Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gazeteciler, sık sık “kelle almak” deyişini kullanır…

        Başkaları için.

        Ama “Başbakan kelle aldı… Filanca kelle istedi…” gibi ifadelerle, baskıyla işten atılmalarda, kendileri için de.

        Mecazın şiddeti ile gerçeğin şiddeti arasındaki farkı Işid cümle aleme gösteriyor:

        Hakikaten gazeteci kellesi alıyor…

        Bildiğin, gazeteci kafası kesiyor!

        Mecazda işinden oluyor, ama sağ kalıyorsun (Ki Türkiye’de bir zamanlar bunu söylemek de zordu; öldürülen onca tanınmış gazeteci ve Güneydoğu’da faili meçhulle canı alınmış onca şöhretsiz gazeteciyi unutmamışsanız)…

        Hakikatte ise, işinden olmuyorsun ama…

        ***

        Şimdi laf lafı açıyor ya, çünkü bu Dışişleri öyle zengin derya…

        Sahi rehinelerimize ne oldu?

        “Rehinelerimiz” derken, bizim verdiğimiz, Işid’in aldığı.

        Yani bizim rehinelerimiz ama Işid’in rehineleri!

        Çocuklar da var hani.

        Çünkü bizi dinleyen, sözümüzü değil, konuştuklarımızı dinleyen Almanya kendi rehinelerini hemen almıştı…

        Biz dinlendiğimiz için pek acele etmiyoruz!

        Rehine haberlerine hala sansür var ülkemizde. İnanabiliyor musun Mesut Özil?

        Böylece haber yok, fiilen rehine yok ama işin tuhafı hükümet kendini de sansürlemiş; o da artık tek kelime etmiyor.

        Ne rehineler için, ne de Işid için.

        Oysa şu sıra Işid’in elindeki kimyasal silahlar dahi konuşuluyor endişeyle.

        ***

        Laf lafı açıyor ya…

        Epeydir Işid’in, ABD ve İngiliz istihbaratları ile Mossad’ın “imalatı” olduğu da konuşuluyor.

        Bunu aynen buşekilde söyleyen kişi, eski CIA ve NSA mensubu ve her iki devasa örgütün kirli çamaşırlarını ortaya döken Snowden.

        Hatta kimileri, Işid reisi, yani Halife El Bağdadi’nin asıl adının “Simon” olduğunu bile iddia etmeye vardırdı işi.

        Haliç’teki değil de Şam’daki, Bağrat’taki!

        Snowden’in tezine göre, Işid, “Arı kovanı” taktiğiyle, tüm “aşırı” arıları bir yere yığmak, Arap baharını iç savaşlarla Arap mezarına ve Arabın Araba mezalimine çevirmek üzere tasarlandı.

        Yok canım demek kolay değil; çünkü El Kaide ve benzerleri de, o sıra amaç Sovyetler’e karşı Afgan direnişi olsa da, bir bakıma öyle imal edilmişti.

        Tabii sadece Mossad ve ABD filan değil; öncelikle S.Arabistan ve Katar’ın da işin organizasyonunda ve finansmanında adı geçiyor (Burada da Prens Bandar’ı çok anmıştık)…

        Ve ikisinin adı geçince, Türkiye’nin de kulakları çınlıyor.

        ***

        Laf lafı açıyor ya…

        Katar deyince, vagonlar da peş peşe diziliyor.

        İki Fransız gazeteci, Vanessa Ratignier ve epeyce ünü olan Pierre Pean, “Nüfuz etkisi altında bir Fransa… Katar ülkemizden bir oyun sahası yaratırken” isimli kitapla sansasyon yarattı.

        Kitapta, hem de Katar Emiri’nin ağzından denerek, şu cümle var:

        “Sarkozy ağlamaklıydı. Karısı Cecilia boşanmak için 3 milyon Euro istiyordu. O parayı ben ödedim.”

        İnsan, boşanmada böyle cömert olan Emir’in, düğün derneklerde kim bilir neler ödediğini merak ediyor tabii.

        Herhalde sırf Fransa’da para saçmadı Emir!

        Katar’ın 2022 Dünya Kupası için Sarkozy-Platini takımını nasıl ikna ettiği zaten bilinip konuşuluyordu.

        Ayrıca Katar parasıyla 500 milyon Euro’luk bir fonun, yılda 3 milyon Euro maaşla “yönetmesi için” Sarkozy’nin elinin altında olduğu, hatta dünya sermaye piyasasında etkili Carlyle’da böyle fonları yöneten üvey kardeşi Olivier’nin yardımcı olabileceği de yazılıyordu.

        İki gazeteci, Katar’ın, medyadan özellikle Paris St. Germain ile futbola, gayrimenkulden otelciliğe, Fransa’yı nasıl ipe dizdiğini, tüm nüfuz sektörlerine, hem de iktidar ve devlet davetiyle nasıl yerleştiğini anlatıyor.

        Şöyle yazıyorlar:

        “Katar vergiden mi sıyırmak istedi? Sarkozy hemen halletti. Sadece 2010’da Fransa’dan 66 üst düzey kişi Katar tarafından epeyce memnun edildi. Çekler havada uçuştu.”

        Fransa’da kimi muhalefet politikacısı bu sürece “Fransa topraklarının Katar tarafından sömürgeleştirilmesi” bile diyordu.

        Bu kitapla birlikte medyada “Fransa nasıl satıldı?” başlıkları da sökün etti tabii.

        Deniyor ki, Fransa da küçücük Katar’ın Ortadoğu’da büyük bir güç olabilmesine yardımcı oldu.

        Yani “Monarşi ve hanedanlık” destekleyen “devrimci” bir Cumhuriyet!

        ***

        Laf lafı açıyor ya…

        Katar deyince akla Türkiye de geliyor.

        Belki 2022 Dünya Kupası’na katılırız diye!

        Yoksa başta Suriye politikası ve havuz finansmanı konusunda Katar’ın Türkiye’de ne rolü olacak?

        Kitabın adı nasıldı zaten:

        Katar Fransa’yı nasıl oyun sahası yaptı?

        Siz Fransız mısınız ki dertleniyorsunuz…

        Durmak yok, maça devam.

        Diğer Yazılar