Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Başkan'ın şarabı kaç para eder?

        Kim olduğunu anladınız. Vakıa başkaları da var: “Yeniyetme hevesliler”. Mesela Emmanuel Macron! Tebaı ile temasta iken... Bir çocuk sesleniyor. Privat banker eskisi haşmetmeablarına: “Hey Manu!”

        Yahu bu muhteremin bir teşrifatçısı yok mu ola? Bu ne cürettir? “Hasoğlan” hiddetle dönüyor, silkeleniyor. 14 yaşındaki ergene haddini bildiriyor: “Bana ‘Başkan’ demelisin! O kadar!”

        Ama hele durun. Oraya sonra geleceğiz. Şu an konumuz Manu’nun kepek temizleyicisi!

        Anladınız artık: Donald Trump! Hani geçende “De Niro” dedi ya: “Onu şaapayım!” İşte o adı geçen şahıs, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı.

        Ali Esad Göksel'in HT Cumartesi'de yer alan yazısına göre, Başkan ergen kızlar gibi tweet-perest ya. Hemen çökmüş klavyeye, döşenmiş...”Eyyy geri zekâlı...”

        REKLAM

        Buraya kadar bilindik. Dağarcığı bu minvalde. Ama bir laf daha var: “Punch Artığı”. Yani de Niro’ya sarhoşsun demede. “De Niro” uğraşmak için akıllıca bir tercih olmasa gerek. Ama daha oraya gelmeden son bir başlık daha var. O da punch, Amerikan hayatının en “kazip içkisi”. Hani eve arkadaşlarınızı davet edersiniz. Dağıtacaksınız. Her şey serbest neviinden. Süreç nasıl yönetilir? İçerek. Evde ne varsa karıştırılır... Likörler, votka, şampanya, meyve suları, meyve parçaları... Bir tarz “Nuri Alço operasyonu”. Tabii unutmadan şunu da söyleyelim: Kilitlenilmiş hedef aynıdır. Yani “MeToo” yok.

        Bir de dipnot: Bunlar “liseli çocuk” halleridir.

        Böylelikle bir şey daha öğrendik. Mültimilyarder Başkan’ın içki tercihini... Ama az durasınız. Tedbir her zaman yararlıdır. Charlottesville Şehri’ni hatırlayacaksınız. Irkçıların ateşlediği olaylara sahne olan. Kıyamet koptuğunda Başkan ne demişti? “İki tarafın da hataları...” Bitti mi? Elbette hayır! Söze başladığı vakit kendisinden söz etmeden duramıyor. “Zaten Trump Bağları ve Şaraphanesi de orada!” Trajik olaylar sırasında, olay mahallinden söz ediyor. “Orada yaptığımız şaraplar da fevkaladedir!” Nasıl? Eğlenceli değil mi? Taraf değilseniz öyledir...

        Vanity Fair Dergisi var. Amerikan... Sanki eller havaya mecraı gibi. Adı da öyle! Oysa içinde düzeyli yazılar da yer alır. En azından Graydon Carter zamanı öyle idi. Efsanevi yönetici ayrılmadan önce de yapacağını yaptı. Trump Wine yani “Başkan’ın Şarabı” üzerine bir dosya yayınladı. Muhabbet şöyle başlıyor: “Trump alışıldığı üzere yalan söyledi.” “Charlottesville’deki tesis Birleşik Devletler’in en büyüğü değil...” Corby Kummer’in yazısı zehir zemberek. Vanity Fair illustrasyon olarak ne mi yayınlamış? Başkan arkasını dönmüş, teşaşür poziyonu almış: “Kendi adı ile maruf şarabın” şişesini doldurmada... Birleşik Devletler’de dahi “zor bulunan” bir şarap! Daha ziyade Trump Hotel ağında servis olunmada...Birleşik Devletler’e uygulamaya başladığımız yeni ek vergi var ya, çok yararlı... Bizi “Başkan’ın şarabından” uzak tutması mukadder!

        REKLAM

        FRANSIZ ŞARABI HÜKMEN MAĞLUP

        Genellemeler yapmak çok tehlikelidir. Anında açığa düşebilirsiniz. Buyrunuz: Trump öyle diye, sair “Başkanlar” da böyle midir? Şaraptan anlamazlar mı? Hiç olur mu...

