Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler H. Bunu Konuşuyor Beş Kardeş dizisinde Sait'i canlandıran Serkan Keskin, Serkan Keskin kimdir, Beş Kardeş dizisi Serkan Keskin, Serkan Keskin Habertürk'e konuştu

        ECE SARUHAN/HT MAGAZİN

        Özlediğimiz sıcacık insan ilişkilerini ekrana taşıyan ‘Beş Kardeş’ adlı dizide Sait karakterini canlandıran Serkan Keskin, “Dizi için hayalini kurduğumuz mahalleyi ve aileyi kurduk. Unuttuğumuz insanlığı anlatmak istedik” diyor.

        Yaklaşık 2 yıl önce Semaver Kumpanya’nın Kocamustafapaşa’daki sahnesinde; Çevre Tiyatrosu’nda tanıştım Serkan Keskin’le. ‘Bir İnfazın Portresi’ adlı oyunun kulisinde... Bayılmıştım hem Serkan’ın hem de tüm Semaver Kumpanya ekibinin sıcaklığına, samimiyetine... Bu kez Onur Ünlü’nün yazıp yönettiği, kendisinin Sait karakterini canlandırdığı ‘Beş Kardeş’ adlı dizi buluşturdu bizi. Anne-babalarını kaybetmiş, birbirlerini sıkı sıkı sarıp sarmalayan beş kardeşin sıcacık bir mahallede geçen, sıcacık hikâyesini anlatan dizide Keskin’e; Osman Sonant, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak, Fatih Artman, Serdar Orçin, Melisa Sözen, Nihal Yalçın, Ece Dizdar, Köksal Engür ve Ayşen Gruda gibi isimler eşlik ediyor. Dizi, pazartesi akşamları Kanal D’de ekrana geliyor. İyi ki de geliyor. İlk iki bölümünü yüzümde kocaman bir gülümsemeyle izledim. Arada tekrarlarına rastladım, yine ekranın başından ayrılamadım. O sıcacık ailenin ve mahallenin; sevmeyi, paylaşmayı bilen güzel insanlarını gördükçe “Bir zamanlar böyle insanlardık. Belki yeniden özümüze dönebiliriz” diye umutlandım. “Dünya giderek kirleniyor diye ekran da kirlenmek zorunda değil ya! Temiz olanı, güzel olanı, sevgiyi, iyiliği, dayanışmayı da hatırlatabiliyor böyle işte! “Ruhuma çok iyi gelen dizide emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” diyerek başladım Serkan’la sohbet etmeye...

        ‘HAYAL ETTİĞİMİZ MAHALLEYİ KURDUK’

        ‘Beş Kardeş’in hayatın içinde özellikle de ülkemizde görmeyi çok özlediğim sıcacık insan ilişkileriyle örülü hikâyesi beni çok etkiledi. “Hayalini kurduğum tablo” dedirtti.

        Hep olanlar üzerine bir şeyler yapılıyor. Bir yerde bir olay patlıyor ve o durum sömürülüyor ya da insanların acı çektiği hikâyeler anlatılıyor. Onur’la (Ünlü) hep bunu konuşuyorduk. ‘Beş Kardeş’te his olarak bildiğimiz ama hayatın içinde kaybettiğimiz, hayalini kurduğumuz aileyi ve mahalleyi yaratmak istedik. Dizideki beş kardeşin hikâyesi bambaşka olabilirdi. Araları bozuk olabilirdi ya da her klişe senaryoda olduğu gibi aynı kadına âşık olabilirlerdi. Bunlardan nemalanmak yerine çocukluğumuzdan beri izlediğimiz Yeşilçam filmlerindeki tadı vermek istedik. “Bu beş kardeş birbirlerini çok sevsin” dedik. Aslında hepimizin bildiği karakterler, hisler bunlar. Belki böyle bir hikâyeyle yola çıkmak riskti ama unuttuğumuz insanlığı anlatalım istedik.

