Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Sanat Nazım Hikmet kadın düşmanı mıydı?

        Taraf Gazetesi Yazarı Halil Berktay, Nazım Hikmet'in kadına bakışına yönelik ipuçları veren "Kızım, sana söylüyorum, çok açık giyiniyorsun... Ne demek oluyormuş kadınların erkek gibi pantalon giymesi? Memleketimizde yabancı icadı iki tuhaf akım vardır, hayvan sevenler ve feministler..." sözlerini köşesine taşıdı.

        İşte Berktay'ın yazısı:

        Çok sevdiğim iki însandan birînin altı yıl önce, diğerinin geçen hafta ölümü, değerleri ve umutlarıyla birlikte bütün bir dönemin de gene ve bir kere daha kapanması anlamına geldi. İlk, Sovyetlerin çöküşüyle kapandı bu dönem; Mehmet Ali Aybar öldüğünde tekrar kapandı; Mihri Belli ve Nihat Sargın öldüğünde tekrar kapandı; o kuşakların ünlü-ünsüz her mensubu öldüğünde tekrar kapanıyor. Beniım, bizim, bizlerin gençliğimiz de her seferinde biraz daha ölüp uzaklaşıyor onlarla birlikte. Ne ki, pek nostaljiyle ve idealize ederek baktığım da söylenemez o gençliğe. Hatırlamak, evet; sürekli güzellemek ve mutlaklaştırmak, hayır.

        Bu da, yakında ı Mayıs 77'den geçerek dönmeyi umduğum sosyalizm tartışmasına bağlanan bir iplik tabii. Oradaki pozisyonum belli; sosyalizm transandantal değil tarihsel bîr kategori; başlı ve sonlu bir kategori — ve böyle dediğim, böyle baktığım anda da ister istemez bitmiş, tükenmiş bir tarihsel kategori benim için. 150 yıl boyunca taşıdığı, tercüman olduğu (daha fazla demokrasi gibi, özgürlük ve sosyal adalet gibi) özlemlersürecekse, sosyalizm bayrağı altında değil, başka ad ve kılıklarla sürecek. Öte yandan, sosyalizmin üç büyük ideolojisinden biri olduğu 19. ve 20. yüzyıl tarihinde, maalesef bitmeyen şeyler de var, insanlığın büyük trajedilerden bir türlü ders çıkaramayan dar kafalı politikacıların dört elle sarıldığı. Bunlardan biri, ister Hristiyan ister Müslüman, ya da ister Nazi ister Stalinist, her tür ataerkil muhafazakârlığın — ve şimdi de Başbakan Erdoğan'ın — gündeme getirdiği Sosyal Darwinist "büyük nüfus" takıntısı ile, uzantısında, erkek devletin ve erkek elitlerin kadın bedeni üzerinde hak îddiaları.

        Ve bence, proto-faşizm gibi genel ideolojik arkaplanlar da dahil, temelinde korku yatıyor: birincisi, "milli öteki"lerimizin, (Fransızlar için) Almanların, (Almanlar için) Slavların, (Osmanlı Türk-Müslüman nüfusu için) Hıristiyanların, özellikle de Rum ve Ermenilerin, (bir zamanlarSovyetler için) Türkînüfus gruplarının, (Sırplar için) Arnavut Kosovalıların, (Han Çinliler için) Tibetlilerin veya Uygurların, (bugünkü TC için) Kürtlerin "biz"den daha hızlı çoğalacağı ve şu veya bu coğrafyada üstünlüğü ete geçireceği korkusu. İkincîsi îse düpedüz bir erkek zaafı: kişilikli; kendi ayakları üzerinde duran; cinsel tercihlerini de özgürce yapabilen; modern hayatın akışı içinde, çeşitli ortamlarda farklı erkekler tanıyıp onlarla birlikte olma olanağını elde eden kadının, (erkeklerin sırf kendilerine alıkoymak istediği) bu hakkı istediği, dilediği gibi kullanması ihtimalinden dehşetekapılan patriyarkinin, imtiyazlı konumunu koruma kaygısı. Bunun için, gelsin biryığınahlâkvaazı; nezaman kadın özgürlüğünün genişlemesi (yada,daraltılmasına karşı tepkilerve mücadele) söz konusu olsa, gelsin (5 Haziran'da Mehmet Şevket Eygi'nin Mittî Gazete'de yaptığı gibi) "fuhşiyatla savaş" sancağının açılıp, kadını gerisin geri "aile ve annelik hapishanesi"ne tıkma çabası.

