Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu Ucuz modayla savaş ne kadar adil
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Groucho Marx’ın bilinen ünlü sözüdür; “Beni bile üyeliğe kabul edebilecek kulübe üye olmam…” Her duruma uyarlanabilir bir önerme. Mesela; “Bana bile satabilecekleri Hermes Birkin’i almam…” Çünkü her önüne gelenin erişimi olsaydı Birkin çanta, Birkin çanta olmazdı. Geçen yıl aramızdan ayrılan İngiliz ama Fransız ikonu Jane Birkin’in adını taşıması ve ince el işçiliğinin dışında Birkin’lerin en güçlü marka özelliği tezgah altında tutulup, on binlerce doları her ödeyene satılmaması.

        Statü sembolü nesnelerle bir örnek dolaşan Victoria Beckham veya Kim Kardashian gibi ünlülerle aynı kulübe üye olmak için didinenler mağaza satış fiyatlarının da üstünde bedeller ödeyerek internetten ikinci el kaldırıyor çantaları. PurseForum gibi forumlarda “Nasıl Birkin edinebilirim” soruları yığılıyor, mahrem odadan çanta çıkarması için satış görevlilerini kafakola getirmenin taktiklerini verenler çıkıyor.

        Bazı tepesi atanlar ise Fransız markasına karşı dava yoluna başvurabiliyor.

        İşte Hermes’ten alışveriş yaptıkları halde (ikinci) Birkin’e erişemeyen Californialı bir çift, geçenlerde şirket aleyhinde toplu dava açtı. Toplu davadan amaç, Birkin’e diğer erişim şikayetçilerinin de yargı sürecine dahil olabilmesi. Davacılar Tina Cavalleri ve Mark Glinoga’nın iddiası Hermes International’ın yasa dışı satış pratikleri ve haksız rekabetle antitröst yasasını ihlal ettiği şeklinde.

        Hermes, Birkin’in tescilini elinde bulunduran tek üreticisi olduğuna göre haksız rekabet söz konusu olamaz. Bu bakımdan absürt bir iddia, ancak dava dilekçesi kabul görüyor. Davacıların yasa dışı gördüğü satış pratiği ise tam bir kazıklama taktiği. İddiaya göre mağazada Birkin’in yüz görümlüğü için ayakkabıdan şal ve mücevhere binlerce dolarlık alışveriş yaptırılıyor. Tina Cavalleri de on binlerce dolarlık alışveriş neticesinde Birkin’e kavuşmayı başarmış. Ancak Eylül 2022’de ikinci bir çanta almak istediğinde “sadece sürekli müşterilerimize satabiliyoruz” yanıtını almış. Mağazada daha fazla para harcaması gerektiği için o ay yeni bir Birkin alamamış. Sonraki aylarda harcama yapmış mı, yeni çanta alabilmiş mi, orası belli değil.

        Davacılara göre Hermes müşteriyi sömürüyor. Amerikalı hukukçulara göre ise şikayetçi tarafın pozisyonu zayıf. Çünkü Hermes kendi ürünü üzerinde tekel gücüne ve ürünün dağıtımı konusunda geniş yetkiye sahip, bu da genel olarak tüketiciyi etkileyen bir durum değil. Ayrıca marka, Birkin’i müşteriye göstermek için belli bir harcama kıstası koymadığı gibi tedarik problemini öne sürebilir veya çantayı toplum içinde taşıyacak kişinin temsil yeteneğini de göz önüne alabilir.

        ÇİN MALI HIZLI MODAYLA MÜCADELE

        Bu arada Atlantik’in öte yakasında…

        Fransa’da, online alışverişlerde lebaleb kapışılan ucuz moda ürünlerinin satışını kısıtlamak amacıyla yasa çıkarılması gündemde. Hedefte, küresel yayılım gösteren iki şirket var; 3.99 Euro’luk tişörtler, 15 Euro’ya jean’ler hep Çin kökenli bu iki şirketten. Fransız parlamentosunun alt kanadında kabul edilen ve alıcılara ek vergi yükü getiren yasa teklifi Senato’nun onayını bekliyor. Yasaya göre hızlı moda üretimi ucuz mallar “kullan-at” niteliğiyle çevre kirliliğine yol açıp iklim krizine ağır karbon yükü bıraktığı gibi Asya'nın güneyinde ucuz emek sömürüsüne de dayanıyor.

