Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Eski 1'inci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu

        Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK

        FOTOĞRAFLAR: ECE OĞULTÜRK

        Taraf Gazetesi yazarı Mehmet Baransu, ortaya çıkardığı ve Balyoz davasına konu olan belgeler nedeniyle geçtiğimiz hafta tutuklandı. Peki, Balyoz davasının bir numaralı sanığı, eski 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan ne düşünüyordu? Konutunda buluşup kendisine sordum...

        Sizin de yargılandığınız Balyoz davası sürecini başlatan adam olarak bilinen gazeteci Mehmet Baransu’nun tutuklanmasına ne diyorsunuz?

        Mehmet Baransu’nun Balyoz davası sürecinde yaptığı gazetecilik değildi. Belgelerin sahte olduğunu kamuoyu yeni öğreniyor, ama biz başından beri biliyorduk.

        Bir gazeteci olarak, çalışmalarından ötürü tutuklanması yanlış değil mi?

        Araştırmadan, bilmeden gazeteci olunmaz. Devlet sırlarının yetkili olmayan kişiler tarafından amacı dışında kullanılması veya imha edilmesi yasaktır. “Ben gazeteciyim, basın özgürlüğüm ve kaynağımı açıklamama hakkım var” cümlesine sığınamazsınız. Yaptığınız haber doğru ise haklısınızdır. Ama kumpasla beraber ortaya bir şey koyuyorsanız ve bu haber ülkenin güvenliğiyle ilgiliyse, kaynağınızı açıklamak zorundasınız.

        Damadınız Dani Rodrik, “Baransu’nun tutuklanması hem hukuken hem de siyaseten yanlıştır” dedi...

        Bu Dani’nin Twitter’daki sınırlı harf karakteriyle söylediği bir şey. Tutuklanıp tutuklanmaması hâkime bağlı ama bu adamın kaçıp kaçmayacağını da bilemeyiz. Sadece gizli belgeleri elinde bulundurduğu için değil, bir kumpasın parçası olduğu için yargılanmalı.

        Tutuklanması sizi mutlu mu etti? “Hak yerini buldu” diye mi düşünüyorsunuz?

        “Hak yerini buldu” demek için önce sonucu görmek lazım. Balyoz darbe oyununa alet olanların hepsi birden yargılandığı zaman hak yerini bulacak.

        "BELGELER TSK’DAKİ PARALEL YAPININ İŞİ"

        Ahmet Altan “Yayınladığımız belgeler Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan çıktı. Hiç kimse gidip de Genelkurmay Başkanlığı’na ‘O belgeler nasıl çıktı?’ diye sormuyor” diyor. Haklı değil mi?

        Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan çıkanların hepsi resmi belgeler. Onların arasına konulan 5 No’lu hard diskte sahte belgeler vardı. Yani suç unsuru olanlar, Baransu’nun bavulundan çıkanlar gibi, sonradan eklenen CD’ler. Silahlı Kuvvetler’deki paralel yapı üyelerinin o belgeleri oraya koyduklarını düşünüyorum. TSK içinde yüksek rütbede olmadığı belli olan, paralel yapı uzantıları var. Yüksek rütbeli olsalar, CD’lere kayıtlı sahte belgelerin gerek içeriğinde gerek formatında hatalar yapmazlardı.

        1. Ordu Plan Semineri’ndeki konuşmaların ses kayıtları da darbe hazırlığı olduğuna işaret etmiyor mu?

        Gerek 10. Ağır Ceza Mahkemesi gerekse Yargıtay, kararlarını, sahte dijital verilerin ‘gerçek’ olduğu kanaatiyle verdiler. 1. Ordu Plan Semineri’nde yapılan konuşmalar suç unsuru olarak görülmedi. Ceza alanlar da seminere katılanlar değil, dijital verilerde ismi geçen 34 kişiydi.

        Seminerdeki konuşmalarda “Birlikler tamam. İstanbul’un üzerine çöküyoruz. Acıma yok, tepeleme var” gibi sözler gerçek miydi?

