Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ekonomi İş-Yaşam Röportajlar Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen'den HABERTURK.COM'a özel açıklamalar - İş-Yaşam Haberleri

        HABERTURK.COM / UFUK KORCAN / ÖZEL HABER

        2014 yılı hem dünya hem de Türkiye ekonomisi açısından oldukça hareketli geçti. Yılın ilk günlerinde cari açığı frenlemek amacıyla özellikle kredi kartları ve taşıt kredilerine yönelik alınan önlemler tüm yıl boyu bankacılık sektöründe “iş yapış” modelinin değişmesine neden oldu. Geçen yıl da “yüksek kar ediyorlar” yönündeki tartışmalara sıkça maruz kalan bankalar, özellikle kurumsal tarafta yoğun rekabet yaşadı.

        2014 yılının son günlerinde petrol fiyatlarında yaşanan düşüşün etkisiyle Rusya’da patlak veren dalgalanma tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de piyasaları etkiledi.

        Yeni yılla beraber kafalarda 2015’in nasıl geçeceğine yönelik çok sayıda soru var. ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırımlarına başlayıp başlamayacağı, Haziran’da yapılacak genel seçimlerin piyasalara etkisi, petrol fiyatlarındaki gerilemenin ekonomilere etkisi en çok merak edilen konuların başında geliyor.

        Yanıtları merakla beklenen tüm bu soruları Türkiye’nin en büyük özel bankalarından Garanti Bankası’nın Genel Müdürü Ergun Özen’e sorduk. Özen ayrıca hem Türk bankacılık sektörü hem de Garanti Bankası özelinde 2015’e yönelik beklentilerini de açıkladı.

        İşte Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in gündeme ilişkin sorularımıza verdiği çarpıcı cevaplar...

        Geçen yılın son günlerinde piyasalarda Rusya merkezli başlayan dalgalanmanın hem Türkiye hem de dünya ekonomisine etkileri ne olur?

        Türkiye’yi yakından ilgilendiren, 2014 yılının öne çıkan gelişmesi petrol fiyatlarındaki düşüş oldu. Brent petrolün varil fiyatı, Haziran ayındaki 115 dolar seviyesinden Aralık ayı itibariyle 60 dolar seviyesine inerek %45’in üzerinde düştü. Türkiye’ye yönelik risk algısını önemli ölçüde etkileyen bu durum, başta enerji faturamız olmak üzere cari açık ve finansmanı üzerinde olumlu etki yaratır.

        Buna karşılık, önemli bir ticari partnerimiz olan Rusya’nın petrol fiyat düşüşünden olumsuz etkilenmesi ve Rusya Merkez Bankası’nın açıkladığı üzere, petrol fiyatının geldiği bu seviyelerde kalması durumunda Rus ekonomisinin belirgin daralma ihtimali, Türkiye için negatif olabilir. Bu durum ihracat ve turizm üzerinden Türkiye’yi direkt olarak olumsuz etkileyebilir.

        Ayrıca Rusya’daki gelişmelerden Avrupa ekonomilerinin olumsuz etkilenmesinin Türkiye üzerinde dolaylı etkileri de olabilir. ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artıracağı bir döneme girerken; bu durum ayrıca gelişmekte olan ülkelere dair risk algısında bozulma yaratabilir. Halihazırda, ABD’deki güçlü toparlanmaya karşılık; başta Avrupa, Çin ve Japonya olmak üzere küresel düzeyde zayıf büyüme performansı Fed’i daha temkinli ve kademeli faiz artırımına itebilir. Keza, Fed’in Aralık toplantısında, daha sıkı tutum sergilemesine karşılık, üyelerin 2015 sonu faiz beklentilerini aşağı çekmeleri buna işaret ediyor. Bu durum, gelişmekte olan ülkelere sermaye akımının ılımlı seyretmesine sebep olarak; Türkiye’yi olumlu da etkilenebileceği bir yere taşıyabilir.

