Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        AZIK hazırlar gibi, yeni çıkacağımız yolculuk için okumalar yaparken dikkatimi çekti…

        Anadolu’nun her kentinin antik dönemden kalma genetik bir özelliği var.

        Örneğin Denizli’yi horozunun yanında basması ve bezi ile biliriz…

        Bunun nedeni de antik döneme ilişkin kitapları okuyup, Leodikiea’da da o muhteşem eseri ayağa kaldıran Prof. Dr. Celal Şimşek’i dinlediğimde anladım.

        Denizli basması ve ilçesindeki Buldan bezin tarihinin Leodikiea’ya, antik döneme dayandığı ve asırlardır süregelen bir geleneğin devamı niteliğinde olduğunu o gün öğrendim...

        KAYSERİLİNİN TİCARETTEKİ YETİSİ ASUR’A DAYANIYOR…

        Sadece Denizli de değil, diğer kentler gibi, benzer durum Kayseri için de geçerli…

        Kaniş Karum diye de bilinen Kültepe Ören Yeri kazıları göstermiş ki, Kayserilinin ticari zekası Asurlulara dayanıyor…

        Kayseri merkezine 24 km uzakta bulunan Kültepe, Hititlerin Anadolu’da kurduğu ilk kentin kalıntısı olan höyük ve ticaret yollarının kesiştiği noktaya verilen isim olan Karum’dan oluşuyor.

        AHİ EVRAN’IN TOPRAĞI

        Asurluların kurduğu büyük ticaret kolonileri, ticaret yollarının merkezi olan Kültepe, Anadolu’daki ilk ticari yazılı tabletleri barındırması açısından da önemli bir merkez…

        Dolayısıyla Anadolu coğrafyasının en aktif ticaret merkezi olmasının öyküsü asırlar öncesinden geliyor.

        Bundandır ki 2015 yılından bu yana UNESCO’nun Dünya Belleği listesinde yer alıyor…

        Bu kazılar bize aslında insanlığın kültürel geçmişini, kültürlerin değişimini ve birbiriyle olan ilişkilerini de gösteriyor.

        Ticaretin Kültepe’deki merkezinin çok uzağında bulunmayan Kırşehir’de tüccarların Piri Ahi Evran’ın yaşam sürmesinin nedeni de daha büyük anlam kazanıyor.

        Şurası açık ki Türkiye kültür ve tabiat varlıkları açısından dünyada eşine ender rastlanır zenginliğe sahip…

        Cumhuriyet öncesi uzun yıllar kıymetinin farkına varılmamış, birçok eser Berlin’deki Bergama Müzesi’nde de olduğu gibi tek tek numaralanıp satın alınmış; geri getirilmesi de olanaksız hale dönüşmüş…

        Kaçak yollardan gidenlerin geri getirmek için son 30 yıldır süren çabalar da takdire değer; çok önemli eserler asıl toprağına tekrar ulaştırıldı…

        GELECEĞE MİRAS

        Kültür ve Turizm Bakanlığı, son dönem yeni bir projeye başlamış…

        Adına, “Geleceğe Miras” denilen proje ile tüm arkeolojik kazı alanları, kazı başkanlarının koordinatörlüğünde bütün kazı restorasyon ve planlamaları kapsamında birleştirilmiş…

        Bu kapsamda arkeoloji ve sanat tarihi bölümlerinden mezun olan gençlerin de bu projeye katkılarının sağlanması için kazı başkanlıklarıyla, üniversite yönetimlerinin işbirliği hedeflenmiş.

        Hedef gelecek 4 yıl içinde 60 yılda yapılanlara eş değer bir iş çıkarmak…

        Bu kapsamda işi ehline bırakan önemli adımlar atılmış; o bölgenin tarihi üzerine çalışma yapanlara alanların teslimi sağlamış…

        Proje kapsamında Pamukkale’de uygulamasına geçilen gece müzeciliğine bizzat tanıklık ettim ve ışıklandırma ile Hierapolis Ören Yeri’nin ne denli farklı göründüğüne tanıklık ettim.

        Kültür ve Turizm Bakanlığı, Denizli’de Hierapolis- Laodikiea’nın yanı sıra, İzmir’de Efes ve Bergama; Aydın’da Afrodisias; Muğla’da Stratonikeia – Labraunda; Antalya’da Aspendos- Myra- Andriake, Van’da Eski Van Şehri Ören Yeri; Şanlıurfa’da Göbeklitepe; Kütahya’da Aizanoi; Giresun’da Aritas Adası; Kars’ta Ani; Çanakkale’de Assos; Ankara’da Gordion; Diyarbakır’da Zerzevan Kalesi; Manisa’da Sardes; Antalya’da Perge ve Xantos-Letoon’u kapsama almış.

        KOORDİNATÖR KAZI BAŞKANLIĞI

        Burada da kalmamış, 2019’da başlayan kazıların yıl boyuna yayılması projesine hız verilmiş.

        Bu da ören yerlerine gelen ziyaretçi sayısının %47 artmasına katkı sağlamış.

        En dikkat çeken yönlerinden biri de kazı başkanlıkları için getirilen yöntem…

        Geçmişte ören yerlerinin ağırlıklı bölümündeki kazı başkanları yabancılardan oluşurdu.

        Bunun nedenlerinden biri de o ülkelerin kazıların maliyetini üstlenmesiydi…

        Bu da Türk akademisyenlerde burukluk yaratır, vatanlarında yürütülen kazılarda neden dışlandıklarını sorgulamalarına yol açardı.

        O bölgeye ilişkin çıkan eserlerin ağırlıklı bölümü de kazıyı yapan başkanın ülkesinin diliyle olurdu…

        Hatta bazı önemli parçaların çıktığından ilk o ülkenin medyası haberdar olurdu…

        Bakanlık bu yakınmaları haklı bulmuş olacak ki, bu yıl yabancı heyetler tarafından yürütülen 28 kazı alanına Türk bilim insanlarından birer “koordinatör kazı başkanı” görevlendirmesi yapmış.

        Koordinatör Kazı Başkanlarının faaliyetlerinin de Bakanlık bütçesinden karşılanmasına karar verilmiş…

        Gittiğim yerlerdeki kazı başkanları bu durumdan çok hoşnuttu; son dönem kazılar için gelen önemli destek de hoşlarına gitmişti…

        O denli ki son yıllarda bazı şirketlerin de sponsorlukları başlamış; ören yeri girişlerinde arkeolojik kazılara desteklerini belirten afişleri asılır olmuş…

        Burada da kalmamış, eserlerin daha korunur kalmasını da beraberinde getirmiş…

        Uzun yıllardır kazılmasına rağmen terk edilmiş şekilde beklemekte olan ören yerlerindeki faaliyetin yükselmesini de beraberinde getirmiş.

        Tarih, kendi bilim insanının becerisi ve diliyle de okunur olmuş…