Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şimdi muhafazakâr bir gazeteci olsam…

        Pardon, cümleyi yanlış kurdum:

        Esasında gazetecilik açısından muhafazakâr bir gazeteci sayarım kendimi.

        Ama kendimi muhafazakâr saymam.

        Neyse işte, muhafazakâr ve bir de gazeteci olsam; misal, bugün iktidar kalemi, kalemtıraşı, silgisi, karbon kağıdı, dolmakalemi, disketi, misketi, havuzda balığı, bin kanalda logarı filan olsam, yaşım tutuyorsa döner eski yazılarıma, manşetlerime bakarım…

        Tutmuyorsa, ağabeylerin, ağaların, reislerin, efendilerin bir zamanlar ne demiş olduklarına bir göz atarım.

        İncirlik’in ABD uçaklarına kullandırılması üzerine.

        ***

        Tarihte az daha geriye gidersen zaten…

        Libya’daki kuvvetlerin 1954’te İncirlik’e nasıl transfer olduğu, Lübnan’dan Irak’a, senin topraklarından ABD savaş makinelerinin nasıl yüklenip kalktığı gibi utançları da paylaşırsın.

        Mesele şudur:

        İncirlik’i açarsın ve susarsın!

        Hem liderlik, hem bağımsızlık, hem her şeyi bilmişlik boca edip vatandaşın üzerine; hem de “Tekrar çal Sam” demezsin.

        Yurtiçinde sürekli etrafa bindirip Amerikan ve NATO fermanları karşısında, onların utanmaz dinlemelerine dahi ses çıkarmadan “incir çekirdeği” haline gelmek ayrı meziyet olmalı.

        Fakat bu eleştiriyi hangi yüksek makama yapıyoruz?

        Bir başbakan var mı, yoksa zaten cumhur-başbakanlık sistemi mi geçerli?

        Bir başbakanın, bir bakanlar kurulunun, bir iktidar Meclis grubunun bağımsız kararları var mı; yoksa hepsi binmiş bir alamete, koşuyor mu selamete?

        ***

        İşin tuhafı, her gün uzun uzun konuşan büyük büyüklerimiz, bu tür havadisleri herkesten önce ve ilk ağızdan vermekte biraz ketum.

        Hep ABD’den alıyoruz haberi!

        Ya tammüden gaf yapan Başkan Yardımcısı hepimizden, hatta AKP mebuslarından, TBMM’den önce tezkereyi biliyor…

        Ya ABD Dışişleri Bakanı, üstelik Sisi Kahiresi’nden, üstelik Mısır odaklı Gazze konferansından, Türkiye’ye misyon biçiyor…

        Yahut ABD medyası, “İncirlik tamam” diye soyup servis ediyor ağzındaki meyveyi.

        ***

        İncirlik meselesi elbet sadece AKP’nin, iktidarın çelişkisi değil…

        Başta Kürt hareketi, Kobani ekseninde, birçoğumuz böyle bir kapanın içinde.

        Bir illete karşı, bir illet!

        Kafa kesenlere karşı “demokratik-emperyalizm”in kibar silahları, bombaları, tükenmez arzuları, oyunları!

        Fakat tekrar söylüyorum; ölüm kapına dayanmışsa, uzatılan ele bakmazsın.

        Hayata ve haysiyete tutunmaya çalışırken, ilkelere tutunamayabilirsin.

        Kabul.

        Lakin en azından iktidarın, en azından “muhafazakârlığın” bir “anti-emperyal” raconu olmalıydı, değil mi?

        Arşivlere bakarsan, ne baklalar ıslanmış.

        Ne laflar edilmiş.

        Ne yazılar yazılmış.

        ABD arşivlerine bakarsak da, ne biçim bir tarih yazılmakta!

        Hayırlı olsun.

        Bir zamanlar CIA’nın Irak, İran darbelerine, Kore’ye yüklenen sıvasız hane çocuklarına, U2 casus uçaklarına, Lübnan, Irak bombardımanlarına selam durmuştu eski Türkiye.

        Kalkan ABD uçaklarına el sallama sırası yeni Türkiye’de!

        Bu otobüs ve helikopterlere kalkan yetmez!

        Artık hükümet diyemiyoruz, çünkü irade onun üzerinde. İktidar diyelim o vakit.

        İktidar, yani Cumhurbaşkanı, “Artık polis ve asker kalkanla yetinemez. Gereği neyse yapacak” dedikten az sonra…

        Aynı gün içinde, Cumhurbaşkanı korumasında görevli 3 polis, 33 de yaralı düşüren otobüste ve ikisi subay, ikisi astsubay dört asker de düşen helikopterde can verdi.

        Durmadan kaza yapan zırhlı veya sıradan araçlardaki polisler kalkanla yetinmeyip nasıl koruyacak kendini?

        Sapır sapır düşen helikopterlerdeki askerler, gereği neyse nasıl yapacak?

        Bunları söyleyebilir, sorabilirim.

        Çünkü bu sütunda daha 29 Eylül’de “Bunlar da iş kazası, ölüm kasası” yazılıydı; özellikle zırhlı araç kazalarında çok sayıda polis ölümüne dikkat çekilerek.

        Çünkü geçen aralıkta bir seri yazıyla, Gölbaşı’ndaki askeri helikopter kazasının perde arkası didiklendi burada. İnat ve ısrarla.

        Yine bir binbaşı, bir üsteğmen, iki astsubay, “zorlama” eğitim uçuşunda can vermişti.

        Yazılar üzerine Genelkurmay yaptığı incelemeyi bildirmiş, onu da yayınlamış, ama açıkçası, uzman olmasam bile, ikna olmamıştım.

        Çünkü burası Afyon cephanelik patlamasındaki 25 paramparça askerin paramparça hukukunu dahi teslim edememiş bir hukuk devleti.

        Çünkü burası, Uludere’de 34 insanı vuranlardan tek sorumlu bulamayan; hemen unutuldu ya, aynı Uludere’ye uyduruk bir midibüsle yolladığı askerleri uçuruma yuvarlayıp 10 uzman çavuşu da orada yok eden aynı hikaye!

        ***

        Burada sürekli “terör tehdidi”ne köpürülür, “Kahraman polis, kahraman Mehmetçik” diye bağırılır…

        Lakin ucuz ölümlere, kazalara, intiharlara, eziyete mahkum edilmiş polis ve askerler kolayca, utanmazca harcanır!

        Diğer Yazılar