Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Anayasa Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Özlem Zengin: 'Evet' diyen de 'Hayır' diyen de vatanını seviyor

        Başkanlık sistemiyle ilgili referandum süreci yakında başlıyor. Sistemin artıları ve eksilerine dair akıllarda hâlâ bazı soru işaretleri var. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Habertürk olarak hem “Evet” hem de “Hayır” cephesinden önemli isimlerle röportajlar yapmaya devam ediyoruz. Serinin 10. röportajında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanlarından

        Avukat Özlem Zengin var... Hem sistem değişikliğiyle ilgili taslağın oluşması hem de referandum kampanyası için kurulan ekiplerde yer alan Zengin ile içeriğe dair eleştirileri ve zamanlama konusundaki soruları konuştuk...

        SLOGANLARLA DEĞİL, İÇERİKLE KONUŞALIM

        - 15 Temmuz sonrası, Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Darbeye karıştığı düşünülenlerin yanı sıra gazetecilerin, yazarların, siyasi parti liderlerinin tutuklu yargılanması, gösteri yürüyüşlerinin yasaklanması gibi uygulamalar yüzünden ülkede otoriter bir hava estiğini düşünen bir kesim var. Tam da bu ortamda başkanlık sisteminin tartışmaya açılması, halkın bir bölümünde “Daha da otoriter bir tek adam yönetimine mi geçiyoruz?” kaygısı yarattı. Bir hukukçu olarak bu kaygılar hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Doğrusunu söylemek gerekirse, Türkiye’de bu tip kaygıları dillendirenler, AK Parti kurulduğundan itibaren kaygıları dillendirdiler. Şahsen 20 yıl başörtüsü yasağı nedeniyle baskı yaşamış bir insan olarak, gerçek baskının ne olduğunu biliyorum. Türkiye’de şu an, ne otoriterleşme ne de gündelik hayatı aksatan bir baskı var. Ama bir grup insan böyle bir kaygı taşıyorsa, gerçek ya da değil, o kaygıyı anlamayı ve gidermeyi de anlamlı buluyorum. Ama dediğim gibi bunlar gerçek değil, sadece kaygı...

        ‘AHMET TÜRK’ÜN TUTUKSUZ YARGILANMASINDAN YANAYIM’

        - Bazı somut uygulamalar, baskı atmosferi olduğu hissi yaratmıyor mu? Örneğin Devlet Bahçeli bile “Ahmet Türk tutuksuz yargılanmalı” demesine rağmen, önceki gün askerlerin kollarından sıkıca tuttuğu fotoğraf yansıdı kameralara...

        Hukukta esas olan, elbette tutuksuz yargılamadır. Ben de Ahmet Türk’ün tutuksuz yargılanmasından yanayım. Fakat bu kararı ne ben verebilirim ne de hükümet... Bazen yargının yükü gereğinden fazla siyasete yükleniyor. Bir taraftan yargının bağımsız bir güç olduğunu söylüyoruz, diğer taraftan yargının verdiği kararlardan hem hükümet hem Cumhurbaşkanı sorumlu tutuluyor. Biz ancak kanaat belirtebiliriz. Şunu da görmek lazım, şu an tutuklu yargılanan siyasilerin hiçbiri OHAL süreciyle alakalı olarak tutuklanmadı. 15 Temmuz’dan önce başlamış bir süreç vardı ve dokunulmazlıkların kaldırılmasına Meclis karar verdi.

        - Ya “Başkanlık sistemini konuşmak için doğru zaman değil” kaygısı?

        Ben tam tersine, şimdi doğru zaman diye bakıyorum. Özellikle 15 Temmuz sonrası başkanlık sistemini konuşmak için doğru zaman, çünkü Türkiye’de anlatılanın çok ötesinde gelişmiş bir demokrasi algısı olduğunu gördük. İnsanlar sokağa çıkıp çıplak elleriyle silahları, tankları durdurdu. Silaha rağmen böyle bir direncin olması; vatandaşın içindeki özgüveni, vatana sahip çıkma duygusunu ve gelişmiş demokrasiyi gösteriyor. Birlik-beraberlik ruhu içinde bu zor meseleleri konuşmak için sağlam bir zemin oluştu. Vatandaş bu manada bir baskıya ya da zorlamaya asla müsaade etmez.