        Düşük petrol fiyatlarının Türkiye’nin iki önemli sorunu olan enflasyon ve cari açığı olumlu yönde etkilemesi beklense de; düşen petrol fiyatlarının gelişen ekonomiler üzerinde olumsuz risk algısı yaratması durumunda, -enerji faturasındaki düşüşe karşın- cari açıkta beklenen iyileşme sınırlı kılabilir, enflasyon tarafında da TL’nin gelebileceği seviyeler üzerinden ikincil fiyat etkileri devam ederek beklenen düzeltme gecikebilir. Bu nedenle petrolün hangi seviyelerde kalıcı olacağı ve Rus ekonomisindeki gelişmelerin önümüzdeki dönemde nasıl şekilleneceği önemli olacak.

        "PİYASALARDA DALGALANMA SÜREBİLİR"

        Piyasalardaki bu dalgalanma 2015 yılında da sürer mi?

        Piyasalardaki bu dalgalanmanın Fed kaynaklı sürmesi olasılığı daha belirgin. Nitekim, ABD’de güçlü toparlanmaya ilişkin göstergelerin devam etmesi, Fed’i faiz artırımına yakınlaştırırken; bu durum gelişen ülkelere sermaye akımlarında zayıflık yaratabilir. Bu nedenle Fed’in 2008 finansal kriz sonrası para politikasında ilk kez normalleşme sürecine girmesi ve yapılan yönlendirmenin piyasalarda tam olarak belirsizlikleri ortadan kaldırmaması durumunda piyasalarda dalgalanmanın artırması beklenebilir.

        Petrol fiyatlarıyla ilgili beklentiniz nedir?

        Petrol fiyatlarının hangi seviyede denge bulabileceği belirsizliğini korusa da; güncel durumda piyasanın genel beklentisi, Brent petrol fiyatının 2015 yılında ortalama 76 dolar seviyesinde gerçekleşeceği yönünde. Petrol fiyatının geleceği bu seviyelerin, Rusya ekonomisi üzerinde, mevcut 60 dolar fiyat seviyesi düşünüldüğünde, nispeten daha az olumsuz etki yaratması muhtemel.

        Ayrıca, Rusya Merkez Bankası’nın döviz likiditesinin sağlanacağı yönünde açıklamaları ve doğrudan müdahaleleri piyasaları rahatlatırken; herhangi bir sermaye kontrolünün de gündemde olmadığının açıklanması diğer rahatlatıcı unsur oldu. Ancak düşen petrol fiyatları, uygulanan uluslararası yaptırımlar ve krizin siyasi boyutu nedenleriyle Rusya krizine ilişkin belirsizlik varlığını koruyor.

        "FED YILIN ORTASINDA FAİZLERİ ARTIRABİLİR"

        Piyasalardaki yaşanan çalkantı bankacılık sektörünü nasıl etkiler?

        Bankacılık sektörü, ekonomiye katkı sağlayan en önemli sektörlerden birisi. Piyasalardaki gelişmelerden hem doğrudan hem dolaylı olarak etkilenen bir yapıya sahip olsa da, Türk Bankacılık sektörünün gerçekten oldukça güçlü bir yapıda ve olgun bir seviyede olduğunu söyleyebilirim. Yaşadığımız irili ufaklı stres dönemlerinde, koşullara hızlı adapte olan ve minimum hasarla atlatma becerisini gösteren, tecrübeli bir sektörüz.

        Çalkantılı dönemlerde fiyatlamalarını dinamik bir şekilde yönetebilen, bilançosunu zaten uluslararası normlara paralel risk parametreleriyle yöneten bankaların daha iyi performans göstereceğini düşünüyorum. Bu tür dönemler bankaların bilançosuna olan etkisi kadar, banka müşterileri üzerindeki etkisi kanalıyla da bankaları etkileyebiliyor. Çalkantılı dönemlerde hem tüketici hem reel sektör güven endeksleri gerileyebiliyor, buna bağlı olarak tüketim, yatırım ve istihdam kararları ertelenebiliyor. Tüm bunlar bankacılık sektörünün büyümesini olumsuz yönde etkileyebilirken, aktif kalitesi üzerinde de negatif etki edebiliyor. Bu noktada önemli konu, müşterilerinin yanında olabilmek, onların yanında istikrarlı bir duruş sergileyebilmek, hani hep diyoruz ya müşteri odaklı bankacılık, işte bu dönemler bu söylemimizin testi gibi oluyor. Geçmişteki volatilitelerin arttığı dönemlere baktığımızda Türk bankacılık sektörünün bu açıdan duruşu, en güçlü yönlerinden birisi.

