Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Siyasette başarının bin yıllık reçetesi - Gazete Habertürk'ten Anıl Emre'nin haberi

        ANIL EMRE / HT GAZETE

        SİYASİ STRATEJİNİN EFSANELERİ ANLATTI

        Dünyayı kasıp kavuran bir globalleşme rüzgarı, günümüzde her sektörü etkisi altına alıyor. İnsanlık tarihinin en ‘yerel’ uğraşlarından biri kabul edilen siyaset de bu rüzgardan fazlasıyla etkileniyor. Bugün siyasi danışmanlık global bir sektör haline gelmiş durumda.

        Özellikle batıda politikacılara seçim kazandırmış taktisyenler, artık dünyanın her yerinde siyasetçilere ve siyasi hareketlere danışmanlık yapıyor, deneyimlerini belki de ilk defa ayak bastıkları bir ülkede iktidarı belirleyebilmek için liderlerin hizmetine sunuyor.

        Türkiye’de siyasi iletişimin önde gelen isimlerinden Necati Özkan’ın deyimiyle; siyasi danışmanlar, “siyasetin olmazsa olmaz profesyonel kadroları”. Siyasi danışmanların “stratejiden mesaja, teknolojiden saha örgütlemesine, fon toplanmasından araştırmaların tasarlanmasına ve uygulanmasına” seçim kampanyalarına bir çok alanda katkıda bulunduğunu belirten Özkan, günümüzde bu profesyonellerin yardımı olmadan kampanya yönetmenin ve seçim zaferi kazanmanın “neredeyse imkansız” olduğunu dile getiriyor.

        Tam da seçim arifesinde, kendisinin ev sahipliğinde geçtiğimiz Cuma İstanbul’da düzenlenen Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği (EAPC) konferansında, dünyanın sayılı siyasi danışmanlarından seçim kampanyaları için başarı tüyoları aldım.

        Siyasi stratejinin efsane isimlerinden Amerikalı Ken Feltman, Rusya’nın en ünlü siyasi danışmanlarından Igor Mintusov, Yunanistan’da birinci parti seçilerek tüm dikkatleri üzerine çeken Syriza’nın uluslararası ilişkilerinden sorumlu Ioannis Bournous, dünyanın en iyi anketörlerinden biri olarak gösterilen Mark Mellman ve kamu araştırmaları uzmanı Darrell Bricker başarılı bir siyasi kampanyanın nasıl yürütülmesi gerektiğine ilişkin sorularımı cevapladılar. Seçimlere bir aydan az bir süre kalmışken dünyaca ünlü taktisyenlerin anlattıklarını merakla okuyacaksınız.

        SİYASETTE BAŞARININ BİN YILLIK REÇETESİ

        Ken Feltman siyasi danışmanlık dünyasının efsaneleşmiş isimlerinden. Uzun yıllar Amerika’da çalışmış, daha sonra tüm dünyada sayısız lider ve siyasetçiye danışmanlık yapmış olan Feltman aynı zamanda Harvard, Cambridge, Columbia gibi dünyanın en önemli üniversitelerinde bu konuda ders vermiş bir profesör. Feltman’a siyasi danışmanlığın nasıl global bir sektör haline gelebildiğini sordum. Başarılı bir siyasi kampanyaya imza atmanın evrensel olarak geçerli kuralları var mı? “Var” diyor Feltman; “hatta bu evrensel ilkeler Antik Roma’dan bu yana uygulanıyor ve dünya var oldukça da geçerli olacaklar.” 3 kural sayıyor ve bunların dünyanın neresinde olursanız olun seçim kampanyanızın temelini oluşturması gerektiğini söylüyor. “Tanışabildiğin kadar insanla tanış. Seni destekleyecek olanları bul. Seni destekleyeceklerini düşündüklerinin oy vermesini sağla. Bu 3 temel prensip siyasi stratejinin tarih boyunca temelini oluşturmuştur. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, elimizde ne kadar modern enstrümanlar olursa olsun, temeli her zaman bunlar oluşturur.” Ancak siyasetin ağırlıkla yerel bir mücadele olduğuna da katılıyor: “ Benim bir siyasi danışman olarak herhangi bir ülkede bir partiye verebileceğim tek şey deneyimimdir. Ancak bunu da sahadaki durumla birlikte değerlendiremezsek başarılı olamayız. Hayattan bağımsızsanız, ülkenizden bağımsızsanız, sokaktaki talebi, değişim rüzgarını, seçmenin size verdiği mesajı anlayamıyorsanız istediğiniz kadar sayılara bakarak analiz yapın, zamanınızın gerisinde kalırsınız.”