        ‘HALKIN AKLINDA SORULAR VAR VE SLOGANİK CEVAPLAR İSTEMİYORLAR’

        - AK Parti tabanında da başkanlık sistemine sıcak bakmayanlar olduğu söyleniyor. Nasıl ikna edeceksiniz?

        Dediğinize katılıyorum. AK Parti seçmeni de AK Parti içinde çalışanlar da her olay karşısında “Evet” diyen bir kitle değil. AK Parti, bütün tartışmaları kendi içinde yapan, cevaplar üreten ve dışarıya anlatan bir parti. 2010 referandumunda da böyleydi. Ben zaman zaman teşkilatlarda konuşmalar yapıyorum. Özellikle kadınlardan o kadar ilginç sorular geliyor ki... Öncelikli mesele, bütün bu sorulara cevap verebilmektir. Kendi teşkilatınızı ikna ederseniz onlar da muhataplarını ikna eder.

        - AK Parti tabanının aklında bu sisteme dair ne tür soru işaretleri var?

        Her şeyi soruyor insanlar... “Yasama-yürütme-yargı nasıl konumlanacak? Özgür yargı nasıl olacak? Cumhurbaşkanı’nın görevleri neler olacak? Erdoğan sonrası nasıl şekillenecek?” İnsanlar haberleri farklı kanallardan izliyor, araştırıyorlar. Kafalarında bir sürü soru var ve bu sorulara sloganik cevaplar istemiyorlar. Özellikle muhalefetin yanıldığı şey bu. Artık ‘rejim’, ‘laiklik’ gibi kavramlarla bir hareketi yönlendirme imkânınız kalmadı. Aynı şey “Evet” diyenler için de geçerli. Somut sorular soruyorlar ve içeriğin özüne dair net cevaplar istiyorlar. Ve şunu görüyorsunuz, bu toplumda bir tarafın kaygı duyduğu şeylerden diğer taraf da kaygı duyuyor. O kaygıları giderebilirseniz sizinle beraber olacaklar.

        ‘KADINLARIN VAPURDA ŞARKI SÖYLEMESİNİ YARATICI BULDUM’

        - Geçtiğimiz günlerde Kadıköy vapurunda, ‘Referanduma hayır’ şarkısı söyledikleri için bir grup kadını polis Cumhurbaşkanı’na hakaret gerekçesiyle gözaltına almak istemiş. Sedat Peker çıkıp “Hayır diyenler sokağa çıkarsa onları sokaklarda bekleyeceğiz” dedi. “Hayır” diyenlerin kendilerini rahatça ifade edecekleri bir ortam oluşmayacak kaygısı doğdu. Ne dersiniz?

        “Hayır” da “Evet” de kampanyasını hukuk içinde yapacak. “Hayır” diyenlere farklı tepkiler göstermek olmaz. Kadınların vapurdaki eylemi beni tebessüm ettirdi, çok yaratıcı buldum! (Gülüyor) Elbette “Hayır” kampanyası da olacak. Bunlar siyasetin renkli halleri. Futbol ve sanat dünyasından bilinen yüzler bir “Evet” kampanyası başlattı. “Evet” diyenler için vatanını satmaktan, vatana ihanetten, Atatürk düşmanlığından söz ediliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bir kere şunu kabul edeceğiz; “Hayır” diyenler de “Evet” diyenler de vatanını seviyor. “Hayır” diyenler de “Evet” diyenler de Atatürk’ü seviyor. “Hayır” diyenler de “Evet” diyenler de Anayasa’daki ilk 3 maddenin korunmasından yana. Bunlar ortak zeminimiz. Lütfen iki taraf da birbirini ‘vatanını satmak’ gibi suçlamalara maruz bırakmasın.

        ‘EVET ORANI YÜZDE 50’Yİ GEÇMEK ÜZERE’

        - Peki, şu an AK Parti tabanı başkanlık sistemine ne kadar ikna olmuş durumda?

        Bence çok yol aldık. Bu konuyu konuşmaya başladığımızda daha çok soru işareti vardı. Şu an “Evet” diyenlerin oranı yüzde 50’yi geçmek üzere. Her bir oy anlamlı.

        - Hükümete yakın kimi isimler, “Evet” oranının yüzde 60-70 civarında olduğunu söylüyor.

