Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem ahmet altan'dan başbakan erdoğan'a ağır eleştiri, ertuğrul özkök'ten başbakan erdoğan'a destek

        Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, dün partisinin TBMM Grubu toplantısında yaptığı konuşmaya tezat bakışlar Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan ve Hürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök'ten geldi. Ahmet Altan, Erdoğan'ın Uludere olayıyla ilgili konuşmasını ağır bir dille eleştirirken, Özkök ise bu konuşmayı coşkuyla övdü.

        İşte birbirine taban tabana zıt o iki yazı:

        SAYIN BAŞBAKAN, SİZDEN BEKLEDİĞİMİZ DURUŞ BUDUR

        ERTUĞRUL ÖZKÖK

        - Dün Başbakan Tayyip Erdoğan'ın grup konuşmasını dinlerken içimden şu geçti: "İşte budur..."

        Uludere'deki elim olay konusunda, her önüne gelenin küçük, küçücük, mide bulandırıcı bir popülizm yaptığı günlerde, ülkenin başbakanından beklenen ses budur.

        Ne mi? Onu da açık açık özetleyeyim:

        - Evet, orada vahim bir hata yapılmıştır.

        - Ama bu ülkenin ordusu, güvenlik güçleri, silahlı bir örgüte karşı görevini yapmaktadır.

        - O görevi onlara kim mi vermiştir? Ülkenin seçimle işbaşına gelmiş sivil hükümeti.

        - Bu bir savaştır ve her savaşta ne yazık ki hatalar olmaktadır. Dünyanın en gelişmiş ordusuna sahip Amerika bile geçmişte bundan daha ağır hatalar yapmıştır.

        - Evet bu hatanın üzerine gidilmeli, sonuna kadar araştırılmalı, sorumlular ortaya çıkarılmalıdır

        - Ama bunu yaparken, orada savaşan insanların gururunu, moralini tarumar edecek sorumsuzluklardan kaçınılmalıdır.

        - O insanlar orada kahramanca bir mücadele vermektedir. Bu mücadele sizin, benim, onun, bunun siyasi ideolojisine, düşüncesine uygun olmayabilir. Ama o görevi ona bu ülke vermiştir.

        - O nedenle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın orada savaşan insanların arkasında durması doğrudur ve alkışlanması gereken bir duruştur.

        - En üzücü olanı, artık Cumhuriyet ordusunu savunmanın bile cesaret kabul edilecek hale gelmiş olmasıdır.

        - Evet Sayın Başbakan. Doğru olanı yaptınız. Siz ordumuzun arkasında durdunuz; biz de sizin arkanızdayız. Orada kahramanca savaşan subaylarımızı, çocuklarımızı bir avuç aydına, bir avuç ona buna yedirtmeyeceğiz...

        DEVLET YARDAKÇILIĞI VE AHLAK

        AHMET ALTAN

        Devletin içindeki zehri temizlemeden o devleti on yıl boyunca yönetmeye kalkarsan, o devletin en tepesine tırmanabilmek için kendi halkına arkanı döner, devletin yardakçılığına soyunursan, o zehir kaçınılmaz olarak senin damarlarına da akar.

        Sen de zehirlenirsin.

        Zehirlenmiş bir devletin zehirlenmiş bir parçası haline gelirsin.

        O zaman başlarsın tehditlere, yalanlara, saptırmalara, iftiralara.

        O yönettiğini sandığın devlet senin emrinde halkını bombalar, sen devlete sahip çıkarsın.

        Bir özür bile dilemezsin.

        Senin başbakanlığını yaptığın devlet bu ülkenin 35 çocuğunu bombalarla parçaladı.

        Ya seni kendi yönetimindeki devlet tuzağa düşürdü...

        Ya sen bile bile öldürttün.

        Hangisi?

        Biz senin “tuzağa düşürüldüğünü” düşünüyorduk ama sen bombacılara sahip çıkarak, gerçekleri halkından saklayarak, olayları saptırarak, “tuzağa düşmediğini” anlattın bize.

        O zaman öldürülen çocukların hesabını ver.

        “Devlet halkını bombalamadı” diye tepineceğine, devlet halkı nasıl bombaladı onu anlat.

        O insanların ölüm emrini kim verdi?

        Niye verdi?

        “Tugay komutanımla konuştum” diyorsun, tugay komutanın sana “bir dakika başbakanım, sınır karakoluna bir sorayım, orada gerçek kaçakçılar var mı” demedi mi?

        Demediyse niye demedi?

