Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Müzik İçimden daha cesur bir kadın çıkardım

        Göksel’le ilk arkadaş olduğumuzda henüz gazeteci değildim. Onun da, her fırsatta şarkı söylemek dışında müzikle bir alakası yoktu. Yani büyük acılardan sonra, her seferinde anka kuşu gibi küllerinden doğabildiğini, incecik, naif görünümünün altında çok güçlü bir ruh taşıdığını bilecek kadar iyi tanıyorum onu. Ama anlatmayayım, siz en iyisi önce bu röportajı okuyun, sonra Göksel’in güzel albümünü dinleyin... Onun yeni ve “gerçek” halini çok seveceksiniz.

        Bende Bi Aşk Var, uzun bir aradan sonraki ilk albümün. Nasıl bir ruh haliyle çıktı?

        Ciddi bir iç hesaplaşma yaşıyordum, hayatımda büyük kırılmalar olmuştu. Durmak, serbest olmak istedim. İçimden daha cesur bir kadın çıkarmanın yollarını arayacaktım. O kadın zaten orada bir yerlerdeydi ama ben bastırıyor, susturuyordum. Belki hiçbir şey planlamadan yaşamam lazımdı. Seyahatlere çıktım. Gitmeyi çok istediğim ülkelerde tek başıma tatiller yaptım. Karadeniz’de, Kazdağları’nda kaldım. Tam dünyayı gezmeyi isterken de âşık oldum.

        Yalnız kalmayı arzularken âşık olmak şahane bir şey...

        Yalnızlıkla aramda aşk-nefret ilişkisi var. Kendimle baş başa kalmayı çok seviyorum ama bazen de korkuyorum. Kazdağları’ndaki günler tuhaftı, orada yalnızlık benim için gerçek anlamını buldu, telefonum bile çekmiyordu. Su sesleri arasında Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sını okurken hikâyenin benim hayatımla ne kadar örtüştüğünü düşünüyordum. Bu şarkıların çoğu orada, yalnızlığın ortasında yazıldı. Benim için mühim bir iş, bir dönüm noktası oldu, çünkü bu şarkılar daha gerçek. Zaman iyi geldi. 15 yıl önceki Göksel değilim, birçok şeyi daha cesurca dile getirebiliyorum.

        Bağırmıyorsun diye fark etmiyor olabilirler ama şarkı sözlerin de çok cesur...

        Yazarken, şarkı söylerken, arkadaşlarımlayken rahatım ben. Günlük hayatta ise tedirgin ve utangaç sayılırım. Ama utangaç yanlarımı saklamıyorum, belki bu da bir çeşit cesarettir.

        Şarkındaki gibi, tesadüflere “Bu şarkılar daha gerçek, çünkü birçok şeyi çok inanmıyor musun gerçekten? Bilinçdışımız zihnimizden daha işlek. Birçok şey aslında biz öyle istediğimiz için başımıza geliyor. Acı veren, üzücü bir şey yaşamışsam, sonradan şunu görüyorum: Değişmek istiyormuşum ama bunu kendi kendime başaramadığımdan, bir şeyin beni sarsıp değişmemi sağlaması gerekiyormuş.

        “Ben miyim sende gördüğüm?” İnsan birine, onda kendisinin bir yansımasını gördüğü için de âşık olabilir mi? Tamamen değil belki ama âşık olduğun kişide kendinin bir parçasını buluyorsun. Kendi zayıflıklarını, farkında olmadığın yanlarını da keşfetmeni sağlıyor aşk. “Ben miyim böyle hisseden, bunları yapan?” diyorsun. Seni acizleştiriyor. Kötü bir şey değil ama, çünkü ne kadar küçülürsen, o kadar çok ve iyi öğrenirsin.

        “Okşa onun saçlarını benim yerime, fısılda kulağına, dolaş etrafından dön gel bana, getir bıraktığı nefesi” diyorsun rüzgâra. Tabiat bizi birleştiren büyük bir güç belki de...

        Küçükken bahar geldiğinde ağaçlar, çiçekler ve kelebeklerle birlikte ben de değiştiğimi hissederdim. Boğaziçi’nde felsefe okurken, okulun bahçesi yüzünden mutluydum. Bütün gün çimenlerde şarkı söylerdim. Tabiat insanı gerçeğine döndürüyor. Hayvanlara sandığımızdan daha yakınız aslında ama şehir hayatında bu epeyce törpüleniyor, içgüdülerimizi kaybediyoruz.

        Fellini filmlerindeki kadınlara hayranım

        Sesin, söyleyişin, görüntün değişmiş. Saçlarını kestirdiğin veya pastel renklere veda ettiğin için de olabilir ama fotoğraftaki Göksel daha olgun ve güçlü.

