Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Habertürk yazarları seçimin sonuçlarını yorumladı!

        UMUR TALU

        ELİN ELLİSİNE LAF EDERKEN, EVDEKİ ELLİDEN OLMAK!

        Bir ülkede“milliyetçi”parti ile“öteki ve bölgesel”bir parti aynı anda oylarını artırdığında, bu iki parti etrafında bir kutuplaşmadan söz edilir.

        Oysa Türkiye’de iktidar partisi öyle bir kutuplaşma yarattı ki,“Haçlı ittifakı”filan da diyerek, her ikisinin artışı da ancak ona karşı oldu!

        Şöyle diyelim:

        Türkiye’nin (hala) tek merkez partisi olan AKP, “iki uç”a da oy kaybederek siyaset tarihinde yeni bir sayfa açtı.

        Ve bizatihi Cumhurbaşkanı’nın “elin ellisi-evin ellisi”ni sağlamlaştırma politikası sonucu Türkiye’de biri iktidar, biri çok partili olsa da, külliyen muhalefet olmak üzere “iki merkez” var.

        Başbakan belki üzülüyordur ama bu esasen Cumhurbaşkanı’nın“başarısı!”

        ***

        Önceki“ellili”seçimler, referandum ve Cumhurbaşkanlığı oylamalarında AKP“barışın partisi, en büyük güvencesi”olarak büyük destek görüyordu.

        Şimdi birdenbire“savaşın partisi”olması, bizatihi Cumhurbaşkanı’nın“çözüm süreci”ni suçlaması, ister istemez stokları eritti!

        ***

        AKP’nin bu seçimdeki“en büyük başarısı”,HDP’yi adeta“Türkiye partisi”yapması!

        HDP, bölgede ve bazı büyük kentlerde daha önce AKP’ye oy vermiş muhafazakâr Kürtlerin (“barış”a sahip çıkışı yüzünden) oylarını alırken; sırf AKP’ye karşı, sırf barajı geçsin diye HDP’ye verilmiş“CHP oyları”veya yeni oyları, kendi çabaları kadar, AKP’nin nafile çabalarıyla da toplamış oldu.

        Türkiye tarihinin en büyük paradokslarından biri de böylece gerçekleşmiş oldu:

        Belki bir, iki puanı geçmeyebilir ama kısa süre önce“terörist, bölücü”dediklerine oy veren yeni bir“beyaz Türk”kategorisi ortaya çıktı.

        O“ödünç puanlar”ın paradoksu da kendi içinde:

        Yıllar boyu “düşman, terörist” gördükleri “Kürtler” onların “AKP ile hesaplaşması”nın en önemli imkânı oldu!

        ***

        HDP’nin paradoksu da biraz bu:

        Artık kaç puansa bu kesim,“puantiye”de HDP’nin programı değil,Demirtaş’ın (siyaseten çok doğru) sloganı etkili oldu:

        Seni başkan yaptırmayacağız!

        Böylece, Cumhurbaşkanı siyasi hayatının en büyük hatasını yaparak, öfkesine de asla hakim olamadan, barajı geçip geçmeyeceği belli olmayan bir partiyi, hatta daha önemlisi, onun liderinikendi düşmanı ve dolayısıyla muhatabı yaptı!

        O yüzden bu seçimin en“becerikli, başarılı siyasetçisi” Demirtaş’tır.

        Hem“Cumhurbaşkanı’nın başkanlık hevesi”ni, hem “Başbakan’ın liderlik hevesi”ni, hem de iktidarın“kesintisiz güçlü iktidar hevesi”ni yendi.

        Kürt siyasetinin Türkiye siyasetini böylesine belirlemesi, kimini tedirgin edebilir ama, bu ülke yeni sabotajlara mahkum olmazsa, Türkiye için çok önemli bir dönemeçtir.

        Barış için de, sıvasız haneler için de, Türkiye’de çok renkli muhalefet imkânları için de; “düz ovada çok sesli siyaset” için de.

        ***

        Muhalefetin unutmaması gereken şu:

        AKP hala bu ülkenin en büyük partisi; onca yanlışına, onca hiddet ve şiddetine, onca arsızlığa, onca kasaya, kutuya rağmen! Hükümeti kurabilecek tek parti. Herhalde onsuz hükümet kurulamayacak tek parti.

