Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik "Ayar verme çabaları komik görülüyor"

        HABERTURK.COM / ÖZEL HABER

        Hafta içinde BDP’nin başlattığı, “İki dilli yaşam” tartışmasına dün Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de bir açıklamayla katılması, tartışmayı bağlamından koparıp daha "eski" bir yola soktu.

        Türkiye yıllar konuştuğu "asker sivillerin işine karışmalı mı" tartışmasına geri döndü.

        TABELADA İKİ DİL

        BDP'li siyasetçiler "İki dilli yaşam"dan bahsederek, Türkiye'de ikinci bir kültürün olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söylemiş, örnek olarak da Güneydoğu'da kentlerin girişindeki "Hoşgeldiniz" tabelalarının hem Türkçe hem de Kürtçe yazılabileceğini göstermişlerdi.

        Bunun üzerine dün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin internet sitesinden yapılan açıklamada, “Dilimiz üzerine yapılan tartışmaların, cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir” denilmiş, TSK’nın ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olacağı vurgulanmıştı.

        Bugün AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in Vatan gazetesine verdiği görüşler, Genelkurmay'ın açıklamasına en sert tepki mahiyetindeydi.

        "ASKER KENDİ GÖREVİNİ YAPSIN"

        “Asker kendi görevini yapsın. Genelkurmay’ın siyaseti denetlemek gibi bir görevi yok” diyen Çelik şunları söylüyordu:

        “Genelkurmay’ın bu tür eskiden gelen bazı yanlış alışkanlarını artık bir tarafa bırakması gerekir. Askerin her meselede pozisyon belirtmesi çok yanlış. Her meselede illa da Genelkurmay olarak siz açıklama yapmak durumunda değilsiniz. Söylenmesi gerekeni siyaset kurumu söyler, yargı kurumu söyler. Bu askerin görevi değil. Asker kendi görevini yapsın. Askerin görevi ülke savunmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de böyle olur olmaz her meselede söyledikleri çok haklı ve doğru da olsa açıklama yapması yanlıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine anayasa ve yasalarla biçilmiş görev sınırları içinde kalmalıdır, böyle siyasi parti gibi her meselede illa da açıklama yapmak durumunda değildir.”

        Çelik, “Ben kurumları vücudun organları gibi görürüm. Organlar uyum ve ahenk içinde çalışırsa vücut sağlamlığı ve sağlığı devam eder. Ama biri diğerinin işini yapmaya kalkarsa orada rahatsızlık başlar” diyerek şöyle devam etti: “Genelkurmay, Anayasa’nın 3. maddesini dile getiriyor. Bu onun görevi değildir. Siyasetin denetim mekanizması Anayasa Mahkemesi'dir. Siyasi partilerin Anayasa’ya aykırı bir faaliyeti varsa görev Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının’dır, gerekeni onlar yapar. Burada Genelkurmay'ın görevi de yetkisi de yok."

        Çelik, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yapması gereken, kendisini ilgilendiren çok daha önemli işler olduğunu vurgulayarak buna da açıklık getirdi: "Örneğin ben daha önce de söyledim, şu Mustafa Muğlalı kışlası meselesi var. Bu kışlanın yerini ve adını hâlâ niye değiştirmezler? Bunu yapsalar, bu bile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin imajını güçlendirir. Genelkurmay bunu yapmıyor ama öte yandan her siyasi meselede bildiri yayınlamaya kalkıyor bu doğru değil. Bunu yaptıkları zaman dışarda da Türkiye’nin, Türk demokrasinin imajı bozuluyor. İşte siyasi vesayet denilyiyor, siyasete asker müdahalesi deniyor, imajımıza çok büyük zarar veriliyor."

        UZMANLAR HABERTURK.COM'A DEĞERLENDİRDİ

        Konuyla ilgili uzmanlarsa, Genelkurmay'ın yaptığı açıklamayla ilgili HABERTURK.COM'a şu değerlendirmelerde bulundu:

        PROF. ÜMİT CİZRE (İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü)

        "TSK, siyasal faaliyetlerini 'askıya alma' taktiği uyguluyor"

        TSK yüksek komuta heyetinin bu son çıkışı temel siyasal tartışmalarda “biz de varız”dan çok “biz hâlâ varız” mesajını vermektedir. Dolayısıyla AYİM’in hükümetin 3 bakanının tasarrufunu haklı bulan son kararından sonra askeri vesayetin artık son bulduğunu düşünenlere de bir cevaptır. Orgeneral Koşaner’in Genelkurmay Başkanlığı'nın çizgisi kaba hatlarıyla belli olmaya başlamıştır: TSK, siyasal rolü ile ilgili olarak “geri çekilme” değil alışageldiğimiz siyasal faaliyetlerini “askıya alma” taktiğini uygulamaktadır. Seçilmiş iktidarla gerilimli ve çatışmacı bir ilişkiye girmemektedir. Ancak, iç ve dış politikada Genelkurmay'ın öncelikli saydığı konularda eski “konuşkan ve siyasete müdahil” diskur terk edilmeyecektir. İki dillilik de böyle bir meseledir. Ben bu çizgide şaşırtıcı ve yoruma değer bir yan göremiyorum. Kurum, üzerinde oluşan yeniden yapılanması taleplerine belli bir direnç ve strateji ile cevap verecektir. Asker-sivil dengesinin yeniden kurulmasında, TSK’nın yapısında, misyonunda, kültüründe ve oynayageldiği role ilişkin alışkanlıklarında kalıcı bir yeniden yapılanmaya gitme görevi askerin değil seçilmis iktidarındır. Bu iş henüz bitmemiştir, uzunca bir süreyi kapsayacaktır. Bu tür siyasal beyanların ve uyarıların verilmemesi doğrultusunda iktidarın kararlı, tutarlı ve sistemli adımlarının sürmesini bekliyoruz.

