Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Aşure Günü tatili, Hacıbektaş Üniversitesi...

        Alevi Çalıştayları Nihai Raporu'nda, Alevi sorununun, hukuk devleti normlarıyla hiçbir şekilde çelişmeyen bir laiklik anlayışıyla ele alınması ve yeni ayrışma alanlarına yol açmayacak şekilde çözülmesi gerektiği belirtildi.

        Raporda, gerek zorunlu gerek seçmeli din derslerinde Alevilik konularında belirleyicilik hakkının, Alevi toplumuna verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının, diğer mezheplere nasıl hizmet götüreceği, devletin nasıl bir yapılanmaya gideceği konusunda hukuki çerçevede çalışmalar yapılması önerilerinde bulunuldu.

        Aşure Günü'nün resmi tatil yapılması, Hacıbektaş ilçesinin misyonuna uygun şekilde ihya edilmesinin, burada aynı adla bir üniversite açılmasının yerinde bir düzenleme olacağı ifade edildi.

        ''Alevi Çalıştayları Nihai Rapor'', ''bağlam ve konsept'', ''referans ve sabiteler'', ''kimlik sorunları'' ile ''değerlendirme ve öneriler'' olmak üzere 4 bölümden oluşuyor.

        İlk bölümde, Alevi çalıştayların hangi konseptte yapıldığı ve devletin şimdiye kadar atmaya çalıştığı adımlar değerlendirilirken, ikinci bölümde ''mağdur, mahrum, mazlum'' kronolojik seyri takip edilerek Aleviliğin tarihsel geçmişi ele alındı. Üçüncü bölümde Alevilerin bugün yaşadığı kimlik sorunlarının, Alevilikten ve Alevilerden kaynaklanan boyutlarıyla devlet, sosyo kültürel yapı, gelenek ve modernleşmeden beslenen yanları sorgulandı. Son bölümde de kamuoyuna yansıyan haliyle sorunlar sıralanarak, çözüm yolları arandı.

        Tüm saptama ve önerilerde, Alevi Çalıştayları temel hareket noktası kabul edilen raporda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Alevi Çalıştaylarını yürüten Devlet Bakanı Faruk Çelik'in görüşlerine de yer verildi.

        Başbakan Erdoğan, geçmiş dönemlerde yaşanan sosyal travmalar sonucunda belli kesimlerin ihmale uğradığına, horlandığına, ötelendiğine ve mağduriyet yaşadığına dikkati çekerek, Alevi Çalıştayları ile ilk kez Alevilerin devlet tarafından samimiyetle muhatap alındığını belirtti.

        Nihai raporun Alevilerin sorunlarının tespiti için önemli bir başlangıç olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, çözümlerin bundan sonra kademe kademe geleceğini vurguladı.

        Devlet Bakanı Çelik de çalıştayların, Alevilerin sorunlarının bilgi, cesaret ve kararlılıkla ele alınmasında ''milat'' olduğunu ifade ederek, 300'den fazla kişinin katıldığı çalıştaylarda, özgür bir tartışma ortamı yaratıldığına işaret etti.

        TARİHSEL SÜREÇ

        Alevi Çalıştayları Moderatörü Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı'nın hazırladığı Nihai Raporda, ''Alevilerin kesintili ve içine ancak yoğun bir mağduriyetin yerleştirilebildiği tarih bilgisinin, yaygın Alevi söyleminin belli başlı sınırlarını gösterdiği'' görüşüne yer verildi. Raporda, gerek Alevilerin gerek Sünnilerin geçmişe nasıl bakılması gerektiği konusunda aklı selimle hareket etmesi gerektiği ifade edildi.

        Cumhuriyet'in laik değerleri yücelten söylem ve uygulamalarının Alevi toplumunu umutlandırdığı belirtilen raporda, ancak tekke ve zaviyelerin kapatılmasının, dedelerin otoritesinin gayrı meşru ilan edilmesinin, eğitim müfredatında tatminkar düzeyde girememiş olmalarının, mistik-batıni karakterli inanç ve uygulamalara devletin itibar etmemesinin, Alevilerin sorunlarının çözümü konusunda ümitsizlik yarattığına işaret edildi.

        Geleneksel olarak genellikle taşrada yaşamını sürdüren Alevilerin, modernleşme sürecinde toplumdaki diğer inanç gruplarıyla karşılaşma zemini bulduğu kaydedilen raporda, bunun kimi zaman ön yargıların da etkisiyle bastırılması güç gerilim alanları oluşturduğu, kimi zaman da tarihsel ön yargıların gevşeyip aşınmasına fırsat verdiği kaydedildi.

        Alevilerin 70'li yıllardan sonra yaşadıkları kriminal düzeydeki olayların, Sünni toplumla geliştirebilecekleri olası yakınlaşmaların önünü kestiği vurgulanan raporda, ''İlgili taraflar ve genel kamuoyu, söz konusu çatışmaların ancak provokasyonla gerçekleştirilebilmiş olabileceğinden emindir. Taraflar arasında iyimserliği güçlendiren biricik tema, Alevi ve Sünnilerin kendi hayatlarında ve karşılaşmalarında yaşadıkları tüm sorunlara rağmen hiçbir çatışma beklentisi içinde olmamalarıdır'' görüşüne yer verildi.

