Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Dünya politik hareketinde yeni dönem

        Radikal gazetesinden Ahmet İnsel, "Haksızlıkları kabul etmeyin, başkaldırın!" başlıklı yazısında "on binlerce İspanyol şiddeti bütünüyle dışlayan bir başkaldırının iktidarı nasıl çaresiz bıraktığını gösterdi" diyor ve söyle devam ediyor:

        15 sayfalık kısa bir metin. Yazarı, 1917 Berlin doğumlu bir Fransız. Nazi işgaline karşı direnişin saflarına ilk geçenlerden. Savaş sonrasında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni yazmak için BM bünyesinde kurulan 12 kişilik komisyonun en genç üyesi. Adı, Stephen Heissel. Broşürün başlığını Türkçeye çevirmek zor: ‘Indignez-vous!’ Haksızlığa esef duyun, karşı çıkın. Sosyal güvenlik sisteminin parçalanmasına, İsrail’in Filistinlilerle kedinin fareyle oynar gibi oynamasına, çılgın gibi büyümeye, fütursuzca işlenen haksızlıklara karşı şiddeti reddeden bir isyana çağırıyor. Olan bitene karşı kayıtsız kalmanın olabilecek en kötü tavır olduğunu hatırlatıp, bir vicdan ayaklanmasına herkesi davet ediyor. Broşürün sonunda yeni yüzyılı yapacak olan erkek ve kadınlara şunu hatırlatıyor Heissel: “Yaratmak, direnmektir. Direnmek, yaratmaktır.”

        Fransa’da 2010 sonunda yayımlanan broşür, birkaç ay içinde 800.000 adet sattı ama ülkede somut bir etkisi şimdilik olmadı. Buna karşılık, çevirisinin İspanya’da yayımlanmasından hemen sonra, son yıllarda üzerine ölü toprağı serili olduğuna inanılan İspanya’da, gençler, yaşlılar, işsizler, işi olanlar ve emeklilerden oluşan bir kitle, 15 Mayıs’ta Madrid’in ünlü meydanı Puerta del Sol’da oturma eylemi başlattı. Kendilerine ‘Los Indignados’ adını verdiler. Yani, haksızlıklara esef duyup, başkaldıranlar.

        İki partiye de karşı

        Bütünüyle şiddet karşıtı olan bu hareket, genç-yaşlı, kadın-erkek bütün İspanyolları, iktidarı on yıllardır sırayla paylaşan sağ ve sol her iki partiye birden karşı çıkmaya, yerel seçimlerde oy vermemeye çağırdı. Karşı çıktıkları haksızlıklar, 2008 krizinde ağır yara alan İspanyol ekonomisinde işsizliğin yeniden %20’yi geçmesi, 25 yaşından küçüklerin yarısından fazlasının işsiz olmasıyla sınırlı değil. Artan sosyal eşitsizlikleri ve kapitalizmin giderek cangıl düzenine dönüşmesini şiddetle eleştiriyorlar. Siyasetçileri, kendi çıkarlarını ve kariyerlerini her şeyden üstün görmekle suçluyor, siyasetçi sınıfıyla sermaye çevrelerinin yakınlığını teşhir ediyorlar. ‘15-M’ hareketi, İspanya’da iktidardaki Sosyalist Parti’nin 22 Mayıs’taki yerel seçim hezimetini, seçim öncesinden ilan ediyordu.

        Laboratuvar işlevi

        Önümüzdeki yeni toplumsal hareketler açısından bir laboratuvar işlevi de gören bu spontane taban hareketi, iddia edildiği gibi apolitik mi? İki partiye de “yeter” deyip, seçimleri boykot etme çağrısında bulunmaya dayanan bu apolitiklik nitelemesi, 15-M göstericilerinin işgal ettikleri meydana Puerta del Solidaridad, Dayanışma Kapısı adını vermelerini dikkate almıyor. ‘Los Indignados’lar sadece iki büyük partiye karşı tepkilerini dile getirmiyor, ‘yurttaşlara salt tüketici değeri atfeden’ sistemi eleştiriyorlar. Devlet bankalara milyarlarca euro yardım yaparken, sosyal yardımların kısılmasına öfkeleniyorlar. Siyasal ve iktisadi sistemin kendilerini bir mal olarak gördüğünü, partilerin ve sendikaların onları eşit yurttaşlar olarak görüp, değer vermediğini düşünüyorlar. Halkoylamasına çağırma hakkı, ‘aynı sıkıntıları, aynı yükümlülükleri paylaşan ama aynı haklara sahip olmayan’ göçmen işçilere oy hakkı talep ediyorlar. İzlanda ve Yunanistan bayraklarını dalgalandırıyor, Kuzey Afrika’dan sonra, Avrupa’nın da bu başkaldırı hareketine katılmasını diliyorlar.

