Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Terörle Mücadele ve Eylem Planı’yla tam saha pres

        Özcan TİKİT / GAZETE HABERTÜRK

        Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Kazakistan dönüşü yaptığımız röportajda, üç konu öne çıktı. İlki, sizin de tahmin edeceğiniz üzere Mardin’de açıkladığı Terörle Mücadele ve Eylem Panı. İkinci sorumuz, Kazakistan ziyaretinin ana temalarından biri olduğu anlaşılan Rusya kriziydi. Başbakan Davutoğlu, son olarak da her gün bütün dünya için biraz daha can yakıcı bir soruna dönüşen Suriye’ye ilişkin sorularımızı yanıtladı.

        -Mardin’de açıkladığınız Terörle Mücadele ve Eylem Planı’na kamuoyundan gelen ilk tepkiler size göre nasıl? Ve bundan sonrası ne şekilde ilerleyecek?

        Mardin’e böyle kritik bir dönemde giderken iki şeyi hedefledim. Birincisi, operasyonlar da dahil olmak üzere toplumun algısının hükümetin ne yapmak istediğiyle ilgili berraklık kazanması, değişmesiydi. Bunun alınacak tedbirlerin neler olduğundan çok yapılacak konuşmanın ruhuyla, dışarıya yansımasıyla ilgisi var. İkincisi ise insanların buradan somut olarak bu eylem planından algıladığı ne?

        Esas itibarıyla bu 10 madde, 303 maddelik bir eylem planının süzülerek gelmiş olan halidir. Bunların hepsi son MGK toplantısında da tartışılmış unsurlar. Bu plan zihnimizde uzun sürede pişti yani. Planın önemli bir kısmı da tabii sivil toplum kuruluşları ile yaptığım görüşmelerde gelen taleplere dayalı unsurlar.

        Millet vicdanı, devlet aklı... Bu benim mesela valiler ile yaptığımız toplantıda da altını çizdiğim bir nokta.

        Konuşmanın ruhu dediğim kısmı hakkında genellikle tepkiler çok olumlu. Yani sıradan bir Türk-Kürt kardeşliğinin ötesine geçerek, bu kardeşliğin hangi tarihi zemine dayandığı ve şimdi hukuk devletinde hangi çağdaş zemine dayanması gerektiği konusunda söylediklerimin geniş kabul gördüğü açık şekilde görülüyor.

        Paketin somut başlıkları hakkında gelen tepkiler de gayet olumlu. Yani mesela şu nokta algılandı: Biz bunu güvenlikçi bir anlayışla ortaya koymuş değiliz.

        Şöyle bir eleştiri yöneltiliyordu: “90’lı yıllara mı dönülüyor, güvenlikçi politikalar mı var?” Bunu sarsmak için tek boyutlu bir mücadele yürütmüyoruz, planımız tek boyutlu değil...

        Güvenlikçi politika denilen nokta, bu 10 maddenin bir tanesinin alt başlığı. Dikkat edin orada bile, “Güvenliğin yeniden inşası” demedim. Kamu düzeninin yeniden inşası...

        Ben bir devlet adamı olarak, dinleyenin şöyle baktığını düşünürüm hep: “Acaba bu adamın zihni berrak mı? Bu politikaları yürütenler ne yaptıklarını biliyorlar mı?”

        Yani mesela Cizre’de, uzun süreli bir sokağa çıkma yasağını halk bir tek şekilde içine sindirebilir ve anlayabilirdi. Sonunda “Ne yapmak istediklerini bunlar biliyorlar” derse bunu doğru anlar ve sürdürülmesini ister. Gelen ilk tepkilerden bu algının olumlu olduğu kanaatindeyim.

        ‘NİYE PERSONEL? ÖRGÜTÜN ELEMANLARI’

        -Mart ayında Yerel Yönetimler Özerklik Şartı da dahil olmak üzere yeni bir demokratikleşme paketi açacağınız konuşuluyor?

        Bizim iktidarımızda demokratikleşme süreci hiç bitmedi. Gezi olaylarından sonraki dönemde bile devrim mahiyetinde adımları Cumhurbaşkanı’mız, o sene 30 Eylül’de açıkladı. Şimdi de atıyoruz. Önümüzdeki aylarda demokrasinin derinleşmesi anlamında reform paketleri açıklayacağız. Yerel yönetimler konusuna gelince... 2004 yılında Kamu Yönetimi Reformu çok kapsamlı bir çalışmaydı. Ama maalesef hayata geçirilemedi. Büyükşehir Yasası aslına bakarsanız idari yapılanma mantığıyla ilgili bir zihniyet dönüşümüdür. Valiliklerin sahip olduğu imkânların çoğu, büyükşehir belediyelerine devredildi. Bütün altyapı yatırımları da belediyelerin bünyesinde yer aldı.