        ''ALEVİLER, İNANÇ ALANLARINI NETLİK İÇİNDE ORTAYA KOYMALI''

        Raporda, Aleviliğin tanımlanmasının, Alevilerin görevi olduğu belirtildi. Devletin herhangi bir inanç alanının içeriğine müdahale edemeyeceği ve onu düzenleyemeyeceği vurgulanan raporda, ancak bu alanların güvence altına alınması için koruyucu roller üstlenebileceği ifade edildi. Bu kapsamda Alevilerin de kendi yükümlülüklerini yerine getirerek, inanç alanlarını tam bir netlik içinde ortaya koymaları gerekliliği üzerinde duruldu.

        Devlet ve toplum nezdinde Alevilerin ayrımcılığa uğradıkları yönündeki söylemlerin dikkate alınmasının önemine işaret edilen raporda, ayrımcılığa yol açan uygulamalara son verilmesi, hukuki mevzuatın ayrımcılığı besleyen ve kurumsallaştıran ögelerden bir an önce ayıklanması önerildi.

        Toplumsal birlik ve beraberliğin, tüm inanç gruplarının eşitlikçi şekilde yaşadığı hukuk devletinde sağlanabileceği vurgulanan raporda, ''Alevi sorunu, hukuk devleti normlarıyla hiçbir şekilde çelişmeyen bir laiklik anlayışıyla ele alınmalı ve çözülmelidir'' ifadelerine yer verildi.

        Aleviliğin bir kimlik farklılaşması içinde ortaya çıkmasının sakıncalarına dikkatin çekildiği raporda, sorununun çözümünde, İnkılap Kanunları ve ulus devlet yaklaşımının üzerine oturduğu kültürel ve siyasal zeminin göz ardı edilmemesi gerektiği belirtildi.

        Problemin giderilmesinde homojen kimlik politikalarına ihtiyaç olduğu vurgulanan raporda, yapılacak düzenlemelerin devlet gerekliliklerine olduğu kadar toplumsal birlik ve beraberlik özlemine de destek sunmasının, yeni ayrımcılık alanlarına yol açmamasının önemine değinildi.

        Sünni ve Alevilerin birbirine özenli davranması, karşılıklı empati ve yakınlaşmanın süreci olumlu etkileyeceği ifade edilen raporda, böylece günlük hayatta var olan ilişki bozukluklarının da aşılabileceği kaydedildi.

        DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ KONUMU

        Anayasal düzenlemeler tartışılırken Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Tevhid'i Tedrisat Kanununun ele alınması gerekliliğinin altı çizilen raporda, bu tartışmaların Aleviliğin referans ve aidiyet sorunlarının giderilmesinde de etkili olacağı ifade edildi.

        Raporda, Alevilerin de Diyanet İşleri Başkanlığının sunduğu hizmetlerden yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilerek, ''konunun siyasallaşmış olması soğukkanlı şekilde ele alınmasını zorlaştırmaktadır. Diyanet'in üst İslam söylemi konusundaki bilinen hassasiyetlerin takipçisi olmaktan yılmaması gerekir'' değerlendirilmesinde bulunuldu.

        Diyanet'in diğer mezheplere nasıl hizmet götüreceği, devletin nasıl bir yapılanmaya gideceği konusunda hukuki çerçevede çalışmalar yapılması gerekliliği vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:

        ''Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetlerinden genel toplumun hoşnut olduğu, bu nedenle ortaya konacak önerilerin vatandaşlar arasında herhangi bir ayrımcılığa fırsat vermeden anayasal çerçeve içinde gerçekleştirilmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Sorunun Diyanet'ten çok devletin bir sorunu olduğu gözardı edilmemelidir. Diyanet ne Mevlevi ne Nakşibendiler gibi tarikatlar ne de Alevilik Nusayrilik gibi farklı inanç grupları için tasarlanmıştır. Bugün birçoğu ilgili yasa ve mevzuatlar gereği yasal bir statüye sahip olmayan bu yapılanmaların önündeki engellerin anayasal sistemin gereklilikleri içinde kaldırılması toplumda bir rahatlama sağlayacaktır.''

        İnanç hizmetleri konusunda Diyanet İşleri Başkanlığıyla hiçbir bağlantı kurmak istemeyen Alevilerin taleplerinin de dikkate alınmasının önemi vurgulanan raporda, bu Alevilerin durumlarına uygun bir yapılanmaya, laik devlet ilkesi korunarak fırsat verilebileceği belirtildi. Burada laik devletin kısıtlayıcı, engelleyici ve daraltıcı değil genişletici, gerçekçi ve özgürlükçü yorumlarının temel alınmasının önemine değinildi.

        ''ZORUNLU DİN DERSLERİYLE İLGİLİ ANAYASAL DÜZENLEME YAPILMASI ŞART''

        Zorunlu din dersleriyle ilgili anayasal bir düzenleme yapılmasının şart olduğu ifade edilen raporda, bu dersin diğer derslerle aynı statüde tanımlanması önerildi.

        Anayasa'nın 24. maddesinin seçmeli din derslerinin isteğe bağlı şekilde verilmesine olanak tanıdığı hatırlatılan raporda, Milli Eğitim Bakanlığının, başta Aleviler olmak üzere tüm inanç gruplarının bu derslerden yararlanmalarını sağlayacak teknik çalışma yapması gerekliliği üzerinde duruldu.