        Yok, ben öyle bakmıyorum. Net oran vermek doğru değil ama ben şu anda yüzde 50 bandına yaklaştığı kanaatindeyim. Anlattıkça insanlar ikna oluyor. Anayasa değişikliği diğer seçimler gibi değil, çok detaylı şeyler var. Sloganlarla konuşmak yerine içerikle ilgili detayların tartışılmasından yanayım. Bunlar konuşuldukça insanlar rahatlıyor, “Evet’çilerin oranı artıyor.

        ‘ANNEM VE BABAM BAŞIMI ÖRTMEME KARŞI ÇIKMIŞTI’

        Özlem Zengin, avukat. Uzun yılar gazetecilik ve televizyonculuk yapmış. KADEM’in kurucu üyelerinden. Aslen Tokatlı. Cumhuriyet değerlerine bağlı, idealist bir öğretmen çiftin kızı. Başını örtmeye üniversitede karar vermiş. Ailesi bu duruma karşı çıkmış. “Annem duyunca telefonda o kadar ağladı ki dayanamayıp o gece otobüsle Tokat’taki evimize gittim ve kendimi gösterip ‘Bak hiçbir şey değişmedi, ben aynı benim’ dedim. Babamsa hiç unutmadığım bir konuşma yaptı. ‘Yanlış yapıyorsun, hayatını yakıyorsun. Ama bugüne kadar sana hep kendi kararlarını kendin vermen gerektiğini öğrettim. Kendimle çelişmeyeceğim. ‘Yapma’ demeyeceğim’ dedi. Zamanla bu konu aramızda sorun olmaktan çıktı. Milletvekili seçildiğimde babam yemin törenime geldi. ‘Seni takdir ediyorum, ısrar ettin ve başardın’ dedi” diye anlatıyor.

        ‘KONJONKTÜR GEREĞİ DEĞİL, İÇİNE SİNEREK ‘EVET’ DESİN

        - Referandum kampanyası sürecinde nasıl bir strateji izleyeceksiniz?

        Daha tam netleşmedi ama bana göre öncelikle bu sistemin ne olduğu anlatılmalı. Bugüne kadar hep bunun ne olmadığı tartışıldı. İçeriği fazla anlatamadık. Herkesi ikna etmeliyiz. Toplumun farklı kesimleri için ayrı söylemler geliştirmek yerine; dürüstçe, ne getireceğini anlatmak, kaygıları gidermek lazım. Büyük konferanslar yerine, soru sorulabilen dar toplantılar yapmalıyız. Üniversitelere konuşmaya gittiğimde çok ilginç sorularla karşılıyorum. Bazen küçük protestolar da oluyor. Onlar da hoşuma gidiyor. Biz de gençken öyleydik. Hayat “Evet”lerle değil, itirazlarla şekillenir. Şunu çok önemsiyorum; konjonktür gereği değil, kötünün iyisi olarak gördüğü için değil, korku yaratıldığı için değil, içine sinerek, inanarak “Evet” desin... Verdiği oyu helal etsin. Gerçekten demokratik bir ortamda, sorulabilecek her soruyu sorarak, kafasındaki korkuları gidererek, ikna olarak oy versinler isterim...

        - Böyle diyorsunuz ama AK Partili vekiller taslağı görmeden boş kâğıtlara imza attıkları için eleştirildi...

        Ben, Meclis’te de kısa dönem bulundum, ortamı biliyorum. Seçilerek gelmiş bir milletvekili, o aşamada cesur olacak. Aynı parti içinde itirazı mı var? Çıksın; söylesin. Liderlik cesaret istiyor. Eğer inanmıyorsanız söyleyeceksiniz. Milletvekillerine de haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Orada kendi iradelerini kullanıyorlar.

        CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNE DAİR 10 SORU-10 CEVAP

        Özlem Zengin’e Cumhurbaşkanlığı sistemi önerisine dair temel eleştirileri ve kaygıları sordum; özetle yanıtları şöyle:

        1- Cumhurbaşkanı yeterince denetlenebilecek mi? Sistem tek adam rejimine dönüşür mü?