        Sesim değişti, ben değiştim çünkü. Daha özgür hissediyorum kendimi. Sancılı bir süreçti. Aşk acısı çekmekse en zoruydu. Ama ben, hayat ne sunduysa, sonuna kadar yaşamak istiyorum. Şarkılarda anlattıklarım, bizzat yaşadığım şeyler. Albümde müzikal denemeler yaptık. 60’ların seslerini kullandık; flütler, klavyeler... Yeşilçam’dan uzaklaşıp Avrupa filmlerine girdik. Siyah-beyaz kareler, puslu bir atmosfer...

        Eski İtalyan aktrislerine benzemişsin...

        Günümüzün zayıflama, ince görünme tutkusuyla yaşayan kadınlarına tamamen aykırı görünen yuvarlak hatlı Fellini kadınlarına hayranım ben. Hem son derece dişi, hem de yaşayan, kuvvetli kadınlar onlar. Gerektiğinde kimseye aldırmadan şu masanın ortasına yumruğunu sertçe indirebilir öyle bir kadın.

        Yaralı insanları seviyorum

        “Aşkın Yalanmış” müthiş bir hikâye anlatıyor “Bazıları acı sever, bıçağın kestiği yeri, yara izlerini sever” diyorsun. “Eski bir kasette kopmuş bantı yapıştırıp tekrar dinler. Çoktan ölmüş bir aşkı mezardan çıkarıp öpmek ister.” Crash filmini seyreder gibi dinledim bu şarkıyı. Yaralı insanları çekici bulan bir kahraman vardı o filmde. Otoyolda trafik kazası arıyordu, yaralı birine rastlamak umuduyla. Görünür veya görünmez yara izlerini sever misin?

        Yaralı insanları ben de seviyorum, evet. Onlarda kendimi gördüğüm için belki. Bence onları güzelleştiren şey, yaraları. Bir de galiba acı çekerken, yaşıyor olduğumu hissediyorum. En güzel şarkılar o sırada çıkıyor ortaya. Bazen bulduğum bir şarkıyı yazıya dökmekten kaçıyorum, o bana acımı hatırlatacak çünkü. Bitirince de çok mutlu oluyorum.

        Acıdan kurtulmak gibi mi?

        Sevişmek gibi. Aydınlanıyor her yer. Bazen “Hadi git, bir şarkı yaz, kendine gelirsin” diyorlar. Acıdan zevk almanın farklı bir yolu.

        “Delisin, senin kadar ben de deliyim. İpin ucuna sürüklersin, gelirim.” İnsan başka birinin kendisine acı çektirmesine niçin gönüllü olur?

        Bu tüm hisler genellikle karşılıklıdır. Uçlarda dolaşan biriyim ve kendim gibi insanlara çekiliyorum. Delilik veya derinlik, o neyse ona eşdeğer birini buluyor insan âşık olmak için. Arkadaşlarım bile hep biraz “kaçık”. Ama bence asıl deli olanlar, duygularını törpüleyen, hayatın her anında kendine hâkim olabilenler belki.

        Bu albümde sana bir şarkı veren Mabel Matiz, “Uçurumdan atlamayı da severim, düşmeyi de” demişti. Sende de var bu... Olmaz mı?

        Okulu gözü kara bir şekilde bırakıp şarkı söylemeye başlamam delilikti. Hep çok tutkulu biri oldum. Âşık olduğumda da sakin kalamam. Hayatımın her yerine onun izleri siner ve gözüm artık başka bir şey görmez.

        “Aşk Bitti” ve bağlanma korkusundan bahsettiğin “Gidemiyorum” var bir de... Terk edenin de en az öteki kadar acı çektiğinin nihayet bir şarkıda dile getirilmesine bayıldım.

        Bazen iki tarafın da iyiliği için birinin terk etmesi gerekiyor. Bunu yaptığın için ne kadar acı çekerse çeksin...

        “Sarhoş”ta “Beni terk etsin utancım, nasılsa gelecek sabaha bir baş ağrısıyla erkenden” diyorsun. Şarkılarda hep erkekler sarhoş olur genellikle. Teoman’dan alışkınız...

        Kadınlar şarkılarda sarhoşluktan bahsetmezler. Ama sarhoş olurlar öyle değil mi? Hem benim bahsetmem normal, çünkü zaten pek çok kadının yapmayacağı şeyleri yapabiliyorum.

        GÜLENAY BÖREKÇİ- GAZETE HABERTURK- HT PAZAR

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