        İzleyicilerden nasıl tepkiler geldi?

        Bazen siz hayal edersiniz ama insanlara geçmeyebilir. Galiba bunu becerdik. İnsanlardan en çok duyduğumuz şey “İçimizi ısıttınız” oluyor. Bizim yola çıkış nedenimiz de insanların içini ısıtmaktı.

        ‘SAİT’İ SEVEN SAİT FAİK’İ OKUSA...’

        Kartopuna bile gözyaşının karıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Dizi içimizi ısıtırken aynı güneşin altında birlikte ısınabileceğimizi de hatırlatır umarım insanlara...

        “Bir iş yapalım, televizyonda olsun” demekle olmuyor. Ben her zaman bir şey anlatan işlerin içinde olmak istiyorum. Evet, her şey çok kötü. Hepimiz haliyle çok üzgün, kızgın ve kırgınız ama hayat devam ediyor, bir yerden umutlanmamız gerekiyor. ‘Beş Kardeş’le insanlara umut vermek istedik. Gelen tepkilerden anlatmaya çalıştığımız şeyi anlattığımızı görüyoruz. İnsanların bir televizyon işinden bu kadar etkilenmesi bizi çok mutlu etti.

        Dizideki beş kardeş Türk edebiyatına damga vuran Sait Faik Abasıyanık, Nâzım Hikmet, Turgut Uyar, Orhan Veli Kanık ve Aziz Nesin’in isimlerini taşıyor. Bir dizinin içinde bu isimlere gönderme yapılması bile başlı başına umut benim için. İnsanlar diziyle birlikte bu isimlerin eserleriyle de daha sık bir araya gelmeye başlasa ne güzel olur...

        ‘Leyla ile Mecnun’ döneminde Dostoyevski ve Çehov konuşuluyor, Cemal Süreya, Edip Cansever okunuyordu. Setimize birçok aile gelip bize teşekkür etti. “Ortaokulda okuyan çocuğum sayenizde Dostoyevski’ye tutuldu ve bütün Rus edebiyatını bitirdi” diyen oldu. Bu, çok önemli. Umarız bu kez yaşları gereği hâkim olamadıkları bu beş değerli edebiyatçıyı öğrenip severler. Sait karakterini seven bir genç Sait Faik’i okumaya başlasa ne güzel olur. Bu bana hem büyük sorumluluk yüklüyor hem de herkesin özellikle de gençlerin kendileriyle özdeşleştirecekleri karakterin adını aldığı kişiyi okuma ihtimali beni çok mutlu ediyor. Pırıl pırıl gençlerimiz var. Bizi izleyen 10 gençten üçü bu şairleri, yazarları hayatlarına katsa ne güzel olur.

        ‘Çocuklarla bağım güçlü’

        Dizide Sait bir anda baba olduğunu öğreniyor. Senin baba olma hayalin var mı?

        Hayallerimin arasında var ama gerçekleşir mi bilmem. Deli gibi bir isteğim yok bu konuda. Biliyorsun senelerdir çocuk oyunlarında oynuyorum, çocuklarla bağım güçlü. Şimdilik arkadaşlarımın çocuklarını sevmek yetiyor bana. Böyle çok güzel.

        ‘BÖYLE KARAKTERLERİ ÖZLÜYORUZ’

        ‘Leyla ile Mecnun’daki İsmail Abi bu etkiyi yarattı öyle değil mi? O karakteri çok sevenler seni tiyatro sahnesinde de izledi.

        Tabii. 13 senedir Semaver Kumpanya’dayım. Sene sene kaç seyircimiz olduğunu biliyorum. İtiraf edeyim o dönemde bir anda seyirci sayısı artınca önce minik bir kızgınlık yaşadım, “Ne oluyor ya?” dedim. Oyunları izleyen gençler arasında “Üniversitede okuyorum. ‘Leyla ile Mecnun’u izliyorum. Hayatımda ilk defa sizi görmek için tiyatroya geldim” diyenler vardı. Dört-beş ay sonra başka bir oyunumuza geldiklerinde başka sahnelerde neler izlediklerini anlatıyorlardı. Bunu görünce insan umutlanıyor.