        Parlamenter sisteme has olan gensoru dışındaki bütün denetim mekanizmaları aynı şekilde devam ediyor. En önemlisi de Meclis soruşturması var. Şu anki sistemde, Cumhurbaşkanı vatana ihanet dışında hiçbir suçtan yargılanmıyor. Yeni düzenlemede ise işlediği herhangi bir suçtan dolayı soruşturma açmayı teklif edebiliyorsunuz. Yalnızca Yüce Divan değil, süreçteki her adım bir denetim mekanizması. Yani sadece soruşturma açarak bile zor durumda bırakabilirsiniz.

        2- Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkar mı?

        Yasama mevcut Anayasa’da hangi haklara sahipse bu haklarını kullanmaya devam ediyor ve yürütme de yürütme olarak kalmayı sürdürüyor. Yani yasamanın hiçbir görevini alıp yürütmeye vermiyoruz. Sadece her ikisi de halk tarafından seçiliyor.

        3- Meclis gücünü kaybeder mi?

        Yeni sistemde yasama yetkisi tamamen milletvekillerine bırakılacak. Toplumda karşılığı olan insanların seçilme ihtimali artacak. O zaman Meclis, çok güçlü hale gelecek. Kanun tekliflerinin geçmesi için milletvekilleri kendi aralarında güçbirliği oluşturacak. Meclis’in müstakil olma ve ortak bir ekip gibi davranma kabiliyeti artacak. Bu durumda Meclis zayıflamaz, aksine güçlenir.

        4- İki seçim aynı anda yapılırsa Cumhurbaşkanı Meclis’i kontrol altına alır mı?

        İki sandık konulduğunda seçmenin ne yapacağını bilmiyoruz. Muhalefette öyle bir algı var ki, sanki Cumhurbaşkanı olan kimse, Meclis’te de çoğunluğu alacak gibi düşünüyorlar. Bu, milletin aklına haksızlıktır...

        5- Cumhurbaşkanı, parti başkanı olursa milletvekillerini etki altında bırakır mı?

        Cumhurbaşkanı olacak kişinin genel başkan olması, kendi tercihine bağlı. Kesin bir kural yok. Ama Cumhurbaşkanı seçilebilmek için siyasi bir kimliğiniz olmak zorunda. Başka türlü bu liderliği göstermesi zor olur.

        6- Cumhurbaşkanı, her istediğinde Meclis’i feshedebilecek mi?

        Eğer Cumhurbaşkanı seçime gitmeye karar verirse kendisi de seçime gidiyor ve dönem kaybetmiş oluyor. Bu, Cumhurbaşkanı için çok önemli bir risk. Milletvekilleri için böyle bir sınırlama yok, dolayısıyla seçim kararı için 360 oy aranması adildir.

        7- Cumhurbaşkanı, veto yetkisiyle Meclis’in yasa yapmasını engelleyebilir mi?

        Cumhurbaşkanı’nın kanun yapma yetkisi yok. İhtiyaç duyarsa göreviyle ilgili kararname çıkarabilecek ama Meclis o alanda düzenleme yaparsa kararname ortadan kalkacak. Kanun her zaman üstte kalacak. Dolayısıyla Meclis’in veto durumunda yasayı tekrar geçirmesi için 301 mantıklı bir rakamdır.

        8- Cumhurbaşkanı, ülkeyi OHAL kararnameleriyle yönetebilir mi?

        Şu an OHAL’de ne varsa yeni sistemde de aynısı var. Üstelik sıkıyönetim kaldırılıyor. Ayrıca OHAL’deki başkanlık kararnameleri 3 ay içinde Meclis’in onayından geçmek zorunda.

        9- Yargı siyasallaşır mı?

        Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 3’ünü Meclis, 12’sini Cumhurbaşkanı belirleyecek. Fakat mevcut üyelerden 2010’dan önce seçilenler 65 yaşına kadar, bir kısmı ise 12 yıllığına görev yapacak. Cumhurbaşkanı ancak görev süresi dolanları değiştirebilir. HSYK üyelerinin ise 2’si tabii üye, 4’ünü Cumhurbaşkanı, 7’sini Meclis seçecek. Meclis’te nitelikli çoğunluk aranacak. Yargının siyasallaşması mümkün değil...

        10- Başkan yardımcıları kaç kişi olacak?

        Cumhurbaşkanı’na kim vekâlet edecek? Bu düzenlemeler yeni Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, 6 ay içinde yapılacak. Makul bir sayı olacaktır ve muhtemelen görev alanları şu anki Başbakan Yardımcılarınınki gibi dağıtılacaktır.

        Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