Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Mehmet Erdem’in ‘Herkes Aynı Hayatta’ isimli albümü

        ELİF KEY

        GAZETE HABERTURK- HT PAZAR

        Mehmet Erdem’in albümü ‘Herkes Aynı Hayatta’ hem kendisine hem de ustalara ait parçalara saygı duruşu. Dizi ve film müzikleri yapan Erdem’in sesi, dinleyeni hipnotize ediyor, albüm 5 üstünden 6 alıyor

        Müzisyenlik hikâyeniz küçüklükten mandolinle başlıyor.

        Babam ziraat mühendisi, annem ilkokul öğretmeniydi, Manisa-İzmir arasında gidip geliyorduk. Annem Öğretmen Okulu’ndandı. Öğretmen Okulu’nda enstrüman mandolindi. Çocukken elime tutturulan da mandolin oldu. Bir çocuğun eline en yakışan şeydir herhalde...

        Flüt de olabilirdi.

        Blok flütleri hiç sevmedim ki! Ortaokulda herkes blok flüt çalarken ben mandolin çalıyordum. Ailede var müzisyenlik, babam klarnet çalardı, aynı zamanda yazar; memleket hikâyeleri yazıyor. Şu anda üçüncü kitabı için çalışıyor. İlkiyle “En iyi memleket hikâyecisi ” ödülü aldı. Yani, folklorik her şey var bizim ailede, her türlü tedrisattan geçtim.

        ‘GAZI AÇTIK DURUMU OLMASIN!’

        Boğaziçi’ni kazandınız, geldiniz ve Kardeş Türküler’le tanışıp onlarla çalmaya başladınız.

        97’de üniversiteye kayda geldiğimde tanıştım. Albümleri yeni çıkmıştı. Bir sene içinde beraber çalmaya başladık. Anadolu’nun şarkılarını kendi dillerinde söylemekti amaç ve söylendi. Zamanında “Kürtçe şarkı söyleyeceğim” diyene çatal bıçak fırlatılırken, sonrasında prestijli salonlarda halay çekildiğini gördüm. Demek ki Kürtçe parça söylenince bir şey olmuyormuş. Hâlâ da çok iyi işler yapıyorlar, ama insan başka şeyler de denemek istiyor işte...

        Mühendissiniz. Evdekiler kızmadı mı “Ne işin var müzikle” diye?

        Senelerce yedim o fırçayı. Ama bazı şeyler zamanla oturuyor. Çünkü annebaba kaygılanıyor. Hem maddi, hem de hayat tarzı olarak zor bir yol. İnsanlar bir an evvel aile kurmanı istiyor. Film, dizi müzikleri yaparken bizim bir gecede yapmamız gereken çok iş oluyor ve çok sabahlıyoruz, herkesin kaldırabileceği bir hayat tarzı değil, bizimki düzensiz bir hayat.

        Sizi şarkı söylemeye ikna eden kim?

        Onur Ünlü’nün “Polis” filminde olmayacak bir aşk vardı. “Olur ya”yı cover’layalım dedik. Başka birine söyletmeyi düşünüyorduk, ben idareten söyledim. Onur’a götürünce, “Tamamdır, bu olmuş” dedi. Ondan sonra herkes benden şarkı söylememi istedi. Çok bilinçli bir tercih değildi, herkes memnun kalmaya başlayınca, “İyi söyleyeyim bari” dedim.

        Bu albümle yazımızı kışa çevirdiniz. Gazı açtık, bir çakmağı çakmadığımız kaldı! Yapmasa mıydık acaba?

        Gerçekten kendimizin çalmayı sevdiği parçaları koyduk albüme. 6-7 senedir evde kendi kendimize takılırken söylediklerimiz bunlar. Tabii ki yavaş şarkılar daha ön plana çıktı, belki sesimin renginden kaynaklanıyor olabilir. “Gazı açtık” durumu olmasın! Dünya dönüyor bir şekilde. Devam etmek durumundayız. Hüzünlü olan her şey ağlak olmak zorunda değil her zaman. Doğu’da benim sevdiğim hissiyattır, hüzünleniriz ama ağlamadan da mutlu olabiliriz.

        Albümünüz için “Orta yaştaki insanların müziği” diyorsunuz. Bahsettiğiniz yaş grubu hangi aralık?

        Şehirli insanın müziğinde bir açık olduğunu hissediyorum. Ya çok pop ya çok enstrümantal. Enstrümantal müziği de çok seviyorum ama şu anda Türkiye’de bunu dinletmek zor. Öyle albüm de yapacağız.