        AKP’nin artık hep hatırlaması gereken de şu:

        Burası tüm renkleriyle Türkiye; belli ki burada öyle tek adama, tek kaprise, tek ihtirasa, tek tahakkümcüye, tek havuza ilelebet yer yok!

        Hepsinden az çok başkalarında da var

        Öyle böle böle büyümenin, vura vura yürümenin, kayıra-ayıra yönetmenin, yargı ve polis başta, devletin tüm imkânlarını kendine yontmanın, 3-4 milyon oyu çöpe, oradan da cebe atacak darbe barajlarına sarılmanın da bir sınırı var.

        Ya kendi seçmeninden kaybediyorsun…

        Ya sandığa hiç gitmemiş olanları motive ediyorsun…

        Esasında birbirine benzemez olanları“Haçlı ittifakı”diye aşağılarken, onları topluyor, karşında rengârenk bir direniş buluyorsun!

        ***

        Bu seçimin mağlubu, Başbakan’dan ziyade, kendini ve hiddetini ortaya koyan“tarafsız ve her partiye eşit mesafede”Cumhurbaşkanı.

        Bu tablo“Saray”için parlak değil ama yine de AKP ve Başbakan için, esas Türkiye için ciddi bir şans olabilir.

        Bu yelpaze belki de Türkiye’nin ihtiyacı olan“sahici bir demokratik Anayasa”yı yapma onuruna ulaşabilir.

        İnsan siyaset yapıyorsa, neyle anılmayı beklemeli ki zaten?

        Barışla, demokratikleşme ile anılmak varken, kasalarla, kutularla, sıfırlamalarla, anaları, kadınları, çocukları azarlamakla anılmak iş midir!

        Şöyle diyebilirim:

        Cumhurbaşkanı öfkesini yenemedi!

        Seçmen onun öfkesini yendi!

        FEHMİ KORU

        SEÇMEN -GENELLİKLE- YANILMAZ

        NASIL, seçim beklediğiniz üzere, gönlünüze göre bir sonuç verdi mi?

        Yıllardır seçimleri -hem de bayağı yakından- izlerim; dün yapılan kadar kafaların karışık olduğu, insanların bir bölümünün sandık başına gitmekte tereddüt ettiği bir seçim görmedim.

        Sözgelimi 1965 seçimi... Veya 1973 seçimi... Ya da 1983 seçimi... Bunların hepsi askerlerin ülke üzerine giydirmeye çabaladığı“deli gömleği”ni yırtıp atma amaçlı bir kararlılığın sergilendiği seçimlerdi. Sonuncusunda, cunta lideri, seçmenlere oylarını hangi partiye vermeleri gerektiğini de açıkça söylemişti...

        Her birinde seçmenler, tercihlerini demokrasiden yana kullandılar.

        Tek parti döneminden de, 1950 seçiminde, seçmenin iradesiyle kurtulabilmişti ülkemiz.

        Ülkemiz seçmeninin demokratik hakkını kullanmasında sağduyu hep rehberi oldu; hatta bazen büyük yanlışlıkları önlemek için seçmenin küçük çapta yanlışa düşmesi gerektiğinde bile... İlk bakışta“Çok yanlış bir sonuç”teşhisi konulan seçmen tercihleri, iktidara gelenleri farklı davranmaya yönlendirerek, doğru tercihten daha fazla iş gördü.

        Zaman içerisinde seçmene ve sağduyusuna güvenmeyi öğrendik.

        Bu seçime giderken etrafta fark edilen kafa karışıklığı bile seçmenin sağduyusunun güvenilmeye değer olduğunun işaretiydi.

        Ne çok“ilkler”yaşandı bu seçim öncesinde.

        Geleneksel kimliğini bir tarafa bırakmış köklü bir partinin (CHP) seçim öncesinde kendisini dönüştürmesine tanık olduk.

        Daha önce bir bölgenin dar sınırları içerisinde kalmasına alıştığımız bir parti (HDP), yalnız bütün Türkiye’yi ilgi alanı haline getirmekle kalmadı bu seçimde, söylemini de yeniledi.