        Bunun dışında kalan faiz ve kur cephesindeki gelişmeler, bankacılık açısından bir aktif pasif yönetimi konusudur ki bugün Türk bankacılık sektörü bu konuda rüştünü ispat etmiştir. Hem bu dönemleri yönetme tecrübesi olan yetkin insan kaynağıyla hem de güçlü sermaye birikimiyle sektör açısından piyasa çalkantılarının majör bir risk yaratacağını düşünmüyorum.

        ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırım sürecine ne zaman başlamasını bekliyorsunuz? Eğer 2015 yılı içerisinde faiz artırımları başlarsa Rusya ile başlayan dalgalanma tsunamiye dönüşür mü?

        ABD’de toparlanmanın güçlü kalmayı sürdürmesi durumunda, Fed, sinyalini verdiği üzere gelecek yıl ortasında faiz artırmaya başlayabilir. Ancak, küresel düzeyde zayıf büyüme performansının devam etmesinin Fed’i daha temkinli ve kademeli faiz artırımına itebileceğini düşünüyoruz.

        Bu çerçevede, Rusya’nın yaratabileceği bir dalgalanma, Fed’in faiz artırdığı bir ortamda, gelişmekte olan ülkelere dair risk algısında bozulma yaratabilir. Bir risk unsuru olarak saklı duran bu durum, bazı gelişen ekonomilerde reel faizlerin beklentilerden daha hızlı artmasına ve büyüme eğiliminin bozulmasına neden olabilir.

        "PETROLDEKİ DÜŞÜŞ TL'DEKİ DEĞER KAYBINI SINIRLAYABİLİR"

        2015 yılında faizlerle ilgili beklentilerinizi paylaşır mısınız? (Politika faizleri, mevduat faizleri ve kredi faizleri…)

        Fed’in sinyalini verdiği üzere gelecek yıl ortasında faiz artırmaya başlamasıyla, ABD’de öncelikli kısa vadeli faizlerde daha belirgin olmak üzere ABD doları getiri eğrisi genelinde faizlerde yükseliş olması muhtemeldir. Sermaye akımları üzerinde ABD’nin belirleyici olması, faiz oranlarının küresel düzeyde yükselme eğilimine girmesine sebep olacaktır.

        Fiyat istikrarı yanında finansal istikrara da önem veren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) da, faiz koridorunda bir değişiklik yaratmayarak, likiditeyi kısmak yoluyla faiz oranlarını ayarlayabilir.

        Fed’in beklentiler dahilinde hareket etmesi, Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları’nın para tabanlarını büyütmesi ile petrol fiyatlarının da başta Rusya olmak üzere küresel çapta krize dönüşmeyecek seviyede dengeye gelmesi, Türkiye ekonomisine sermaye akımlarının ılımlı seyretmesine katkıda bulunabilir.

        Böylece, banka borçlanma maliyetlerindeki artış da ılımlı kalabilir. Kredi ve mevduat faizleri de Merkez Bankası’nın geçici faiz ayarlamalarına önemli bir tepki vermezken; daha kalıcı ayarlamalara aynı yönde tepki verecektir.

        Bankaların yurtdışından borçlanma maliyetinin ise, Fed’in beklentiler dahilinde parasal sıkılaşma adımları uygulamasıyla, özellikle gelecek yılın ikinci yarısında artması olası duruyor. Nitekim, mevcut durumda, ABD 2 yıllık tahvil faizlerinin Nisan 2011 sonrasında ilk kez yüzde 0.7 seviyesini aşması kısa vadeli faizlerdeki yükselişi teyit ediyor. Fakat bununla birlikte Türk bankalarının yurtdışı borçlanmalarının ağırlıklı olarak Avrupa bankalarından olması da buradaki artışı sınırlayan önemli bir unsur. Avrupa Merkez Bankası’nın gevşek para politikaları bankacılık sektörüne fonlama maliyeti açısından katkı sağlayabilir.

