Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Kati Piri: Türk halkına hata ettik

        15 Temmuz darbe girişiminden sonra Avrupa’nın Türkiye ile yeterince dayanışma sergilememesi, duygusal bir kopuşa neden olmuştu. Ne var ki geç de olsa bu hatadan dönen AB temsilcileri, Ankara’ya peş peşe ziyaretlerde bulundu ve özeleştiri yaptı. Ankara’yı ziyaret edenlerden biri de bugüne kadar yazdığı eleştirel raporlar yüzünden hükümetin tepkisini çekmesiyle ünlenen AP Türkiye Raportörü Kati Piri’ydi. Ziyaret sonrası Skype üzerinden konuştuğumuz Piri’ye, hem FETÖ’cü darbe girişimine yönelik düşüncelerini hem de Brüksel-Ankara ilişkilerinin geleceğini sordum...

        Geçen hafta Ankara’daki görüşmelerinizde hangi konular gündeme geldi?

        15 Temmuz gecesi yaşananlardan dolayı üzüntümüzü ve Türk halkına desteğimizi ifade ettik. Vizelerin kaldırılabilmesi için Türkiye’deki terör yasasının revize edilmesini, gazetecilerin ve milletvekillerinin de bu yasa kapsamında suçlanmasına neden olacak şekilde geniş tanımlanılmamasını istedik.

        Yanıt ne oldu?

        “Nasıl ki Avrupa’da bir kamuoyu algısı varsa Türkiye’de de var. Terör yasasında bazı düzenlemelere gidip sonra tekrar konuşabiliriz” dediler. Eminim hem AB’nin kendi standartlarını düşürmediği hem de Türkiye’nin gerçek teröristlerle mücadele gücünü kaybetmediği bir orta yol bulabiliriz. Mutabakata varma noktasında Türk hükümetinin çok istekli olduğunu görüyoruz. Geçen hafta Avrupa Parlamentosu Başkanı da Ankara’yı ziyaret ederek istekliliğini gösterdi. Eğer şu anki pozisyonumuzda inat edersek ilerlemek mümkün olmayacak. Bildiğiniz gibi vize serbestisi konusunda Ukrayna, Gürcistan ve Kosova ile de görüşmeler yapıyoruz.

        Evet, biliyoruz ve bu bizim biraz kalbimizi kırıyor!

        Neden kalbinizi kırıyor? (Gülüyor)

        "Vizeler önümüzdeki aylarda kaldırılır diye umuyorum ama OHAL uzarsa o süre boyunca kalkmaz"

        Çünkü onlara bize çıkardığınız kadar engel çıkarmıyorsunuz!

        Hayır, onlarınkini de henüz onaylamış değiliz. Aynı kriterler tüm ülkeler için geçerli, kimseye farklı davranmıyoruz. Bakın size fikir vermesi için şunu anlatayım; Türkiye’nin göçmen sorunuyla AB’ye üyelik süreci ve vize serbestisi AB kamuoyu nezdinde birbirine karıştı. Her şeyi tek bir pakete tıktık. Avrupa’daki genel kamuoyu “Türkiye’de son 3 yılda olup bitenlerle ilgili kaygılarımız var. Sırf mültecileri Avrupa’ya almamak için neden AB’nin değerlerinden ödün veriyorsunuz?” diye soruyor. Öte yandan Türk kamuoyu da “Biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ama Avrupa bizi kabul etmiyor” diye düşünüyor. Buradan bir çıkış yolu bulmalıyız. O çıkış yolu, ne Türkiye’nin terörle mücadelesine son vermesi ne de AB’nin standartlarını düşürmesi. Emin olun bu sorunu çözeceğiz. Amacımız Türk halkının Avrupa’ya gelişini bloke etmek değil. Burada yaşayan, çalışan, eğitim gören pek çok Türk var. Bu bizim de çıkarımıza. Önemli olan adaletli bir çözüm bulmak.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, vize konusunun önümüzdeki 1 yıl içinde çözülebileceğini söyledi. Zamanlamayla ilgili sizin bir öngörünüz var mı?

        Hayır yok, zaten bana göre önce haziran sonra da ekim ayını son tarih olarak belirlememiz hataydı. “Türkiye’nin 72 kriteri tamamladığı gün vizeler kaldırılacak. Eğer bu yarın gerçekleşirse hiç beklemeden onaylarız” demeliydik. Mesele tarihle alakalı değil. Umuyorum bunu önümüzdeki aylarda halledebiliriz. Ama şunu da belirtmeliyim, eğer OHAL uzatılırsa o süre boyunca vizelerin kaldırılması mümkün olamayacaktır.