        Cumhurbaşkanı’nın meydanlara indiğini de, bir başka ilk olarak bu seçim öncesinde gördük. Başbakan’ın partisi adına söyledikleri, hatta biraz daha canlı bir biçimde, yine seçim meydanlarında, Cumhurbaşkanı tarafından tekrarlandı.

        Kafamız karışmasın da ne olsun?

        Bereket korktuklarımız başımıza gelmedi. Böyle kafa karışıklıklarının yaşandığı bir seçim öncesinde (2004), İspanya terörün hedefi haline gelmişti. Madrid garında patlayan bombalar 100’den fazla insanın canını aldı. Seçimden 3 gün önce patlamıştı bombalar; o güne kadar iktidar partisinden yana olan denge o son 3 günde değişti ve rakibi iktidara taşıdı.

        Seçime 2 gün kala Diyarbakır’daki HDP mitinginde eşzamanlı patlayan 2 bombanın da seçmen iradesini eğip bükecek benzer bir sonuca yol açması bekleniyordu muhtemelen; sağduyu ve serinkanlılık oyunu bozdu.

        Ne kadar şükretsek az.

        Daha önceki seçimlerde hemen hepimizin hangi partiye oy vereceği haftalar öncesinden belirlenmiş olurdu. Sonuçta çoğumuz dedelerimiz ve babalarımız hangi partiye oy vermişlerse ona veya ona en fazla benzeyene oylarımızı kullanıp gelmişizdir.

        Galiba bu seçimde ilk kez önemli sayıda seçmen, alıştığı dışındaki bir partiye oy kullanma ihtiyacı duydu. Kimi geleneksel partisine vereceği oyu bu defa vermekte zorlandığı için; kimi de partisi yerine oy verdiği partinin başarısının kendi partisine vereceği oydan daha fazla amacına yarayacağını düşündüğü için...

        “Kim kazandı?”sorusu önemli, ancak herhalde sandık sonucuna bakarak zihinlerimizi işgal eden önemli bir başka soru daha var:“Demokrasi kazandı mı?”

        İşte bu soruya sonuca bakarak“Evet, kazandı”diyebiliyorsak, siyasi tarihimizin bu en kritik seçiminden hepimiz galip çıkmışız demektir...

        YAVUZ SEMERCİ

        GERÇEKTEN YENİ TÜRKİYE

        Yaklaşık 2 hafta önce yatırımcılara bir tavsiyede bulunmuştum: HDP’li bir sonucu satın alın... Bir de demiştim ki anomali ile iktidar olan AK Parti, bir anomali ile iktidarı kaybedebilir. 2002 yılında yüzde 34 oy ile 365 milletvekili kazanan AK Parti, yüzde 40 oy almasına rağmen şu saat itibarıyla 258 milletvekili kazanarak mutlak iktidarını kaybetti. Seçim sonucu ortada. Bu seçimlerin kazananı Türk demokrasisi... Bunu unutmamak lazım. Başkanlık veya daha da otoriter hale gelebilecek bir sisteme vatandaşın “Dur” demiş olması siyasi belirsizliklerden hoşlanmayan piyasaları dengeleyici bir durum yaratacak. Üstelik yabancı yatırımcılara net bir mesaj verilmiş oldu: Türk halkı aşırılıklardan hoşlanmıyor!

        Kısa vadeli finans piyasalarında oluşacak iniş-çıkışlar parti liderlerinin yaklaşımıyla kalıcı trendler yaratacak. Hiç şüphesiz yeni bir seçim gündeme geldi. Ancak seçim barajını aşağıya indirmiş, siyasi parti yasasında değişiklik yapmış, yargı alanında reform yapan ve bütçe dengesini sıkı tutan bir seçim hükümeti veya azınlık hükümetinin kurulması ekonomi dünyası tarafından olumsuz algılanmayabilir. Tabii bu noktada partilerin tavrı belirleyici olacak. Uzlaşma kültürünün ortaya çıkması olası ekonomi sorunlarını da masadan uzaklaştırabilir.

        SEÇİMİN GALİBİ HANGİ PARTİ OLDU?