        KEN FELTMAN

        Teknolojinin siyasetin yapılışını ne kadar değiştirdiğini sorduğumda, hiçbir zaman tek başına teknolojiye dayalı bir kampanya yürütülmemesi gerektiğini anlatıyor: “Bazen teknolojik gelişmeler siyasetçinin halkla bir araya gelmemesi için bahane oluyor, siyasetçi teknolojinin arkasına sığınarak seçmenin elini sıkmamış oluyor. Televizyon reklamlarının, dijital kampanyaların arkasına sığınarak aslında bizzat seçim çalışması yapmamış oluyor. Ne kadar teknoloji kullanırsanız kullanın, sokağa çıkan, halkla buluşan, seçmenle tanışan, onu dinleyen siyasetçiyle bunları yapmayan siyasetçi arasında her zaman fark olacaktır. Teknoloji çok önemlidir ancak sihir yaratmaz, sadece işinizi kolaylaştırır. Bu işte sihir yoktur. Siyasetçi her zaman görünür olmalı, halkın içerisinde olmalıdır.”

        “YAPABİLECEĞİNİZ EN BÜYÜK HATA SEÇMENİ HAFİFE ALMAKTIR”

        Peki bir siyasi hareket seçmenin güvenini nasıl kazanabilir? Feltman her siyasi kampanyada halka verilecek mesajın iki temele dayanması gerektiğini anlatıyor: Geçmişte yaptıklarınız ve gelecekte yapacaklarınız. “Mesajınız geçmişte yaptıklarınızla uyumlu olmazsa inandırıcı olamazsınız. Seçmenler geçmiş performansınıza bakarlar ve bu konuda oldukça eleştireldirler. İnandırıcı olamazsanız, her konuda aynı fikirde olmasalar bile yeni, denenmemiş oluşumlara daha çok oy verirler. Değişim dediğiniz asla konuşarak olmaz. Seçmeni değişebildiğinize inandırmak istiyorsanız bu değişimi göstermeniz gerekir. Unutmayın, yapabileceğiniz en büyük hatalardan biri seçmeninizi hafife almaktır. Unutmayın, yapabileceğiniz en büyük hata seçmeninizi hafife almaktır. Sakın yeterince zeki olmadıklarını düşünmeyin. Eğitim seviyesi genele göre en düşük olan, hatta medyaya erişimi olmayan seçmen bile ne istediğini gayet iyi bilmektedir. Sizin ne kadar samimi ve gerçekçi olduğunuzu anlarlar ve size inanmazlarsa asla oy vermezler.”