        Bu sözler biraz abartılmış. “İstanbul’un üzerine çökerim” lafı var, ama sözler Engin Alan’a ait değil. Olayın özü şu: Seminerde irticalen “İçeride ayaklanma çıksa ne yaparsınız?” diye soru sordum. Biri “İç tehdidi bertaraf etmem gerekir” dedi ve amacını aşan sert sözler söyledi. Kimin söylediğini tutanaklardan bulabilirsiniz. Benim söylemem doğru olmaz.

        ‘BİZİ BIRAKAN HÜKÜMET DEĞİL, ANAYASA MAHKEMESİ’

        “Hükümet, Cemaat’e yüklenebilmek için Ergenekon ve Balyoz’un kumpas olduğunu söyleyip askerleri bıraktı. Askerler de buna karşılık hükümete eleştiride bulunmuyor” tepkisine ne diyorsunuz?

        Bizi bırakan hükümet değil, Anayasa Mahkemesi. Adalet Bakanı’nın bizim lehimize doğrudan kullanabileceği yetkileri vardı, hiçbirini kullanmadı. Yargılamanın tekrarlanmasını isteyebilirlerdi. Hiçbir şey yapmadılar ve Anayasa Mahkemesi kararını verdi. Zaten çıkmamız gerekirdi.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkıyla serbest kalan askerlerin hiçbiri hükümetimize teşekkür etmedi” dedi.

        Bunu söylemeye hakkı yok. Keşke bireysel başvuru hakkı getirmeselerdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çok daha çabuk karar çıkarırdık. Süreci daha da uzattılar.

        ‘HÜKÜMETİ UYARDIM’

        Sizce Türkiye’de askeri vesayet var mıydı?

        Darbe tehlikesi yoktu. Ama şimdi görüyorum ki AKP’nin iktidara geldiği ilk dönemlerde bazı çevrelerde darbe paranoyası varmış.

        Askerde “Biz daha iyisini biliriz” duygusuyla siyasileri uyarma refleksi yok muydu?

        Ben de Askeri Şûra üyesi olarak siyasilere düşüncelerimi dile getirmişimdir. Sayın Gül Başbakan iken, Erdoğan Başbakan iken düşüncelerimi net ve açık şekilde söyledim. Veda konuşmamda “Dini öne çıkarmayalım. Biz ulus devletiz. Dini öne çıkarıp ayrılıkçı politikalara yol açmayalım” dedim.

        AK Parti hükümetinden kaygı duyuyor muydunuz?

        AK Parti iktidara gelince ilk Askeri Şûra toplantısında Abdullah Gül’e “Halk sizi önceden tanıyıp sevdiği için iktidara geldiğinizi zannetmeyin. Orta sağ çöktü, orta sol aymazlık içinde. Aradan çıktınız, kıymetini bilin. Parti tabanınızda aşırı unsurlar var. Tabanınızı orta sağdaki boşlukla doldurun. Hem siz kazanırsınız hem Türkiye’de demokrasi kazanır. Malesef görüyorum ki ilk adımlar pek güven verici değil” dedim.

        "ERBAKAN, 'İRTİCA KABA SOFTALIK' DEMİŞ"

        Hiç darbe planı yaptınız mı?

        Yapmak istediğim her şeyi yaptım ama yapmak istediklerim içerisinde darbe ve darbe planı yoktu. Darbelere kesinlikle kategorik olarak karşıyım.

        Siyasete şekil vermeye çalışmıyor muydunuz?

        MGK’da her şey açıkca konuşuluyordu. Şimdi “28 Şubat darbedir” diyorlar. Oysa MGK tavsiye niteliğinde kararlar aldı, Bakanlar Kurulu o kararları kabul etti ve uyguladı. O kararlar Bakanlar Kurulu’nun gizli toplantısında müzakere edilmiş. Önce Tansu (Çiller) Hanım ballandıra ballandıra “Bu kararları uygulayacağız” demiş. Sonra Başbakan (Erbakan) da “Tansu Hanım hislerime tercü- man oldu. İrtica kaba softalıktır” demiş.

