Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Soma’ya kadar “iş cinayetleri”ni kavrayamamış, yılda 1200 işçi öldüren katliama dair fikir, duygu oluşturamamış bir birlik ve beraberlik içindeydik!

        “Asker intiharları” üzerine bakalım nasıl oluşacak?

        ***

        10 yılda “zorunlu askerlik” ordusundan 1000 er, “Mehmetçik” denip esasen pek umursanmayan sıvasız hane çocuklarından (yazıyla) bin genç kışlada intihar etti!

        Buna profesyonel askerler dahil değil.

        Ne komutan baskısıyla ordudan atılıp silahını kendine ateşlemiş Nazlı Üsteğmen, ne iki haftada birbiri peşi sıra intihar etmiş 7 astsubay ile ölümleri de isimleri de çoktan unutulmuş çok sayıda astsubay, uzman çavuş dahil.

        Yorgun bedenleri ama esas kırgın, yaralı ruhlarıyla intihar etmiş onca emekli dahil değil.

        ***

        Cumhuriyetçilerin, hatta solcu olduğunu düşünen nicesinin de pek sevmediği bir konu; çünkü paşalara, TSK’ya halel geliyor!

        Milliyetçilerin pek sevmediği bir konu; çünkü hiyerarşi sorgulayamıyorlar!

        Muhafazakârlar, sözde askeri vesayete karşı çıkarken, sadece iktidarları üzerindekini görüyor; yüz binlerce muhafazakâr aile çocuğu da dahil, orduda alttakilerin nasıl ezildiğine dair bir vesayet derdi yok.

        Büyüklük, kudret, muktedir sorgulamak zaten kolay değil!

        ***

        Orduyu demokratikleştirmek sadece MGK’da, YAŞ’ta koltuğu kenara çekmek, olmuş veya olmamış darbe yargılamak değil; işin esas özü kışla!

        Her gün birilerini ezen, kendini onların sahibi sananlar, kışla dışına da öyle bakıyor!

        Esas antrenman sahası orası!

        Lakin orduyu insan haysiyeti açısından nasıl demokratikleştireceksin…

        Sözde sivil işyerleri de adeta militer örgütlenme, baskı, tehdide sahipken…

        Siyaset ve toplumsal hayat da buyruklarla, emirlerle, dayatmalarla şekillenirken.

        ***

        İşte demokrat hükümet de tamamen o zihniyetle; komutanlara “Köle disiplin kanunu” armağan etti.

        Bu kanun, iki dudak arasında, haysiyet ve hayatla oynamayı daha da mümkün kıldı.

        Kışlaya bahar değil, bayıltan yaz ile donduran ayaz sundu.

        On binlerce ezilen askeri rehin bıraktı; onlara “Siz .ötsünüz, biz başız. Siz kölesiniz” diyebilene; “hiç çaycıyla bir olunur mu” diyene; çay tabağı ile tekme tokadı esas duruştaki astına indirip bir de terfi edene!

        ***

        Salı günü Kayseri Komando Tugayı’nda Uzman Çavuş Fatih Bircan da tabancasını kendi hayatına öyle öyle ateşledi…

        Evde yaralı bulundu. Bir gün dayanabildi.

        O can verirken, şafak sökerken, Tunceli Komando Tugayı’nda Uzman Erbaş Cihan Kandırmış da namluyu kendine doğrulttu.

        Artık çok şükür savaş yok, lakin “barış”da bu işte!

        Nasıl iş katliamları sınıf savaşı ise, bu da onca acısıyla ve onca ölüsüyle bir bakıma öyle!

        Çünkü ister tulumla, ister üniformayla, ezilen yine ezilen; ezen yine ezen!

        ***

        Son intiharların gerekçesi de “aşırı borçlanma”!

        Ayda 2200 TL alan bir insanın “aşırı borçlanma”sı, 5 bin, 10 bin. Hadi 20 bin olsun.

        Tüketici kredisi borcu, kredi kartı borcu!

        Hal ve gidiş malum. Dışarıda milyonlarca insan bu durumda.

        Kışlada intihar ediyor çünkü “aşırı borçlanma” diye anında ordudan atılıyor.

        Ordunun yüzde 80(inden fazlası olan alttakilerin parasını toplayan devasa holding OYAK’ın esas patronu paşalar; trilyonluk askeri vakıfları ailecek yönetenler böyle “borçlu astlar”ı hiç sevmiyor!

        Onlar da, genellikle 20’li, 30’lu yaşlarda, hem de yargısız biçimde, bir komutanın kararıyla “Ordudan atılmış” olmayı; evine, köyüne, mahallesine, ailesine, eşine, çocuğuna öyle dönmeyi onuruna yediremiyor…

        Biri bekâr, biri çocuk sahibi, silahı şakaklarına dayıyor!

        ***

        Bu insanların hayatı için çırpınan Emuzder’in başkanı Esef Merdoğlu diyor ki:

        “Daha öncekiler gibi annelerinden, eşlerinden, evlatlarından ve EMUZDER’den başka çok kişi hatırlamayacak. Belki haberleri bile olmayacak. Belki kulak tıkayacaklar.

        Özellikle ve maalesef medyamız.

        İşte kısa sürede unutulmuş son uzman çavuş intiharları:

        Kayseri’de Selçuk Türk, Hakkari’de Sinan Altuntaş, Şırnak’ta Turgay Koç, Ağrı’da Estami Yöndem, İzmir’de E. K., Siirt’te 26’sında Yılmaz Özçelik…

        Parçalanmış bedenler gören, arkadaşı kucağında ölmüş, her an hakarete maruz, emredersinden başka her sözü suç sayılan, kaçırıldıktan sonra serbest kalınca ivedi emirle işinden atılan, subayın 2 yıl görev yaptığı dağlarda 5 yıl kalan kaç meslek grubu var?

        Genelkurmay Başkanımız, haberiniz olmuyor mu? Adalet Bakanımız, size kaç kez anlattım bunları?

        Şu anda bir askeri savcı intihar edenin raporunu hazırlıyor. Rütbesi olan, sicil amiri olan, terfii için komutan oluru bekleyen bir subay. Devresi komutanla çay içerek alacak ifadesini. Ama astın savunmasını esas duruşta isteyecek.

        24 yıl görev yapan uzman erbaş nöbet tutmayacak diye kanun çıktı ama 24 yıl görev yapan yok ki. 22-23 yıllık olunca, 45’inde yaşlandın diye ordudan atılıyor.

        Kamuda sözleşmeli kalmayacak deniyor, binlerce uzman sözleşmeli. O da kamu çalışanı, kamu için ölen değil mi?

        Neden bu zulmü görmüyorsunuz?”

        ***

        Askeri intihar etmiş komutanın, “bu insanlara baskı yapmayalım” diye Genelkurmay’ı değil, “bunlara kredi açmayın” diye tek tek bankaları aradığı söyleniyor.

        Fitch kredi notu düşürecek diye köpüren devletlular, komutanın kredi notu yüzünden ardı ardına kendi canını alan bu insanları göremiyor.

        İşte öyle… Böyle işte!

        Yoksa başta komutanlar, herkes askeri çok sever!

        Diğer Yazılar