        SEÇMENİ KENDİNİZE İNANDIRABİLMEK: SYRIZA

        Yunanistan’da Ocak ayında yapılan seçimlerde yüzde 36 oy alarak tüm Avrupa’yı hatta dünyayı şaşırtan sosyalist parti Syriza’nın başarısının ardında ciddi bir siyasi strateji yattığını söylemek hiç abartılı olmaz. Syriza’nın başarısının sırlarını, 35 yaşında olan ve yaşından çok daha genç görünen, partinin üst yönetiminde yer alan, uluslararası ilişkilerden sorumlu Ioannis Bournous ile konuştum. Partinin seçmene temel vaadi Yunanistan ekonomisini zora sokan kemer sıkma politikalarını sonlandırmaktı. “Sadece eleştirmekle, muhalefet etmekle bir yere varamazsınız. Sırrımız sadece direniş göstermek değil, ortaya bir alternatif getirebilmekti.” diyor Bournous. Halktan oy isterken kendilerini sadece kemer sıkma politikaları karşıtı olarak konumlandırmakla yetinmediklerini, bu programı efektif şekilde bitirebilmek için bir yol haritasını da halkın önüne tüm açıklığıyla koyduklarını ifade ediyor.

        Ioannis Bournous

        Ancak buradaki sorun, sözkonusu politikaların Yunan hükümetinin kendiliğinden uygulamaya koyduğu bir programa değil, Yunanistan’ın krizden çıkması için kendilerine borç veren Avrupa ülkeleri, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’nin çizdiği çerçeveye göre uygulanmasıydı. Kemer sıkmaya karşı olduğunuzu söyleyebilirsiniz, alternatif bir ekonomik plan da ortaya koyabilirsiniz. Ancak insanları başarılı olacağınıza ikna etmek kolay değildir. Dünyanın sayılı devletlerini karşınıza almak romantik bir ideal olsa da, sizin her talebinize evet diyeceklerine seçmeni ikna etmek zordur. Bunu nasıl başardıklarını sorduğumda, “her aşamada dürüst olmakla” yanıtını veriyor. “Seçmenden asla birşey saklamamalısınız. İşimizin gerçekten çok zor olacağını, bizi kolay günlerin beklemediğini ve seçildiğimiz anda herşeyi yoluna koymanın mümkün olmadığını seçim kampanyamız boyunca anlattık. Son derece şeffaf, son derece anlaşılır ve son derece dürüst olmaya özen gösterdik. İnsanlar seçim zamanında vaatlerde bulunan ama seçildiklerinde hiçbir vaadi yerine getirmeyen hatta tersini yapan politikacılara çok alışıklar. İster inanın ister inanmayın ama dürüstlük gibi evrensel bir değer siyaset arenasında gerçekten ferahlatıcı bir soluk. Zor olacak ama başarabiliriz dedik.” Bir diğer sırlarını ise seçimlerde sadece kendi partilerini öne çıkarmak yerine kendilerini halka kemer sıkma politikalarına karşı olan herkesin buluştuğu bir cephe olarak sunmak şeklinde tanımlıyor.

        UYUYAN ASLANI UYANDIRMAK

        1991’de Rusya devlet başkanı seçilen Boris Yeltsin’in 1996’daki yeniden seçim kampanyasının, demokrasi tarihinin en zorlu görevlerinden biri olduğunu söylemek yerinde olur. Yeltsin görevde kaldığı 5 yılın sonunda arkasında ağır bir miras bırakmıştı: Hiperenflasyonun pençesinde bir ekonomi, ülke tarihinin en büyük gelir eşitsizliği, kapitalizm tarihinin en başarısız özelleştirme programlarından bir tanesi. Son zamanlarda halkın önüne bile çıkmayan Yeltsin’in alkolik olduğu ve ayık kalamadığı söylentileri dolaşıyordu. Yapılan anketlerde oy oranı yüzde 4’lere kadar düşen Yeltsin’in bir daha seçilebilmesi neredeyse imkansız görünüyordu. Peki böyle umutsuz bir tablodan nasıl yüzde 53.8’lik bir zafer çıkarıldı? Rusya’da hala bu seçimlerde ciddi oy hırsızlığı yapılmış olabileceği iddiaları tartışılır durur. Ancak seçimin kazanılmasında yoğun medya desteğinin ve agresif bir siyasi propaganda stratejisinin rol oynadığı herkesçe kabul edilir. Bu stratejinin özünde de Yeltsin’in ağır derecede yıpranmış imajının yeniden tasarlanması yatıyordu. Rusya’nın ilk PR şirketini kuran ve en deneyimli siyasi danışmanlarından olan Igor Mintusov, 1996 seçimlerinde Boris Yeltsin’in “kişisel imaj danışmanlığını” yapmış olan isim. Kendisine bu kadar yıpranmış bir imajdan nasıl seçim kazanan bir lider portresi çıkarabildiğini sordum.