        SAİT YILMAZ (Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü)

        "Herkes görüş açıklıyor, TSK açıklayınca sorun oluyor!"

        Bugün Türkiye'de Sivil Toplum kuruluşları ya da yazarlar kendi görüşünü açıkladığı zaman sorun olmuyor, ama nedense TSK kendi görüşünü açıkladığı zaman sorun oluyor. Bu açıklamaların doğru bulunmamasını anlamak güç. Neticede ülkenin güvenliğinden birinci derecede sorumlu kurum TSK. İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne Cumhuriyet'i koruma ve kollama görevi vermiş. Dolayısıyla Genelkurmay'ın bu konuklarda görüş bildirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ayrıca Genelkurmay, bu ikinci dil tartışmalarında Anayasa'nın değişmez olan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısını vurgulayan üçüncü maddesine atıfta bulunuyor. Genelkurmay'ın söylediği bir tarafı hedef almak değil, hassasiyetini belirtmek. Bu doğal karşılanmalı, her kurumun açıklamasının doğal karşılandığı gibi.

        FERHAT KENTEL (Sosyolog – Şehir Üniversitesi)

        "Artık TSK'nın bu tür açıklamaları bir şey ifade etmiyor"

        İki şey var. Birincisi, Türkiye'de sivil siyaset askerin vesayeti konusunda çok önemli merhaleler geçirdi. Bu açıklama tamamen anakronik, yani boşluğa düşen bir açıklama. Artık bu tür açıklamaların herhangi bir şey ifade etmesi mümkün değil. Toplumsal ve siyasal olarak sivil siyaset çok daha ileri bir düzeye geçti. Askerin böyle açıklamalarla bir tür 'ayar verme' çabası komik görünüyor artık. Bu anlamda açıklamayı önemli bulmuyorum, ciddiye alınmamalı. İkincisi şu: Peki neden yaptılar böyle bir açıklamayı. Sanki TSK, toplum üzerindeki etkisini hissettirmek için her durumda açıklama yapan, böylece kendisine işlev atfeden bir kurumdu. Dolayısıyla bu konuda sessiz kalması kurum açısından kabul edilemezdi. Sırf bu yüzden, sessiz kalmamak için açıklama yaptılar. "Yoksa siyasette meşru olmayan yerimizi kendi kendimize daha da gayrimeşru hale getiririz" diye düşündüler. Yenilmiş görüntüsü vermemek için yapılmış bir açıklama bu...

        KÖŞE YAZARLARI BU KONUYU YAZDI

        Bugün köşe yazarları da, köşelerinde Genelkurmay'ın yaptığı açıklamayı eleştirdi:

        AHMET HAKAN (Hürriyet)

        Dil muhtırası

        TAM da “Genelkurmay Başkanlığı’ndan bildirilmiştir başlıklı bildiriler artık yayınlanmıyor, ne güzel...” diyordum ki...

        Hevesim kursağımda kaldı.

        Genelkurmay Başkanlığı, eski bir hatırayı yad eder gibi yine bildirdi.

        Askerlerimiz, bu kez BDP’lilerin başlattığı “iki dilli hayat” tartışmasından rahatsız olmuşlar.

        “Endişeyle izliyoruz” diyorlar. “Biz bu konuda tarafız” diyorlar. Kanun maddelerini falan anımsatıyorlar.

        Bense şu türden gelişmelerin olmasını bekliyorum:

        BİR: Hükümet’ten “Bu konu sizin görev alanınıza girmiyor” diye bir açıklamanın gelmesini...

        İKİ: CHP’den hiç değilse “Bildiri tam zamanında yayınlanmıştır, baştan sona katılıyoruz” diye bir açıklamanın gelmemesini...

        ÜÇ: Medyadan bu bildiriye fazla bir önem atfetmemesini...

        DÖRT: MHP’den “Siz işinize bakın, biz bunlarla mücadele ederiz” diye bir demeç gelmesini...

        İSMET BERKAN (Hürriyet)

        Asker kendi işine baksın!

        Genelkurmay Başkanlığı dün gereksiz bir açıklama yaptı. Gereksiz, çünkü ne bir anlamı var bu açıklamanın ne de içerdiği örtülü tehdit bir işe yarar.