        ‘15 TEMMUZ'UN ARKASINDA GÜLENCİLERİN OLDUĞUNDAN ŞÜPHEM YOK"

        Fethullahçı örgütlenme (FETÖ) ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Türkiye’ye sık sık gelip giden biri olarak 15 Temmuz’dan önce bir fikriniz var mıydı?

        Evet, son 3 yılda Türkiye’yi ziyaretlerim sırasında Gülenciler hakkında konuşmalar oluyordu. Hükümet, bir paralel devlet yapılanması olduğundan söz ediyordu. AB’nin bunu çek etme şansı yoktu ama darbe girişimi gösterdi ki bir paralel devlet olduğu açık. Şahsen benim darbenin arkasında Gülen’e bağlı insanların olduğuna dair hiçbir şüphem yok ama soru şu: “Bu ne kadar geniş bir organizasyondu?” Bu darbe girişimi Pennsylvania’dan mı yönetilmişti? Yüzlerce hatta on binlerce Gülenci bu girişimin içinde miydi? Yoksa sadece ordudan atılacağını bilen Gülenci askerlerin son hamle olarak yaptığı bir şey miydi?

        Yani darbenin arkasında Fethullahçıların olduğuna dair hiçbir şüpheniz yok...

        Evet, ama dediğim gibi soru şu: “Bu darbe girişimini birkaç Gülenci mi yaptı yoksa daha geniş anlamda organize edilmiş bir şey miydi?” Bunun cevabını sadece yargıçlar verebilir. Zaten bir sosyal demokrat olarak da Gülencilerin Türkiye’de demokrasinin en güvenilir destekçisi olduğunu düşünmüyorum. Yine de tutuklanan ya da açığa alınan on binlerce insanın 15 Temmuz gecesi yaşananların direkt içinde olup olmadığını tam olarak bilmiyoruz. Bunlar hakkındaki düşüncelerimize ve sempatizanlarının geçmişte Ergenekon davalarında yaptıklarına rağmen, direkt suç işleyenlerle sempatizanlar arasında ayrım yapmalıyız. Hükümeti şiddet kullanarak alaşağı etmeye çalışan üst yapı adalete teslim edilmeli. Direkt suça karışmamış olanlara aynı şekilde muamele edilmemeli. Önümüzdeki süreçte Türkiye’yi bekleyen mesele bu...

        ‘TÜRKİYE’DEN HER GÜN 20 MEKTUP ALIYORUM’

        Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmemizde on binlerce insanın açığa alınmasını ya da meslekten ihraç edilmesini sorduk, bazı cevaplar aldık. Sadece AB’nin değil muhalefet partilerinin kaygısı, on binler içinde Gülen ile ilgisi bulunmayan masum insanların da tutuklandığı ya da işini kaybettiği gerçeği. Bu Türkiye için en önemli mesele olmalı. Son olarak PKK ile ilişkili olduğu düşünülerek açığa alınan 14 bin civarında öğretmenle birlikte, bu olaydan etkilenenlerin sayısı oldukça yükseldi. Ki ailelerini de hesaba katarsak “Her 40 Türk’ten 1’i etkilendi” demek oluyor. Ben bile mağduriyetlerini anlatan insanlardan her gün ortalama 20 mektup alıyorum. Elbette suçluları adalete teslim etmek hükümetin görevi ama masum insanların da mağdur edilmediğinden emin olmalılar. 15 Temmuz, Türkiye demokrasisine yapılmış bir saldırıydı. Önümüzdeki aylarda Türkiye’de yapılacaklar da Türkiye’deki demokrasi için bir test olacak. İnsanların bu konudaki duygularını anlıyorum ama kimin suçlu olduğuna mahkemeler karar vermeli.

        ‘ÜSLUP KONUSUNDA İKİ TARAF DA HATALI’

        AP Başkanı Martin Schultz, Ankara ziyareti sırasında “Birbirimizi azarlamaktansa birbirimizle konuşmalıyız” dedi. Siz de Türkiye’ye uyarılarda bulunurken biraz sert bir ton kullanıyorsunuz ve bu ters etki yapıyor. Avrupa’nın daha samimi ve yapıcı bir üslup benimsemesi daha iyi olmaz mı?