        Fransız lüks markası Hermes Birkin’e erişim davasıyla Fransa’nın ucuz Çin markalarıyla mücadelesi arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Ekolojik bir bağlantı var, oraya da geleceğiz.

        Yasa teklifini hazırlayan milletvekili Anne-Cecile Violland, Cumhurbaşkanı Macron’u destekleyen merkez sağdaki Ufuklar (Horizons) partisinden. Yasayla ilgili verdiği röportajda hızlı moda denilen fenomeni dünyanın en kirli endüstrisi diye niteliyor, bu iş modeliyle mücadele ettiğini söylüyor Violland.

        https://www.instagram.com/p/C4ilk6KqmQd/

        Aslında Violland'ın anlattıklarında ilk bakışta doğruluk payı yüksek; hazır giyim sektörü, küresel karbon salımının yüzde 10’undan sorumlu – hava ve deniz taşımacılığının payından çok daha fazla. Sektör frenlenmediği takdirde 2050’deki payı yüzde 26’ya yükselecek. Kullan-at tekstil parçalarının üretildiği Asya ülkelerinde su ve toprağın çok yoğun kirlenmesi cabası. Üretim sonrası ekolojik bilanço da ağır, yıkamayla birlikte sentetik lifler suya karışıyor, atıldıktan sonra çöplüklerde birikiyor.

        Violland, hızlı modanın sosyal bilançosunu da şöyle anlatıyor; piyasada orta segmente hitap eden Avrupa’nın küçük ölçekli moda markaları ucuz rekabet yüzünden topu atıyor, Fransa’da Kookai ve Naf Naf gibi ünlü markalar birer birer yok oluyor. (Yasa teklifinde korumacılık olmadığını söylüyor ama sözleri o kapıya çıkıyor). Hızlı modayı üretenlerin durumu da daha iyi değil. Bangladeş’te fabrika işçileri kimyasallara karşı korunmadıkları için ağır hastalıklara yakalanıyor. Giysilerin yüksek polyester içeriği alerjilere ve hormon sisteminde hasara yol açabilir.

        Fransız vekilin anlatımına göre, özellikle gençleri ilgilendiren birçok toplumsal meselede olduğu gibi yine Çinli TikTok sorumlu, çünkü ucuz parçaların modası o mecradan “son dakika indirim fırsatları” pompalayan reklamlarla yayılıyor.

        ABD ve bir ölçüde Avrupa’da TikTok muhalefeti konforlu bir alan. Oysa Wall Steet Journal’ın haberine göre Çin şirketlerinden biri 2 milyar dolarlık hacimle Meta’nın bir numaralı reklam müşterisi durumunda.

        Hızlı modayı önleme yasasına göre tedarikçiler Fransa’daki online reklamlarında üretimin ekolojik sonuçlarına dikkat çeken banner kullanmakla yükümlü. Böylece tüketicide farkındalık hedefleniyor. Ayrıca Fransız müşterilere 2025’ten itibaren her birim için beş Euro, 2030’tan itibaren de 10 Euro ek ödeme yükümlülüğü getiriliyor; ürün fiyatı iki katına çıkabiliyor. Devletin tahsil ettiği bedel, tekstil ürünlerinin ekolojik geri dönüşümünü finanse eden Refashion örgütüne aktarılıyor. Şirketlerin sosyal medyadaki reklamları yapay zeka aracılığıyla tespit ediliyor ve reklam yasağını ihlal eden influencer’lara 15 bin Euro’ya varan cezalar geliyor.

