Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Polis, polisin “inine” girdi!

        Oysa polis polisin eleştirilmesine tahammül edemezdi.

        Şimdi polisler polisleri “darbecilik, paralel yapı, casusluk, sahte delil” vesaireden gözaltına alıp evlerinde arama yapıyor; arkadan kelepçe takıyor, başkalarına da arkadan kelepçe takmış bileklere.

        Ben polisin (ve savcıların) polislere (ve savcılara) yaptıkları tüm suçlamaları ciddiye alıyorum.

        Ama bu karşılıklı.

        O polislerin ve o savcıların iktidar mensuplarına suçlamalarını da ciddiye almamamız için bir neden yok ki!

        Darbecinin darbeci olması bile; hilecinin hileci, tamahkârın tamahkâr olması gerçeğini değiştirmiyor.

        Tamahkârın günahkârlığının da “başkalarının hayatıyla kolayca oynayanlar”ı masum kılmaması gibi.

        O yüzden…

        Ortada sadece (iddialara göre) 1 adet suç örgütü yok…

        O vakit 11 yıllık bir suç ortaklığı da mevcut olmalı!

        ***

        Alalım en babasını.

        Ramazan vesilesiyle Emniyet yıldızı Ramazan Akyürek.

        28 Şubat’ın İzmir ve hemen İstanbul Valisi Erol Çakır; bir “Derin devlet” ve “Veli Küçük” bilgesi.

        Vaktinde herkesin bildiği bir rapor hazırlamış: “Akyürek, Emniyet’teki hizipleşmede irticai akımlara yakın. Fethullahçı” ve 100 üzerinden 35 sicil vermiş.

        Kimi ciddiye alır, kimi de “28 Şubat fişlemesi” olarak görür.

        2002 sonunda iktidara gelen AKP nasıl görmüş?

        Askeri darbenin kuş tedirginliğinde ve ABD silahlarının gölgesindeki taze iktidar ne görmüş?

        Belli ki bir yıldız,bir şerif görmüş.

        Belli ki bir Malouda; belki daha da hallice.

        Almış, o siciliyle Trabzon Emniyet Müdürü yapmış.

        Sonra 2004’te Trabzon’da McDonald’s bombalanmış.

        Bombacı çocuk İstanbul’da yakalanmış; Trabzon’a getirilirken, 33 Ramazan sorgudan, yargıdan önce teşhisi koyup demeci patlatmış:

        Olay terör değil; örgüt yok. Münferit!

        Çocuğun adı, Yasin Hayal.

        Emniyet Müdürü’nün “münferit” sorgusu sonucu, her gençte örgüt yakalayan yargımız “örgüt”ten değil, adeta “yaramazlık”tan yargılamış.

        Hayal bombayı atıyor ama eline bomba veren eden “Erhan Abi”si.

        O nerede?

        Suya düştü.

        Su nerede?

        Ramazan Abi içti!

        Böylece azmettiriciyi gizleyerek hem örgütü yok etmiş Emniyet; hem Hayal’in tahliyesini ve ele düşmesini kolaylaştırmış; hem de Erhan Abi’den kendince muhbir imal etmiş!

        Diğer vakaları da hatırlayın; sadece Ramazan değil, adeta kurban bayramı olduğunu görün:

        İki öğretim üyesinin öldürülüşü… Bildiri dağıtanlara linç girişimi; Emniyet’in linççileri kollayışı… Emniyet’in sözde takibindeki Rahip’in öldürülüşü.

        ***

        Belli ki bu vakalar Akyürek’in 33 olan notunu 99 yaptı!

        Hakikaten öyle olmalı ki, hepsi ortadayken, iktidar Akyürek’i Emniyet İstihbarat başına getirdi!

        Tepe tepe de kullandı.

        Başbakan’ın yıllarca Hocasını, okulunu, parasını, kadrosunu övdüğü “Paralel”i, evinde ve iktidar dolar istiflerinin yanı başında keşfinden sonra dediği gibi…

        “Ne istediler de vermedik” olmalı; Akyürek’in Emniyet İstihbarat başına konması.

        Başına AKP talih kuşunun konması.

        Kuşun herkesin camına konup dinlemesi.

        Derken pislemesi filan!

        ***

        Bomba imalatçısından muhbir…

        Bombayı atandan münferit delikanlı…

        Delillerden karanlık…

        İhbarlardan sumen altı çıkarmış…

        En iyi ihtimalde, Trabzon Emniyeti başında iken Dink Suikastı örgütlenmesini, hem de muhbiri varken “atlamış” veya “sallamış” polis şefini alıyor…

        Tüm Emniyet istihbaratı başına koyuyorsunuz, o başarısıyla!

        Ve o sırada da Dink Suikastı tamamına erdiriliyor.

        Eleman daha sonra Teftiş Kurulu Başkanı bile oluyor; 2013’te hem de!

        Ve şimdi çıkıp “paralel” diyorsunuz ki; tüm dikdörtgenler kurban olsun!

        ***

        İnsan İçişleri Bakanı olsa on defa istifa eder…

        Ne istifası; suikastın İstanbul Emniyet Müdürü Vali olmuş; Valisi de Reza’dan sorumlu İçişleri Bakanı!

        İnsan başbakan olsa hakikaten sıkılır; kendi kısık sesinin de dinlenmesini beklemez; yerde kanına başını koyup uzanmış o iyi adamdan utanıp altüst eder ortalığı.

        Oldu mu öyle bir şey?

        Ramazan davulcusu kutuların, kasaların, istiflerin, sıfırların üzerine de tokmağı vurana kadar!

        O seri ve örgütlü ihmallerin tam nedenini bilemem.

        Ama bir ihmal varsa, iktidarındır aynı zamanda.

        Bir suç varsa da, hiçbir iddianame iktidarı atlayarak yazılamaz!

        ***

        “Paralel yapı” dediğin, gökten inmedi; hepsini iktidar tayin etti, itibar etti.

        “İktidar” dediğin son seçimde yeni gelmedi; maşallah 12 yılı devirdi!

        Önce mahdumları, kutuları, kasaları aklamaktan, sonra “Cemaat”i haklamaktan sorumlu kılınan özel yetkili “sulh” savcılarının bu polislere atfettiği suçlara bakın:

        Casusluk. Özel hayatın gizliliğini, konut dokunulmazlığını, soruşturmanın gizliliğini ihlal. Usulsüz dinleme. Resmi belgede sahtekârlık. Bilgi sızdırmak. Sahte delil.

        Hepsi devletin, hükümetin yıllardır el üstünde tuttuğu elemanlar.

        Rütbeyi de, masayı da, böceği de, kalemi de, silahı da, rozeti de, imzayı da, yetkiyi de, tayini de, terfii de, gazı da veren bir iktidar var.

        Normalde…

        Asgarisi yardım, yataklık ve propagandadan başlar!

        Bilmiyordum, desen; onca atamanın altında kimin imzası var diye bakarlar.

        ***

        “Paralel” denen bir polis devleti histerisiydi…

        Şimdi TİB’i mibi MİT’e bağlayarak herkesin sesini, nefesini, ensesini izleme, kontrol ve manipülasyon histerisi de sanki aman aman farklı!

        İleri polisiye demokrasi!

        Diğer Yazılar