Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Harvard'daki istifanın perde arkası

        Harvard’ın ilk siyah başkanı Claudine Gay’in istifaya zorlanmasının altında bir sürü konuşulan neden var: İsrail lobisinin üniversiteye yaptığı baskı; Gay’in İsrail-Hamas arasındaki savaşta kampus protestolarını ve ifade özgürlüğü dengesini koruyamaması; Kongre’deki ifadesinde büyük bir gaf yapması; bağışçılar, mezunlar, öğrenciler, akademik kadro ve dış sesleri idare edememesi; akademik kariyerine intihal lekesinin yapışması.

        Aslında Harvard bütün krizi idare edebilirdi. Gay de görevinde kalabilirdi ama özellikle intihal lekesine rağmen o koltukta oturması mümkün değildi. Gidişinde birçok faktör ayrı ayrı etkili oldu, intihal iddiaları ise öldürücü darbeyi vurdu. Resmin bütünündeyse Amerikan sağının yıllardır ısrarla sürdürdükleri Harvard gibi elit eğitim kurumlarını ele geçirme planı yatıyor. Ve ilk kelleyi aldılar.

        BÜYÜK YER DEĞİŞTİRME TEORİSİ

        Amerika’nın elit eğitim kurumları abartılı eğitim ücretleri kadar eski mezunlarının ya da kendi adlarına prestij sağlamak isteyenlerin bağışlarıyla ayakta kalıyor. Hatta çoğu zaman bağışlar öğrencilerin ödedikleri ücretlerden çok daha önemli. Murat Ülker bile obezite başta olmak üzere kronik metabolik hastalıkları önlemek için Harvard’a 24 milyon dolar bağışladı.

        Bu bağışlar yüzünden üniversite yönetimleri para musluklarını mutlu etmek zorunda. Hatta üniversitelerin artan maliyetleri yüzünden son yıllarda başkanların en önemli işlevi para toplamak oldu. Akademide dekanlığa, rektörlüğe yükselmenin kriteri adres defteri ve bu defterde kayıtlı isimlerin pamuk ellerini ceplerine attırabilme becerisi uzun zamandır.

        Claudine Gay başarılı bir öğretim üyesi ve dekan olmasının ötesinde zamanın ruhuna da uygun bir başkandı. 400 yıl önce beyaz Protestan erkekleri yetiştirmek için kurulan, geçmişinde kölelik olan, uzun yıllar beyazların egemenliğindeki bir kurumun çağa adapte olduğunun yüzüydü. Haiti’li göçmen bir ailenin kızının da bir gün Harvard gibi köklü bir kurumun başına gelebileceğini kanıtladı.

        2020’de “Black Lives Matter” hareketinin tetiklemesiyle dünya bir yandan eşit temsil, çok kültürlülük, beyazların egemenliğinin kırılmasını tartışmaya başladı. Diğer yanda ise ayrıcalıklarını doğal hak sayan, konumlarını kaybetmeye razı olmayan ya da pastayı paylaşmak istemeyenler, bazı beyazlar endişe içindeydi. Özellikle aşırı sağ başka ırklara mensup insanların önemli konumlara gelmesiyle birlikte—Obama’nın başkanlığı gibi—azınlıkların sayısının artıp beyazların yerine geçeceği endişesini yaşamaya başladı.

        Beyazlar özellikle ABD gibi gelişmesini köleliğe dayanan ülkelerde beyazlar kendilerinin ayrıcalıklı bir olduğuna içtenlikle inanıyorlar. Google’ı Hint kökenli biri yönetiyor, Coca-Cola’nın başına bir Türk atanıyor, siyah başkan seçiliyor, bir Kore filmi Oscar kazanıyor… Ama birileri de bundan rahatsız oluyor. Oturdukları yerde topluma hiçbir katkıda bulunmayanlar, kendilerini geliştiren göçmen çocukların başarılarını kabullenemiyorlar. Onlara göre ülke elden gidiyor, kurumlar bunun göstergesi.

        Azınlıkların toplumu ele geçireceği endişesini yayan “büyük yer değiştirme teorisi”nin en büyük alıcısı vasıfsız beyazlar. Onları manipüle edense aşırı sağın demagogları, sağdan çıkarı olan muhafazakar milyarderler, etki grupları.