        Seçimin en önemli galibi (emanet oyları da alarak) HDP... Bence CHP de HDP’nin kendisinden oy çalacağını bilmesine rağmen hedefine ekonomik vaatleri koyarak en azından oylarını koruyabildi. MHP’nin oylarını yükseltmesi başka bir başarı. AK Parti kaybeden oldu. Ama hâlâ Türkiye’nin en çok oy alan partisi olduğu da unutulmamalı.

        Ancak asıl kaybeden bence, 400 milletvekili isteyen sonra 330 milletvekili de verin diyen ve seçim meydanlarında açıkça iktidara oy isteyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.

        Bence ekonomi dünyasının partiler kadar bu noktada Erdoğan’ın tavrını takip edeceğine eminim. Anayasa’ya göre TBMM’yi feshetme yetkisi olan Erdoğan ne yapacak? Seçmen koalisyon mu istedi yoksa başkanlığa dur dediği için mi bu sonuç çıktı? Bu soru nasıl analiz edilecek önemli. 45 gün sonra bir seçim olsa sonuç değişir mi? Göreceğiz...

        Bu arada TBMM’de kanun çıkarma çoğunluğu artık iktidarın elinde değil. Şöyle düşünün yeni yasama dönemi başladığı an, üç parti bir araya gelerek hangi yasaları çıkarır? Seçime giderken muhalefet partileri eşit şartlarda rekabet isteyecek. Yolsuzlukların önünün açılmasını talep edecek. Devlet olanaklarının seçimlerde bir partiye kullandırılmasının engellenmesini isteyecek. Kamu kurum ve kuruluşlarının tavrını sorgulayacak. Yani atılacak her adım ekonomi dünyasında sorgulanacak ve geleceğe yönelik bir netlik oluşturacak...

        Spekülasyon yapmak istemiyorum ama Türkiye yeni bir güne uyanıyor. Yeni Türkiye kavramı tutmadı ama yeni bir Türkiye’nin başlayacağı açık.

        ÖZCAN TİKİT

        İKİ PARTİ YARIŞTI, YENİ TÜRKİYE KAZANDI

        ÖNCESİNDE neredeyse tüm tartışmaların iki parti ekseninde şekillendiği bir seçimi geride bıraktık. Aralıksız bir AK Parti- HDP tartışması izledik. Türkiye aritmetik olarak değil ama psikolojik ve pratik manasıyla tam bir iki partili seçim dönemini yaşadı.

        AK Parti seçim kampanyasını 400 vekil ve başkanlık sistemi hesabı üzerine kurdu. Başka hiçbir partinin desteğine ihtiyaç duymadan Anayasa’yı değiştirip başkanlık sistemini getirmek, iktidar partisinin seçim öncesindeki başlıca hedefi olarak seçildi.

        Parti bu iddialı hedefini tutturmak için yapması gereken şeyi yapmaya çalıştı. Kampanyası boyunca olanca gücüyle rakiplerine yüklendi. En fazla yüklendiği parti ise hiç şüphesiz Kürt seçmenin oyları için yarıştığı HDP oldu. Tabii HDP’nin de bu söylem karşısında üzüldüğünü söyleyemeyiz.Selahattin Demirtaş’ın liderliğinde Türkiye’ye açılma hamlesi başlatan HDP, AK Parti’nin kendisine sunduğu bu fırsatı gayet iyi kullandı.HDP, kendisinden çok daha büyük bir partiyle didişirken “Seni başkan yaptırmayacağız” türünden gayet iddialı söylemlerle adım adım büyüdü. Neticede de başta inanılmaz gibi görünen şeyi başardı. HDP yüzde 10 barajını yıkıp bir demokrasi ayıbına son verdi.Yani en azından bu yazının yazıldığı saatlerde gelen sonuçlar bu yöndeydi.

        AK Parti’nin HDP’ye sert şekilde yüklenmesi, hesap edilen şey her neyse onu doğurmadı. Roboski ve Kobani ile birlikte AK Parti’ye kırılmış olan Kürt seçmenler, bu stratejiyi hiç beğenmedi. Türkiye’nin en dindar kesimlerinden olan Kürt seçmen, bu stratejiyle birlikte AK Parti’den uzaklaştı.