        Birleşik Devletler tarihi şarap muhipleri ile bezelidir. Hele aralarında sivrilen dört isim var ki... Kayda değer. Bir tanesi sevimsiz “Nixon d’Watergate...”

        Ne yapalım, her şarapsever sevimli olacak değil ya...

        Bir diğeri Reagan. Uzun vadede saygı gördü. Ama diğer ikisi isme gelirsek. Az nefeslenmeliyiz. Onlar çok bilindik, çok önemli isimler... Sıfatları ile maruflar: “Kurucu Başkanlar!”

        George Washington ve Thomas Jefferson. Hele hele Jefferson. Orada anlatacak şey çok... Birleşik Devletler’in üçüncü Başkan’ı ayrı bir fasıldır. Bu “çok yönlü insan” alınacak derslerle doludur... Jefferson 1787’de Birleşik Devletler’in Fransa’daki elçisi olur. Unvanı, Fransa Kralı nezdindeki Birleşik Devletler Bakanı’dır. Zaten üç yıldır B. Franklin himayesinde, bu göreve ısınmaktadır. Bu staj dönemini Fransız Kültürünü hatmederek geçirmiştir. Fransa’da en severek öğrendiği konu şarap olsa gerektir... O dönemde elyazısı ile aldığı notlar, bu merakın nişanesidir. “Fransız Şarapları’nı derecelendiren sistem” bir asır sonra devreye girecektir. Ve şimdi sıkı durun! Jefferson’un hatıratı ile “cru tasniflemesi” örtüşmektedir.

        REKLAM

        Jefferson “şarap bilgisini” Beyaz Saray için de kullanacaktır. Devletin kavına en iyi “Fransız Şarapları” satın alınmaktadır. Hem de daha fıçılarda dinlenirken. Toptan ve en uygun fiyatlar ile... Elbette kendisi için de almaktadır: Hatıratı ve masraf kayıtları sarihtir. Başkan olduğunda şarap ithalatındaki vergilerin azalmasını savunacaktır. Savı da şudur: “Hiçbir ulus ucuz şaraptan alkolik olmaz. Viskiye karşı şarabı devrede tutmalıyız.”

        Yüksek alkol mücadelesi bugün de etkili bir yöntemdir.

        Ben kişisel olarak şuna inanıyorum. Hem de kesinlikle... Paris tadımı var ya, Paris’teki kör tadımdan söz etmedeyim. Uzmanların şarap markalarını bilmeksizin yaptıkları tadım. Napa Valley’in “büyük zaferi” ile bitmişti. Bu kapıyı açan Jefferson’dur...

        Jefferson’a dair son bir not daha: Hem de çok ibret verici... Kendisi “Başkan” iken de “mutfak ve şarap merakını” sürdürecektir. Bu keyfiyet onun ilerideki iflasını getirecektir. Neden mi? Beyaz Saray’daki kişisel masraflar cepten ödenmektedir... Birleşik Devletler için bilindik bir keyfiyetten söz etmedeyiz. Nasıl? Galiba sözün bittiği yer bu noktadır...

        ‘SAHTEKAR ALMANDAN SAHTE ŞARAP’

        “Başkan’ın şarabı kaç para eder?” diye başlamıştık. “İki yüz elli yıllık bir tur” attık. Ve geldik cevaba... Nefesinizi tutasınız. Bundan sonrası inanılmaz. Dosyanın içinde her şey var. Hem de her bir şey! Sakın ha burun kıvırmayasınız. “Biz neler gördük, neler duyduk” gibilerden... İddialı olacak. Ama söylemeliyim. O bildiklerinizi unutma vakti, unutunuz... Bu öyle bir dosya ki: Şöhret var. Para var. Güç var. Politika var. Sahtekârlık da var... Ve elbette şarap var. Hem de “Başkan’ın şarabı”... Önce Londra’ya gideceğiz. 1985 senesine... Dünyanın prestijli müzayede evlerinden birine. Christie’s salonları istisnai bir gün yaşamaktadır. Masanın üzerine eski şarap şişeleri yerleştirilmiştir. Bu şişeler özenle kısmen temizlenmiştir.

