Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Eşi benzeri bulunmayan bir örgüt IŞİD

        Taha KIVANÇ/GAZETE HABERTÜRK

        Paris’te eşzamanlı olarak patlayan ve yüzlerce insanın hayatına mal olan bombalama eylemini, IŞİD, hiç gecikmeden üstlendi. Öyle sıradan bir üstlenme de değil; İngilizce, Fransızca, Arapça ve galiba Türkçe ifadeler kullanarak...

        Belli ki, Paris’teki terör kadrosu, bombalı ceketlerini giyer, hedef alıp öldürecekleri insanlar üzerinde deneyecekleri silahlarını kuşanırken, onların hazırlıklarından haberdar olan IŞİD’in basınla ilişkiler bürosu da, eylemler sonrasında yapılacak üstlenme açıklamasını kaleme alıyor ve değişik dillere çevirmeye çalışıyormuş... Ankara’da 102 kişinin canını alan eylemden sonra benzer bir titizlikle hazırlanmış bir üstlenme açıklaması yapmamıştı IŞİD... Neden Paris’e saldırdı? Neden çok sayıda insanın canını almayı amaçladı? Cevabım şu:

        Genel olarak Batı, özel olarak Fransa hedef alınsa bile, IŞİD’in “devlet” olma iddiasını aklınızda tutarsanız, eylemlerin aslında Batı’da yaşayan Müslümanlar düşünülerek planlandığını anlarsınız.

        IŞİD, bu eylemiyle, kalabalık bir Müslüman nüfusu topraklarında barındıran Fransa’ya “Onları içinde tutmaya devam edersen kendini güvende hissetme” mesajını verirken, bu eylem sonrasında Fransızların güvenini kaybedecek Müslüman nüfusa da “Orada hiç durma, koş, Hilâfet Devleti’ne katıl” dolaylı mesajını iletme çabasında.

        IŞİD’i fazla önemsemeyen, kılık kıyafetlerine bakıp çağdışı bir grup tespitinde bulunarak “Bunlardan fazla zarar gelmez” sonucunu çıkaranlar, karşılarındaki tehdidi küçümsemekle hata ediyorlar. Kendisine yönelik düşmanlıktan bile beslenen bir örgüt IŞİD... Özellikle şu son cümle üzerinde biraz düşünmenizi isterim.

        Amir Ateş konserinden CI’ya ve Kudüs fotoğraf sergisine...

        Nasıl yoğun bir haftaydı, tahmin edemezsiniz... Haftalardır Amir Ateş üstadımızın İstanbul için bestelediği eserlerinin icra edileceği konseri beklemekteydim. Amir Hoca’nın başkanı olduğu Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin, şef Yıldırım Bekçi riyasetindeki korosunun birlikte ve içlerinden bazılarının solo olarak seslendireceği şarkılardan oluşan konseri...

        Sunucu Mustafa Yolaşan’ın “Musikimizin cumhurbaşkanı” diye sunduğu Alaaddin Yavaşça hocamız da CRR salonundaydı o akşam; pek çok başka musikisever ile birlikte... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da beklendiği için Amir Ateş bir sürpriz hazırlamıştı: Necip Fazıl’ın “Canım İstanbul” şiirinin bestesi... Müthiş bir şarkı çıkmış şiirden... Aynı gün, İstanbul’u bir süreliğine de olsa dünya sanat başkenti konumuna yükselten “Contemporary Istanbul” (CI) etkinliğinin açılışı vardı.

        10 yıldır bugünlerde düzenlenen toplu sergiye dünyanın hemen bütün önemli galerileri portföylerindeki sanatçıların eserleriyle katılıyor. Kolay üstlenilemeyecek çapta bir organizasyon... Bu yılın konuk ülkesi İran olarak belirlenmişti. Katılımcıların çoğu benim gibi İranlı sanatçıların eserleri karşısında şaşkınlık yaşadı. Gelenekle çağdaş sanatı muazzam harmanlayan çalışmaları var İranlı sanatçıların çünkü. Mihmandarlığımı üstlenen Prof. Hasan Bülent Kahraman’la, önce kendisinin düzenlediği İspanyol fotoğraf sanatçısı Pablo Genoves’in sergisini gezdim, ardından kendimizi çağdaş sanatın en parlak örneklerini sunan koridorlara attık.