        Aslında bu üslup meselesi her iki taraf için de geçerli. Türk otoritelerinin bize karşı kullandığı dil de meydan okuma anlamında bizimkiyle aynı düzeyde. Avrupa’nın da kabul edilemez açıklamaları oluyor. Siz de biz de bu konuda hatalıyız. Geçtiğimiz 1 yıl boyunca Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye ile hiçbir buluşma gerçekleştirmedik. Hazırladığımız rapor Türk hükümeti tarafından anında iade edildi, diyalog kuramadık. Eğer karşılıklı konuşmazsak birbirimizin pozisyonunu da anlayamayacağız. Aslında pek çok nedenle birbirimize muhtacız. Halklarımız arasında ara sıra düşmanca duygular yükselse de bunun genel bir kanıya dönüşmesine müsaade edemeyiz.

        ‘YENİ RAPORU YAZMAYA BAŞLAMADIM’

        Yeni ilerleme raporunu ne zaman yayınlayacaksınız? Biraz ipucu verebilir misiniz? Türk hükümeti önceki raporları geri iade etmişti. Bu seferkinin akıbeti de öyle olur mu acaba?

        Bilmem! (Gülüyor) Avrupa Komisyonu, raporunu 9 Kasım’da yayınlayacak. Avrupa Parlamentosu raporunu ondan sonra hazırlıyoruz. Kasımdan sonra tekrar Türkiye’ye gelerek; hükümetle, muhalefet partileriyle, sivil toplum temsilcileriyle görüşeceğim. Eleştirileri ve övgüleri topladıktan sonra raporuma Avrupa Parlamentosu’nda destek arayacağım. Geçen raporları ilkbaharda yayınlamıştım. Şu an Türkiye’deki belirsiz ortamdan dolayı ne kadar süreceğini bilemiyorum. Umarım her iki taraf da birbirinin kıymetini anlar ve yaşanan zor günlere rağmen Türkiye’de demokrasi gelişir. n Peki, öncekilere kıyasla daha mı tatlı yoksa daha mı sert olacak? Henüz yazmaya başlamadım, bu oradaki gelişmelere bağlı! (Gülüyor) 15 Temmuz gecesi yaşananlar, hukukun üstünlüğü konusunda endişelerimizi ortadan kaldırmıyor. Adil yargılamaların yapılmasını bekliyoruz. Türk hükümetini doğru adımlar atması konusunda cesaretlendiriyoruz.

        ‘SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI’NA SUİKAST GİRİŞİMİ İNSANLARI DERİNDEN ETKİLEDİ’

        Avrupa’nın darbe girişimini kınamakta geç kalması burada hayal kırıklığı yarattı. Bu eleştiriler konusunda ne diyeceksiniz?

        Brüksel’de bu darbe girişiminden dolayı mutlu olan tek bir kişiye dahi rastlamadım, fakat ilk 24 saat içinde hayatını kaybeden insanlardan, Meclis’in bombalanmasından bahsetmeyip hükümetin tepkilerine tepki gösterdik. Sadece on binlerce insanın yargılanmadan görevden alınmasını eleştirdik. Türk halkına karşı hata yaptık. Bu girişimin, darbelerle ilgili üzücü hatıraları olan insanların üzerinde yarattığı büyük travmanın farkına varamadık. 240 kişinin ölümü, parlamentonun bombalanması ve demokratik yollarla seçilmiş Cumhurbaşkanı’na yönelik suikast girişiminde bulunulması insanları derinden etkiledi. Erdoğan’ı sevenler de sevmeyenler de darbe gecesi birleşmişti. Bu o gece yeterince iyi anlayamadığımız bir gerçeklikti. Türk halkıyla empati yapmayarak hata yaptık.

        ‘İDAM GERİ GELİRSE MÜZAKERELER BİTER’

        Görüşmelerinizde idam konusu gündeme geldi mi?

        Hayır. Ama bu konuda kırmızı çizgimiz belli; eğer bir ülke idam yasasını geri getirirse bu üyelik müzakerelerin sonlanması anlamına gelir. Ama zaten bu konu görüşmelerimizde gündeme gelmedi. Kanımca, ilk anda insanların öfkeyle dillendirdiği bu konu kapandı. Aksi halde Türkiye 20 yıl geriye gider.

        ‘EVET, İKİYÜZLÜLÜK’

        Anlaşmaya rağmen AB ülkeleri çok sınırlı sayıda mülteciyi kabul etti. Bu biraz ikiyüzlülük değil mi?