        İsteğe bağlı derslerin kişilerin kimliklerini beyan etmek zorunda kalmayacakları şekilde tasarlanmasının önemi vurgulanan raporda, derslerde yapılan düzenlemelerin uluslararası sözleşme ve yükümlülüklere uygun olduğunun taraflara bildirilmesi gerektiği belirtildi.

        Mevcut din derslerinin, tüm inanç alanlarına eşit mesafede olacak şekilde yeniden düzenlenmesi tavsiye edilen raporda, din eğitim ve öğretiminin, inanç gruplarının temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilmesinin önemine dikkat çekildi. Raporda, gerek zorunlu gerek seçmeli din derslerinde Alevilikle ilgili konularda belirleyicilik hakkının, Alevi toplumuna verilmesi, Alevilerin de kendi içlerinde gerekli uzlaşmayı sağlayarak belli bir söylemde buluşmalarının gerekliliği kaydedildi.

        MADIMAK OTELİ

        Madımak olayının tüm boyutlarıyla aydınlatılmasının önemi vurgulanan raporda, vatandaşlar arasındaki kin, nefret ve düşmanlığı körükleyen unsurların tasfiye edilmesi gerektiği belirtildi.

        Kamulaştırılan Madımak Oteli'nin bir bölümünün, hayatını kaybedenlerin anısını hatırlatacak şekilde düzenlenmesi önerilen raporda, bu düzenlemenin geçiştirmeyi değil yüzleşmeyi öncelemesinin önemine değinildi.

        Raporda, otelin girişine, olayı tel'in eden, kurbanların isimlerinin de sıralandığı, ''Ortak acı hatırası, sağduyu ve sevgi yoksunluğunun çok acı verici olaylarından birisi 2 Temmuz 1993'te burada yer alan Madımak Oteli'nde yaşanmıştır. Bu acı olayın kurbanlarının adlarını, diğer bütün sevgisizlik kurbanlarıyla birlikte, ortak ve derin bir acıyla ve rahmetle anıyoruz'' ifadelerine yer verilen bir pano asılması tavsiye edildi.

        ''KİMİ ALEVİ KÖYLERİNE KONAN ÖRSELEYİCİ İSİMLER İPTAL EDİLMELİ''

        Alevilerin, dışlanma ve ayrımcılığa maruz kalma yönünde bir inançları olduğuna dikkat çekilen raporda, ''Giderek etno-dini bir kimliğe doğru evrilen tasavvur, Alevi olmayı her türden mahrumiyet ve hak ihlaline maruz kalmanın biricik nedeni olarak görmektedir'' değerlendirmesine yer verildi.

        Raporda, ayrımcılığa maruz kalma iddialarının derinlemesine incelenmesi ve bu konudaki kabullerin gerçeklik değerinin soğukkanlılıkla ortaya çıkarılması gerektiği vurgulandı.

        Herhangi bir inanç grubunun, ayrımcılığa maruz kalmasının demokratik ve laik bir hukuk devletinin normlarına uymadığına işaret edilen raporda, mevzuatın kaynağı nereden gelirse gelsin, ayrımcılığı besleyen, körükleyen ve meşrulaştıran unsurlardan arındırılması önerildi.

        Toplumu eşitlikçi bir şekilde kucaklaması gereken devletin, hükümet inisiyatifi marifetiyle ayrımcılığa neden olan bazı uygulamalara son vermesi ve toplumsal bütünleşmeyi pekiştirmeye yönelik adımlar atması gerektiğine işaret edilen raporda, ''Örneğin Aleviler arasında kutsal olarak bilinen Aşure Günü'nün (10 Muharrem) resmi tatil yapılması, Aleviler için yüksek düzeyde sembolik değere haiz Hacıbektaş ilçesinin misyonuna uygun şekilde ihya edilmesi, burada aynı adla bir üniversite açılması, kimi Alevi köylerine konan örseleyici isimlerin iptal edilmesi yerinde bir düzenleme olacaktır'' ifadelerine yer verildi.

        İNANÇ VERGİSİ

        Cemevlerine hukuki statü kazandırılması ve ihtiyaçlarının eşitlik ilkesine uygun şekilde devletçe karşılanması gerektiği belirtilen raporda, Diyanet'in hizmetlerini yeterli görmeyen ya da bu hizmetlerden yararlanmak istemeyenlerin taleplerini görüşüp, Anayasa'ya uygun şekilde sonuçlandırmak üzere bir hukuk komisyonu kurulması önerildi.

        İnanç vergisi konusuna da değinilen raporda, konunun toplumsal, dinsel, kültürel maliyetleri gözününde bulundurularak değerlendirilmesinin doğru olacağı kaydedildi.

        ALEVİ ÇALIŞTAYLARI

        Alevilerin belli sorun ve taleplerinin demokrasi ve insan hakları temelinde ele alınıp değerlendirmesini amaçlayan ve 7 etaptan oluşan Alevi Çalıştaylarının ilki, 3-4 Haziran 2009'da sonuncusu ise 28-30 Ocak 2010'da gerçekleştirildi.