        Tanıdık galeri sahiplerine, açılışı üzerinden henüz birkaç saat geçmiş CI’dan memnun olup olmadıklarını sorduğumda, hepsi mutlu göründü. İlk gün sergilenen eserlerin yüzde 35’i yeni sahiplerini bulmuştu bile... Ertesi gün, Yeni Camii’nin elden geçirilen “Hünkâr Mahfili” girişinde bir sergi açılışına koştum. Bir dönem AK Parti’den milletvekilliği de yapmış “Yeryüzü Doktorları” girişimi üyelerinden Süleyman Gündüz’ün “Kudüs” resimleri sergisine...

        Süleyman Gündüz mazlumlarla ilgilenen bir isim. Mazlumlar coğrafyasını onun kadar yakın tanıyan bir başkası herhalde dünyada da az bulunur. Ara Güler üstadın yakın dostudur ve gittiği her coğrafyadan konuşan fotoğraflarla döner. İstanbul Ticaret Odası himayesindeki “Kudüs” sergisini 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül açtı. Contemporary Istanbul dün sona erdi, ama “Kudüs” sergisi bu ayın sonuna kadar gezilebilir.

        FARKLI BİR EL DEVREDEYSE...

        “Hatırlarsın” dedi dostum, “Ergenekon süreci devam ederken ilk şaşkınlığı İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasıyla birlikte yaşamıştık. O günkü yazında adı geçiyor diye, hiç ilgin olmadığı halde, seni suçlayan da çıkmıştı. Ardından Türkân Saylan’ın evine ve vakfına baskınlar geldi; en sonra da henüz basılmamış bir kitabın yazarı Ahmet Şık ile Hrant Dink suikastını araştıran Nedim Şener içeri alındı”... Elbette hatırladım. “Peki, o günlerde seninle paylaştığım ‘Bunu yapan farklı bir el’ düşüncemi de hatırlıyor musun?” Hatırlıyordum... “Bugün de ‘farklı bir el’ devrede, inan bana” dedi dostum. Yakın geçmişinde 28 Şubat’ı yaşamış bir kesimin, ev ve işyeri basacağını, ellerine kelepçe takılan kadınlarla güç gösterisi yapacağını sanmıyormuş...

        Kendisini “muhafazakâr ve dindar” olarak tanıtan birilerinin, “intikamcı” tavra bürünüp “Vazgeçtim diyenler de kurtulamaz, hesap verecekler” avâzesiyle ortaya atılmasıymış kendisini kuşkuya düşüren... “Mekke’nin fethinden sonra, Hz. Peygamber, geçmişi sıfırladığını, vaktiyle kendisine ve inançlarına düşmanlık yapanların bağışlandığını ilan etmişti. Evine sığınanları koruması altına aldı. Amcası Hz. Hamza’yı öldürüp kalbini yiyen Vahşi adlı kişiyi bile... Bir parçacık İslam tarihi okumuş veya cuma namazlarına gidip hutbe dinlemiş birinin ‘İntikam da, intikam’ tavrı sergilemesi bu yüzden mümkün değildir.” Dostum şunu da duyurmamı istedi:

        “Ergenekon olayında devreye giren ‘farklı el’, süreci rayından saptırdı, başlatan ve hassasiyetle sürdürenlerin başına işler açtı; bugün onlar yargılanıyor... Şimdi de ‘farklı el’ devredeyse, bugünkü süreci yürütenlerin başına çorap örülmesi için bu yapılıyor olabilir...” Ne dediyse yazdım.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