        Seçimden sonra devam

        15-M hareketi seçimlerden sonra en az bir hafta daha eylemi sürdürme kararı aldı. Madrid’de meydanda kurulan ‘alternatif köy’, şiddet yöntemlerini bütünüyle reddeden bu barışçı isyanın kalbi olmaya devam edecek. Meydanın girişinde bir pankartta, “Siz parayı alın, biz meydanı alıyoruz” yazıyor. Bir diğerinde ise “Başkaları mücadele ediyor, biz maç kazanmakla yetiniyoruz” serzenişi var.

        Heissel, broşürünün sonunda, ‘yegâne ufuk olarak gençlere kitle tüketimini, zayıfları ve kültürü küçük görmeyi, her şeyi unutmayı, herkesle çıldırmış biçimde rekabet etmeyi öneren kitle iletişim araçlarına karşı gerçek bir barışçıl ayaklanmaya’ çağırıyordu. On binlerce İspanyol şiddeti bütünüyle dışlayan böyle bir başkaldırının iktidarı nasıl çaresiz bıraktığını gösterdi. Bu da bir sivil itaatsizlik hareketidir desek, daha iyi anlaşılır mı?

        HABERTURK.COM da uzmanlara sordu: Partilerin ve örgütlerin yerini sosyal medya mı aldı? İktidarın korkusu geleneksel medya değil de sosyal medya mı?, Türkiye'de yüzbinleri sokağa döken internete sansür isyanı da aynı patlamaya mı işaret ediyor?..

        DR. MAYA ARAKON

        "HÜKÜMETLER SİVİL TOPLUMUN TALEPLERİNİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAK ZORUNDA"

        Partilerin ve örgütlerin yerini sosyal medya aldı demek çok doğru olmaz. İkisini toplumsal rolü çok farklı. Partilerin siyasetteki, sosyal medyanın sivil toplumdaki rolu çok farklı. Ancak sosyal medya sayesinde örgütlenme ve hız arttı. Dolayısıyla bir durum karşısında, eskisine oranla daha geniş ve etkin kitlelere ulaşılabiliniyor. Bunu Ortadoğu'daki Arap Baharı'nda da gördük. Hükümetler sivil toplumun taleplerinin göz önünde bulundurmak durmunda kaldı. Eylemler daha küresel oldu.

        İktidarın korkusu geleneksel medya değil de sosyal medya demeyelim, çünkü korku yerine kaile alma durumu demek daha doğru olur. Hayır geleneksel medya sosyal medyanın yerini alamaz. Gazeteciliğin toplumu yönlendiren bir önemi var. Ancak şu bir gerçekki medyanın yapısı da değişiyor. Sıradan bireyler gazetecilere ait alanlara girebilir hale geldi. Sosyal medyanın ağırlığı dikkate alınır oldu.

        Türkiye'de internete sansür isyanı için bir sosyal medya patlaması demeyelim ama elbette. Hepimizin bireysel bilgiye ulaşım hakkı var. Bu yönde işlevinin olması sevindirici.

        YAZAR ZEYNEP ATİKKAN

        SOSYAL MEDYA ÖFKELİ İNSANLARIN KENDİLERİNİ İFADE EDEBİLECEĞİ GÜÇLÜ BİR MECRA OLDU

        Sosyal medya, partilerin ve örgütlerin yerini almadı ama sosyal medya toplumsal hareketlerin ve siyasetin önemli bir dinamiği haline geldi. Merkez partiler toplumların özellikle de gençlerin beklentilerine cevap veremiyorlar. Avrupa'da 2008 krizinin sosyal etkileri daha yeni hissediliyor. Olayların İspanya'dan başlaması rastlantı değil. İspanya'da 30 yaşın altındakilerin yüzde 45'i işsiz ve iş bulma imkanları yok. Geleneksel siyasi partiler bu davaların sahibi olamadılar. İşte bu umut proleterlerinin yeni umut kapısı sosyal medya oluyor bir bakıma! Yani sosyal medya, öfkeli insanların kendilerini ifade edebilecekleri güçlü bir mecra haline geldi. Bundan sonra dünyanın her yerinde sosyal hareketler büyük çapta sosyal medyada şekillenecek.