        Niye bombardıman başlamadan önce durumu kontrol etmedi?

        Sordun mu bunu o senin “tugay komutanına”?

        Sen milletin bir parçasıydın işbaşına geldiğinde, devletin bu millete yaptıklarına karşı çıkıyordun, gidip milletinle konuşuyor, milletine danışıyordun, devletin suçunu saklamaya çalışmıyor, devletin suçlarını aydınlatmaya, engellemeye uğraşıyordun, şimdi devlet yardakçılığına soyununca sadece istihbaratçınla, generalinle, “komutanınla” konuşuyorsun.

        Sorsana o köydeki insanlara o gece neler olduğunu.

        Bak BDP Eşbaşkanı Demirtaş sormuş: “Son bir aydır her gün gidiyorlar. Son bir aydır karakol izin vermiş durumda. 50 ve 100’er kişilik gruplar her gün katırlarla gidiyorlar. 28 aralıkta öğlen saatinde devletin karakolunun önünden gidiyorlar. Kaç kişinin gittiğini karakol biliyor. İki yol var, ikisi de karakolun önünden geçiyor. Bunların hepsi tanık anlatımıdır. Alışverişini yapıyorlar, geri geliyorlar. Öğlen geçtikleri iki yol da akşam saatlerine doğru köyün girişinde askerler tarafından kapatılıyor. İlk köylü grubu köye girmek üzereyken onlara kılavuzluk yapan bir kişi ‘Askerler köyü kapatmışlar, bekleyin’ diyor. Askerler mallarına el koyarlar diye bekliyorlar.”

        Sana “komutanların” bunları anlatmıyor, değil mi?

        Anlatıyorlarsa da sen bize anlatmıyorsun.

        Biz senin dün yaptığın konuşmadan Uludere ile ilgili ne öğrendik?

        Hiçbir şey.

        Bir sürü boş laf.

        Manasız bir bağırış çağırış.

        Bu devletin zehrini yutan, milletiyle böyle konuşur zaten, korkutmaya çalışır, tehditler yağdırır, iftiralar atar.

        Senin “komutanların” bunları daha önce çok yaptı, şimdi onların yerine sen yapıyorsun, yaşadığımız “büyük değişim” bu oldu, gerçek generaller yerine “sivil postuna bürünmüş generaller” çıkıyor artık karşımıza.

        Bize, o sınır karakolunun varlığından haberdar olduğu 35 çocuğu nasıl, neden, kimin emriyle öldürttüğünüzü anlatmıyorsun, o akşam sınır karakoluna neden danışmadığınızı anlatmıyorsun, danıştıysanız karakolun size gerçeği niye söylemediğini anlatmıyorsun, yanlış istihbaratın nereden geldiğini anlatmıyorsun, o istihbaratı neden “çek edemediğinizi” anlatmıyorsun, sen bize hiçbir şey anlatmıyorsun bu katliamla ilgili.

        Bu çocukları niye öldürdünüz, bize bunu söyle.

        Niye bir özür bile dilemediniz?

        Bu umursamaz, aldırmaz, devlet yardakçısı hallerinizle bütün bir Kürt halkını da kurban haline getirdiniz, sadece o çocukları bombalayarak değil, o bombardımandan sonraki o korkunç umursamazlığınızla bu ülkeyi hiç kimsenin beceremeyeceği biçimde böldünüz.

        Ölenler Türk askeri olsa o kürsüde öyle mi konuşacaktın?

        Askeri sivilden, Türk’ü Kürt’ten üstün gördüğün için öyle konuştun, senin gibiler yıllardır öyle gördüğü için zaten bu ülkenin acıları hiç dinmiyor.

        Yazık sana, şu düştüğün hale bak, milletin yiğidiydin, devletin oyuncağı oldun.

        Bir de kalkmış hiç yüzün kızarmadan bizim gazeteye laf ediyorsun, “bizim gazetenin arkasındakileri, emelleri, amelleri biliyormuşsun”.

        Bu gazetenin “arkasındakilerle”, gizli emelleriyle, amelleriyle ilgili ne biliyorsan dürüst bir adam gibi lafı dolaştırmadan açıkla.

        Açıklayamazsın çünkü yalan söylüyorsun.

        28 Şubat’ın andıççı generalleri gibi iftira atıyor, kendi ahlakından da hepimizi kuşkuya düşürüyorsun.

        Değer miydi bir Köşk için bu zillete?

        Değer miydi gidip devletin zehrini içmeye?

        Bak sen de zehirlendin sonunda.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