        Alevi sivil toplumu kuruluşları, temsilcileri, bilim adamları, sendika, meslek odası, üniversite, medya, siyasi parti temsilcileri, ilahiyatçılar ve Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinin fikir ve önerilerini dile getirdikleri çalıştaylara, 304 kişi katıldı.

        BAKAN ÇELİK'İN AÇIKLAMASI

        Devlet Bakanı Faruk Çelik, Alevi vatandaşların ihtiyaçlarına cevap verecek, sivil bir yapılanmayı esas alan ve gerçekleri de göz önünde bulunduran formül üzerindeki çalışmayı şekillendirdiklerini belirtti.

        Alevi paydaşların bir vakıf bünyesinde toplanarak faaliyet göstermesini esas alan bu çalışma kapsamında, kısa vadede, ihtiyaç duyulacak kaynağın sağlanması, yer tahsisi ve inanç rehberlerinin eğitimi için üniversiteler bünyesinde enstitü kurulması gibi çözümlerin, ilgili kesimlerle tartışmaya açılacağını bildiren Çelik, ''Orta ve uzun vadede ise bu sivil yapılanmanın, bugün artık özerkliğinin de tartışılmasının uygun olacağı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir devlet kurumu çatısı altında yer alıp alamayacağı değerlendirmeye açık olacaktır'' dedi.

        Bakan Çelik, Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi'nde yaptığı basın toplantısında, ''Alevi Çalıştayları Nihai Raporu''nu açıkladı.

        Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin müfredatıyla ilgili çalıştaylarda varılan mutabakat gereğince Alevilerden oluşan bir komisyon kurulduğunu hatırlatan Çelik, komisyonun 3 ay gibi kısa bir sürede tamamladığı çalışmanın, Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne sunulduğunu, Genel Müdürlüğün yaptığı çalışmanın da 13 Aralık 2010'da Alevilerle paylaşıldığını söyledi.

        AİHM'nin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi müfredatına ilişkin 2007 yılında verdiği kararda belirttiği ''nesnellik ve çoğulculuk'' ilkeleri ışığında hazırlanan yeni müfredatın, Talim ve Terbiye Kurulunca da onaylandığını anımsatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

        ''Şunu da bu vesileyle ifade etmeliyim ki bu derslerin artık olağan dersler arasında görülmesi ve yine bu derslerle ilgili belli başlı yaklaşımların da normalleşmesi gerektiği kanısındayım. Nusayri ve Caferi vatandaşlarımızın taleplerini de karşılayan bu yeni müfredat, inşallah 2011-2012 eğitim ve öğretim yılında öğrencilerimizin sıralarına konmuş olacaktır. Bütün bunların, hamı pişirmek yerine pişmişi ham etmek isteyenlere rağmen 14 asırlık bir meselede, sadece 2 yıla yakın bir sürede aldığımız mesafeyi göstermesi açısından son derece önemlidir diye düşünüyorum.''

        CEMEVLERİNİN STATÜSÜ SORUNU

        Bakan Çelik, aldıkları bu mesafe sayesinde, Alevi vatandaşlarla kalıcı muhabbet köprüleri kurduklarına dikkati çekerek, samimi ve kararlı bir şekilde yola devam ettiklerini belirtti.

        ''Hiç kuşkusuz, önümüzde önemli bir eşik daha var. O da cemevlerinin statüsü konusudur'' diyen Bakan Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:

        ''Cemevlerinin hukuki bir statüye kavuşturulması konusunda çalıştay katılımcıları arasında fikir birliği sağlanmıştır. Ancak bu statü, nasıl bir statü olmalıdır sorusu, karşımıza iki önemli tartışma alanı çıkarmaktadır. Bunlardan birincisi, konunun teoloji boyutuyla ilgilidir. Teoloji konusunda yetkin akademisyenler, inanç anlamında farklı yorumlar ve mezhepler olsa da Hıristiyanlıkta ve Musevilikte tek bir ibadethane olduğunu, İslam dininin de ibadethanesinin tek olduğunu, farklı bir ibadethanenin farklı anlamlara yol açacağını dile getirmektedirler. Çalıştaylar sürecinde tartışılan diğer bir husus da konunun hukuki boyutlarıdır. Bu noktada; İnkılap Kanunu olarak bilinen, Anayasa'da ve Siyasi Partiler Kanunu'nda güvence altına alınan ve laiklikle doğrudan bağlantılı olan 1925 tarihli ve 677 sayılı tekke ve zaviyelerin kapatılmasını öngören kanun, temel belirleyici bir role sahiptir.''

        Faruk Çelik, bu kanunla, sadece cami ve mescitler korunduğunu, tüm tekke ve zaviyelerin kapatıldığını, Aleviliğe ve Bektaşiliğe has ''dedelik, babalık, çelebilik'' gibi unvanların yasaklandığını anımsatarak, bunun yanında yine bir devrim kanunu olan bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanuna istinaden çıkarılan 1935 tarihli tüzüğün de konuya açıklık getirdiğini bildirdi.

        Bu tüzüğün 3. maddesinin ''Mabetler, her din ibadetine mahsus ve usule muvafık olarak teessüs etmiş olan kapalı mahallerdir'' düzenlemesini, hükme bağladığını vurgulayan Çelik, bu maddenin, mabetleri din eksenli olarak tanımladığını söyledi.