        Eğer geleneksel medya asli görevini yerine getirmiş olsaydı yani dördüncü kuvvet görevini layikiyle yapsaydı iktidarların korkulu rüyası olmaya devam ederdi. Geleneksel medya çoktan bu işlevini yitirdi. İliştirilmiş gazetecilerden, RTÜK yasaları çıkarken susma hakkını kullanan köşe yazarlarından ve de okura haber ve bigi vermek yerine toplum mühendisliği yapan bir medyadan hiçbir iktidar korkmaz. Sosyal medya bağımsız insanların mecrası...Bu nedenle de bir umut kapısı. Tabii burada da çok romantik olmamak lazım, eski hastalıkların sosyal medyaya bulaşma ihtimali de çok yüksek.

        İnternet, sosyal medya, bloglar vs. konusunda Türkiye beni hayal kırıklığına uğratıyor. Genç nüfuslu Türkiye'nin sosyal medya konusunda daha aktif olması gerekirdi. Türk toplumu hiçbir sansür konusunda duyarlı değil. Kitaplar toplatılırken kimsenin sesi çıkmadı Türkiye'de. Sosyal medya patlamasından söz edebilmek için sosyal medyanın gücüne inanmak gerekli. Henüz bu bilincin yerleştiğini sanmıyorum.

        SOSYOLOG PROF. DR. ALİ YAŞAR SARIBAY

        "HALK ARTIK SİYASETİN ÖZNESİ OLMAK İSTİYOR"

        Partilerin biçimsel demokrasi açısından işlevsizliği ortaya çıkıyor. Galiba böyle bir algılama var. Bunda da çok haksız değil kitleler. Bunun esas, radikal bir şeyi Fransa'da Alain Badiou ve arkadaşlarının partisiz politika dediği bir örgütlenme var. Bu tamamen örgütlerin kurumların olmaması anlamına gelmiyor. Ama mevcut partilerin dışında bir alternatif geliştirerek, temsili biçimsel demokrasinin tıkanıklıklarını aşmaya yönelik. Ama bunlarınki radikal. Şimdi bilmiyorum nedenen esinleniliyor ama baktığınızda görüyorsunuz. Bir kişiler arası münazaraya dönüşmüş durumda. Seçimler bir şenlik gibi sanki. Üniversite şenlikleri de bunun gibi oluyor. Bu artık kitlelerin, esas problemlerin öznesi olan, çözümünde öznesi olan kitlelerin, halkın tamamen dışlanması veya sadece onay mercii olarak görülmesi. Bu demokrasi, yani adaylarımızı onaylıyor musunuz, yani biz bunları milletvekili olarak seçmiş oluyoruz. Oysa liderler tarafından belirlenmiş adaylara evet diyoruz. Partiler belirliyor. Bence böyle bir şey, alternatif bir siyaset formu geliştirmek haklı. Yetersiz bu anlamıyla.

        Yani bilemem bu korku mu ama bir alternatif kurulu olanı bi anlamda korkutur. Çünkü mevcudun tamamen dışında hem maddeten hem zihin olarak yani... Kavramlar açısından, yaklaşım açısından, bakış açısından bir alternatif sunma gündeme geliyor. Bu bize sunulanın yani var olanın ne kadar eksik olduğunu göstereceği için bu korku yaratıyorsa olabilir tabii.

        Sizin haberlerinizde okudum. Sanırım 5 bin site yasaklıymış. Aslında internet alternatif bir demokrasi iletişimi geliştirdi. Tabii bunun kötüye kullananı da var vesaire.Bunlara tedbir alına bilir, o ayrı bi şey. Ama sonunda dünya ile haberleşiyorsunuz. Dünya ile gruplar arasında bir temas oluyor. Ve dünyanın meselesi bizim meselemiz ya da bizim meselemiz dünyanın meselesi haline gelebiliyor. Haberdar ediyoruz, biz haberdar oluyoruz. Bunlar önemli şeyler. Sosyal medya dediğimiz, gelişimi, oluşumu açısından... Buralardan başlayacak. Yani mevcut demokrasinin, benim şahsi fikrim biçimsel demokrasinin yetersizliği, tıkanıklığı gün gibi aşikar. Ve sadece bu bizim problemimiz değil, dünyada da bu böyle. Bunun farkına varanlar gerçekten siyasetin öznesi olmak istiyorlar.

