Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem "İlk 4 madde yüzünden Türkiye'nin bölünme riski var"

        Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK

        Fotoğraflar: Mehmet KAÇMAZ/NARPHOTOS

        Yıllardıryeni Anayasa’nın yapılması gerektiğini konuşuyoruz ama 4 partinin üzerinde uzlaşacağı bir taslağın hazırlanması, bugünkü siyasi atmosferde hayal gibi görünüyor. AK Parti başkanlık önerisi getirirken, CHP bu konunun tartışılmasına dahi yanaşmıyor. İlk 4 madde konusunda da partiler arasında ciddi görüş ayrılıkları var. Peki, ne olacak bu işin sonu? Tartışmayı bu sefer bir siyasetçiyle değil, bir hukukçuyla konuşmak istedim ve Prof. Dr. Osman Can’ın kapısını çaldım. Osman Can geçmişte milletvekili olarak AK Parti’nin Anayasa taslaklarına katkıda bulunmuş bir isim ama bugünkü atmosferde AK Parti’nin başkanlık sisteminde ısrar etmesinin de CHP’nin ilk 4 maddenin değişmesine itiraz etmesinin de yanlış olduğunu düşünüyor...

        Yanlış. Bu tavrı problemli buluyorum. Gerçekleri değil bahaneleri tartışıyoruz. Parla­menter sistemde neden bu kadar ısrarcı oldukları sorulmalı.

        İlk 4 maddenin değişmesi durumunda rejim tehdidi oluşmasından endişe ediyorlar.

        Mevcut Anayasa CHP’nin kay­gısını ortadan kaldırıyor mu? Şu an anayasal düzende hiçbir deği­şiklik olmasa da gideceğimiz yer bellidir.

        Nereye gideriz?

        Ülkenin bekası tartışılıyor. Bu ülkeyi bir arada tutmak gittikçe zorlaşıyor. Yaşam tarzı, etnisite ve inanç ekseninde ciddi yarılmalar oluyor. CHP bunlardan zaten mevcut Anayasa’nın sorumlu olduğunun farkında değil. Dışlayıcı olmayan, asgari müşterekleri yansıtan, hiç kimsenin ya da grubun hâkimiyet iddiasına aracı olmayan bir Anayasa olmalı. Oysa ilk 4 madde bunun tam tersine yol açıyor. “Atatürk milli­yetçiliği ve Kemalist ideolojiye herkes uymak zorunda” diyor.

        CHP’nin Türkiye’nin geleceğine dair kaygılarının hiç haklılık payı yok mu?

        Ben de bu kaygıların bir kısmını taşıyorum. Ama bu kaygıları gidermek ilk 4 maddenin korunmasıyla olmaz. İlk 4 madde denilen şey generallerin dayat­tığı şeylerdir. Kürtlerin, Alevilerin, Sünni­lerin kendilerini buradan saymamalarının nedeni ilk 4 maddedir. CHP, bu tarihsel mirasla arasına mesafe koyamıyor.

        Ama “İlk 4 madde değişirse Türkiye bölünür” kaygısı taşıyanlar var...

        Türkiye’nin bölünme riski ilk 4 maddeye rağmen gerçekleşiyor. Hatta ilk 4 maddenin buna katkısı var. Bu sorun 1921 Anayasası’ndan vazgeçmeyle başladı. Farklılıklar dışlandı. Sistemde temsil edilmeyenler sistemle mücadele etmeye başladı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki insanların duygudaşlığı kayboldu. Kendilerini dışlanmış hissediyorlar, çünkü dışlayıcı bir Anayasa var.

        "ÖNERİLEN BAŞKANLIK 2012’DEKİ MODELSE BU CİDDİ BİR PROBLEM"

        Geçenlerde bir TV programında “Şu anda Türkiye’nin bekasını tartışıyoruz. Bu ortamda başkanlık sistemini gündeme getirmek iyilik değil kötülüktür” dediniz. Başkanlık önümüzdeki dönemde Türkiye’nin önünde yeni bir seçenek olarak değerlendirilemez mi?

        Başkanlık sistemi tartışması susuzluktan can çekişen bir ortamda insanlara kahvenizi sütlü mü yoksa sade mi istersiniz diye sormaya benziyor. Türkiye’nin bütünlüğü tehlike altında. Ciddi bir türbülansa girmiş durumdayız. Toplumsal yapı ve uluslararası ilişkiler değişti. Bu Anayasa’yla bugünkü toplum idare edilemez.

        Mevcut Anayasa ile bugünkü toplum neden idare edilemez?

        Neden şart?

        Bir anayasal düzen demokratik değilse iktidarda durabilmenin yolu antidemokratik yöntemlerdir. Bir kriz çıkarılır ve ardından kurtarıcı olunur.

        Soğukkanlı olarak bakarsak, başkanlık sistemi Türkiye için iyi mi olur yoksa kötü mü?

        Bugün başkanlık sisteminin Anayasa tartışmasının önüne geçmiş olması ger­çekte bir Anayasa istenip istenilmediği kuşkusu yaratıyor. Bu da haklı bir kuşku, çünkü başkanlık sistemi bu kadar çok iste­nilecek bir şey değil! Bu kadar reddedilecek bir şey de değil. Bu kadar kıymetli bir konu değil. Başkanlık sistemi Anayasa’da 3. ya da 4. soruya verilecek bir cevaptır. Önce toplum sözleşmesi ortaya konmalı. Sonra özgürlükler garanti altına alınmalı. Denge ve denetim mekanizmaları düzenlenmeli. ‘Nasıl bir yasama?’ sorusuna cevap veril­meli. Ondan sonraki sorunun cevabı baş­kanlık olabilir. Bence başkanlık sistemine bu kadar abartılı vurgu yapmak kuşkuları artırıyor. Temel sorunumuz antidemokratik bir Anayasa’ya sahip olmamız.

