Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya "Türkiye, karanlık göklerde bir ışık"

        HABERTURK.COM / DIŞ HABERLER SERVİSİ

        "ABD küresel liderlikten çekilirken, Türkiye önemli bir bölgesel oyuncu olarak yerini alıyor."

        Bu kelimeler Richard Falk'un El Cezire'nin için kaleme aldığı "Türkiye'nin diplomatik yükselişi" başlıklı yazısından.

        Falk, 21. yüzyılın bu ikinci on yılında Türkiye'nin yükselen diplomasisinde AKP'nin büyük rolu olduğunu söylüyor. Avrupa Birliği kapıları kapanmak üzereyken hızla o kapıdan girmek için iten bir hükümet olduğunu ve çok farklı görüşten, kesimden halkı barındırdığını dile getiriyor. Türkiye'deki askerin rolüne de değinen Falk, aşırı sağ ya da sol, Atatürk'ün ilkelerine ters bir durumda askerin darbe yapabildiği bir ülke olduğunu vurguluyor.

        Falk yazısında AKP politikasının AB'ye giriş çabaları üzerinden şekillediğini, yapılan bir çok şeyin temel nedeni olarak bunun gösterildiğini yazıyor. Ancak zamanla Avrupa'da başlayan İslam fobisinin Türk halkını AB'ye giriş konusunda isteksizleştirdiğinin de altını çiziyor.

        Falk "ve sonra Davutoğlu geldi" diyor. Davutoğlu'nun bu deney periyodunun fikir temelini ifşa eden adam olduğunu söylüyor. Türkiye'nin Davutoğlu'nun engin bilgisine sahip olduğu için çok şanslı olduğunu, Davutoğlu'nun da ana politik liderlerin onu anlaması anlamında çok şanslı olduğunu belirtiyor. Çünkü Davutoğlu'nun yeni bir politika yarattığını ve bunun da risk olduğunu söylüyor. Böyle güçlü bir devlet gücünün tarafsız, işini yapan, kendi ahlaki değerlerine sahip çıkan biri olmasının çok az görülür bir şey olduğunu, üstelik kendisinin güçlü bir yerden gelme, güçlü biri olmadığını da vurguluyor. Fazla deneyimli olmamasına rağmen çok yetenekli bir diplomat olduğunu en önemli özelliğinin de yenilikçi bir diplomatik bakış açısı olduğunu belirtiyor. Davutoğlu'nun tüm fırsatları değerlendirdiğini, dış politikanın geliştirilmesi için kurumsallaşmanın çok önemli olduğunu, onun da bunu takdir edip, bunun için çalışmalar gerçekleştirdiğini ifade ediyor.

        Falk ayrıca Davutoğlu'nın gelişinin de tam zamanında olduğuna dikkat çekiyor. Soğuksavaş döneminde yapılanların artık bir anlamının olmadığı bir zamanda geldiğini, Ortadoğu'yu kutuplaşmadan kurtarıp, politik rahatlık getirdiğini belirtiyor.

        Falk, "Davutoğlu farkına vardı ki, Ortadoğu sadece petrol, nükleer silahlanma, İsrail-Filistin çatışması ya da İslam-Batı çatışması değil. Ortadoğu dünya stratejik tarihi için çok önemli bir noktaya dönüşüyor" diye yazdı.

        Falk, Türkiye'nin II. Dünya savaşının merkezi ve soğuk savaşı yaşayan Avrupa'yı geçtiğini yazıyor ve "Davutoğlu'nun da tarzı ve yaklaşımı için de böyle bir bölgesel ortamda harikalar yaratmak üzere tasarlanmış gibiydi" diyor.

        Davutoğlu'nun amacının zafer değil, karşılıklı fayda ve saygıya bağlı, komşularıyla barışık bir dış politika olduğunu belirtiyor. Korku ve düşmanlık duvarlarının ardına sığınmak yerine komşu ülkelerle itetişime geçtiğini, özellikle İran için Brezilya ile birlikte çözüm yolna gidilmeye çalışıldığını hatırlatıyor. ABD Türkiye'nin İran'a karşı tavır almasını beklerken, Türkiye'nin almadığını ve İran'ın nülkeer programıyla ilgili mücadele ettiğini belirtiyor. Falk, "Davutoğlu ve Amorin'in başarıları Türkiye ve Brezilya'yı dış politikada öne çıkardı" diyor.