        Türkiye ekonomisi için iki kritik noktayı (cari açık ve enflasyon) direkt olarak olumlu etkileyen düşük petrol fiyatının, TL’nin kur sepeti karşısındaki değer kaybını sınırlaması beklenir.

        Bu zeminde, Türkiye ekonomisi, bu yılki yaklaşık yüzde 3’lük büyümeye kıyasla 2015 yılında sınırlı hızlanabilir. Büyüme kompozisyonunun 2014’ün aksine iç talep lehine değişmesinin beklenmesine karşılık, azalan kur etkisi ve normalleşen gıda fiyatları nedenleriyle yılsonu enflasyonu bu yılki yüzde 9 seviyesinden petrol fiyat düşüşünden de destek bularak yüzde 7 seviyesine gevşeyebilir. Cari açık/GSYH oranı ise 2014 yılsonundaki yaklaşık yüzde 5.5 seviyesinden düşen petrol fiyatlarının etkisiyle yüze 5’in altına inebilir.

        "SEÇİMLER PİYASALARDA ÖNEMLİ ETKİ YARATMAZ"

        2015 yılında yapılacak seçimler piyasaları etkiler mi?

        Seçimler öncesinde piyasalarda oynaklığın artması muhtemel olsa da; seçimlerin piyasalarda önemli bir etki yaratmasını beklemiyorum.

        2014 yılı Garanti Bankası’nın belirlediği hedeflere ulaşması anlamında nasıl geçti?

        Sektör olarak, gerek büyüme gerekse karlılık açısından zorlu bir yılı geride bıraktık. Garanti Bankası özelinde 2014 yılında ekonomiye ve topluma verdiğimiz desteği sürdürdük. Tüketimi sınırlandırmak için yapılan düzenlemeler neticesinde sektöre paralel olarak bizim de kredi büyümemiz yavaşlarken, kredi kompozisyonumuz değişmeye başladı. Bu yapısal değişiklikler, büyük ölçüde hedeflemelerimizde öngördüğümüz düzeydeydi.

        Büyümemizi destekleyen alan KOBi kredileri ve ticari krediler olurken, bireysel kredilerimiz daha ılımlı büyüdü. İlk 9 ayda TL ticari kredilerimiz yüzde 21 arttı. Bireysel kredilerde ise ılımlı büyümemize rağmen tüm alt kategorilerde pazar payı kazanarak özel bankalar arasındaki liderliğimizi pekiştirdik.

        Mevduat büyümemiz ise planladığımız gibi kredi büyümesinin bir miktar altında kalsa da bütçelenen seviyelere ulaştı. Küçük montanlı mevduata odağımızı sürdürerek, pazar payı kazandık, burada da hedeflerimize ulaştığımızı söyleyebilirim.

        GARANTİ BANKASI'NIN 2015 HEDEFLERİ

        2015 yılında bankacılık sektörü ve Garanti Bankası özelinde beklentileriniz nelerdir? (Krediler, mevduat, şubeleşme, istihdam gibi temel büyüklükler anlamında)

        Önümüzdeki yıl sektör kredi büyümesinin iç talepteki canlanmayla bir miktar hızlanarak, yüzde 15-20 aralığında gerçekleşmesini öngörüyoruz.

        TL ticari kredi büyümesinin ön planda olmaya devam edeceği 2015 yılında da bireysel kredilerin ortalama kredi büyüme hızının altında büyüyeceğini bekliyoruz.

        Müşteri mevduatında 2014’te de tanık olduğumuz gibi kredi büyümesinin altında bir büyüme göreceğimizi düşünüyoruz. Sektör, uygun koşullarda alternatif finansman kaynaklarından faydalanmaya devam edecektir.

        Şubeleşme ve istihdam yatırımları konusunda sektörün iştahında ciddi bir değişim beklemiyorum. Şubeleşme hızında bir miktar canlanma olabilir, ancak bankalar için verimliliğin ve maliyet yönetiminin ciddi önem taşıdığı bir dönemdeyiz.

        Garanti Bankası özelinde 2015’i değerlendirdiğimizde, krediler ve mevduatta sektöre paralel bir büyüme öngörüyoruz.