        Şimdi... Ben bazı şeyleri bir talebe gibi, her gün sonuçları gözleyerek sonuca ulaşırım. Bu 2 senelik tecrübe içinde, 81 vilayetin birçoğuna birden çok kez gittim.

        Büyükşehir uygulamaları ile ilgili çok yoğun şikâyetler aldığımız yerler oldu. İstismar edildiği ile ilgili. Büyükşehir belediye başkanı muhalefetten ise oradaki ilçe belediyelerini neredeyse yok sayıyor. Mesela Mardin’de. Yeşilli İlçesi merkeze 8 kilometre. Normalde Yeşilli’nin suyunu Mardin Büyükşehir Belediyesi vermek zorunda. Onun için biz ona kaynak aktarıyoruz. Mardin Belediyesi’nin kaynağının yüzde 96.7’si merkezden gidiyor. Bunun sadece yüzde 7’sini yatırıma ayırıyor. Yüzde 65’i personele gidiyor. Bir belediyenin ne kadar personel ihtiyacı olur ki kaynaklarının yüzde 65’i personele gider? Personel giderlerinde Türkiye ortalaması yüzde 11. Türkiye’deki belediyeler kaynaklarının en az yüzde 46’sını yatırıma ayırıyor, Mardin yüzde 7’sini. Gidiyorum Yeşilli’ye. Belediye Başkanı AK Parti’den diye su yok. Mardin Belediyesi, içme suyu ile ilgili yapması gereken yatırımı yapmıyor. Bu tecrübe yaşandıktan sonra kim çıkıp da bırakın yerel yönetimlerin yetkisinin genişletilmesi gündeme geldiğinde, “Daha da genişletelim” diye bir sonuca varır? Ne kadar genişletirsen o kadar şey yapacak...

        -Bazı belediyelerin terörün lojistiği noktasındaki rolü ile ilgili ne yapacaksınız?

        Niye personel? Örgütün elemanları. Yoksa personel o kadar ihtiyaç değil. Önce bunlara bakacağız. Zaten parti içinde Mehmet Özhaseki başkanlığında bir heyet çalışıyor. Soyut şekilde AB Yerel Yönetimler Şartı’nı getirmek değil konu. Bunun nasıl uygulanacağına bakmak... Bütün bunları ilçelere kadar gidecek bir paylaşımı da düşünerek yapmanın icap ettiğini düşünüyoruz şu anda.

        ‘ŞİMDİ MUHATAP ALGISINI DÜZELTİYORUZ’

        -Eylem planının bir başlığı da illerde istişare meclisleri kurulması. Bu, örgüte silah bıraktırır mı sizce?

        Şimdi şöyle bir şey. Çözüm sürecinin iki büyük zaafı oldu. Birisi, bürokrasinin ve devletin algısıyla ilgili. Başbakan olduktan sonra söyledim. Daha önce Cumhurbaşkanı’mız da vurguladı. Bizim bürokrasi, çözüm süreci ile kamu düzeni arasındaki tamamlayıcılık ilişkisini göremedi. Valilere: “Çözüm süreci, kamu düzeninin alternatifi değil. Eğer silah aktarıldığını görüyorsanız, müdahale edin.” Efendim, çözüm süreci zaafa uğrar diye kamu düzeni yavaş yavaş tırtıklandı tabiri caizse. İyi niyetli bir algı ama biz çözüm sürecini başlatırken “Kamu düzenini göz ardı edeceğiz” diye başlatmadık. Nitekim bu sefer kamu düzenini inşa için çok daha büyük güç göstermek zorunda kaldık. İkinci algı, halk nezdindeki algı idi. Tek muhatabın HDP-PKK gibi algılanması, toplumun diğer kesimlerinin PKK ’ya karşı kendisini zayıf hissetmesine yol açtı. Birinci algıyı çökerttik. Yani ne olursa olsun “önce kamu düzeni, sonra çözüm süreci”. Şimdi ikinci algıyı düzeltmeye çalışıyorum. Çağırdığım STK temsilcileri arasında dindar Kürtleri temsil edenler de var, geçmişte HDP’ye yakın olan STK’lar da SHP-CHP tecrübesinde bulunmuş siyasiler de var. İstişare meclislerinden kastettiğimiz salt toplantı yapılması değil. Valilere de söyledim: “Her biriniz, her hafta STK’larla toplanacaksınız.” Bir kısmı şu, bir kısmı bu siyasi görüşe yakın olabilir. Meleler gibi yerli kanaat önderleri var. Bazı büyük ailelerin temsilcileri var. “Öyle bir tablo göreceğim ki” dedim valilere: “Ben bunlarla buluşmak istediğimde o şehrin bütün kompozisyonunu göreceğim. 1 saat oturacağım ama bütün şehri algılayacağım.”

