Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Diğer Hangi demokrasi?, Demokratik dengesizlikler.

        AHMET SİNAV/HABERTURK.COM DIŞ HABERLER

        ÖZEL HABER

        asinav@haberturk.com

        Şüphesiz ki içinde bulunduğumuz süreç bakımından, dünya siyasi tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyoruz. Arap Baharı ile başlayan halk ayaklanmaları Libya, Tunus gibi ülkelerde diktatörler devirdikten sonra Suriye ve Mısır’da halen kendini göstermeye devam ediyor. Avrupa ise tarihinin en büyük ekonomik krizinde çıkabilmek için uğraşıyor. Ukrayna’daki siyasi ve askeri gelişmeler ise dünya haritasını yeniden şekillendiriyor.

        Dünya tarihine not düşülen bu süreç içerisinde birçok devlet aynı zamanda çok zorlu bir sınavdan da geçiyor. Özellikle dünya siyasetine yön veren ABD, Rusya, AB ve Çin’in yaşanan gelişmeler karşısında gösterdikleri tutum oldukça önem taşıyor. Ülke politikalarının belirleyicisi olan siyasi rejimler de yeniden sorgulanıyor.

        Batı’da gelişen demokratik yönetim tarzının bugüne kadar insanoğlunun ulaşabildiği en iyi rejim olduğu söyleniyor. Peki demokrasi ile yönetilen Batılı ülkeler, dünyanın geçmekte olduğu bu zorlu dönemde nasıl bir sınav veriyor?

        BATI BÜYÜK DEMOKRATİK ÇELİŞKİLER YAŞIYOR

        Dünya medeniyetler tarihine geçecek bu sınavlarda ana başlıkları, son yıllarda yaşanan olayları ve "Demokrasinin göbeğiyiz" iddiasında olan ülkelerin gerçekten öyle olup olmadıklarına gelin biraz daha yakından bakalım.

        Örneğin Batılı devletler Mısır politikalarında büyük bir çıkmazın içerisinde. Mısır'da 30 yıllık Mübarek diktatörlüğüne karşı Arap Baharı sloganıyla başlayan ayaklanma sürecinde ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın çoğu ülkesi, yaşananları halkın demokrasi mücadelesi olarak nitelendirmişti. Öyle ya, halk artık diktatörlerden bıkmış ve kendi kaderini kendisinin tayin edeceği bir seçilmiş devlet başkanını başa geçirmek istiyordu. Rusya ve Çin gibi ülkeler ise Arap Baharı'na karşı daima mesafeli durarak, global platformlarda anti-demokrat damgasıyla anıldı. Sonuçta 30 yıllık Mübarek rejimi devrildi ve yapılan seçimler sonucunda Mısır seçilmiş lider olarak Muhammed Mursi'yi tayin etti.

        Fakat bundan sonra yaşananlara biraz daha geniş bir çerçeveden bakarsanız "ne olursa olsun demokrasi" mottosunun nasıl bir deformasyona uğradığını göreceksiniz.

        Dünyanın süper gücü kabul edilen ABD; Mısır, Suriye, Ukrayna ve Kırım’da yaşanan gelişmelere karşı birbirinden çok farklı politikalar izliyor. Obama yönetimi, Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ordu destekli bir operasyon sonucu iktidardan uzaklaştırılmasını “darbe” olarak nitelendirmekten kaçınıyor.

        Beyaz Saray, Mursi’nin otoriterleşme eğilimi gösterdiğini, milyonlarca Mısırlı’nın Mursi’nin devrilmesi için Tahrir Meydanı’na çıktığını ve ordunun Tahrir’deki kalabalık adına Mursi’yi devirdiğini söyleyerek olanların bir darbe değil, devrim olarak nitelendirilebileceğini ima ediyor. Yani bir anlamda demokrasi için darbe yapılmış oluyor.

        Mısır konusunda demokrasiden yana tavır aldığını söyleyen ABD, Kırım’ın halk oylaması sonucu Rusya’ya katılmasını ise uluslararası hukuka aykırı buluyor.

        Benzer bir durumun Rusya için de geçerli olduğu görülüyor. Suriye’de rejim karşıtı halk ayaklanmalarını gayrı meşru bulan, Ukrayna’da batı yanlısı gösterileri bastırmak için Yanukoviç’e destek veren Rusya, Kırım halkının kendisine bağlanma talebinin demokratik bir hak olduğunu savunuyor.

        Buna karşılık Arap Baharı coğrafyalarında halkların kendi kaderini kendisinin tayin etmesini "Demokrasi zaferi" olarak nitelendiren ABD ve Avrupa ülkeleri ise Kırım'da halk tarafından yapılan referandumu, bu referandumun sonucunda Kırım halkının Rusya'ya bağlanmak istemesi kararını kabul etmiyor ve bunun karşılığında Rusya'ya yaptırım uygulama kararı alabiliyor.

