Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Emre Irmak, son dönemde cıngıl ve reklam müziği dendiğinde akla ilk gelen isimlerden

        Ece SARUHAN/HT Magazin

        2011’DE Jingle Jackson adıyla kendi reklam müzikleri şirketini kuran Emre Irmak, son dönemde cıngıl ve reklam müziği dendiğinde akla ilk gelen isimlerden. Klasik müzik eğitimiyle başlayan müzikal yolculuğu zamanla farklı bir seyir izlemiş. Az sonra okuyacağınız sohbet aracılığıyla tanıdım kendisini. Dillere dolanan reklam müziklerinin çoğunu 5 dakikada yaptığını söyleyen Irmak “Kralı gelse hız konusunda benimle yarışamaz” diyor. Enerjisi de 5 dakikada insanı sarmalıyor. Hayat hikâyesiyse “38 yıla bunca şeyi nasıl sığdırmış?” dedirtiyor...

        ‘İLK KONSERİMİ 7 YAŞIMDA VERDİM’

        ■ Gözünü müziğe açmış çocuklardansınız. O meşhur “Şimdi çocukluğuna inelim” cümlesiyle başlayayım... 100 yıllık müzisyen bir aileyiz. Dedem davulcuymuş. Babam Nuri Irmak klasikçi, yıllarca İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda çaldı. Ben üçüncü jenerasyon müzisyenim. Aramızda “aristokrat müzisyen” esprisi vardır. Babam beni klasik müzisyen olarak yetiştirdi. 5 yaşında klasik piyano dersleri almaya başladım. 10 yaşında konservatuvara girdim. Virtüöz piyanist olarak yetiştirilirken başıma komik bir şey geldi, parayla tanıştım.

        ■ Bu tanışma hayatınızın yönünü mü değiştirdi? 14 yaşındaydım. Sony’nin megabass walkman’i yeni çıkmıştı ve çok pahalıydı. Alabilmek için harçlık biriktirirken bir tanıdığım; Doğan Abi aradı ve “Klavye çalan arkadaş hasta. Akşama sen çalar mısın?” dedi. Okulda tıngırdatıyorduk, “Tamam” dedim. Ortaköy’de bir mekânda 2 saat çaldık. Programdan sonra walkman parası elimdeydi. “2 ayda biriktirebileceğim parayı 2 saatte kazandım” diyerek okulu bırakma kararı aldım, 1 sene sonra da bıraktım.

        ■ Aileniz tepki vermedi mi bu kararınıza? Babamla aynı kaderi paylaştık. O da aynı yaşta okulu bırakmış, ailesine baktığı için Beyoğlu’ndaki barlarda çalışmaya başlamış. Annem duyduğunda “Bana bir şeyler oluyor” demişti. Babamsa okuduğu gazeteyi indirip “Aferin oğlum, benim yoluma geldin” der gibi yüzüme bakmıştı. Bu arada devamsızlıktan da kovulmuştum. İlkokuldan sonra hiç okula gitmedim, konsevatuvarda sadece piyano derslerine giriyordum. Ama çalışmasam da sınavlarda hep birinci, ikinci olurdum. Dededen ve babadan gelen bilgilerle dolu olduğum için 7-8 yaşında canavar gibi piyano çalıyordum. İlk konserimi 7 yaşındayken Galatasaray Lisesi’nde verdim. Bana Fazıl Say gibi üstün yetenek muamelesi yapıyorlardı.

        ‘ÇOCUKKEN AJDA’NIN UĞURUYDUM’

        ■ Hiç pişman olmadınız mı kararınızdan? Olmadım çünkü konservatuvarda okusaydım klasik müzik yapacaktım ama gözüm başka yerdeydi. Garo Mafyan, Onno Tunç, Atilla Özdemiroğlu babamın arkadaşlarıydı. Babam Ajda Pekkan’a çalıyordu. Türk popu yeni yeni patlıyordu. “En iyisi popçu olayım” dedim. Hem para kazanıyordum, hem daha zevkliydi, hem de daha fazla yaratıcılıkla ilgilenebiliyordum. Yasak Elma’da ve Lokomotif’te çaldım. Zuhal Olcay, Sezen Aksu derken genç yaşımda çok önemli isimlerle çalıştım. Zaten bu isimlerin içlerinde doğup büyüdüm. Ajda’nın (Pekkan) uğuruydum mesela. 10 yaşındaydım, sahneye çıkmadan önce bana “Emreciğim öp beni” derdi. Anlayacağın ben tarih, coğrafya, matematik hiçbir şey bilmiyorum. Sadece müzik biliyorum ve başka bir şey yapamıyorum. 5 yaşımdan beri müzik yapıyorum, taş gibi müzisyenim.