        Her iki düzenlemenin de Cumhuriyeti kuran iradenin düşüncelerini açıkça ortaya koyduğunu ifade eden Çelik, ''Bu düzenlemeleri yok sayarak, görmezden gelerek bulunacak her çözüm, yeni ve daha büyük sorunların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Onun için herkesin, özellikle de siyasilerin; konuya ilişkin söylemlerine dikkat etmeleri, mevcut durumu dikkate almayan, sadece günü kurtarmaya yönelik çıkışlardan özenle kaçınmaları gerektiği inancındayım'' dedi.

        ''SEÇİM SÜRECİNDE SİYASİ MALZEMEYE DÖNÜŞMESİNİ ÖNLEMEK İÇİN...''

        Hükümet olarak konunun üzerinde ciddiyetle durduklarını vurgulayan Çelik, Alevi vatandaşların ihtiyaçlarına cevap verecek, sivil bir yapılanmayı esas alan ve gerçekleri de göz önünde bulunduran formül üzerindeki çalışmalarını şekillendirdiklerini bildirdi.

        Bu çalışmanın, Alevi paydaşların bir vakıf bünyesinde toplanarak faaliyet göstermesini esas aldığına işaret eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

        ''Kısa vadede, ihtiyaç duyulacak kaynağın sağlanması, yer tahsisi ve inanç rehberlerinin eğitimi için üniversiteler bünyesinde enstitü kurulması gibi çözümleri, ilgili kesimlerle tartışmaya açacağız. Orta ve uzun vadede ise bu sivil yapılanmanın, bugün artık özerkliğinin de tartışılmasının uygun olacağı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir devlet kurumu çatısı altında yer alıp alamayacağı ya da ne şekilde yer alabileceği hususları da değerlendirmeye açık olacaktır. Bu noktada konunun hassasiyeti nedeniyle seçim sürecinde inanç meselelerinin siyasi malzemeye dönüşmesini önlemek amacıyla ve özgürlükler boyutu da dikkate alınarak, çalışmamızın yeni Anayasa sürecini de fırsat bilerek değerlendirilmesinin daha uygun olacağı kanaatindeyiz.''

        Bugüne kadar çalıştaylarda kararlaştırılan tüm konuları, ilgili taraflarla konuşarak, uzlaşarak veya gerçekleri dikkate alarak çözüme kavuşturduklarını belirten Çelik, ''Madımak bunlardan biridir, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi müfredatı konusu da bunlardan bir diğeridir. Cemevleri statüsü konusunda hukuk komisyonumuzun çalışmaları ve gelinen nihai bu noktada taraflarla oturup yapılacak müzakere, Türkiye'nin özellikle Anayasal sürecini dikkate aldığınız zaman inanıyorum ki çok sağlıklı bir yapılanma bu süreç içerisinde gerçekleşmiş olacaktır'' diye konuştu.

        Çalıştay sürecinin sonunda hazırlanan ön raporun kamuoyuyla paylaşıldığını hatırlatan Bakan Çelik, bugün açıklanan nihai raporun, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Çalıştay Moderatörü Necdet Subaşı tarafından Temmuz 2010'da tamamlandığını ve Bakanlığa sunulduğunu belirtti.

        Daha taslak aşamasındayken, raporun öngörülerine uygun çalışmaların başlatıldığını vurgulayan Çelik, gerekli adımların atılması için raporun açıklanmasının beklenmediğini, raporda dile getirilen hususların pek çoğunun hayata geçirildiğini bildirdi.

        ''RAPOR 202 SAYFA''

        Raporun, son derece önemli ve geleceğe ışık tutacak nitelikte olduğunu ifade eden Faruk Çelik, ''Bu sebeple rapor, çalıştaylara katılan değerli akademisyenlerimizin değerlendirmelerine tabi tutulmuş ve nihayetinde rapora son şekli verilmiş ve açıklama bugüne kalmıştır'' diye konuştu.

        Raporda kullanılan tüm veri ve değerlendirmelerde ''Alevi açılımı'' çerçevesinde gerçekleştirilen çalıştayların temel hareket noktası olarak kabul edildiğini vurgulayan Çelik, ekleriyle toplam 202 sayfa olan raporun, giriş bölümü hariç, 4 ana bölümden oluştuğunu söyledi.

        ''ÖRGÜTSEL TEMSİL DEĞİL, SÖYLEM ÇEŞİTLİLİĞİ''

        Devlet Bakanı Çelik, raporun giriş bölümünde, açılım sürecinin genel bir analizinin yapıldığını, raporun hazırlanışında dikkat edilen kriterlere ve uygulanan metodolojiye yer verildiğini vurguladı.

        Raporun birinci bölümünde, Alevi sorununun bugün itibariyle ulaştığı boyutlara dikkat çekildiğini, çalıştayların hangi bağlam ve konsept üzerinde gerçekleştirildiğine dair bilgiler verildiğini kaydeden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

        ''Katılımcıların örgütsel temsilleriyle değil sahiplendikleri söylemleriyle muhatap alındığının vurgulandığı bu bölümde, devletin şimdiye kadar attığı ya da atmaya çalıştığı adımların da genel bir değerlendirilmesi yapılmaktadır. İkinci bölümde, Aleviliğin bugün oldukça çeşitlenmiş yapılarından hareketle tarihsel köklerine odaklanılmakta ve bu çerçevede geleneğin bozulmamış hali bütün boyutlarıyla ele alınmaktadır. Bu bölümde, geçmişten geleceğe mağdur, mahrum ve mazlum kavramlarıyla ilişkilendirilen bir sosyal gerçekliğin kronolojik seyri takip edilmekte, böylece Aleviliğin bugün karşı karşıya olduğu referans ve sabite sorunları tartışılmaktadır.''

