Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik İkinci Ahmet Kaya vakası...

        HABERTURK.COM / ÖZEL HABER

        İstanbul Caz Festivali kapsamındaki bir konserde dün Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu'nda yaşananlar, 1999'da Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül töreninde Ahmet Kaya'ya yapılanları akıllara getirdi.

        Değişik ülkelerden sanatçıların katıldığı konserde Aynur Doğan, sahnede Kürtçe şarkı söyleyince önce yuhalandı, ardından Diyarbakır'da şehit olan askerleri gerekçe gösteren grup sloganlar atınca sahneden inmek zorunda kaldı.

        Peki kim kazandı?

        GERİ ADIM ATTIRMAK...

        Galiba şiddet...

        13 askerin şehit edilmesiyle hedeflenen amaç da buydu: Bugüne kadar atılan demokratikleşme adımlarının geri çevrilmesini, kaotik ortama geri dönülmesini sağlamak.

        Çünkü şiddet, demokratik toplumsal atmosferi zehirler, her kesimden şovenist yaklaşımın sesini yükseltmesine, topluma kin ve nefretin hakim olmasına yol açar.

        Tıpkı 12 yıl önce Ahmet Kaya vakasında yaşandığı gibi...

        Öyleyse ne yapmalıydık, nasıl olmalıydı? Yaşanan son gelişmelerde asıl amaç neydi?

        Gazetecilere ve uzmanlara bu soruları sorduk. İşte değerlendirmeleri...

        TAYFUN ATAY (Sosyal Antropolog)

        "Demokratikleşme dikensiz gül bahçesi değil ama yola devam etmeli"

        Çok can sıkıcı bir olay. 12 yıl önceki Ahmet Kaya vakasını hatırlatıyor. 13 şehitle sonuçlanan olay, genel kamuoyunda "Tam barışa gidilirken barışı sabote eden, dinamitleyen eylem" olarak değerlendirildi. Bununla birlikte konserler iptal edildi, bir yas havası oluştu. Böyle bir yas havasının içinde yas tutan, kendi ailesinden birileri katledilmiş hisseden toplum, katil hedefi olarak bu tür semboller var ediyor. Bir tarafta Tarkan konseri iptal ediliyor, Candan Erçetin 'Yiğidim aslanım'ı söylüyor, öbür tarafta Kürtçe bir şarkının akla getirdikleri de böylesi bir yas evine, yasa neden olan acının sorumlusunu işaret etmek oluyor. Bu çok yanlış ve kabul edilemez bir durum. Kürtçe şarkı üzerinden toplumun bir kesimi tarafından, böylesi bir simgesel oluşturulması, derhal önüne geçilmesi gereken bir durum. Sanıyorum Aynur daha sonra dönüp şarkılarını söylemiş. Böyle bir protesto karşısında toplumun diğer kesiminin direnip şarkının söylenmesini sağlaması en gurur verici olanıdır. Şöyle düşünelim, taziye evine, sorumlu sayılan tarafın acıyı paylaşanlarının bile gidebilmesi bir toplum için olgunluk ve gurur göstergesidir.

        Yaşanan çatışmaya dönersek. Sanırım Kürt hareketi de kontrolden çıktı. Çok büyüdü hareket, yeni aktörler hareketin içine katıldı. Bu çerçevede yeni aktörler kendilerince hareket içerisinde daha etkin, tanınır, bilinir olma yolunda emir komuta dışında birtakım inisiyatifler kullanıyorlar. Bir hareket büyüdüğü zaman onun içinde merkezkaç kuvvetler çoğalıyor. Sonuçta Kandil'de de bu konu sorun olarak tartışılmış. PKK o kadar büyüdü ki, tek bir merkezden kontrol edilebilme imkânı azalıyor. Bir anlamda da kendi derin PKK'sını var ediyor. Bu olayın ülkenin farklı bölgelerinde istenmedik yansımaları, insanları birbirinin karşısına getiren sonuçları oluyor. Aynur'a yapılan da bunlardan biri. Ama burada yılmadan, demokratikleşme sürecinin daha da ileriye gitmesi için çaba harcanacak. Demokratikleşme süreci Kürt sorunu açısından dikensiz gül bahçesi değil. Yolda yürüyorsun ve ayağına dikenler batıyor. Bunları göze alarak yola devam etmek lâzım.

