Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Başbakan Viyana dönüşünde Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca'nın da aralarında bulunduğu gazetecilere konuştu

        Nihal Bengisu KARACA/HT GAZETE

        Başbakan Erdoğan 28 Şubat’tan sadece bir gün önce Viyana’daydı ve WONDER adlı sivil toplumörgütü ileMÜSİAD’ın ortaklaşa düzenlediği bir toplantıda konuşma yaptı. Dinleyiciler arasında 28 Şubat döneminde Türkiye üniversitelerindeki başörtüsü yasağı nedeniyle, kılık kıyafet yasağı nedeniyle okuma şansını Viyana’da yakalamış yüzlerce başörtülü kadın vardı. Başbakan, başörtülü kadınlara “Artık öz vatanınızda garip, öz yurdunuzda parya olmayacaksınız, yavaş yavaş yurda dönün” çağrısı yaparken, bir kısmını da Viyana’da kalarak, okumaya, akademik kariyere, kendi dilini ve dinini unutmadan Almanca’yı iyi öğrenmeye teşvik etti. Dönüş yolunda gazetecilere röportaj veren Başbakan Erdoğan ile İmralı’yla yürütülmekte olan görüşmeleri, kamusal alanda başörtüsümeselesinin nasıl çözümleneceğini ve Suriye meselesini konuştuk. 

        Viyana, 28 Şubat ile uygulanan yasaklarla beraber Türkiye’den en fazla göç alan şehirlerden biri oldu. O günlerde Viyana’ya gidenleri geri çağırdınız. Ama kamusal alanda başörtüsü yasağı devam ediyor. Bu konudaki çözüm planı ve girişimlerden bahsedebilir misiniz?

        Başörtülü kardeşlerimiz şu an mesela Ziraat Bankası’nda çalışabiliyorlar. Türk Hava Yolları’nda çalışabiliyorlar. Bu arkadaşlara bir heyecan ve umut verdik, devamı da gelecektir. Bu, her işyerine göre değişir. Viyana’da bir şey anlattım. Her şeyin yeri, zamanı var. Kutlu doğum sancılı olur. 10 yıl oldu biz iktidara geleli ve 10 yıl içerisinde 28 Şubat’tan kalma bazı yasaklar kaldırıldı. Bizim iktidarımıza kadar olan bazı mağduriyetler giderildi. Diplomalarını filan aldılar. Ancak iş noktasında sorunlar var. Onlar da yavaş yavaş düzelecek. Özel sektörde vs. çalışmaya başladılar. Burada fiili olarak somutlaştırmakta fayda var. Bu konunun çözümünün anayasal bir değişikliği gerektirdiğini sanmıyorum. Oraya gelmeden hallolabilir. Burada zaman ve zemin çok önemli. 

        Başörtülülerin belediye başkanı olması için önlerinde bir engel var mı?

        Buna mâni bir durum yok. 

        Milletvekili adayı olabilirler mi?

        Milletvekili adayı olmalarına da yasal bir mâni yok. Geçmişte spekülatif bazı şeylerden dolayı sıkıntı oldu. Ecevit’in Merve Hanım’a başörtüsünden dolayı yaptığı yasal mıydı? Yasal değildi. Yasal olmayan bir çağrıyla yasak haline getirdiler. Merve Hanım’ın başına o yüzden böyle şeyler geldi. Anayasamızda başörtüsünü yasaklayan bir düzenleme yok. Anayasa’yla gelmeyen yasak, Anayasa’yla korunmaz. O zaman başka sıkın tılar çıkar. Dolayısıyla mevzuat üzerine yapılan düzenlemelerle bu sorun aşılabilir. 

        Danıştay’ın son kararı emsal olarak yeterli değil mi?

        Danıştay bunları aşmış durumda. Avukatlarla ilgili süreç de başladı. Ancak henüz gerekçeleriyle açıklanmadı.

        ‘DEVLET AYRIMCILIK YAPAMAZ’

        Ama bazı hâkimler, başörtüsüyle davaya giren avukatları dışarı çıkarmaya devam ediyor.

        Gerekçeli karar açıklansın, o zaman belki o kendilerine engel çıkarılan avukatlar farklı yollara gidecekler. Belki HSYK’ya müracaat edecekler kendilerine engel çıkaran hâkimlerle ilgili... Belki de şu an kendisine engel çıkarılan kardeşlerimiz gerekçeli kararı bekliyor olabilir. O gerekçeli karar çıktığı andan itibaren bu yollar açılır. Biliyorsunuz ayrıca Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu açıldı. Bireysel başvuru haklarını kullanarak da böyle bir süreci başlatabilirler. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar temyiz edilemiyor. 

        En güvenli yol, başörtüsü yasakçılığının önünü yasal düzenlemeyle kesmek değil midir?

        Bir defa yasal düzenlemeyi doğru bulmuyorum. İnançlarla ilgili, özgürlüklerle ilgili genel düzenleme olabilir, ancak namaz kılmayı, oruç tutmayı, Allah’ın emrettiği ibadetleri kanunla teminat altına almayı uygun görmüyorum. Herkes inancında özgürdür. Her inanç devletin teminat ve güvencesi altındadır. Devletin yaklaşı mı budur. Bu aynı zamanda bizim programımız da olan bir şeydir. Laik ik anlayışı aynen 1982 Anayasası ’nda bu şekilde vardır. Bu Anglo sakson ülkelerinde nasıldır, diğer Batı ülkelerinde nasıldır ayrı bir konu. Bizde dev let tüm inançlara eşit mesafede ve inançlar devletin güvencesi altındadır. İster ateist, ister Müslüman olsun farketmez. Birini korurken bir diğerine ayrımcılık olmaz. 