        Falk, Davutoğlu'nun İsrail ile de görüşmek istediğini, İsrail-İran arasında barış sağlamak için yardımda bulunmayı istediğini, bunun sonunda biraz ilerleme olsa da İsrail'in tavrı nedeniyle bir sonuca varılmadığını hatırlatıyor. Falk, Davutoğlu'nun Hamas'ı bir terörist olarak değil de bir siyasi aktör olarak gördüğünü de belirterek tüm bunların dünya çapında yapıcı olarak karşılandığını ama ABD ve İsrail'in buna yanaşmadığını belirtiyor. Falk, Davutoğlu için "bunları başarabilseydi Filistinlilerin Gazze'deki eziyeti, azalacaktı. Başarılı olsaydı bölgeye çok yardımcı olacaktı. Denediğine değecekti" diyor.

        Falk, İran kadar olmasa da Balkanlar ve Kafkaslardaki politikasının etkilerinden de bahsediyor. En büyük başarının ise Bosna-Sırbistan arasındaki görüşmeler olduğunu ve bunun her senelik olarak yapılmasını sağladığını vurguluyor. Bu politik çıkımın Osmanlı'dan beri Türkiye'nin kendine güvendiği bir nokta olduğunun altını çiziyor. Hatta bunların Türkiye'nin Güvenlik Konseyi'ne katılmasında etkili olduğunu vurguluyor.

        Falk, tüm bunların yanında laiklerin bu olaylara şüpheyle yaklaştığını, çünkü bunların ABD ve İsrail'i ittiğini ve bunun da bir getirisi olmadığını, İran ile aşırı dostça sahte bir ilişkiye girildiğini düşündüklerini söylüyor. Ancak zaman içinde Türkiye'nin bölgesel gücü ve ekonomideki başarısının karşı çıkmaları durdurduğunu belirtiyor.

        Davutoğlu'nun başarısının ve Türkiye'nin gelişen ekonomisinin ülkeyi bölgede güvenilir bir diplomatik ortak yaptığını söylüyor, "Araplar kızsa da Türkiye bir model olarak ortaya çıkıyor" diyor. Türkiye'nin laik ilkelere saygılı, laikliği İslami eğilimle harmanlamış demokratik bir örnek olduğunu, oysaki Müslümanlığın dünyada baskı ile bilindiğini belirtiyor.

        Türkiye'nin iç sorunlarına da değinen Falk, Türkiye'nin her zaman İran gibi bir ülke olmaktan kaçtığını, ne dini baskılayıcı, ne de zorlayıcı olduğunu, bu ikisini de desteklemeyen bir politika benimsediğini dile getiriyor. Ancak Türkiye'nin geleceğinin hala belirsizliğini koruduğunu da ifade ederek hala Kürt sorunu, Kıbrıs sorunu gibi çözülememiş problemlerin olduğunu vurguluyor. Mavi Marmara olayından sonra İsrail'le ilişkilerin gerginleştiğini de hatırlatan Falk, Türk vizyonunun en büyük tehdidi olarak İran'la yaşanabilecek sorunları gösteriyor. Arap Baharı'nın sonucunun da kötü etkiler yaratabileceğini, Türkiye'nin asıl rolünün barış kurucu olmasına rağmen bölgede jeopolitik gerginlik yarattığını söylüyor.

        Falk, Türkiye'nin 21. yüzyılın ilk on yılında dünya olaylarında en önemli ülke olarak öne çıktığını ve bir nevi genç BRIC olarak sayıldığını belirtiyor. Türkiye'nin dünya ülkelerine iç ve dış politikada örnek gösterildiğini vurguluyor.

        Falk, "tek başına yetersiz kalıyor ama karanlık göklerde bir ışık. Böyle bir liderlik gerekli çünkü küreselleşmenin getirdiği yıkıcılığa karşı duracak çevresel, etik ve politik iyi davranışlar lazım" diyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