        Üçüncü bölümde, Alevilerin bugün itibariyle yaşadıkları belli başlı kimlik sorunlarıyla değişik düzeydeki yansımalarının sorgulandığını belirten Çelik, ''Bu bölümde sorunların Alevilerden ve Alevilikten kaynaklanan yanları kadar, devletten ve sosyo-kültürel yapı, gelenek ve modernleşme politikalarından kaynaklanan yanlarına da yer verilmektedir. Dördüncü ve son bölümde ise mevcut sorunlar ulusal ve uluslararası kamuoyunda yansıyan halleriyle sıralanmakta, mevcut durum analizi yapılmakta, gereklilikler ve ihtimaller üzerine yoğunlaşılarak bu sorunlara çözüm yolları aranmaktadır'' ifadelerini kullandı.

        ''RAPORU ELEŞTİRENLER OLACAKTIR''

        Raporda, çalıştaylara ve diğer toplantılara katılan ve görüşlerini ortaya koyan herkesin, kendi düşüncelerine karşılık bulabileceklerini vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:

        ''Kısaca bu raporda, Aleviliğin tarihsel temelleri, Aileviliğin, aidiyet, referans ve üzerine inşa edildiği mevcut sabitelerin tespiti, belli başlı kimlik problemlerinin yöneldiği ana güzergahlar, Bugün net bir şekilde ortaya çıkan temel talepler değerlendirilmekte ve çözüm önerileri ortaya konmaktadır. Raporu eleştirenler olacağı gibi, seçim sürecinde başka mecralara çekmek isteyenler de elbette ki olacaktır. Biz, her türlü yapıcı eleştiriye ve katkıya açık olduğumuzu her defasında belirttik.''

        Hiçbir ön yargıya kapılmadan, iyi niyetle, sabırla ve çözüm odaklı bir şekilde yola çıktıklarını belirten Çelik, ''Bu zorlu sürecin sonunda da sorunun çözümünde çok önemli bir mesafe katettiğimize inanıyoruz. Biz, sorunlarımızı torunlarımıza bırakmamakta kararlıyız. Bu bir süreçtir. Bundan sonra da hazırlanan rapor ışığında sorunlara hep birlikte çözüm üretmeye devam edeceğiz'' diye konuştu.

        MADIMAK OTELİ

        Madımak Oteli'nin 340 metrekarelik bir alan üzerine kurulu olduğunu vurgulayan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

        ''Çok sağlıksız bir bina. Uzaktan konuşulunca çok şeyler söyleniyor. Yerinde gördüğünüz zaman durumu çok farklı. Yıkılması doğru, ama yanındaki binalar için de yıkılması tehlike arz ediyor. Ayrıca, altından bir derenin aktığını da ifade edelim. Böyle bir yapısı var. Hem alan olarak yıktığınız zaman bir şey ifade etmiyor. Arada kalan bir yer. Çok geniş bir alanı istimlak etmeniz gerekiyor. O da kentin merkezinde bir yer. Başka sorunlar çıkarıyor. Yangın çıkarılan bölümünün, bir anma bölümü olarak tanzim edilmesiyle ilgili proje çalışması yapılmış.''

        Valilikçe hazırlanan projenin Nisan ayı sonu gibi tamamlanmasının amaçlandığını bildiren Çelik, ''Tamamlanmadan önce Sivas'a bizzat giderek ilgili kesimlerle görüşeceğim. Madımak Oteli'nin artık bir çatışma, kavga alanı değil, geçmişten ibret alacağımız bir mekan haline dönüşmesi konusunda yaptığımız çalışmalarımız son noktaya geldi'' dedi.

        ''Kayıp yıllar'' diye tabir edilen yılların ardından Kasım 2002'de iktidara gelen AK Parti Hükümetinin önce ''büyük tahribata uğrayan demokrasinin ve ekonominin sağlam bir zemine oturması için'' önemli icraatlara imza attığını anlatan Çelik, 2007 seçimlerinin ardından Türkiye'nin kronikleşmiş sorunlarının üzerine daha güçlü bir şekilde gittiğini söyledi.

        İki yıla yakın bir süredir yürüttüğü Devlet Bakanlığı süresince de kamuoyunu yakından ilgilendiren pek çok soruna el atıldığını ve çözümler üretildiğini ifade eden Çelik, başta Almanya olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Türk işçilerin sorun ve beklentilerini gündeme taşımak amacıyla, göçün 50. yılında, Hacettepe Üniversitesiyle birlikte ''Göç ve Uyum Sempozyumu'' düzenlendiğini anımsattı.

        Bakan Çelik, bu sempozyumun ardından, yurt dışında yaşayan 5 milyon Türk vatandaşı ile soydaş ve akrabaların sorunlarına tek merkezden, koordineli ve sonuç odaklı çözümler üretmek amacıyla Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının kurulduğunu kaydetti.

