

        “Yaşadığımız en kötü dönem”in hangisi olduğunu bilmek çok zor.

        Yaşımıza göre en kötüyü yaşıyoruz; bir de başımıza göre.

        Çocuklarım için, “yaşadıkları en kötü dönem”de 12 Mart, 12 Eylül ve hatta 90’ların Susurluk cinayetleri yok!

        Yaşamamış çünkü.

        Ancak onları öğrenebilir, anlayabilir, değerlendirebilirler.

        Daha yaşlıca olanlarımız ise, “yaşadıkları en kötü dönem”e dair hafızaya kurban olabiliyor.

        Veya hafıza önüne getirse bile, kafa almıyor!

        ***

        İktidarın “dayatma, hegemonya, baskı, şiddet” hummasını, “hayatlara müdahale”yi, “tamah ve günah bolluğu”nu, “öldürülenler”i, “polis devleti, bağımlı yargı, partizan bürokrasi, kayırmacı ekonomi, ayrımcı siyaset, esir medya”sını “yaşadığı en kötü dönem” sayan epey kişi var.

        Kötü olduğu besbelli de!

        Gençler için, tamam. Olmasın elbet ama daha kötüsüne kadar.

        Fakat daha ileri yaşlılar, hiç olmazsa hafızamızı, arşivimizi sıfırlamamalıyız.

        “Yaşadığımız en kötü dönem” diye konuşurken biz; binlerce insen “öldüğümüz dönem” diye fısıldıyor binlerce kabirden veya kabirsiz bir çukurdan, kuyudan, dere yatağından!

        Fiilen savaş, iç savaş bile denebilecek, hemen hepsi sıvasız hanelerden, yoksul analardan 50 bin kadar insanın, genci yok eden “süreç”zaten başlı başına “öldüğümüz en kötü dönem”lerden biri.

        Bir de “devlet icraatı” var.

        Yani fiilen devletin, devlet birimlerinin, birimlerde birilerinin “Hadi koçum” deyişleri.

        ***

        Binlerce faili meçhul cinayetten ve “devlet temizliği”nden 18’i Ankara’da bir duruşmada, eski polis (ve tetikçi) Ayhan Çarkın’ın itiraflarıyla da son anda dava olabilmişti.

        17 Aralık’tan beri başka türlü tapeleri tepelemek için uğraşan MİT, o dava dosyasına eski tapeler koydu.

        Orada, MİT’ten üst düzey elemanların ve bu arada 12 Eylül’den Özal dönemine, oradan Çiller (ve SHP), derken 28 Şubat sürecine miras Mehmet Ağar’ın izleri var.

        O kayıtlara göre, 1982 Dünya Kupası’ndan çıkmış (daha iyi bir) Brezilya Milli Takımı’dan kaleci Carlos, Serginho ve Eder’i Malatyaspor’a getiren hayali ihracat paralarının ustası Nurettin Güven’e ihale ve havale edilenlerden bir cinayet de var:

        Londra’da, sendikacı Mehmet Kaygısız’ın öldürülmesi.

        Kayıtlara göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde polislik, Emniyet Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı yapmış bir kişiden, hayali ihracat ve uyuşturucu gibi işlerle tanınan birisine “Hadi koçum öldür şunu” motivasyonu gidiyor!

        Çünkü psikolojik olarak öylesi daha iyiymiş!

        ***

        “Tak-şak” Paşa’nın emrindeki birimlerin yargısız infazları, Küçük paşaların bölgelerinde üçgenlerde kaybolanlar, Susurluk ekipleri, gözaltında kayıp insanlar, köylüler, çocuklar; öldürülüp asit kuyularına atılmış 13, 14 yaşında Davutlar, Seyhanlar; 7 çocukla anne babalarının hep birlikte yakıldığı köy evleri; Jandarma Genel komutanı’nın düşen (veya düşürülen) uçağı; Lice’de Jandarma Komutanı’na keskin nişancı ile suikast; farklı düşünen subay ve askerlerin dahi ortadan kaldırılması; itirafçılardan bir cinayet ordusu; öyle hapis filan değil, Güneydoğu’da köşe bucak kafalarına sıkılan gazeteciler; kayıp evlatlarının peşinde iken gözaltında işkenceden geçirilen analar; bütün köyün önünde aşağılanan yaşlılar, kadınlar.