        Çok yeni değil, kuşkusuz. İslâm alemiyle de sınırlı değil; Avrupa'da, daha 19. yüzyılın ikincî yarısında, orta sınıfların kent yaşantısı bağlamında kadınlar kamusal alana adım atar atmaz, bu yeni ve güçlü kadın tipinin çok ileri gitmemesi için nasıl kontrol altında tutulacağı, ne gibi yeni söylemlerle "erkeği"nin yanından ayrılmamasının sağlanacağı arayışlarının da baş gösterdiğini görüyoruz. George Bernard Shaw Candida'sını alalım; nedir mesele ? Papazjames Morell'in mutlu evliliği sarsılıyor, çünkü ortaya tehlikeli bir rakip çıkmıştır ve karısı Candida birini seçecektir — ya kocasını, ya da genç şair Eugene Marchbanks'i. Önce ödü patlar ama sonra rahatlar Morell, çünkü karısı tercihini gene ondan ve aile yuvasından yana kullanmış; "zayıflığı ve yalnızlığı"ndan başka sunacak bir şeyi olmayan 0 bohem delikanlıyla çekip gitmemiştir. Bir yönüyle, Kraliçe Victoria döneminin son derecesathî ve konvansiyonel "burjuva ahlâkı"na bir eleştiridir kuşkusuz. Kadının seçme hakkı tartışılamaz, Öte yandan Candida "olgun ve makul" bir tavır almış, aşırıya gitmemiştir. Bunun, "aile babası" erkeklerin derin cinsel yenilgi kaygılarını teskin edici yanını da görmek gerekir.

        Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu korku ve endişeler büsbütün artacak; eski toplumsal cinsiyet rollerinin altüst olması, özellikle yeni hizmet sektörlerinde kalabalıklaşan yeni kadın tiplerine karşı "cinsel Bolşevizm" suçlamasını da beraberinde getirecektir. 1920'lerin dar kalçalı, saçı topuzlu garçonne'larının, diyor Mark Mazovver, bencil zevkleri uğruna milletin geleceğine boşvermişlikleri (kime?) ürkütücü geliyordu. "Sigara içen, saçını kısa kestiren, pijamayla veya spor kıyafetlerle dolaşan, gitgide erkek arkadaşlarına benzeyen" bu androjenlerden, sorumlu bir annelik nasıl beklenebilirdi?

        İlginçtir; Türkiye'nin 1930'lardaki en radikal aydını olarak temayüz eden Nâzım Hikmet de aynı kafadaydı. Sovyet devrimini yaşamıştı; üstelik, bir erkek olarak hep sayısız kadına âşık oluyor ve sonra hep terk ediyordu (Pirâye ve Münevver'e varıncaya dek) — ama gazete köşelerinde, ahlâkçı vaazlar vermekten de geri durmuyordu kadınlara karşı. "Kızım, sana söylüyorum, çok açık giyiniyorsun. Kızım, çok boyanıyor, modayı fazla izliyorsun." Ya da : "Ne demek oluyormuş kadınların erkek gibi pantolon giymesi ? Oldu olacak, sakal ve bıyık da bıraksınlar bari." Ya da: "Memleketimizde yabancı [= emperyalizm ?!] icadı iki tuhaf dernek veya akım vardır; biri hayvan sevenler, biri de feministler." Dahası: "Çeşitli hayvanları mesleklere benzetmek mümkünse, ben feministleri en çok devekuşuna benzetırim."

        İnanmıyor musunuz, bu kadar kadın düşmanı olabileceğine? O yıllardaki gazete yazılarını açıp okur, siz de görürsünüz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