        ‘4 NOTAYLA HİKÂYENİ ANLAT BAKALIM!’

        ■ Matematik bilmediğinizi söylüyorsunuz ama cıngılın matematiğini çözmüşsünüz. Birbirinden başarılı cıngıllara imza attınız. Cıngıl yapmak her şeyi yapabilmek demek. Sadece müzik bilmek yetmiyor, genel kültür de gerekiyor. Bir firma sana gelip “Gazoz çıkaracağız. Gençlere nasıl ulaşırız?” dediğinde, kimi hangi müzikle etkileyebileceğini bilmelisin. Markaları tanımalısın, reklam ve pazarlama da bilmelisin. Bu iş biraz doktorluk gibi. 10 dakika içinde ne yapacağına karar verebildiğinde cıngılcı olabiliyorsun. Bir senaryonun sinopsisini bulmak gibi. Sanatta önemli olan o fikri bulabilmektir. İyi besteci o küçücük melodiyi bulabilendir. Kolay gibi görünüyor ama aslında en zoru bu. Bazı arkadaşlarımız özellikle de akademisyenler “Yaptığınız müzik mi?” diyorlar. Hadi 4 notayla hikâyeni anlat bakalım! Hadi siz de yapın o zaman! Gerisini zaten herkes yapıyor. Klasik müzik geçmişim bu noktada çok işime yaradı. Bütün klasik müzik aslında cıngıldır. Mozart ve Beethoven birer cıngılcıydı. Cıngıl kısa müzik demek ve onların eserleriyle ilgili akılda kalanlar hep kısa kısa şeylerdir.

        'Yasak olan hep daha caziptir'

        ■ En son Anadolu Hayat Emeklilik için yaptığınız “Bana teyze dediler” reklamı çok sevildi. Müziğiyle ve 3 kelimeyle can evimizden yakaladı bizi...

        Projenin yaratıcısı Volkan Karakaşoğlu bana, “Bir kıza ‘teyze’ diyecekler, bunalıma girecek. Arabesk bir şey patlatabilir miyiz?” dedi. Böyle zamanlarda bir anda İbrahim Tatlıses’e dönüşebiliyorum. “Bana teyze dediler” sözü çok önemli çünkü Trabzon’daki başı bağlı teyze için de geçerli, ODTÜ’deki öğrenci için de. Arabeskle patlatınca da sonuç böyle oldu.

        ■ Bir arabesk gerçeği var öyle değil mi?

        Olmaz olur mu? “Arabesk öldü” diyorlar ama bir koyuyorsun dan! Patlıyor. Bizim Rum müzikleri, Bizans’tan kalan müzikler gibi bir derinliğimiz vardı ama “Avrupalı olacaksınız, Beethoven dinleyin” diyenler yüzünden Araplara yönlendirildik. Babam da bana “Arabesk dinleme, Mozart dinle” derdi. O da güzel, o da! Niye dünyayı kısıtlıyorsunuz ki? Zaten yasak olan hep daha caziptir. ‘Yasak olan hep daha caziptir’

        ‘Her türlü mutfakta çalıştım’

        ■ Kendinizi neden ‘araştırmacı besteci’ olarak tanımlıyorsunuz?

        Harika Avcı’dan Pınar Eliçe’ye kadar aklına gelebilecek herkesle, her türlü mutfakta çalıştım. Ahmet Kaya’nın bir marangozhanesi vardı, orada uzun uzun müzik konuşurduk. Herkesin görüşlerini merak ediyorum. Hiçbir zaman babam gibi “O bizden değil” demedim, aksine benim gibi olmayanları daha çok merak ettim. Benden farklı olan bana bir şey katar. Kim hangi müziği yapıyor, enstrümanına nasıl dokunuyor merak ediyorum. Bana sürekli “Ne iş yapıyorsun?” diye soruyorlardı. “Cazcıyım, klasikçiyim” diyemiyordum. Bir gün “Araştırmacı besteciyim” dedim, insanların da hoşuna gitti.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