        İsmail Abi çok naif ve samimi bir karakterdi. Bence o yüzden çok sevildi ve özleniyor. Sait de öyle... Tepkileri çocuk gibi, insanda yanaklarını mıncıklama hissi uyandırıyor. Bu kadar saf karakterleri canlandırmak sana da iyi geliyor olmalı...

        Kesinlikle. Hayatın içinde böyle insanları özlediğimiz gibi, oyuncu olarak da böyle karakterleri oynamayı özlüyoruz. Her zaman böyle karakterleri oynama şansımız olmuyor. O şansı yakalayınca da oynamak büyük keyif veriyor. “Çocuk gibi” dedin ya, Onur o kadar güzel yazıyor ki oynarken çocuk olma duygusunu ya da bir insanı o kadar saf ve temiz sevebilmeyi bizim de unuttuğumuzu fark ediyoruz. Bize “Doğaçlama yapıyor musunuz?” diye soranlar oluyor. Onur doğaçlama yapamayacağımız kadar iyi yazıyor. Oynarken yazdığı hiçbir şeyi değiştirmemeye çok dikkat ediyorum.

        ‘AŞKTA BECERİKSİZİM’

        Sait aşkı da çok naif yaşayan, sözünün eri bir adam. Klonlayıp gerçek hayatın içine atasım geldi.

        İsmail Abi gelmeyecek bir gemiyi beklerdi, Sait de sevdiği kadına yıllar önce verdiği sözü tutuyor. Hayal ettiğimiz şeyler bunlar işte. Belki kendi adımıza değişebiliriz ve böyle karakterleri klonlamaya gerek kalmaz. Ben Sait gibi bir adam olmayı çok isterdim.

        Konu aşka gelince değil misin?

        Bilmiyorum. Sait, kaybettiğini sandığı eski aşkına verdiği söz için bir başkasını umutlandırıyor. İki kadın arasında kalıyor ve ikisi için de üzülebiliyor. Sait’te kadın naifliği var. Bir erkek bu durumda kendi isteğinin peşinden gider.

        Aşkı Sait gibi derin yaşayan biri misin peki? Romantik misin mesela?

        Bilmiyorum. Bunu bana sorma. Beceriksiz olabilirim aşk konusunda.

        Beceriksizden kastın nedir?

        Bilmiyorum Ece. Beceriksizim ya, bence çok açık!

        Melisa Sözen, ‘Beş Kardeş’te Sait’in unutamadığı eski aşkını canlandırıyor.

        "SESSİZDİM SONRADAN AÇILDIM"

        Tanıdığım birçok oyuncu “Çocukken çok sessizdim” diyor. Sen yaramaz mıydın?

        Çok sessiz, içine dönük bir çocuktum. Çok konuşmazdım. Annemi çok severdim, onun yanından hiç ayrılmazdım. Liseden, özellikle de tiyatro yapmaya başladıktan sonra açıldım. Çocukken çok hayal kurardım. Elime kendimi ifade etme fırsatı geçince o hayaller ağzımdan dökülmeye başladı.

        Belki kaleminden de dökülür bir gün kurduğun hayaller. Oyun ya da senaryo yazmayı düşünüyor musun?

        Hayır. Yazmak çok büyük bir ustalık. Bende yok öyle bir cevher. CV bile yazamam ben. Yazmak çok büyük bir korku benim için.

        "OYUNCU OLMASAYDIM BALIKÇI OLURDUM"

        Sen de Sait gibi sıcacık ilişkilerin olduğu bir ailede ve mahallede mi büyüdün?