        Sektör genelinde olduğu gibi bizim bilançomuzda da taksitli ticari krediler ve TL ticari kredilerin ağırlığı artacaktır.

        2015 yılında 15-20 civarında yeni şube açarak müşterilerimize sunduğumuz kesintisiz bankacılık hizmetini daha da güçlendireceğiz. Artması öngörülen ticari bankacılık potansiyeline paralel olarak yeni ticari şubeler açmak da hedeflerimiz arasında. Başarımızın arkasındaki kaynak olan çalışanlarımıza da yatırım yapmaya ve ailemizi büyütmeye devam edeceğiz.

        Bazı bankaların kredi kartında küçülme stratejisi uyguladığı görülüyor. Bunun sebebi nedir? Kredi kartı pazarında dengeler önümüzdeki dönemde nasıl değişecek?

        Tüketimi kontrol altına almak ve tasarrufları artırmak amacıyla kredi kartlarına yönelik pek çok düzenleme yapıldı. Taksit sayılarının ve limitlerinin sınırlandırılması, genel karşılık oranlarının artırılması ve minimum ödeme oranlarının artırılması gibi düzenlemeler kredi kartı dünyasını ciddi ölçüde etkiledi.

        Sektörde bireysel kredi kartı alacakları Kasım 2014 itibariyle yüzde 11 daraldı.

        Aslında kart alacaklarının küçülmesi bir stratejiden ziyade, alınan önlemlerin bir sonucu oldu. Özellikle taksitli alışverişlere gelen kısıtlamalar, hem ciroyu hem kart alacaklarını bir miktar eritti.

        Öte yandan kart dünyasında yaşanan bu gelişmeler, ürünün karlılığını da etkiledi tabii ki. Bu da bazı bankaların bu alanda eskisi kadar agresif olmamasına ve daha az sermaye ayırmasına neden oldu.

        Önümüzdeki dönemde de yapılan düzenlemelerin etkilerini hissetmeye devam edeceğiz elbette. Ancak kişilerin gelir seviyesine göre tüketim yapması, ülke ekonomisi için oldukça kritik ve bu önlemler uzun vadede kesinlikle yerinde adımlar.

        Sektör olarak yeni normda iş yapmaya alışacağız. İş modellerinde değişiklik gerekecek, biz de bu doğrultuda tüm süreçlerimizi verimlilik bakış açısıyla gözden geçirerek maliyetlerimizi azaltma yönünde ciddi adımlar atıyoruz. Sektörde bazı orta ve küçük ölçekli bankaların kredi kartı faaliyetlerinde konsolidasyona gitmesi de muhtemel. Açıkçası ben bu alanda konsolidasyonun artmasının küçük ve orta ölçekli bankalar lehine olacağını düşünüyorum; bankalar bu yolla müşterilerine avantajları çok ve nitelikli kredi kartları sunmaya devam ederken maliyetlerini indirgeyerek bu alandaki karlılıklarını artırabilecekler.

        "TÜRKİYE'DEKİ ÜCRET VE KOMİSYONLAR DİĞER ÜLKELERE GÖRE DÜŞÜK"

        Bankaların “yüksek kar” ettiklerine ve müşterilerinden “yüksek” ücret ve komisyon aldıklarına yönelik eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Kamuoyunda bankaların ücret ve komisyon gelirlerine dair bir hassasiyet yaratıldı ve medya da bu hususu gündemde tuttu. Bildiğiniz gibi BDDK da bu konuya bir netlik getirmek için tüketicinin korunması çalışmaları kapsamında yapılan çalışmalara paralel, banka ücret ve komisyonlarına ilişkin bir yönetmelik yayınladı.

        Bu yönetmelikle beraber bazı ücret kalemleri tamamen kaldırıldı, bazılarına ise sınırlamalar getirildi.

        İşin özü, ücret ve komisyonları, bankaların havadan aldığı paralar olarak konumlandırmamak gerek. Aslında bankalar, müşterilerine sundukları kaliteli ürünlerin, servis ağının, teknolojinin, kısacası hizmetin karşılığını almak durumundalar. Aksi takdirde aynı kalitede hizmet vermeye devam edemezler, yeni yatırımlar yapamazlar.