        Garip bir dönemdeyiz ya; sanki 40’lar 20 oldu, 20’ler 40 oldu...

        Doğru. Biriyle tanışıyorsun “20 yaşındayım ama ben neler çektim” diyor.

        Sizin yaş kaç?

        34.

        Ruh olarak?

        20 olduğu gün de var, 60 olduğu gün de...

        ‘COHEN NE İSTERSE ONU SÖYLERİM’

        “Bağırarak şarkı söyleyemiyorum” diyorsunuz.

        Küçükken tizlerden şarkı, türkü söylerdim. Ama sonra zamanla sesim de daha baslaştı, nodül de oluştu. Bağırmak çok elimde değil. Bağıramıyorum. Bu tondan söylüyorum.

        En son neye bağırdınız?

        Felsefe olarak bağırarak bir şey anlatamadığımızı düşünüyorum. Birisi bir şeyi bağırarak dikte etmeye çalışıyorsa, orada bir sorun var sanki.

        Leonard Cohen, Tom Waits gibi isimlere benzetiliyorsunuz.

        Biraz büyük geliyor tabii bana. Çok büyük müzisyenler. Onların hayatlarını okudum, biliyorum, ama hayat tarzından daha çok ses aralığımız yüzünden benzetiliyoruz sanıyorum.

        Leonard Cohen gelecek, sahneye beraber çıksanız ne söylemek istersiniz?

        “Waiting for the miracle”ı söylemek hep aklımda. Kabul ederse zaten ben o ne isterse onu söylerim, ona uyarım.

        Şahıslara değil sisteme sitemli

        Yaptığınız cover’lar orijinalini unutturacak kadar iyi. Hatta “Olur ya”yı ben bir daha Ajda Pekkan’dan dinleyemem! Eyvallah. Parçanın sözleri “Gel birer çocuk olalım, o günden başlayalım” diyor ya bu bana coşkulu bir şey hissettirmiyor. Bir melodi bir metronom ister, sözlerin de bir ritmi vardır ya, benim hissettiğim buydu. Şarkıyı yorumlayıp Yunanistan’a, bestecisi Parios Giannis’e yolladığımızda “Bu benim şarkım değil” dedi. “Bu sizin şarkınız. Kendi tarzımıza göre cover’ladık” deyince ikna oldu. Ajda Pekkan’ın söylediğiyle benim söylediğim versiyon çok farklı. Aynı şarkı olduğunu anlamayan çok kişi var.

        Sezen Aksu’nun “Hakim Bey”ini de söylemişsiniz. Dinledi mi?

        Dinlettik ve desturu aldık. Sağolsun “Yolunuz açık olsun” lafını duyduk. “Hakim Bey” Sezen Aksu’nun “Deliveren” albümünün sonundaki gizli bir parçadır. Eski yorumu neşeliydi, biz onu daha sert bir sound ile sunduk. Şarkıyı seviyorum, şahıslara değil, sisteme sitem var.

        “Hayat bu”nun sözü, müziği size ait. 7 satırda ağır bir mesele var. Kaç senenize mal oldu o 7 satır?

        Bir gecede çıktı sözleri. Geçen sene yapmıştım o parçayı, ama 33 seneme mal olmuştur. Bu “Vücut” filminin müziği. Çok enteresan bir film. İzlediğimde sözüyle müziğiyle kendi geldi.

        “Sen mutlu ol ne olur”u koymuşsunuz albüme. “İnim inim inlesem, acı çeksem de olur, benim için fark etmez sen mutlu ol ne olur” sözleri büyük bir yalan değil mi?

        Değil bence. Arabeskin “Yakarım yıkarım” edebiyatından çok “Ben bağrıma taş basarım sen mutlu ol” kısmı beni cezbediyor. Başkasına zarar verince, aşk da başka bir şeye dönüşüyor.

        Leyla ile Mecnun’un müziklerini yapıyorsunuz. Sedefçi misiniz, Şirinci mi?

        Albümdeki “Yalan” Ali Atay’ın parçası. Değişik bir kimya yakaladık. O da gitar çalıyor, kendi besteleri var, müsait oldukça beraber müzik yapıyoruz. Şirinci miyim Sedefçi miyim konusuna ben o gözle bakmıyorum, daha profesyonel bakıyorum.

        Neyse, ben Sedefçiyim. Peki, kendinizi ufak bir kulüpte mi, statlarda mı hayal ediyorsunuz?

        Bugüne kadar bir sürü yerde çaldım. “Büyük olsun küçük olsun” diye bir derdim yok. Ama küçük yerlerde başka bir etkileşim oluyor, daha sakin ufak yerler bana daha sıcak geliyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