        Yeni Anayasa’da kamu hizmeti için gereken kriterler belirlenirken başörtülülere ayrımcılık yapılmasını önleyecek bir ifade kullanılabilir... 

        Bakın şuan galiba 101. maddedeler, yalnızca 33 maddede mutabık kalabildiler. Kaldı ki daha görüşülmesi gereken çok madde var. Nereden bakarsanız bakın 160’ı filan bulabilir. Meclis Başkanımız “Mart sonu ” demişti. Sayın Bahçeli de 23 Nisan gibi bir öneride bulundu, ancak bir şey değişeceğine inanmıyorum. Bu bir kararlılık meselesidir. Ben ekibime, heyetime “Kararlı durun ve süratli olup bu işi bitirin” talimatını veriyorum, ama karşı tarafın bu yaklaşımda olmadığını görüyorum.

        Yeni Anayasa'da "çözüm süreci" nasıl yer alıyor?

        Çözüm süreci yeni Anayasa çalışmalarındaki başlıklardan biri. Yani her şey değil. Dikkat ederseniz ben bu alanda çok konuşmak istemiyorum. Ama BDP'liler ellerine verilen o notlarla ilgili hemen açıklamalar yaptılar, yapıyorlar. Ne derece doğru, sağlıklı bilemiyorum.

        BDP tarafında ikilik var gibi...

        Acaba sadece iki mi? BDP var, dağ var, bir de Avrupa var.

        Kandil de ikiye ayrılıyor. Farklı sesler var. Mesela Duran Kalkan sert açıklamalar yapmış.

        Bu işlerin muhatabı değilim.

        Öcalan çok olumlu bir noktaya geldi. Böyle bir noktaya gelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Bir şeyler olacaksa bu benim tek başına elimi taşın altına uzatmamla olmayacaktır. Ne dedik, başından beri terör örgütü uzantılarıyla müzakere, terör örgütüyle mücadele...

        Örgütün net bir eylemsizlik tarihi belirtmesi gerekmez mi?

        O çok yanlış bir tabir. Eylemsizlik diye bir şey devletler arasında olur. Bir defa bizim devlet olarak bölücü terör örgütünden bir yaptırım olarak isteklerimiz olabilir. Nedir bu? Bir silahları bırak, ülkeyi terk et veya suça bulaşmamış olanlar varsa gelsinler. Bir defa Habur'da çağrı yapmıştık. Neydi? Suça bulaşmamış olanlar gelsinler, ifadelerini versinler ve yuvalarına dönsünler. Biz o zaman her şeye rağmen yaptık ve gidenler oldu. Bedel ödemeyi göze aldık ve öyle yaptık. O zaman muhataplarımız sözlerinde durmadılar. Orayı bir miting alanına çevirdiler. Ve arzu edilen gibi olmadı.

        Bazı kuruluşların, STK'ların katkıları olmadı mı?

        STK'lar hiçbir işe yaramadı. Bana bir TV programında sordular. "Akil adamlar oluşturulmalı mı?" diye. Ben de "Buyurun oluşturun" dedim. Bir şey çıkmadı. Bir defa durumdan vazife çıkaranlara akil adam demek doğru mu? Durumdan vazife çıkarmak için gazetelerde boy boy fotoğrafların çıkmasıyla akil adam olunmaz. Bizim netice almamız lazım.

        Türkiye'nin Suriyeli mültecilere 300 milyon doları bulan azımsanmayacak bir yardımı oldu?

        Arkadaşlar, verilen paralar boşa gitmez. Türkiye'nin "veren el" olarak dünyaya yaptığı yardımlar bağlamında harcadığı para 2 milyar dolara vardı. Böyle olmamız güzel bir şey. O ülkenin büyüklüğünü gösterir.

        Avrupa'da gençlik dernekleri Müslüman Türk çocukları ailelerinden alıp gay, lezbiyen ve Hristiyan ailelere veriyor. Merkel'in z iyaretinde ve Avusturya'da bunu gündeme getirdiniz mi?

        Evet, burada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Fatma Hanım gündeme getirdi. Biz de Merkel ile görüşmemizde gündeme getirdik. Burada bizim derneklere iş düşüyor. Bana göre bizim STK'ların da oralarda ortada kalmış, atılmış kimsesiz çocukları alması gerekir. Maalesef bizimkilerde böyle bir kültür yok, diğerlerinde ise var, hatta bunu bir misyoner edasıyla yapıyorlar. Bizim ailelerde bir-iki çocuğu alıp yetiştirmeye gönüllü olmuyor. Ben şimdi irtibatlı olduğum STK'lara her fırsatta söylüyorum. "Üyeleriniz içerisinde böyle bir kampanya başlatın" diyorum. Ortada kalan çocukları siz almaz iseniz başkaları alıyor. Avrupa'da yayın yapan medyanın bu meselenin üzerinde durması gerekiyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