        Evet, haklısınız. Son 2 ayda sanırım sadece bin civarında mülteciyi kabul ettik. Bu konuda sesimizi yükseltmeliyiz. Ben burada ülkelere baskı yapmaya çalışıyorum. Avrupa ülkelerinin bu konuda daha istekli davranması Türkiye’yi de rahatlatacaktır. Türkiye’deki mülteciler için 2.1 milyar ayrıldı. Bu paranın nasıl harcanacağı da önemli. Örneğin Kilis gibi sığınmacıların sayısının yerel nüfusu aştığı bir yerde sadece Suriyelilere değil, onları ağırlayan Türklere de yardım etmeliyiz.

        ‘HDP İLE DİYALOG KURULMALI’

        15 Temmuz’dan sonra hükümet ve muhalefet partileri arasındaki kutuplaşma azaldı; merkez medyanın önemine vurgu arttı. Ziyaretinizde bu yeni atmosfere dair gözlemleriniz oldu mu?

        Türkiye’deki medya özgürlüğüyle ilgili endişelerimiz olduğunu biliyorsunuz. Bu endişeler tümüyle ortadan kalkmış değil. Özgür medya darbe gecesinde çok kritik bir rol oynadı, bunun hükümet tarafından da fark edildiğini zannediyorum. Türkiye’de 4 siyasi parti arasında nasıl bir kutuplaşma olduğunu biliyorduk. 15 Temmuz gecesi bir arada duruş sergileyeceklerini kimse tahmin edemezdi. Hükümetle anamuhalefet partisi arasında daha güçlü bir diyalog olduğunu görmek sevindirici. Bu diyaloğun HDP ile de kurulmasını umuyoruz. PKK silahlarını yeniden kuşandıktan sonra Türkiye’de tansiyonun iyice yükseldiğini görüyoruz. Türkiye’nin bütünlüğü eğer en katı muhaliflerle bile diyalog kurulabilirse güçlenir. AB, Türk hükümetinin çözüm sürecinde attığı adımları destekledi. Tekrar müzakerelere dönülmeli.

        Hükümete masaya dönülmesi için çağrı yapıyorsunuz. Aynı çağrıyı HDP’lilere de yapıyor musunuz? Özellikle PKK’nın silah bırakması konusunda...

        Evet, elbette. Bildiğiniz gibi Demirtaş bu yıl Avrupa Parlamentosu’nda Schultz ile görüştü. Avrupa Parlamentosu’nun 751 üyesinin 650’si PKK’yı terör örgütü olarak görüyor, ama demokratik yollarla seçilmiş HDP’nin parlamento süreçlerinden neden dışlandığını anlayamıyoruz. PKK’nın terör eylemleri kesinlikle kabul edilemez. Hükümet elbette bununla mücadele etmeli. Ama barış masasına geri dönülmeli. HDP köprü vazifesi görebilir.

        Peki, HDP’liler PKK’nın terör eylemleri konusunda ne diyor?

        Bu konuda birkaç mesele var. Öncelikle HDP seçmeninin büyük bölümü PKK’yı terör örgütü olarak değil, haksızlıklar sonucu ortaya çıkan bir fenomen olarak görüyor. Bu yüzden HDP “PKK terör örgütüdür” diyemiyor. Ama bu, şiddetle aralarına mesafe koymalarına engel değil. Eğer HDP parlamenter süreçlere dahil edilmezse pozitif bir rol oynayamaz. Özellikle ılımlı insanlarla bu konuda diyalog kurulmalı. Sonuçta HDP’liler PKK’lılardan çok daha ılımlılar. Hem de legal siyasetin içindeler.

        ‘BAZI KONULARDA ANLAŞAMASAK DA DİYALOĞU SÜRDÜRMELİYİZ’

        Önceki AB Bakanı Volkan Bozkır ile ilişkiniz pek iyi değildi. Ömer Çelik ile aranız nasıl?

        Açıkçası benim önceki bakan ile bir problemim yoktu ama sanırım onun benimle vardı! (Gülüyor) Ömer Çelik ile Ankara’da verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Umarım bu diyalog Brüksel’de de devam eder. Bazı konularda anlaşamasak da diyaloğu sürdürmeliyiz. Bu anlamda Ömer Çelik ile yapıcı bir ilişkimiz olacağını umuyorum.

        Son birkaç haftadır AB-Türkiye ilişkilerinin iyileştiğini söyleyebiliriz değil mi?

        Evet, bence de öyle. Bizim açımızdan da Türkiye’ye gelip 15 Temmuz gecesinin Türk halkı üzerinde yarattığı travmayı görerek oradaki durumu daha iyi anlamamız iyi oldu. Bu görüşmelerle her iki taraf da birbiriyle yakınlaştı.

        KÜBRA PAR / GAZETE HABERTÜRK

        FOTOĞRAF: IVAN PUT

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