        Kürtlerin yaşadığı kentlerden gelen seçim sonuçları, Kürtlerin AK Parti’den beklediği şeyin daha fazla demokrasi olduğunu gösterdi.AK Parti ise belki de HDP ile bu konuda rekabet etmekte zorlanacağı düşüncesiyle bu gerçeği ya görmedi ya da görmek istemedi.

        Sanırım şunu da kabul etmek gerekir ki bu talebi görse de AK Parti’nin işi kolay olmayacaktı. Kürtlerin beklentisi doğrultusunda daha fazla demokrasi vurgusuyla meydanlara çıksa farklı bir handikapla karşı karşıya kalacaktı.

        İktidarını belli bir ölçüde MHP’ye meyilli oylara borçlu olan bir partiden söz ediyoruz. Parti kuvvetle muhtemel HDP’nin temsil ettiği kitlelere daha fazla demokrasi vaadiyle fazla değer biçtiği bir oyu kaybetmekten çekindi.AK Parti bu düşünceyle daha otoriter bir söyleme başvurdu. Hiç şüphesiz ki iktidarı boyunca yaptığı en iyi şey olan çözüm sürecini inkâr etme noktasına geldi. AK Parti’nin Kürt tabanı bu yöndeki yorumları seçmenine anlatmakta fazlasıyla zorlandı.

        Dolmabahçe’deki fotoğraf inkâr edilirse MHP’den gelen oyların korunacağı, belki de artacağı hesap edildi. Neylersin ki evdeki hesap çarşıya uymadı.

        Din ağırlıklı strateji nasıl Kürt seçmende reaksiyona yol açtıysaDolmabahçe pişmanlığıda MHP oylarını getirmedi. Aksine bu çıkışlar MHP’nin oylarının düşmesini engelledi. Çözüm sürecinde 2 yıldır birlikte yürünen HDP’nin PKK ile bir tutulması, aşırı sağcı motivasyonu artırdı. HDP’nin AK Parti karşıtlığını kullanarak yükselmesi de aynı şekilde MHP’ye rağbetin düşmesini engelledi.

        İki cümleyle CHP’ye değinip yazımızı noktalayalım. CHP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde daha sonra MHP’nin milletvekili adayı olacakEkmeleddin İhsanoğlu’nu destekleyerek oy kitlesinin bir bölümünü geçici olarak HDP’ye kaptırmıştı.

        Dünkü seçimde HDP barajı aştıysa bunda çatı adayı projesiyle CHP’yi terk edenlerin büyük payı var. Çatı projesi,İhsanoğlu’yla Türkiye siyaset sahnesinde yeni bir lider dönüşümünü sağlayamadı. Ancak“çatı aday”hatasını iyi kullananDemirtaş, Türkiye siyaset sahnesine gelecek vaat eden yeni bir lider olarak çıkmayı başardı. Kanımcabu seçimin kazananı, her şeyden ve herkesten önce yeni Türkiye siyaseti oldu.

        Dilerseniz bundan sonra olacakları ve olması gerekenleri de bir sonraki yazıda konuşalım.

        MUHARREM SARIKAYA

        MHP'NİN KARARI

        SEÇMEN her seçim olduğu gibi ince hesap yaptı, bu coğrafyaya demokrasiye olan bağlılığını gösterdi ve herkese de mesajını verdi.

        Hâkim parti iken son dönem politikaları dolayısıyla toplumsal tabanıyla arasındaki makas açılan AK Parti’nin tek başına iktidarını bitirdi.

        HDP’yi zafere götürdü, Türkiye partisi olmasının önünü açtı; Adana, Mersin, İzmir, İstanbul ve Ankara Çankaya’dan milletvekili verdi.

        Bunun yanı sıra MHP’yi de ihmal etmedi; seçimin ikinci yükselen partisi yaparak onurlandırdı.

        Bileşik kaplar gibi HDP’yi yükselttiği yerde, MHP’yi de aynı oranda yükseğe çekti.

        Hatta, MHP’ye uzun yıllar sonra Güneydoğu ve Doğu’dan da milletvekili verdi.

        CHP’yi ise olduğu yerde bıraktı.

        ‘OLMAMIZ ZOR, AMA...’

        Bu tablodan nasıl bir sonuç çıkacağına gelince...