        Ve ondan az önceki tarih:

        İdam edilen başbakan ve bakanlar; onlara yananların üç gencin idamı için yanıp tutuşmaları; kendileri esas darbeci iken darbeci diye subay arkadaşlarını asanlar; işkenceden geçirilen Harp Okulu öğrencileri ile o işkencecilerin sonradan büyük paşa oluşları; devlet cinayetlerinin üzerine giden nadir savcı ve Emniyetçiler’in de ortadan kaldırılışı; her gün birbiri peşi sıra öldürülen siyasetçiler, gençler, muhalifler, sendikacılar, akademisyenler, işçiler; büyük katliamlar.

        Buyurun, “yaşadığımız en kötü dönem”i esas “öldüğümüz en kötü dönem”i yaşamış olanlara da sorun!

        ***

        Ne var ki, bu iktidarın, bu kötü dönemlerle de ciddi, kökten bir kavgası yok.

        12 Eylül, 12 Eylül yargılanmadan yargılanıp mahkum oldu; yani suikastlar, cinayetler, kayıplar, işkenceler ve failleri aranmadan.

        Ergenekon ve Balyoz davaları, hoş şimdi onları da “kumpas” buluyor bizzat kendileri ama, sadece “iktidara karşı eylem”le kaldı.

        Susurluk ve Çiller dönemi ise bu iktidarın genellikle ıslık çaldığı bir süreç.

        Çünkü Çiller de Ağar da Erdoğan için değerli devlet insanları!

        13 yaşında çocuğu asit kuyusuna atan devrin komutanını belediye başkanı olarak transfer edebilen bir parti AKP.

        Geçmişin infaz ve baskılarının daha açığa çıkabildiği bir dönemoldu Allah için; ama bu dönemin infaz ve baskılarını da kahramanlık sanan bir kültür bu.

        Ağar, Erkan ve o MİT ekibini 12 Eylül darbesinden miras alan Özal; o mirası devralan ise Çiller.

        AKP bunlar için ne dedi, ne diyebilir!

        ***

        Fakat CHP de ne diyebilir, hem MHP ne diyebilir bu işlere?

        AKP’lilerin birçoğunda yok zaten de, birçok sebeple AKP karşıtı olanların kaçta kaçında, o katliam ve cinayet ve infaz günlerine, müsebbibi sivil ve askerlere dair hafıza, vicdan ve öfke var ki?

        Çiller’le anılan dönem, SHP de iktidar ortağı:

        İnfazlar sırasında sözde “sosyal demokrasi” de iktidarda.

        Şöyle düşünün:

        Susurluk sürecinde Çiller’in ortağı SHP; Susurluk’u kapatma sürecinde ortağı Refah; Susurluk’u tamamen örtenler ise, Refahyol’u kazıyan 28 Şubatçı generaller ile onların manipüle ettiği DSP, MHP, ANAP koalisyonu!

        ***

        Böyle bir devamlılık, hiçbir gezegende yoktur…

        Yeter ki hafızanız, aklınız, muhakemeniz ve vicdanınız uzayda kaybolmasın!

        ***

        Nitekim, n’oldu?

        Devlet cinayetlerinin “itirafçısı” Çarkın bile, kendi itirafları “soyut” bulunarak tahliye edildi ki, ucu kimseye değmesin!

        “Somut deliller” yok dedi mahkeme ki, doğru!

        Öldürülenlerin hiç biri somut olarak yaşamıyor artık!

        Soyut boyutlu, somut komutlu Adalet Terazi’m benim.

        Diğer Yazılar