        Igor Mintusov

        Öncelikli olarak Yeltsin’le ilgili çıkan olumsuz söylentilere hiçbir şekilde cevap vermemeyi kararlaştırdıklarını anlatıyor: “Söylediğiniz gibi, sürekli sarhoş dolaştığı için halkın önüne çıkamadığı söylentileri yayılmıştı ancak biz bunları hiç dikkate almadık. Sarhoş olmadığını, içki içmediğini anlatabilmek için herhangi bir çaba sarfetmedik. Sadece güçlü yönlerine odaklandık.” Yeltsin’in imajını yeniden yaratırken ‘aslan’ metaforunu kullandıklarını anlatıyor. “Bir aslan vaktinin büyük kısmını uyuyarak geçirir yani perde arkasında kalır ancak uyandığında yani perdenin önüne çıktığında muhteşem bir güç gösterisinde bulunur. Ana muhalefet partisi komünizm sempatizanıydı ve halkın geniş bir kesiminde komünizm yıllarına dönüleceği korkusu vardı. Biz de Yeltsin’i komünizmle mücadele için uykusundan uyanmış bir aslan olarak lanse ettik.”

        “KOMÜNİZMLE SAVAŞMAK ENFLASYONLA SAVAŞMAKTAN DAHA KOLAYDIR”

        Peki ekonominin durumu? Sözkonusu yılların yanlış ekonomik politikaları nedeniyle Ruslar hayat birikimlerinin hiperenflasyon sebebiyle hızla eridiğine şahit oluyorlardı. Yeltsin bu konuda herhangi bir mesaj verme gereği hissetmedi mi? Mintusov’un cevabı çarpıcı: “ Hayır. Hiperenflasyonla savaşmak zordur, yükselen fiyatlarla savaşmak zordur ama komünizmle savaşmak daha kolaydır.” Vurguladığı çok önemli bir nokta ise Yeltsin’in asla kişisel tartışmalara girmediği: “ Yeltsin asla bir siyasetçiyi, bir kişiyi hedefine alarak, onun şahsı üzerinden konuşmadı. Bir fikre karşı savaştı, komünizme karşı mücadele etti. Dolayısıyla kendi kişiliğinden çok mücadelesini verdiği fikir öne çıkmış oldu. İnsanlar aslanın uyandığına ve geçmişten gelen komünizm tehdidiyle savaştığına inandılar ve destek verdiler.” Tabii ki ekonomideki tüm olumsuzluklara rağmen Rus halkının hayat standartlarının yükselmeye başlaması, Rusya’nın dünyaya açılmasından ötürü ülkeyi saran özgürlük rüzgarı, komünizmin boğucu ve geçmişte kalmış bir dünyaya ait siyasi iklimine her ne pahasına olursa olsun dönmemeye and içmiş ciddi bir popülasyon yaratmıştı. Yeltsin’in başarısının bu kesimi yanına çekmek olduğunu anlatıyor Mintusov: “Yeltsin’in tek mesajı geçmişle savaşmak ve geleceğe yönelik umut vermekti. Geçmiş günlere her ne pahasına olursa olsun dönmemekti. Bu sayede başarılı oldu.”