        Geçmiş dönemde AK Parti’nin anayasa çalışmalarında siz de yer almıştınız. AK Parti nasıl bir başkanlık sistemi öneriyor?

        2012’de Meclis’e sunulmuş bir baş­kanlık modeli vardı. Mevcut sistemde çok fazla değişiklik yapmadan başkanlık sis­temini mevcut sisteme uyarlamayı öne sürmüşlerdi. Başkanlık sisteminin temel mantığı; yasama yürütme ve yargının mer­kezde birbirini denetlemesidir. Yürütmenin yerelle dengelenmesidir. 2012’de parla­mentoya sunulan modelde bu yoktu. Mec­lis’in önemli bürokratik atamalarda başkanı kontrol etme imkânı yoktu. Bu böyle olmaz. Sistem için aklı başında bir mühendislik ve tarihsel bir perspektif gerekiyor. En tehlikeli nokta da yargı konusu. 2012 sistem öne­risinde yargı, başkanın ve çoğunluk parti­sinin atayacağı kişilerden oluşacaktı. 2015 seçimlerine doğru giderken bazı arkadaş­larla 2012 taslağının arkasında olmadığımızı söyledik. Alternatif modeller hazırlamıştık ama kamuoyuna sunulmadı. 7 Haziran ve 1 Kasım seçim beyannamesindeki ifadeler fena değildi. Erklerin birbirinden ayrıldığı, özgürlüklerin güvence altına alındığı bir yapı vardı. Anayasal ölçüleri belirleyen kanunlar hazırlanacak ve paket olarak toplum karşı­sına çıkarılacaktı. Ama bugün tartışılan o değil. 2012 taslağı yeniden gündeme geldi. Eğer bugün Türk tipi başkanlık diye savunulan model 2012’deki taslağa refe­rans veriyorsa bu ciddi bir problemdir.

        Partili Cumhurbaşkanlığı seçeneği de konuşuluyor...

        Şu anki Cumhurbaşkanı’nın fiili olarak sahip olduğu imkânları hukukileştirmekten başka bir işe yaramaz.

        "CUMHURBAŞKANI’NI HALKIN SEÇMESİ, DEMOKRATİKLEŞME ADIMI OLARAK GÖRÜLEMEZ"

        Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi iyi mi oldu yoksa bu sistem krizini tetikledi mi?

        2007’de sistem krizini tetikledi. CHP kriz çıkardı. Aceleyle ortaya birfikir atıldı. O dönemin krizine cevap vermek için yapılmış bir değişiklik oldu. Toplumun kendini demokratik yollarla ifade edemediği, demokratik prosedürlerin devre dışı kaldığı, iktidar ve sosyal kurumların tampon görevini görmediği yerde “Tüm bunlara halk cevap versin” demek tehlikeli bir popülizme doğru gitmektir. İktidarı liberal bir anayasacılık anlayışına göre sınırlamazsanız, “Ne kadar çok demokratik o kadar iyi” formülü işlemez. Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini büyük bir demokratikleşme adımı olarak görmek doğru değildir. Eskisine göre daha demokratik ama onun dışındaki unsurlar buna uyarlı değilse sistemin dengesi bozulur.

        Peki “Halk Cumhurbaşkanı’nı seçmeye devam edecekse de bu şu anki parlamenter sistemde işleyecek bir şey değildir. Dolayısıyla başkanlık sistemi gelmelidir” tezine ne diyorsunuz?

        Bunların anlamlı hale gelmesi için hangi anayasal sistemde tartışacağız? Liberal ve demokratik bir anayasa üzerine başkanlık sistemini koyarsak bu argümanları güçlendiririz. Ama dediğim gibi başkanlık sistemini 2012’deki öneri üzerinden tartışamayız.

        BİR KİŞİ YA DA PARTİ HER ŞEYİ KONTROL ETMEMELİ’

        Anladığım kadarıyla başkanlık sistemine kategorik olarak karşı değilsiniz. Peki, ideal bir başkanlık sistemi nasıl olmalı?

        Başkanlık sisteminde, bir başkan ve başkanın direktiflerine göre hare­ket eden bir yürütme vardır. Devlette bu kadar önemli bir pozisyon tek kişinin eline geçtiği zaman bazı bari­yerler koymak gerekir. Devlet, vatan­daşların kontrol edebileceği düzeyde olmalı. Bu da erkler ayrılığıyla müm­kün olabilir. Bir kişi, kurum ya da parti her şeyi kontrol etmemeli. Yargı tarafsız olmalı. Parlamentonun baş­kanın kontrolünde olmadığı bir kom­pozisyon olmalı. Seçim kanunu öyle bir değiştirilmeli ki milletvekilleri merkezdeki partinin kendi hiyerar­şisiyle değil, performanslarına göre yerel halk tarafından belirlenmeli. Parti ve başkan arasındaki hiyerarşik ilişki kopmalı, başkan partiyi kontrol edememeli, yerel yönetimler güçlen­dirilmeli. Yargı bağımsızlığı ve erkler ayrılığı olmazsa duvara toslarız.

        Ama Türkiye’de insanlar yereldeki adaya değil lidere ve partiye oy verme eğilimindeler.

        Bu kendiliğinden ortaya çıkan bir gelenek değil, seçim kanununun yol açtığı bir sorun. Sistem değişince o da değişir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