        MHP LideriDevlet Bahçeli, hafta başında Erzurum’daki sohbetimizde,“AK Parti ile bir koalisyonun içinde kesinlikle olmayacağını”açıklamıştı.

        Bu duruşunu dün gece yarısı yaptığı açıklamada da ortaya koydu;“gerekirse erken genel seçim”restini de çekti.

        Bütün bunlara karşın, MHP açısından en sıkıntı yaratacak senaryo AK Parti’nin,“Madem beni HDP ile koalisyona mahkûm ediyorsun, ben de erken genel seçime gidiyorum”diyerek bu resti görmesi.

        Bir de AK Parti’nin, CHP ile“büyük koalisyonu”oluşturması...

        Oluşacak büyük koalisyonun erken bitmesi MHP’ye yarar, ama uzun sürmesi nasıl bir sonuç getirir, onu da kestirmek zor.

        MHP’deki ağırlıklı beklenti ise kısa sürede seçime gidileceği yönünde...

        Bu sürede ülkeyi seçime kimin götüreceğine gelince...

        MHP’nin arzusu, AK Parti’nin HDP ile oluşturacağı bir koalisyonla seçime gidilmesi, hatta bunun içinde CHP’nin de yer alması.

        Böyle bir geniş koalisyonun kendisine yarayacağını, milliyetçi oyların da çok daha yüksek oranda MHP’ye yöneleceğine inanıyor.

        Ancak“AK Parti-CHP büyük koalisyonu”ile çok daha uzun sürede gidilecek seçimde muhalefette kalmanın artı eksisini de hesaba katıyor.

        Bununla birlikte büyük koalisyonun oluşmasının zorluğunu, oluşsa bile uzun sürmeyeceğini de geçmiş deneyimleriyle görüyor.

        Seçimden başarılı çıkmanın avantajıyla MHP’de tüm hesaplar sonbaharda erken seçim üzerine yapılıyor.

        RUŞEN ÇAKIR

        KÜRTLERİN SİSTEMİN MERKEZİNE YOLCULUĞU

        1) Seçimin esas galibi HDP ve Demirtaş, esas mağlubu AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.

        2) Erdoğan, AKP’deki gerilemeyi durdurmak için kampanyaya müdahil oldu ama çözüm sürecini askıya alması ve HDP’ye savaş ilan etmesi durumu daha da kötüleştirdi.

        3) Erdoğan’ın bu tutumunun MHP’nin güçlenmesini durdurmaya da yaramadığı anlaşılıyor.

        4) HDP’nin yükselişinin motor gücü Kürtler oldu. Daha önceki seçimlerde AKP’yi tercih etmiş olan Kürtlerden HDP’ye büyük bir yöneliş oldu ve iktidar partisi bunu durdurmaya çalışırken daha da hızlandırdı.

        5) HDP’nin Kürt oylarındaki artışı sadece Güneydoğu’da değil İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde de etkili oldu.

        6) Erdoğan ve AKP antipatisi nedeniyle HDP’ye oy verenlerin nicelik değil ama nitelik açısından önemli olduğunu söyleyebiliriz. Eğer HDP bu kesimleri hayal kırıklığına uğratmazsa “Türkiye partisi” olma iddiasını sahiden gerçekleştirebilir.

        7) Arada 4 puan fark olmasına rağmen MHP’nin HDP’den sadece iki fazla milletvekili çıkarmış olması manidar. Eğer ülke bir erken seçime giderse, normal şartlarda bu iki parti oylarını daha da artırıp en az 100’er milletvekili çıkarabilirler.

        8) Bu seçimlerin “yepyeni bir Türkiye” ye kapı açtığı muhakkak. Siyasette etkili olmak isteyenler, bu seçimin esas dinamiğinin “Kürtlerin sistemin merkezine yolculuğu” olduğunu kavraması ve politikalarını buna göre belirlemesi şart.

        9) Bu bağlamda önümüzdeki dönemde CHP ile HDP arasında bir yakınlaşma kaçınılmaz gözüküyor.

        10) Son bir not: Herkes Abdullah Gül’ün artık devreye girmesini bekliyor ancak bunun sanıldığı kadar kolay olmadığını, en azından belli bir süre beklemek gerektiğini düşünüyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