        NİHAL BENGİSU KARACA (Habertürk Yazarı)

        "Kürtçe ile PKK'yı ayırd edebilmeliyiz artık"

        Aynur Doğan'ın başına gelenler son derece üzücü. Kürtçe ile PKK'yı ayırd edebilmeliyiz artık. Türkler bu iki şeyin birbirinden farklı şeyler olduğunu anlamalı. Bu arada Kürt politikacılar da bu konuda yardımcı olmalı. Ama ne yazık ki olmuyorlar, 13 şehitle ilgili haberlerin geldiği gün bakıyorsunuz, Aysel Tuğluk 'demokratik özerklik ilanı'nı içeren metni okuyor. Bastıra bastıra anayasa ihlal ediliyor. Aynur Doğan'ın şarkılarını söyleyemeden pet şişe ve minder yağmuruna tutulmasını kınıyorum. Keşke 13 askerin ölümüyle ilgili bir üzüntüyü içtenlikle paylaşsa ve öyle başlasaydı konserine. Fakat sonra düşününce bu 'keşke'den utanıyor insan. Çünkü aslında, kimse bir aşk şarkısı söylemeden önce, 'son olaylardan dolayı üzüntülerini belirtmek' mecburiyetinde değil. Bir Türk piyanist Almanya'da konser vermeden önce Ermeni soykırımını kınamak zorunda değil. Ben bir konferans vermeden önce 11 Eylül'ü İslamcılar mı yaptı ya da yapmadı meselesini yani 'biz terörist değiliz'i anlatmak zorunda değilim. Teoride böyle bir mecburiyet yok, demokrasi dediğimiz andan itibaren yok, olmamalı. Ama ne hazindir ki, belirli bir kimliğe mensup olanlar her zaman bu sopa altında işlerini icra etmek durumunda kalıyorlar. Çünkü bir anda Aynur Doğan'a bakan yüzlerce kişi onun resminde o 13 askeri görüyor. O andan itibaren sanatçının ya da muhatap olunan şahsın bireyselliği, icraatı, kişi olarak değeri filan süpürülüyor. Sanat ya da bilgi hükümsüzleşiyor. Şiddet tırmandıkça olan, hep Aynur gibi insanlara olacak. Kitlelerin öfkelerinin, streslerinin yansıdığı yer, hep böyle görünen, kamuoyunun önünde, ortada olan kimseler olacak. Bu süreçten korkmuyorum desem yalan söylemiş olurum.

        ALPER GÖRMÜŞ (Taraf Yazarı)

        "PKK'nın yapmak istediği de Türk tarafında şoven duyguları harekete geçirmek"

        Öncelikle çok üzüldüm, Aynur'u çok severim. Ben bunu Wodoo büyüsü meselesine benzetiyorum. İğneyi senin benzerin bir oyuncağa batırıyor ve bu sende bir şey yaratıyor. Ama sonuçta hakiki insan hayatları sözkonusu. Bir şeyi unutuyoruz. Bunun anlamı ne? Çünkü herşey arka planda kalıyor. 33 şehit er meselesinden sonraki bütün örneklerin çetelesini çıkarsak, ortaya açıkça şu çıkıyor: Amaç dinamitlemek, bir süreci dinamitlemek. Bu ya devletin karanlık tarafından geliyor ya da PKK'nın karanlık tarafından. Bu örnek özellikle çok ilginç çünkü özellikle Öcalan'ın inisiyatif aldığı ve "15 Temmuz'un da önemi yok artık" dediği, barış konseyi laflarının edildiği bir zamanda meydana geldi. Üstelik bu olay üç kişinin kaçırılmasıyla başladı. Onun nereye gideceğini, bu tarafta nasıl bir duygu yaratacağını bilmiyor mu yapanlar? Biliyorlar. Dolayısıyla herkes hangi sonucu alacağını bilerek yapıyor. Ben tesadüf olarak görmüyorum bütün olan biteni. Bu da, Aynur konserinde doğan sonucu doğdurmak üzere üretilmiş bir şey. PKK'nın yapması, askerlere tuzak kurması Kürt tarafından çok Türk tarafına yönelik. Oradaki şoven duyguları harekete geçirmek ve süreci kesmek için. Amaç bu. Bunun benzerini irtica meselesinde de yaşadık. Uğur Mumcu ve diğerleri öldürülünce bunların tamamının hakikatte radikal İslamcılar'ın işi olmadığını, en fazla en fazla onların tetikçi olarak kullanıldığını, ama asıl derdin başka olduğunu ve her seferinde de sonuç aldıklarını gördük. Ama o artık kolay değil. Orada yeteri kadar tecrübe birikti ve artık yapılamıyor. Yapılsa ne anlama geleceğini hepimiz biliyoruz çünkü. Ama bu daha hassas bir mesele olduğu ve hâlâ yeteri kadar tecrübe birikmediği için yine istenen sonucu üretiyor. İstenen sonuç da Aynur konserinde olan hikâye. Ahmet Kaya vakasından 12 yıl sonra aynı noktaya geliyoruz. Normalde ne dersin? Ahmet Kaya'yı, şunu bunu yaşadık, artık bir sürü şey birikti, her barışa doğru giden noktada bir şey oluyor bakıyorsun... Böyle bir durumda insanlardan ne beklersin normalde? Evet ya, birileri bizim duygularımızla oynayarak bir şey yapmaya çalışıyor, ben de sakin kalmaya çalışayım, tamam üzüleyim, kahrolayım ama sakin kalmaya çalışayım, bu bir oyun, oyuna da gelmeyim... Böyle bir sağduyuyu malesef göremiyoruz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