        SORU SORMA SANATI

        Mark Mellman bugün dünyanın en başarılı anketörleri arasında gösteriliyor. Sahibi olduğu Mellman Group, Amerikalı senatörlerden Latin devlet başkanlarına, İsrail’li siyasetçilerden Afrikalı liderlere, yüzlerce siyasi harekete hizmet vermiş. Son yıllardaki önemli başarılarından biri, İsrail’de 2012 yılında kurulmuş Yesh Atid isimli partinin 2013’te ilk girdiği seçimlerde ülkenin parlamentosundaki ikinci büyük parti haline gelmesinde başrol oynamak. Bu gibi bir başarı hikayesinin bir anketör olarak neresinde bulunduğunu sorduğumda, işinin anketörlük kadar, kamuoyu araştırmaları sonucunda elde edilen bulgulara göre strateji üretmek de olduğunu anlatıyor. Bu strateji de seçim kampanyasının merkezinde yer alan güçlü siyasi mesajın oluşmasını sağlamış. Seçmeni yakından ilgilendiren meselelere odaklanan bir mesaj vererek, negatif kampanya yerine insanların önem verdiği ekonomi, işsizlik, eğitim, refah düzeyi gibi konularda konuştuklarını anlatıyor: “Politikada başarı her zaman partinin değerleri ve inandıklarının, seçmenin talepleri ve görüşleriyle birleşmesinin ürünüdür. Bu birleşimi yapmak da doğru konulara odaklanmakla olur. Bu iş bilim ve sanatın birleşimidir. En doğru soruları sorup, insanların aklındakileri tüm açıklığıyla anlayabilme, akılları kurcalayan en derin endişelere, en mikro soru işaretlerine inebilme işidir.”

        DİNLEDİĞİNİZ ŞARKI SİYASİ TERCİHİNİZİ BELLİ EDER Mİ?

        Anketör denildiğinde insanların aklına hala sizi sokakta dolaşırken çevirip soru soran insanlar gelse de teknolojik gelişmelerden anketçilik de fazlasıyla payını almış durumda. İnternet, e-posta hatta akıllı telefonlar üzerinden yapılan anketler sayesinde kolaylıkla onbinlerce insana ulaşılabiliyor. Ancak modern zamanlar bu gibi enstrümanların yanında anketörlere müthiş bir hazine daha sunuyor: Big data yani dev veri. Dev veri devasa boyuttaki herhangi bir veri topluluğunu tarif etmek için kullanılan bir terim. Dünyanın en önemli kamuoyu araştırmaları şirketlerinden Ipsos Global Affairs CEO’su Darrell Bricker dev verinin seçim kampanyalarını kökünden yenilediğini anlatıyor: “Klasik siyasi stratejide insanlar yaşlı-genç, erkek-kadın, eğitimli-eğitimsiz gibi gruplara ayrılır ve bu gruplara göre stratejiler geliştirilirdi. Şimdi ise elimizde insanların yaşı, cinsiyeti veya eğitim seviyesi dışında o kadar çok veri var ki.” Sosyal medyadaki aktiviteleriniz, arama motorlarındaki geçmişiniz, internetten dinlediğiniz şarkı ya da satın aldığınız film; tüm bu bilgiler sizin gibi milyonlarca insanın benzer bilgileriyle birleştiğinde devasa boyutta veriler ortaya çıkıyor. Bricker’a göre dijital dünyada bıraktığımız ayak izlerinden oluşan bu devasa boyuttaki veriler milyonlarca insanın yaşam tarzlarına ve hayat görüşlerine dair müthiş değerli bilgiler içeriyor ve etkin şekilde incelendiğinde siyasi tercihlerini de ortaya koyabiliyor. Bu da siyasetçilerin kendilerine oy verme potansiyeli bulunan kişilerin tercihlerine göre politika üretmelerini sağlıyor ve bu kişileri yanlarına çekmelerine yardımcı oluyor. Bu tekniği dünyada en iyi kullanan siyasetçi ise ABD Başkanı Barack Obama. Kazandığı iki seçim zaferinde de dev veri stratejilerinin önemli rol oynadığı biliniyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