        28 Şubat’ta Erbakan’a irtica konusunda uyarıda bulundunuz mu?

        Benim böyle bir uyarıda bulunmaya ne hakkım ne hukukum vardı. Bizzat Erbakan’la konuşmadık ama askerliğini benim yanımda yapmış bir milletvekili ziyaretime geldi. Nabız yoklamak için geldiği belliydi. “Biz yeni kuşak çok yenilikçiyiz. İrtica yaftası yapıştırılamaz” dedi. Ben de “Refah Partisi üzerindeki olumsuz düşünceleri değiştirmenin yolu, parti kurucularının ‘Biz mütedeyyin insanlarız ama şeriat hükümleri bu çağda geçerli değildir’ diye açıklama yapmasıdır” şeklinde cevap verdim.

        ‘YAPTIKLARIMIZ MEŞRUYDU'

        28 Şubat’ın arkasında mısınız?

        Batı Çalışma Grubu olarak yaptıklarımız doğru ve meşruydu.

        Darbe olarak görmüyor musunuz?

        Darbe olduğunu söylemek için Erbakan’ın yakın çalışma arkadaşı Şevket Kazan’ın yazdıklarını göz ardı etmem lazım. Kazan, 28 Şubat dönemine dair kitaplarında “Herkes sanıyor ki hükümet baskıyla istifa etti. Öyle bir şey yok. Çoğunluğu kaybetmiştik” diyor.

        BÇG’yi neden kurmuştunuz?

        Bakanlar Kurulu irtica ile mücadele konusunda karar almıştı. Başbakan, İzleme Takip Kurulu kurmuş ve bütün bakanlıklara talimat vermişti. Genelkurmay Başkanı da “Herkes bir şey yapıyor, biz de kendi içimizde bir çalışma yapalım” dedi. Çalışmanın çerçevesini ben kaleme aldım.

        Ama onca insanın hayatı karardı.

        Bizim yaptığımız fişleme değildi. Bana tek bir belge gösterin, her şeyi kabul edeceğim! Fişleme, şimdi olduğu gibi Emniyet ve MİT tarafından yapılır.

        ‘LAİKLİĞİ KORUMAK GÖREVİMİZ'

        Camilerin gözetim altına alınmasını emrederek “Askerı personel camilere gidecek ve laiklik karşıtı fiilleri bildirecek” demişsiniz.

        O yazıyı imzalayan benim. Mademki irtica ile mücadele edeceksin, “Duyum alınan yerlere personel görevlendirin, hangi camide kim ne demiş bize bildirin” demişizdir.

        Asker niye bunu kendine iş edindi?

        Cumhuriyet’i ve laikliği korumak bütün yurttaşların ortak görevidir. Silahlı Kuvvetler’in elinde imkânlar varsa tabii ki kullanacaktır.

        Bu, demokrasiye ters değil mi?

        Hayır. Adam laiklik karşıtı eylem yapıyorsa, hangi konumda olursanız olun onu uyarmanız ve şikâyette bulunmanız lazım.

        Dindarlığın sınırının nerede başlayıp nerede biteceğine niye ordu karar versin?

        İmanla ve itikatla ilgili konulara kimse karışamaz. Ama ne zaman “Ordu Anıtkabir’de sap gibi duruyor” diyorsa, yönetimin dini kaidelere göre şekillendirilmesini talep ediyorsa, bu irticadır ve suçtur.

        ‘AMACINI AŞAN OLMUŞTUR’

        28 Şubat dönemine dair özeleştiriniz var mı?

        Bizde insanlar “Vur” deyince öldürürler. Amacını aşanlar olmuştur. Şahısların bazı beyanlarından rahatsızlık duyduğum da oldu. Ama Batı Çalışma Grubu’nun çalışmalarında demokrasiye aykırı en küçük bir şey yoktur.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