        GANA ÇÖPLÜKLERİNDE GİYSİ DAĞLARI

        “Artık tekstil atıklarımızı ihraç etmek istemiyoruz. Parasını ödeyip satın alıyor, sonra başımızdan atmak için, aşırı tüketimin çöp kutusu haline getirdiğimiz Afrika ülkelerine gönderiyoruz” diyor Violland.

        Orası doğru ama örneğin Gana’daki çöp dağlarında biriken tekstil atıklarında Avrupa şirketlerinin sorumluluğu var. Dünyanın en büyük hızlı moda üreticileri Avrupa Birliği üyesi İspanya ve İsveç kökenli ama hedefteki markalar Çinli. Çünkü onlar, Türkiye’de de çokça şubesi bulunan İspanyol ve İsveçli hazır giyim markalarına göre daha ucuz ve bugün alım gücü önceki kuşaklara çok daha düşük genç kitleye hitap ediyor; Avrupa’da ve dünyanın her yerinde.

        Bu bağlamda soru şu: İspanyol firmasının “Çin malı” ürünüyle, Çinli şirketin ürünü arasında ne fark var? Violland’ın yanıtı: “Tabii ki fark yok, çünkü hepsi aynı fabrikalarda üretiliyor.” Ancak Avrupalı firmaların geri dönüştürülebilirlik ve su tüketimi gibi ekolojik kriterlerde kaynak tasarrufu yönünde çaba harcadıklarını ekliyor.

        Peki dar gelirlinin bütçesine göre modaya erişim hakkı neden elinden alınsın? Onun da cevabı var: Çin şirketinden 2’şer Euro’ya beş tişört yerine şu ünlü Fransız spor mağazaları zincirinden 10 Euro’ya tek tişört satın alan kişi aşırı tüketimden de kaçınmış olacak Violland’a göre. Hem zaten kullan-at müşterileri arasında üst gelir mensupları ve zenginler de var.

        Aşırılık derken, peki aşırılığın nirvanası Fransız lüks markaları ne olacak, onlarla da savaşmak gerekmiyor mu? Cevap: “Lüks markaları çok daha az parça üretiyor. Eğer 2 bin Euro’luk bir elbisenin ekolojik suçu varsa, müşteri bunun da bedelini ödeyecek. Gerçi bu durumda 10 Euro çerez parası olur, o da ayrı.

        PETA’DAN TİMSAH İTİRAZINA DEVAM

        İşte o az üretilen lüks parçalar da bir noktada ekolojik damara dayanıyor. Hermes davasından girmişken Birkin Croco’ya gelelim mesela.

        Hayvanlara etik muamele örgütü PETA 2015’te korkunç bir video yayınlamıştı. Krokodil Birkin çantanın üretimi için bir timsah çiftliğinde canlı canlı derisi soyulan hayvanlara uygulanan vahşetin görüntüsüydü. Bu eziyete tanık olan Jane Birkin, timsahlara etik muamele koşulları sağlanıncaya kadar adının Birkin Croco’dan çıkarılması için harekete geçmişti. Piyasaya 1984’te çıkarılan çantalar için aldığı yıllık 40 bin dolar telif hakkı ücretini çeşitli hayır kurumlarına bağışlayan Jane Birkin ile Hermes arasındaki müzakereler uzlaşmayla sonuçlanmıştı. Marka yönetimi görüntülerin münferit olduğunu ve çiftlik hakkında soruşturma yürütüldüğünü söylüyordu.

        O tarihte mesele öylece kapandı. Ancak geçen yıl Jane Birkin’in ölümü üzerine PETA bir kez daha krokodil çanta üretimine son verilmesini istedi; “Birkin adına doğal yaşamı katletmekten vazgeçin, egzotik hayvan derilerini kullanmak yerine doğaya saygılı, zulümden arındırılmış malzemeden modern Birkin’ler, aksesuarlar yaratın” dedi.

        PETA çağrıda bulundu ama eski egzotik usulle devam.