        Yaklaşık 81 ülke ve topluluğa hizmet götüren Diyanet İşleri Başkanlığının, 31 yıldır beklediği teşkilat yasasına bu dönemde kavuştuğunu dile getiren Çelik, bu yasa ile hizmet birimlerinin, genel müdürlükler şeklinde yeniden yapılandırıldığını, toplumsal hassasiyetler ve beklentiler dikkate alınarak, Başkanlığa daha kuşatıcı, daha kapsayıcı yeni bir misyon ve vizyon kazandırıldığını belirtti.

        Devlet Bakanı Çelik, Bakanlığına bağlı kısa adı TİKA olan, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının, Orta Asya'dan Balkanlar'a, Ortadoğu'dan Afrika'ya kadar uzanan hizmet ağıyla bir yandan ecdat yadigarı eserleri gün yüzüne çıkarıp gelecek nesillere taşırken, diğer yandan yürüttüğü teknik yardım faaliyetleriyle de toplumlar arasında adeta gönül köprüleri inşa ettiğini anlattı.

        1992 yılında kurulan ve 2002 yılına kadar 2 bin 241 proje gerçekleştiren TİKA'nın, 2002'den bu yana 8 bin 253, sadece 2010'da 1462 projeyi hayata geçirerek dış politikada tamamlayıcı bir enstrüman olduğuna işaret eden Çelik, yürüttüğü projelerle çok geniş bir coğrafyada gönülleri fetheden ve Türkiye'nin yüz akı olan TİKA'nın, bundan sonra da Türkiye'nin göğsünü kabartmaya devam edeceğini söyledi.

        ROMANLARLA İLGİLİ ÇALIŞMALAR

        Bakan Çelik, hükümet olarak milli birlik ve beraberliği güçlendirmek adına, toplumsal bazı sorunları, demokrasi, insan hakları, temel hak ve özgürlükler zemininde yeniden ele alıp değerlendirme amacı taşıyan bir dizi girişimi başlattıklarını vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

        ''Bu girişimlerden ikisi, benim bakanlığım koordinatörlüğünde yürütülen Alevi ve Roman vatandaşlarımızın sorunları ve talepleridir. Bildiğiniz gibi Roman vatandaşlarımız, ülkemizin en dezavantajlı gruplarından biridir. Bu negatif görüntüyü ortadan kaldırmak ve Roman vatandaşlarımıza daha yaşanabilir bir ortam sağlamak amacıyla, ülkemizin dört bir yanından gelen Roman vatandaşlarımızla Aralık 2009 tarihinde bir çalıştay gerçekleştirdik. Roman vatandaşlarımızın ilk kez devletle buluştuğu bu çalıştayda ortaya konan çözüm önerileri doğrultusunda zaman kaybetmeden çalışmalara başladık ve ilk önce mevzuatımızda yer alan ayrımcı ifadeleri tamamen temizledik. Akabinde, Roman vatandaşlarımızın daha sağlıklı bir ortamda yaşamalarını temin etmek için TOKİ eliyle konut projesini başlattık. Bugün itibarıyla çalışmasına başlanan konut sayısı 8 bin 898'e ulaşmıştır.''

        Aydın Adnan Menderes Üniversitesinde ''Roman Araştırma ve Uygulama Merkezi'' kurulduğunu, ayrıca nüfus kütüğüne kayıtlı olmayan Roman vatandaşları kayıt altına almak ve nüfus cüzdanı vermek için İçişleri Bakanlığınca bir genelge yayımlandığını ifade eden Çelik, böylece yıllarca görmezden gelinen, dışlanan ve sağlıksız ortamlarda yaşamak zorunda kalan Romanların toplumla entegrasyonlarını da kolaylaştıracak, insan onuruna yaraşır bir yaşam standardı sağlanması konusunda önemli bir kapının aralanmış olacağını belirtti.

        ALEVİLERLE 7 ÇALIŞTAY YAPILDI

        Devlet Bakanı Çelik, bakanlığının koordinatörlüğünde yürütülen konulardan birinin de kamuoyunun yakından takip ettiği, yüzlerce yıllık tarihi bir derinliği olan, ihmaller ve diyalog eksikliği neticesinde günümüze kadar ulaşan, Alevi vatandaşların sorunları ve bu sorunları gidermeye yönelik talepleri olduğunu anımsatarak, bu amaçla, ortak aklın oluşturulması, sağlıklı bir diyalog zemini çerçevesinde bütün milleti kucaklayıcı çözümlere ulaşılması amacıyla, 2009 yılının Haziran ayından başlayarak 7 çalıştay, çalıştaylar dışında da birçok toplantı gerçekleştirildiğini anlattı.

        Alevi-Bektaşi kanaat önderleriyle başlamak suretiyle, genel akademik çevreyle, ilahiyatçı akademisyenlerle, sivil toplum örgütleriyle, medyanın temsilcileriyle, siyasetçilerle, Alevi- Bektaşi inanç rehberleriyle, Sünni kanaat önderleriyle, yurt dışında yaşayan Alevi vatandaşların temsilcileriyle, Madımak Otelinin durumunu konuşmak üzere Sivas'taki sivil toplum örgütü temsilcileriyle ve Sivas'ta hayatını kaybeden vatandaşların yakınlarıyla bir araya geldiklerini ifade eden Çelik, çalıştaylarda, olabildiğince geniş bir temsil ortamının sağlandığını söyledi.