        Türk bankacılık sektörü global ölçekte müşterilerine sunduğu kaliteli hizmetle, yenilikçi yaklaşımıyla ve geniş dağıtım kanallarıyla ayrışmaktadır. Sunulan bu ayrıcalıklı hizmetler de ciddi bir maliyeti beraberinde getiriyor.

        Dolayısıyla bankalar, müşterilerinden makul ölçülerde ücret ve komisyon tahsil etmek durumundalar.

        Şunu da eklemeden geçmek istemiyorum. Esasında, Türkiye’de hizmet gelirlerinin bankacılık gelirleri içerisindeki payı, çoğu ülkeye göre düşük seviyelerdedir. Birkaç örnek vereyim; ücret ve komisyonların toplam gelirler içerisindeki payı Almanya’da yüzde 45, ABD’de yüzde 35, İtalya’da yüzde 35, Güney Afrika’da yüzde 33 ve Brezilya’da yüzde 31 iken Türkiye’de yüzde 23.

        Karlılık açısından da benzer durum söz konusu. Nominal olarak ciddi kar tutarları dile getiriliyor. Ancak sektörün aynı ölçüde ciddi oranda bir sermaye ile döndüğünü unutmamak gerek. Hep söylüyorum büyük sermayenin büyük karı olur.

        Bugün geldiğimiz seviyede sektörün sermaye getirisi yüzde 12.6’ya indi. Önümüzdeki sene ücret ve komisyon düzenlemesinin tam yıl etkisinin görülecek olması nedeniyle de bu rakamın bir miktar daha aşağı inmesi muhtemeldir.

        Sektörün sağlıklı yapısını koruması ve istikrarlı bir şekilde ülke ekonomisine katma değer yaratabilmesi adına, belirli bir seviyede sermaye karlılığı ile çalışması ve yeni sermaye yaratabilmesi gerekiyor. Sektörün kazandığı para, yine bu sektör ve ülke ekonomisi için yapılan yeni yatırımlarda, yine bu ülke insanının yaptığı tüketim harcamalarının ölçülü bir şekilde finansmanında kullanılmaktadır, bu gözle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

        "GEÇİŞ SÜRECİNDE GÖREVİMİM BAŞINDAYIM"

        BBVA’nın bankadaki payını artırmasıyla Garanti Bankası’nda ne değişecek?

        İspanyol ortağımız BBVA, Garanti Bankası’nın başarılarını ve farklılığını görerek ilk yatırımını 4 sene önce yapmıştı. Ortaklığın ilk gününden itibaren BBVA ve Doğuş grubu arasında müthiş profesyonel ve saygılı bir ortaklık gelişti. Garanti’nin gücüne güç katıldı diyebiliriz, bugünkü başarımızda önemli etkileri oldu.

        Bu dönemde BBVA’nın da Garanti’ye olan inancı perçinlenmiş olacak ki, bankadaki paylarını artırdılar.

        Zaten bir süredir kurulmuş olan sinerji ortamı, ben inanıyorum ki daha da pekişecektir. Garanti olarak BBVA’nın uluslararası deneyimlerinden daha etkin bir şekilde faydalanabileceğimiz, karşılıklı tecrübelerimizi paylaşabileceğimiz bir döneme girdik.

        BBVA ile çok ortak yönümüz, çok benzer bir çalışma kültürümüz var. Her iki taraf da yeni teknolojiye çok hızlı uyum sağlamanın ve gerekli yatırımları yapmanın öneminin farkında, müşteri deneyimi ve memnuniyetini tüm iş süreçlerinin merkezinde tutuyor.

        İşbirliği ile yürüttüğümüz projeler, global bazda ortak gelişme ve büyüme platformlarının yaratılmasına olanak tanıyacak. Gelişmeleri bankamız için oldukça olumlu değerlendiriyorum.

        Garanti Bankası’ndaki görevinizi bırakmayı düşünüyor musunuz?

        22 yıldır Garanti gibi büyük bir ailenin içerisindeyim. 2000 yılından beri Genel Müdür olarak görev aldığım Garanti Bankası'nda, bildiğiniz gibi bu geçiş sürecinde de görevimin başında olmaya devam edeceğim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