        Claudine Gay de göreve gelir gelmez, daha İsrail-Hamas savaşından önce, birileri onu nasıl devireceğinin planını yapıyordu. Amerika’da gençler arasında İsrail karşıtı gösterilerin ivme kazanması bulunmaz bir fırsat verdi.

        İNTİHAL MESELESİ

        Amerikan aşırı sağının demagogları sadece İsrail karşıtlığıyla kelle alamayacaklarını bildikleri için Gay’i akademide zor durumda bırakacak açığını aramaya başladılar. Sağcı zenginlerin de desteğiyle Gay’in doktora tezinde intihal örneklerine rastlandı.

        İntihal konusunda özel bir parantez açmak zorundayım.

        Doktora yapanlar bunun çok yavaş işleyen öldürücü bir süreç olduğunu iyi bilir. Tez yazan kişi dünyadan kopar, literatüre boğulur, bir süre sonra sayfalar, satırlar, yazarlar, alıntılar birbirine girer, yazma ve bitirme hırsıyla bilgiler bulanıklaşır. Bu süreçte zaman zaman cümleler birbirine benzeyebilir, alıntılar karışabilir, çift tırnaklar gözden kaçar.

        Her tezde hata vardır. Bazen basit bir dikkatsizliktir, bazense art niyet. Ama ikisi arasındaki farkı anlamak mümkündür; zaten bir tez birkaç kişinin onayından geçer, onların önünde savunulur, didik didik edilir.

        Claudine Gay bir-iki yerde alıntı yaparken bunu net olarak belirtmemiş. Bir yerde de bazı cümleleri bir başka çalışmadaki cümlelere benziyor. Özellikle metodoloji bölümünde bu gibi benzerlikler normal. Sosyal bilimcilerin birçok cümlesi de birbirine benzer. Gay’in “intihal” olduğu söylenen cümleleriyle ne sonuca ilişkin, ne bulgulara dair, ne de literatür özetinde var. Akademide intihal sonuca etki etmeyecek birkaç cümlenin benzemesi ya da yanlış alıntı yapılması değil, daha çok bulguların, tezlerin birebir kopyalanmasıdır. Böyle bir durum yok. Araştırması ve buldukları kendi emeğinin ürünü, orijinal. Gay’in uygunsuz alıntı yaptığı iddia edilen akademisyen bile intihal olmadığını söylüyor.

        Hayatın ironisini gözden kaçırmamak gerek: Gay’in kellesini isteyen intihal avcılarından sağcı milyarder Bill Ackman’in MIT’deki öğretim üyesi eşinin tezinde de benzer intihal bulgularına rastlandı. Boşuna her tezde hata vardır, demiyorum. Ama Harvard’ın başkanının tezinde bir-iki ufak hata görünce üzerinde tepindiler.

        KURUMLARI ELE GEÇİRİYORLAR

        Aşırı sağ uzun yıllardır Harvard gibi elit eğitim kurumlarına takık. Üniversitelerin ülke demografisine uygun bir öğrenci gövdesi oluşturmak için benimsedikleri pozitif ayrımcılık kabul kriterini yargı yoluyla, yıllar süren bir mücadelenin sonunda iptal ettirdiler. Zaten sağın 50 yıllık bir hayali yargıyı ele geçirmekti, Trump’ı kullanarak büyük ölçüde kavuştular. En yüksek yargı makamı olan Anayasa Mahkemesi’nin birkaç kuşak boyunca aşırı sağın kontrolünde olması garanti altına alındı.

        Üniversiteler ele geçirilmesi gereken bir başka kale. Aşırı sağ, bu elit eğitim kurumlarının liberal, Amerikan soluna yakın bireyler yetiştirdiğinden şikayetçi. Buralardan mezun olanlar da ağırlıkla Demokrat Parti’ye oy veriyor. “Ivy League” okullarının en muhafazakarı olarak bilinen Dartmouth’ta bile öğrencilerin çoğunluğu Demokrat. Uzun vadede daha fazla Demokrat seçmenin oluşması aşırı sağın çıkarlarına uygun değil, dolayısıyla sorunun kökü olduklarını düşündükleri yerleri hedef alıyorlar. Aslında İsrail de intihal de bahane.

        Bana ODTÜ ya da Boğaziçi’nin içinin boşaltılması, dünya sıralamasında bilinçli bir şekilde geriletilmesinden farksız görünmüyor bu yaşananlar. Harvard da bu tuzağa düşerek çok kötü bir sınav verdi.