        Biz üç kardeşiz. Ben üç erkeğin en küçüğüyüm. Abilerimle aramda 10-11 yaş fark var. İzmit’te büyüdüm. Mahallem de dizideki gibi bir mahalleydi. Sanırım abilerimden görerek bir abinin nasıl olacağını kavradım, “Ben abi olsaydım böyle bir abi olurdum” gibi bir yerden Sait’i canlandırmaya çalıştım. Benim ailem bu aileye çok uzak bir aile değil. Onur beni yıllardır tanıyor. Karaktere benden de bir şeyler katmış. Benim de Sait gibi balık ve deniz tutkum var mesela. Dalmayı da çok seviyorum. Geçenlerde “Oyuncu olmasaydım Sait gibi bir adam olur muydum?” diye düşündüm. Herhalde yemek satan bir balık dükkânı olan bir adam olurdum. Sait gibi kendisini ailesine ve kardeşlerine adayan bir adam...

        Semaver Kumpanya ‘Kuşlar’ı Volkan Sarıöz’ün rejisiyle seyirciyle buluşturuyor.

        "SEMAVER KAMPANYA EN BÜYÜK MUTLULUĞUM"

        Sait’le benzeşen bir yanın da adanmışlığın. O kendini kardeşlerine adıyor, sen de tiyatroya adamış durumdasın. Bu ülkedeki hiç tanımadığın kardeşlerinin aydınlanmasını sağlayan bir adanmışlık bu...

        Geçen gün bunu düşündüm. Hatta metroda Tansu ile (Biçer) konuştuk. “Işıl Hoca (Kasapoğlu) olmasaydı, tiyatro yapmasaydık, ne olurdu?” dedik. Işıl Hoca, dizideki Sait Abi gibi başımızda durdu, Semaver Kumpanya’yı kurdu. Burası bizim evimiz. Ailemize yeni mezun 10 kardeşimiz daha eklendi. Umarım giderek genişleriz. Semaver Kumpanya’nın varlığı ve sürekliliği en büyük mutluluğum.

        Bir de yeni oyun mutluluğunuz var. Aristofanes’in ‘Kuşlar’ı seyirciyle buluşuyor.

        Evet. Semaver Kumpanya olarak kalabalık kadrolarla, derdi olan oyunlar sahneye koymayı seviyoruz. ‘Kuşlar’ı modern bir uyarlamayla sahneye taşıdık. Biliyorsun söyleyecek çok sözü olan bir oyun. Müzikli, 15 şarkımız var.

        "ÇORBADAN SONRA TATLIYA MERAK SALDIM"

        Kulisinize geldiğimde Sarp’la (Aydınoğlu) birlikte yemek yapmıştınız bize. O kırlangıç çorbasının tadı hâlâ damağımda. Yeni yemekler eklendi mi spesiyallerine?

        Semaver Kumpanya’nın en büyük geleneğidir, 2002’den beri her gün yemek çıkar. Sarp da ben de yemek yapmayı çok seviyoruz. Her oyundan önce ekipçe, bazen de oyunu izlemeye gelen dostlarımızla birlikte yemek yeriz. Bu aralar tatlıya merak sardım. Çorba ve tatlı üzerine gidiyorum. Brownie ve ıslak kek yapıyorum.

        Çayı da tatlının yanından eksik etmiyor olmalısın. Sohbetimiz başladığından beri bu kaçıncı çay Serkan?

        Günde 30-40 bardak çay, kahve içtiğim oluyor. Şekersiz içiyorum.

        Sohbetimizden sonra ‘Kuşlar’ adlı müzikli oyunun provası için sahnedeki yerini alan Serkan Keskin, şarkı söylemeyi de dans etmeyi de çocukluğundan beri çok sevdiğini söyledi ve ekledi: “Sağlığım elverdikçe tiyatro yapmak istiyorum. Nitelikli oyunculuk için şarkı ve dansta kendimi geliştirmeye çalışıyorum.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