        DOÇ. DR. ASLI TUNÇ

        "TÜRKİYE'DE SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN ÖRGÜTLENMA DAHA YENİ BAŞLIYOR"

        21. yüzyıl gençleri için sosyal medya hızlı örgütlenmenin vazgeçilmez bir mecrası. Siyasal partiler özellikle gençlerin teknolojiyle olan ilişkilerini analiz edemiyor ve politik aktörlerin refleksleri bu nedenle çok geride kalıyor. Kanımca şu anda sosyal medya muhalif kimliklere yaşam alanı sağlayan tek heyecan verici ortam. Geleneksel medyasonyıllardaözellikle dinamik ve genç nüfusun sesi olmayı yitirdi. Geleneksel medyanın hantal kurumsal yapısı, iktidarla olan ilişkileri, şişkin egoları besleyebilen yapısı, acımasız sektörel rekabetin parçası olmasıkıvrak ve anlık muhalefete olanak tanımıyor. Artık sivil itaatsizlik kavramı önce sosyal medyada oluşuyor sonra da toplumsal sorunların boyutuna göre sokaklara taşıyor. Şu an içinpartilerin ya da bildiğimiz anlamdaki örgütlerin yerini sosyal medya alamaz kuşkusuz. Burası bambaşka, yatay örgütlenmeye olanak tanıyan, hiyerarşisi olmayan bir yapı. Bence özellikle baskıcı iktidarlar sosyal medyanın tetiklediği örgütlenmegücünde ürküyorlar. Yeterli düzenlemelerin olmadığı vesiyasiaktörlerinistediği gibi at oynattığı bir medya sektöründe geleneksel medyayı iktidara yakın hala getirmek, ele avuca sığmaz milyonlarca öfkeli, dertli ve alaycı gencin kullandığı sosyal medyaya hakim olmaktan daha kolay. Türkiye interneti sansür etme çabasının altında muhafazakarlıkla birlikte biraz da bu kaygı yatıyor. Türkiye'de sosyal medya üzerinden örgütlenme daha yeni başlıyor. Gençlerin internete sansür isyanı kanımca bunun ilk adımıydı.

        SOSYOLOG NİLÜFER NARLI

        YENİ MEDYA TEKNOLOJİSİ SİYASİ MOBİLİZASYONDA ÖNEMLİ BİR ROL OYNUYOR

        Partilerin ya da örgütlerin yerini sosyal medya almadı sadece örgütlenmenin alanı değişti. Eskiden insanlar meydanlara çıkarlar, örgütlenirlerdi. Şimdi ise insanlar geniş bir alan olan siber alanda hızla örgütlenebiliyorlar Eğer isterlerse sonrasında da fiziksel alanlarda da örgütleniyorlar. Alanlara çıkıp protestolarını yapıyorlar, fiziksel alanda olmazsa tekrar siber alana geçebiliyorlar. Bir siyasi meseleye bir siyasi soruna insanların cevap vermesi eskiye göre çok daha hızlı. Çok daha hızlı örgütleniyorlar.Yeni medya teknolojilerinin siyasette oynadığı role bakmalı. Yeni medya teknolojisini kullanarak insanlar hem siyasi bilgileri hızla paylaşabiliyorlar hem de ve hızla örgütlenebiliyorlar. Yeni medya teknolojileri siyasi mobilizasyonda çok önemli bir rol oynuyor. Dünyadaki bütün iktidarlar sosyal medyanın gücünün farkına vardı. Sosyal medyayı kontrol ve manipüle etmeye çalışacaklar

        İnternete sansür isyanı hızla sosyal medya üzerinden organiz edildi. Sosyal medya öyle bir şey ki siz bilgileri hızla dağıtıyorsunuz, insanları hızla örgütlüyorsunuz. Bakın Venezüela'da 1 milyon insan SMS yoluyla toplandılar ve Chavez'i geri getirdiler. Arap dünyasındaki olaylarla da sosyal medyanın farkına vardık.