        ''ALEVİLERİN SORUNLARI KONUSUNDA İHMALKAR YAKLAŞIMI BENİMSEMEDİK''

        Çelik, çalıştaylarda çözüm önerilerinin demokratik bir olgunlukla, karşılıklı saygı ve güven çerçevesinde dile getirildiğini ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:

        ''Alevilerin, sorunlarını tam bir açık yüreklilikle dile getirdikleri bu çalıştaylarla ilk kez, devletle Aleviler arasında doğrudan bir iletişim ve buna bağlı bir diyalog zemini oluşturulmuştur. Bu noktada şunu açıkça ifade etmek isterim ki hükümet olarak, her alanda olduğu gibi Alevi vatandaşlarımızın sorunları ve talepleri konusunda da ihmalkar yaklaşımları kesinlikle benimsemedik, benimsemiyoruz. Gayemiz, toplumsal dokumuzu besleyen zenginliklerimizi koruyarak, ortak hedefler ve ortak menfaatler doğrultusunda millet olarak ülkemizin gücüne güç katmaktır.''

        Bu çalıştayların başlatıldığı günden bu yana kimi çevrelerce dillendirilen 'Çalıştaylara ne gerek var'', ''İpe un seriyorlar'' gibi haksız ve çalıştaylara katkı sağlayanların emeklerini hiçe sayan, çözüm bekleyen millete ümitsizlik pompalayan, birtakım söylem ve ithamlarla da karşılaştıklarını belirten Çelik, şöyle devam etti:

        ''Hatta daha da ileri giderek, varlıklarını, sorunların varlığı üzerine inşa edenler, bizi, Aleviliği tanımlama çabası içindeymişiz gibi göstermeye çalışmıştır. Şunu açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki hiç kimseye kimlik giydirme ya da inançları tanımlama gayretinde olmadık, olamayız. Bilakis Aleviliği; Hak, Muhammed, Ali çerçevesinde İslam'ın farklı bir yorumu olarak açıklayan söylemler, bizatihi bu inancı yaşayanlar ve geçmişten günümüze taşıyanlar tarafından dile getirilmiştir. Bu yaklaşımı kabullenemeyen, Aleviliği farklı mecralarda görmek ve göstermek isteyenler, bu düşüncelerini açıkça dile getiremedikleri için, 'Aleviliği tanımlamak istiyorlar', 'Yandaş Alevilik oluşturuyorlar' gibi gerçeklerle bağdaşmayan söylemlere sığınmaya çalışmışlardır.''

        Böylesine hassas bir konuyu istismar etmeye, olumlu giden bir süreci gölgelemeye, milletin dertlerini siyasi birtakım kişisel beklentilere tahvil etmeye hiç kimsenin hakkı olmadığını vurgulayan Çelik, şimdiye kadar oldukça siyasallaştırılmış bu konunun, gerçekte siyaset üstü bir konu olduğunun, istismar edilemeyecek kadar hassas, ihmal edilemeyecek kadar da hayati olduğunun bilinciyle başından beri duruşlarını koruduklarını kaydetti.

        ''ÖN YARGILARIN BASKISI AZALMAYA BAŞLAMIŞTIR''

        Devlet Bakanı Çelik, çalıştayların sonucunda ulaştıkları zemini de paylaşmak istediğini dile getirerek, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

        ''Çalıştaylar ile sağlıklı, sürdürülebilir ve güven esaslı bir diyalog ortamı sağlanmıştır. Alevilerin sorunları, hiçbir dönemde olmadığı kadar toplumda ele alınır olmuş, başta üniversiteler olmak üzere sivil toplum kuruluşları nezdinde birçok konferans, sempozyum ve etkinlik düzenlenmiştir, düzenlenmektedir. Böylece Aleviliği tanımayan, bilmeyen veya yanlış bilen çevreler, Aleviliği doğru kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenme ihtiyacı duymaya başlamıştır. Çalıştaylar süreciyle birlikte, karşılıklı ön yargıların baskısı azalmaya başlamıştır. Devletin Alevilikle ilgili hafızası güncellenmiştir.

        Yakın tarihimizde bizleri acılara boğan Maraş, Sivas, Çorum, 1 Mayıs ve Başbağlar olaylarının sis perdesinin aralanarak gerçek faillerin bulunması için Mecliste araştırma önergesi verilmiştir. 17 yıldır her hükümetin önüne gelen ama hiçbir hükümetin el atmadığı Madımak Oteli, 23 Kasım 2010 tarihinde hükümetimiz tarafından kamulaştırılmış ve tabelası indirilmiştir. Binanın nasıl kullanılacağına dair proje de Sivas Valiliği tarafından Nisan ayı sonunda tamamlanacaktır. Önce Sivas'ta, üç gün sonra da Başbağlar'da meydana gelen ve aynı sinsi ellerin tezgahladığından şüphe duymadığım olaylarda hayatlarını kaybedenlerin anma törenlerine ilk kez hükümetimizi temsilen Devlet Bakanı olarak katıldım ve her iki yerde de bu acıların ortak acılarımız olduğunu, tüm kesimlerle birlikte, herkesle paylaştık.''

        AA

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