Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem “Türkiye, Avrupa’nın Viagra’sı”

        Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşıtlığı ile bilinen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin teşvikiyle, 2007’de AB’nin geleceğini tartışacak bir akil adamlar komitesi kuruldu. AB Düşünce Grubu (EU Reflection Group) olarak adlandırılan 12 kişilik ekip, üç yıllık çalışma sonucunda “Avrupa Projesi 2030 Tehditler ve Fırsatlar” raporunu Haziran’da tamamladı. Beklentinin aksine, raporda Türkiye’nin de adı geçirilerek “AB’nin gerçek sınırları, adayların üyelik kriterlerini uygulamaktaki kapasitesidir” ifadesi yer aldı.

        Komitenin üyelerinden Oxford Üniversitesi St. Antony’s College Avrupa Çalışmaları Merkezi Direktörü, Kalypso Nicolaïdis NEWSWEEK TÜRKİYE'den Semin Gümüşel Güner ile görüştü.

        İşte o söyleşi…

        “KİMSE TÜRKİYE’YE HAYIR DEMEDİ”

        * Komite’den nasıl Türkiye lehine bir ifade çıktı?

        Saatlerce Türkiye tartışıldı. Baştan beri grubun hiçbir yönlendirmeyi kabul etmeyeceği kesindi. Farklı görüşler vardı ama kimse Türkiye’ye hayır deme eğiliminde değildi. Raporda Çin gibi ülkelerin bile adı geçmedi ama Türkiye geçti. AB’nin gerçek sınırlarına dair tarifimizle Avrupa’nın sınırlarını tanımlamaya çalışanlara cevap verdik. Umarım bir gün Türkler de Türkiye’nin bir kısmının Avrupa, diğer kısmının Asya olduğu fikrinden vazgeçer. Türkiye’nin tümü Avrasya. Türkiye’nin Avrupa’ya katkısının da, Doğu ve Batı arasında, İslam ve Hıristiyanlık’la iç içe, melez kimlikli, güçlü bir devlet olarak gerçekleşeceğini anlamalıyız.

        * Sizce Türkiye’nin ekseni nereye dönük?

        Ben Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin komşularıyla sıfır sorun politikasının Avrupa’nın çevresi için de iyi olacağını, iddialı bir bölgesel aktör olarak Türkiye’nin bölgede istikrarı arttıracağını düşünüyorum. Ancak uyarılarım var. Yani desteğim şartlı. Birincisi iletişim, ikincisi tutarlılıkla ilgili.

        “POLİTİKA VE İDEALLER TUTARLI OLMALI”

        * Bunları açıklar mısınız?

        Türkiye Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taraf olmayıp Sudan’da “Müslümanlar soykırım yapmaz” gibi ifadeler kullandığında, bunlar Batı’nın hukukla yönetilen bir yapıda destekleyeceği şeyler değil. Başka sorular da var: Mesela Türkiye İran ile yürüttüğü ilişkide daha etkili olamaz mıydı? Ben Türkiye’nin Brezilya ve İran ile imzaladığı anlaşmayı destekliyorum. Fakat Türkiye bu politikayı izlerken, ortaklarıyla, özellikle de AB ve ABD ile yeterince derin bir iletişim içinde mi? Sanırım bunu yeterince yapamadı. İkincisiyse, tutarlılık. Türkiye’nin bölgede ortaya koyduğu politika ve idealler çok önemli ancak tutarlı olmalı. Örneğin bölgenin insan hakları şampiyonu sayılabilecek Türkiye, Tahran ile görüşmelerinde insan haklarına ne kadar değiniyor, çok açık değil. Türkiye son yıllarda başardıklarıyla haklı olarak gurur duyuyor. Ülkenin anayasal evrimi, insan hakları, askerin siviller üzerindeki kontrolünün ortadan kalkması, vs… Eminim Türkiye’de hükümetteki pek çok kişi de tüm bu normların bölgeye de ihraç edilebileceğini düşünüyordur. O zaman da akla aynı soru geliyor, Avrupalılar’ın gözünde Türkiye’nin girişiminin güvenilirliği. Eğer bu sağlanırsa, Türkiye tüm ilişkilerinde daha da iddialı olabilir.

        “İRAN’DAKİ MUHALEFETİN KUŞKULARI VAR”

        Türkiye bu güvenilirliği sağlamak için ne yapmalı?

        Bir örnek, İsrail ile gerginliğin nasıl azaltılacağı. Eğer Türkiye, tüm taraflar arasında daha önce kurmuş olduğu denge dilini yeniden kurabilirse, bu güvenilirlik sağlanmış olur. Bu arada denge derken, hem Gazze ve Batı Şeria için, hem de Hamas ve Batı Şeria’daki yönetimler arasında dengeden söz ediyorum. Bir arabulucu olarak, bu bölgelerde ılımlıları güçlendirmek çatışmalı ortamlarda yapılması gereken en doğru şeydir. Mesela Afganistan’da Taliban ile köprü kurmak önemli. Türkiye aşırıları sisteme dahil etmek istediği kadar ılımlıları da güçsüz kılmak istemiyor. Bu çok hassas bir denge. Afganistan bu anlamda küresel politikalar bağlamında en önemli deneme sahası. Ve Türkiye orada hem bağlantıları hem de güvenilirliği nedeniyle çok büyük bir rol oynayabilir. Türkiye’nin dış politikasında “sıfır problem”in ötesinde daha pedagojik bir dil geliştirmesi faydalı olur. Bunlar sadece “stratejik derinlik” ya da “komşularla dostuz” diyerek çözülemez. Zira komşularınız parçalanmış halde, pek çok sorunları var. Türkiye İran’da, Afganistan’da, Suriye’de kime destek vereceğine karar vermeli. Desteğiniz, demokratik değişim yönünde mi olacak? Mesela İran’daki muhalefetin Türkiye’ye karşı kimi kuşkuları var.

        “FRANSIZ VE YUNAN MAÇOLAR İÇİN…”

        2007’de söylediğiniz “Türkiye, Avrupa’nın viagrası” sözünüz hâlâ akılda.

        Üç yıl önce Fransa’daki meslektaşlarıma biraz da provokatif bir dille yaşlanan bir kıta olduğumuzu, bunun Avrupa’nın en önemli sorunlarından biri olduğunu anlatıyordum. Türkiye’nin de genç nüfusuyla hem ekonomik hem de askeri anlamda Avrupa’nın enerjisini canlandırabileceğinden söz ediyordum. Fransız ve Yunan maçolara bunu anlatmak için böyle bir dil kullandım.

        Türkiye’nin AB yolundaki en kritik sorunlarından biri de Kıbrıs olabilir mi?

        Evet. Türk tarafı “Britanya, İrlanda sorunu varken ya da Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs sorunu varken AB’ye üye oldu” dese de, maalesef Avrupa adil değil ve bunu Türkiye’ye yapmayacaklar. Yakında doğrudan ticaret tüzüğü hakkında bir açılım olacak. Parlamento bunu geçirecek, Konsey de Kıbrıs Rum Kesimi’nin vetosunu hükümsüz kılıp kılmayacağına karar vermek zorunda kalacak. Ardından Türkiye de Güney Kıbrıs'a liman ve havaalanlarının açılmasına izin verecektir. Bu tüzük geçerse, Türkiye’nin sekiz müzakere başlığını bağlayan kilit açılmış olacak.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