        CEYDA KARAN

        "MÜCADELELERİN EKSENLERİ AYNI DEĞİL"

        Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde yeni yetişen bir kuşak var. Bu kuşak içinden çıktığı geleneksel yapılara karşın kaçınılmaz biçimde küreseleşmenin bir parçası. Buna Arap ülkelerinde yarım yüzyılı aşkındır süre giden otoriter rejimler, ezilmişlik, eşitsizlik, yoksulluk eklenince; ortaya farklı türde bir başkaldırı çıkıyor. Ama bütün bunlara o kadar da toptancı yaklaşmamak da gerekir. İsyan çıkan ülkelerin pek çoğunda bulundum. Her birindeki mücadeleler kendi öznel koşullarına göre biçimleniyor. Yani bu anlamda Mısır’la Libya’daki gençliğin özlemlerinin benzer olduğu söylense de bu iki ülkedeki mücadelelerin ekseninin aynı olduğu anlamına gelmiyor. Bu manada söz konusu olan ülkelerin tarihi, kültürel ve sosyo-ekonomik yapıları daha belirleyici. Libya’da aşiret bağlarıyla bağlı, geleneksel toplumsal yapıdan gelen, kaçınılmaz biçimde dünyayla daha az temas halinde olan gençlerin özgürlük, demokrasi algıları kaçınılmaz olarak Mısır’dakilerle tam olarak aynı değil. Olmasını beklemek ‘toptancı’ yaklaşım anlamına gelmekle kalmaz, isyanlara iskin siyasi rekabeti ve bu rekabetin detaylarını da küçümsemek anlamına gelir.

        İspanya ise Batı dünyasında, örgütlülük deneyimi azımsanmayacak bir toplum. Şiddetli toplumsal mücadeleler yaşamış, 20 yüzyılda iç savaştan ve diktatörlükten geçmiş bir ülke. Bugün çok ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Kendi sınırlarını aşıp Avrupa Birliği’nin bekasını zorlayacak türde bir kriz bu. Bunun toplumsal sonuçları olmaması düşünülemez. Ve hep Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan çıktıktan sonra sanki mükemmel bir demokrasi sistemi kurduğunu varsayıyoruz. Lakin İspanya’da bir haftayı aşkındır yaşananlar bu varsayımımızın hiç de doğru olmadığını bir kez daha ortaya seriyor. Avrupa’daki toplumsal sorunların elbette bitmedi, Avrupalı gençler de cennette filan yaşamıyordu zaten. Gelecekleri bıçak sırtında olan gençlerin de örgütlü eylemlere yönelmesi kaçınılmaz. Düne kadar hor görülen Araplarda gençlerin aktivizm boyutlarının bunda etkili olmaması da öyle. Yani Tahrir salt Ortadoğu coğrafyası için değil Avrupa için bile bugün zannettiğimizden daha önemli sembolik manalara sahip olabilir.

        Örgütlenme biçiminde internet kanalının etkinliği ayrı bir mevzu. Elbette her çağın mücadeleleri o çağın koşulları uyarınca yapılıyor. Matbaanın yaygınlaştığı dönemlerde de gazeteler, birkaç yapraktan oluşan bildiriler basılıp yayılıyordu. Biz internet çağında yaşadığımız için sosyal örgütlülükler, taban hareketleri elbette bu çağın gereklerine göre şekillenecek. Bu manada sosyal medyanın geleneksel medyanın önüne geçmeye başladığı muhakkak. Ama yine de toplumsal mücadelelerle ilgili derin tartışmaların hala geleneksel medyada verildiği hakikatini de değiştirmiyor bu durum.

        Yine de elbette isyanların daha ziyade gençlik kitlesi içindeki örgütlenme biçiminin dünya siyasetinde hiç tartışmasız yeni bir trendin başlangıcı olduğu açık. Aynı şekilde yeni bir mücadelenin de. İnterneti bir şekilde filtreleme çabaları ve sosyal medyada yarattığı patlama bunun göstergesi. Ve bu salt Türkiye’de olmuyor. Bugün Fransa lideri Nicola Sarkozy, Paris’te işadamları, akademisyenler gibi çeşitli meslek gruplarının katıldığı e-G8 toplantısında internete bir çeki düzen vermek gerektiğini söyledi, ‘Hükümetlerin dijital aleme kurallar koyup bunlara uyulmasının sağlanması gerektiğini’ iddia etti. Elbette internetin getirdiği sınırsız hareket alanı düşünülürse, yeni bir mücadele döneminin açılacağı ortada. Ama şu anda olup bitenler itirabariyle isyanları salt internete bağlamayı da doğru bulmuyorum. Evet gençler giderek böyle örgütleniyor olabilir lakin Mısır’da Mübarek’in devrilmesini sadece gençler sağlamadı, toplumun tüm kesimlerinin direnişi ile oldu. Sina’da, İskenderiye’de işçilerin grevleri olmasaydı, Tahrir’de çalışan herkesimden insan olmasaydı, salt internetle örgütlenen gençlik olsaydı, ezilirlerdi de…

        SERAP ÖZGÜN / HABERTURK.COM- DIŞ HABERLER SERVİSİ

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