        -Kapsamlı valiler kararnamesi mi hazırlanıyor?

        Şu anda arkadaşların çoğu çok iyi, dirayetle yönetiyorlar. Risk alıyorlar. Valilere de söyledim. Bir lider kamu yöneticisi tereddüt ettiği anda kaybeder. Tereddüt etmeyeceksiniz. Valiler istişare meclislerini yapacaklar. Nasıl başarılı yaptıklarını gittiğimde göreceğim. 2 hafta sonra Van’dayım. Van Valisi’nin performansını topladığı mecliste ben göreceğim. Her hafta (bir ile) gideceğim. Tabiri caizse tam saha pres uygulayacağım. Valilere dönük demiyorum... PKK ’ya dönük de tam saha pres, kamu yönetiminde de tam saha pres...

        ‘NAZARBAYEV’İN HER KATKISINI OLUMLU GÖRÜRÜZ’

        -Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in Türkiye-Rusya ilişkileri bazında oynayabileceği arabuluculuk rolü olabilir mi?

        Sayın Nazarbayev’le 2 saati baş başa olmak üzere Türkiye-Kazakistan ilişkilerini, Rusya ile son gelinen noktayı da ele aldık. Sayın Nazarbayev, sadece Avrasya’nın değil, dünyanın en tecrübeli liderlerinden biri.

        İnşallah Türkiye’ye gelecek. Arabuluculuk demeyelim ama Sayın Cumhurbaşkanı’mızı da bizleri de Sayın Putin’i de en iyi tanıyan liderlerden biri. Türkiye-Rusya ilişkilerinin olumlu veya olumsuz yönlerini görebilecek birisi. Yapacağı her türlü katkıyı olumlu görürüz. Ama öyle bir rol... Daha çok istişare ettik. Türkiye ile Rusya’yı biz Balkanlar’da, Orta Asya’da, Kafkaslar’da rakip gibi görmüyoruz. Ümit ederim ki Rusya rasyonel bir zeminde düşünür. Türkiye-Rusya ilişkilerinin bütün çevre bölgeler için büyük bir değer olduğunu fark eder ve ilişkileri normal bir seyre oturturuz.

        'HALEP'İN DİRENİŞİ KAHRAMANMARAŞ GİBİDİR BİZİM İÇİN, STALINGRAD DİRENİŞİ GİBİDİR'

        -Halep yolu kapanırsa, muhaliflerle Türkiye’nin bağlantısı kesilirse yeni bir eylem planı olacak mı?

        Türkiye’nin söylediği her şeyin vaktinde ne kadar önem taşıdığı şimdi ortaya çıkıyor. 4 yıl önce mülteciler için “Güvenli bölge” demişiz. Güvenli bölge olmadığı için akın akın bu insanlar Türkiye sınırına geliyor, sonra da Avrupa’ya geçmeye çalışıyor. Uluslararası toplum bu hareketlilik karşısında aciz. Dünya bunu çözemiyor, sarsmak lazım. Sürekli bilgi alıyorum. Sayı kartopu gibi giderek artıyor. Biz bunları aç, açıkta bırakacak değiliz. Ama dünyanın da bunu görmesi lazım.

        Rusya’nın yaptığı operasyon DEAŞ ’a alan açmak için. Çünkü ortada sadece DEAŞ kalırsa, Cenevre’de masaya oturacak ılımlı muhalefet kalmayacak. Londra’da liderlere de söyledim: Rusya iki opsiyon bırakmak istiyor. Rejim ya da DEAŞ . Hiçbirimiz DEAŞ ’ı seçmeyeceğimiz için rejime razı kılacağını zannediyor bizi. Öyle bir ortamda Türkiye elinden geleni yapıyor. 5 yıldır ordusu olmayan bir güç, düzenli ordusu, uçağı, kimyasal silahı, varil bombaları olan rejime direndi. O rejim yetmedi. İran, Devrim Muhafızları ile geldi. 24 İranlı general öldü Suriye’de. Bunu İranlılar söylüyor. Rusya geldi, o da yetmedi. Hepsi birden geliyorlar; buna rağmen Halep direniyor. Halep’in bu direnişi Kahramanmaraş’ın direnişi gibidir bizim için. Stalingrad direnişi gibidir. Halep bütün dünyanın gözü önünde kahramanlık destanı yazıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