        REKLAM

        Eminim dikkatinizden kaçmamıştır: Özenle temizlenmiş ama kısmen pak... Nasıl yani? Aidiyet böyle bir şey. Bu iş böyle gerektiriyor... Neden söz ettiğimizi görebilmeli ama yaşını da hissetmelisiniz. Projeksiyonla kürsü arkasındaki perdeye yansıtılan şişe nettir. Üzerinde Th.J harfleri ve 1787 tarihi vardır. Ha bir de adı: Lafitte.

        Gerisi Christie’s kataloğunda yer almaktadır. Geriye ne mi kaldı? Doğru bildiniz. Hiçbir şey! Şayet elinizde Thomas Jefferson’a ait 1787 mahsulü bir Lafitte varsa... Geriye söylenecek bir söz kalmaz. Christie’s de aynı fikirdedir. Şairane bir bezirganlıkla işi toparlamıştır. “Bu şarabın değeri yoktur.” Saf olmayın. Öyle bir dünya yok! “Yoktur” demek sıfırdır demek değil. Size “Ucu açıktır, konuşun” demedeler...

        Açık artırmayı yöneten Michael Broadbent tanıdığım bir otoritedir. Sayısız kitabı ile kürsüsünü perçinlemiş tartışılmaz bir şarap uzmanı... Çekiç sonucu ilan ettiğinde, gözler alıcıya çevrilir. Malcolm Forbes’in oğluna... Christopher, komisyonlar ve vergiler hariç 160 bin Amerikan Doları ödemiştir...

        Yüksek mi? Hele durun. Daha filmin sonuna gelmedik ki... Üç sene sonra aynı şişe Bill Koch tarafından alınacaktır. Fred Koch’un oğlu meşhurdur. Kardeşleri daha da meşhurdur. Yıllar süren davalarla mirası paylaştıkları kardeşleri var ya... Kıymeti kendinden menkul Çay Partisi’nin başlıca finansörleridir. Bize Trump’ı dahi mumla aratabilecek Sarah Palin’i desteklemişlerdir. İşte bizim Bill Koch böyle egzantrik bir ailenin mensubudur... İyi şaraba merakı omu küresel ölçekte bilinen bir adres yapmıştır... Kavı genişlemekte, şöhret kazanmaktadır. Ne var ki, Bill Koch evhamlı bir şahsiyettir. Kafasında sabit bir soru vardır: “Maazallah ya beni kazıkladılarsa?”

        REKLAM

        Bizim Bill Tosun’un bir ekibi bile vardır. Bu tarz evham krizleri için kurulmuş özel bir ekip... Eski FBI ,CIA ve MI5 mensuplarından oluşan. Talimat gereği şarabı masaya yatırırlar... Film başlamıştır. Küresel ölçek ve coğrafyadaki uzmanlar istihdam olunmuştur. Nerede ise sınırsız bir bütçe ile çalışılmaktadır. Tek hedef Bill’in arzusudur: Yediğim kazık ispatlansın. Artık her türlü mahkeme, mübaşir tanış taifesindendir...

        Onlarca defa karbon testi yapılmıştır. Kaligrafi uzmanları çalışmaktadır. Cam şişe üzerine kazıyarak yazı yazan Avusturyalılar devrededir. Dahası burnu 2 milyon Amerikan Doları’na sigortalı Robert Parker devrededir.

        Jefferson’un Şişesi hakkındaki ortak kanaat oluşmuştur: “Bu “Başkan’ın şarabı” değil! “Sahte!” Bill Koch’un işitmek istediği noktaya gelinmiştir. Bill şaraplara 1 milyon, araştırılmasına da 2 milyon dolar harcanmıştır. Tek arzusu ise şudur: Suçluya kan kusturmak.

        Parmaklar bir Alman’ı göstermektedir. Hardy Rodenstock...

        Bu sahifenin okuyucuları hatırlayacaklardır. Rodenstock önceki yıllarda bahis mevzuu olmuştu. Devasa bir tezgâhın kurucusu. Münih’te gövde gösterileri... Ama şurası kesin: Muhterem tekin değil.

        Başkan’ın şarabı kaç para eder? Film henüz bitmedi. Az daha sabır. Devamı var...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