        Aslında Avrupa demokrasisinin son dönemde yaşadığı asıl bunalım, ABD'den ihraç dev finansal krize kadar uzanıyor. Yunanistan'da Papandreu, İtalya'da ise Berlusconi gibi seçilmiş başbakanların istifa etmesini, bu ülkelere finansal yardımda bulunmak için ön şart olarak alttan alta dayatan AB ülkeleri, seçilmiş başbakanların yerine teknokrat başbakanların gelmesini sağlayarak zaten finansal krize karşılık heba edilen demokrasinin ilk örneklerini vermişti. Başka bir ifadeyle halk çoğunluğunun yönetimi olan demokrasi, ekonomik çıkarlar söz konusu olduğunda feda edilebiliyor.

        DEMOKRASİ GÖTÜRME BAHANESİ

        İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Köni, ABD ve Rusya gibi ülkelerin kendi menfaatleri doğrultusunda başka ülkelere askeri müdahalede blunmalarını “demokrasi götürme” bahanesiyle haklı çıkarmaya çalıştıklarını belirtiyor. Hasan Köni, “Bu ülkeler dünya kamuoyuna, o ülkedeki sivilleri kendi iktidarlarından korumak için insani müdahalede bulunduklarını söylüyor. Yani ABD gibi ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda yaptıkları müdahaleleri demokrasi kılıfıyla meşru kılmaya çalışıyor” diyor.

        Demokrasinin birtakım standartları olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hasan Köni, ancak o standartlara askeri müdahale ile ulaşmanın mümkün olmadığını belirtiyor. Köni bu durumu şöyle özetliyor: “Tamamen ulusal çıkarlar için yapılan müdahalelere bir de isim bulunmuş. Bu isim de 'insancıl müdahale'. Ancak ABD'nin gerçek amacı tabi ki bu değil. Irak'ta da değil, Afganistan ya da Libya'da da değil.”

        DEMOKRASİ KAVRAMI YENİDEN İNCELENMELİ

        Bu durumda demokrasi kavramını yeniden incelemek gerekiyor. Soli Özel, demokrasi kavramının hemen her coğrafyada bir şekilde sıkıntı yaşadığını ifade ediyor. ABD ekonomi ve demokrasi arasındaki ilişki nedeniyle bu sıkıntıyı yaşıyor. Avrupa'da refah devleti uygulamaları yeterince başarılı olamadığı için demokrasiden hazetmeyen ırkçı ve faşizan hareketler güçleniyor.

        Bu nedenle demokrasinin bundan sonraki modelinin nasıl olması gerektiği yönünde bir arayışta bulunuluyor. Özellikle ekonomik büyümeyle arada bağlantı kurulduğu zaman bu arayış daha da belirginleşiyor. Çünkü demokrasiyle yönetilen Batı'da ekonomik kriz yaşanırken otoriter Çin sürekli büyüyor. Dolayısıyla demokrasiyle ekonomik kalkınma arasındaki bağın da yeniden kurulması gerekiyor.

        İşin özü, demokrasinin 21. yüzyıl şartlarına göre yeniden tanımlanması gerekiyor.

        GÜÇLÜ OLANIN HUKUKU

        Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi ve Habertürk yazarı Soli Özel, bütün ülkelerin kendi çıkarları söz konusu olduğu zaman, bulundukları pozisyonda çelişkili durumlara düşebileceklerini söylüyor.

        Bir ülkenin kendi iç siyasetinde demokrasiyi benimsemiş olmasına rağmen, ülke dışında yaşanan bir olay karşısında değerleri ve çıkarları arasında tercih yapmak zorunda kalabileceğini söyleyen Soli Özel, değerler ve çıkarlar arasında bir çatışma olduğu zaman çıkarların daima daha ağır bastığını ifade ediyor.

        Özel'in de değindiği gibi demokrasi üzerinden siyaset üretmek her koşulda mümkün olmuyor. Bu da demokrasiyi savunduğunu ve demokratikleşmeyi desteklediğini söyleyen ülkelerin dış politikalarında ister istemez çelişki yaratıyor.

        Bu konuda Brezilya'yı örnek gösteren Soli Özel, “Brezilya, demokrat bir ülke olarak biliniyor ancak Rusya'nın Ukrayna'da yaptıklarına sesini çıkarmadığı gibi memnun gözüküyor. Aynı şekilde Hindistan ve Çin de Ukrayna'da yaşananlara kayıtsız kalabiliyor” diyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