        Olmaz öyle şey ya, yine de bir an için hayal edin, Meclisin kahir çoğunluğu Türkçe'yi yegâne resmi dil olmaktan çıkarmış, bunun için referanduma da gidilmiş çoğunluk 'Evet' demiş, asker ne yapacak? Kendi halkının açık tercihine rağmen darbe mi yapacak?

        Haa Güneydoğu'da tabelalar çift dilli olmuş, bunun Anayasa'da yazılı üniter devlet ilkesiyle ilgisi ne? Veya okullarda aynen İngilizce, Almanca, Fransızca dilinde eğitim verildiği gibi Kürt dilinde de eğitim verilmeye başlanmış, bunun üniter devlet ilkesiyle ilgisi ne?

        Bu konular siyasi tartışmalardır, siyasi partiler konuşurlar, belki bir yere varırlar belki varmazlar.

        Genelkurmay bir siyasi parti değildir, bu tartışmalar içinde siyasi tercih bildiremez.

        EYÜP CAN (Radikal)

        İki açıklamadan çıkan bir soru: Hangi taraf?

        Dün Ankara’da birbiriyle alakasız gibi görünen iki önemli açıklama vardı.

        Biri BDP’nin ‘iki dilli yaşam’ kararıyla ilgili Genelkurmay’ın açıklaması…

        Diğeri Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ile ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklaması…

        Siyasi tartışmada fikri sorulmuş gibi

        Aylardır ‘Balyoz’dan ‘donanma baskını’na kendisini ilgilendiren birçok konuda en küçük bir bilgilendirme bile yapmayan Genelkurmay Başkanlığı sanki siyasi bir tartışmada fikri sorulmuş gibi ‘tarafız’ açıklaması yaptı.

        Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise sadece bir gün önce “Taraf olmamak için kendimi tutuyorum” diyen kendisi değilmiş gibi ertesi gün “Özhaseki’ye sonuna kadar kefilim” dedi.

        * * *

        Dedim ya konular birbirinden bağımsız.

        Ama her iki açıklamanın özü aynı.

        Her ikisi de demokratik açıdan fazlasıyla sorunlu.

        Şimdi ne yapacağız?

        Meşrebimize uygun bir biçimde birini görüp diğerini görmeyecek miyiz?

        Üniter devlet, kişisel dostluk ve hukuk

        Söz konusu olan ‘üniter devlet yapısı’ ya da ‘kişisel dostluk’sa hukukun üstünlüğü ve demokrasi ‘teferruattır’ deyip geçecek miyiz?

        Demokrasiden yana taraf olmak yerine meseleye ideolojik ve duygusal mı bakacağız?

        * * *

        Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner göreve geldiği günden bu yana aslında iyi bir sınav verdi.

        Seleflerinden farklı olarak bırakın siyasi konularda açıklama yapmayı, kurumunu ilgilendiren konularda bile sessiz kalmayı tercih etti.

        İyi ki de öyle yaptı…

        Ama ne olduysa dün tamamen siyasetin konusu olan, MHP’den BDP’ye siyasetçiler arasında kıran kırana tartışılan ‘iki dilli yaşam’ tartışmasında ‘taraf’ olduğunu açıklama ihtiyacı hissetti.

        Siyasetçi susacak mı?

        Sanki açıklamasa Genelkurmay’ın neye ‘taraf’ olduğunu bilmeyeceğiz.

        Ayrıca bildik de ne oldu?

        Asker konuştu diye eskiden olduğu gibi siyasetçi susacak mı? Bir gün önce MHP lideri Devlet Bahçeli Genelkurmay’dan çok daha sert bir dille zaten BDP’yi eleştirmişti.

        Demokratik bir ülkede Genelkurmay’ın görevi siyasetçilerden rol çalmak mıdır?

        * * *

        Gelelim Abdullah Gül’ün ‘kefilim’ açıklamasına..

        Aslında söylenecek fazla bir şey yok; çünkü bir gün önce makamına yaraşır çizgiyi zaten kendisi çizdi.

        Ama maalesef kendi çizdiği sınırı ertesi gün yine kendisi deldi.

        Özhaseki’yi ben de iyi tanırım.

        AK Parti’nin her anlamda en parlak belediye başkanlarından…

        Yolu Kayseri’den geçen hemen herkes Mehmet Özhaseki’nin hakkını teslim eder…

        Ama söz konusu olan, geçmişte yaşanan bir yolsuzluk davası ve ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu birtakım iddialarda bulunuyor.

        İddialar ‘ipe sapa gelmiyor’ olabilir, Mehmet Özhaseki’ye ‘haksızlık yapılıyor’ olabilir; Abdullah Bey, Mehmet Özhaseki’nin dürüstlüğünden, güvenilirliğinden kişisel olarak ‘yüzde yüz emin’ de olabilir ama tüm bunlar şu haliyle siyaset ve yargının konusu olan bu konuda Cumhurbaşkanı sıfatıyla tarafsızlığını bozacağını bile bile Gül’ün çıkıp “Sonuna kadar kefilim” demesini haklı kılar mı?

        Eğer hukukun üstünlüğü ve demokrasiye inanıyorsak kılmaz.

        Bu, asker için de geçerli sivil için de…

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