Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Sanat Abdullah Kılıç'ın Necip Fazıl'ın Adnan Menderes'e yazdığı mektupları yayınlaması üzerine başlayan "para" ve "kumar" tartışmasını biraz yumuşatmak için, şairin 1930'larda yaşadığı ve sanatında dönüm noktası olan ama karşılıksız kalan büyük aşkını hatırlatm

        Abdullah Kılıç'ın Necip Fazıl'ın Adnan Menderes'e yazdığı mektupları yayınlaması üzerine başlayan "para" ve "kumar" tartışmasını biraz yumuşatmak için, şairin 1930'larda yaşadığı ve sanatında dönüm noktası olan ama karşılıksız kalan büyük aşkını hatırlatmak istedim... İşte, Necip Fazıl'ın "Çile" isimli meşhur şiirine ilham veren bu aşkın belgesi olan mektuplar...

        Abdullah Kılıç, Necip Fazıl'ın Adnan Menderes'e yazıp yardım talebinde bulunduğu bazı mektuplarını yayınlayınca ortalığı bir toz-dumandır kapladı...

        Şimdi günlerden buyana Necip Fazıl konuşuluyor, hadiseleri bilenler sükûta bürünmüş vaziyette ama "Üstadın böyle şeyler yazması imkânsız" deyip şaire toz kondurmayanlar da var...

        Dikkat ettiniz ise, Necip Fazıl'ın Başbakan Adnan Menderes'e gönderdiği mektupların yayınlanmasının ardından hiç de hoş olmayan ve gereksiz bir başka tartışmanın daha başladığını görmüşsünüzdür: Şairin kumar merakının, yani özel hayatının gündeme getirildiğini...

        SANKİ VAZİFEYMİŞ GİBİ

        Necip Fazıl'ın kumar düşkünlüğünün şiiri ile hiçbir alâkası bulunmamaktadır. Bir tarafta sanatı, diğer tarafta ise özel hayatı vardır, bu ikisi birbirinden tamamen ayrıdır ama Türk Edebiyatı'nın en önemli şairlerinden olan Necip Fazıl maalesef toplumdaki kamplaşmanın sembollerinden biri haline getirildiği için şiiri ile özel hayatı kolayca birbirine karıştırılmaktadır.

        Üstelik, ortada "sosyal medya" denen yerlerde son birkaç gün içerisinde yazılan ve kin kokan mesajlar meselesi de var...

        Abdullah Kılıç'ın Necip Fazıl'a ait mektupları ortaya çıkarmasının ardından başlayan tartışmalar, birilerine ortalığa dökülme imkânı verdi... Şimdiye kadar tek bir özgün belge yayınlamamış, tarihçiliği gazete kupürlerinden toparlayabildikleri birkaç dedikodu ile etrafa saldırmak zanneden, hattâ işi "misyon sahibi oldukları"na inanma tuhaflığına kadar götürmüş olanlara gün doğdu! Üzerlerine hiçbir vazife olmadığı halde tartışmayı herzamanki gibi saldırma ve isimlerini duyurma vesilesi yapıp "Ben de varım, ben de varım!" diyerek önce Twitter'a davrandılar, "İşte, sizin Necip Fazıl'ınız bu!" gibisinden edepsiz mesajlar gönderdiler, ardından TV kanallarını dolaşmaya başladılar ve gereken cevapları da aldılar...

        ÖZEL HAYAT SINIRI

        Bugün bu sayfada Necip Fazıl'ın gençlik yıllarına ait bir aşk hikâyesini anlatıyor ve iki aşk mektubunu yayınlıyorum...

        Mektupları okuduktan sonra bana, "Şairin bu yazdıkları da özel hayatı ile alâkadar değil mi?" diye sorabilecek olanlara peşinen cevap vereyim:

        Necip Fazıl'ın evliliğinden seneler önce yaşadığı bir aşk macerasının hüzünlü hatıraları olan bu mektuplar şairin eserleri üzerinde çok önemli bir tesir yapmamış olsa idi, "Sanatkârın özel hayatıdır, kimseyi ilgilendirmezler" deyip bir köşeye kaldırırdım...

        Türk şiirinin zirvelerinden olan "Çile", ilhamını bu mektupların dile getirdiği aşktan almıştı... Gönlünü kaptırdığı hanımdan beklediği karşılığı alamayan şair hatıralarında bizzat kendisinin de yazdığı gibi bir müddet Beylerbeyi'ndeki bir yalıya kapanmış, "Gaiplerden bir ses geldi: Bu adam / Gezdirsin boşluğu ense kökünde!" diye mısraları ile başlayan meşhur "Çile"sini bu yalıda ve bu aşkın acısı ile kaleme almıştı...

        90'LARA KADAR HAYATTAYDI

        Bu sayfada, Necip Fazıl'ın 1930'ların ortalarında gönül verdiği hanıma hitaben kaleme aldığı mektuplardan ikisinin hem şairin elyazısı ile olan orijinallerinin görüntülerine, hem de tam metinlerine yer veriyorum ama şairin âşık düştüğü hanımın kim olduğunu ve ismini yazmıyor, mektupların orijinallerinde geçen isimleri de kapatıyorum. Zira, Necip Fazıl'ın alâkasını karşılıksız bırakmış olan hanım kısa müddet sonra çok önemli bir başka şairle yine büyük bir aşk yaşayacak, hayata uzun seneler sonra, 1990'larda veda edecekti. İsmini vermem halinde, edebiyat çevrelerinde Necip Fazıl ile âşık olunan hanımın tercih ettiği diğer şair arasında lüzumsuz mukayeselere girişilmesi ihtimali vardı, böyle bir tartışma her iki sanatkârın hatırasını incitebilirdi ve üstüne üstlük, bazı çevreler bu aşkları o hanım açısından başka türlü ifadeye kalkışabilirlerdi...

        Necip Fazıl'a "Çile" gibi bir şâheseri kaleme aldıran bu hanımın isminin edebiyat tarihinin sisleri içerisinde kalması gerektiğine bu sebeple karar verdim...

        İşte, Necip Fazıl'ın bu büyük aşkının kendi elyazısı ile belgeleri...

        Necip Fazıl o kadını 'Gel!' diye emir verircesine davet etmiş ama gönlünü verdiği hanım gelmemişti

        NECİP Fazıl, 1930'lu senelerde yaşadığı aşkını dile getirdiği mektuplarının birinde şöyle yazıyor:

        "......cığım,

        Mektubun beni çok sevindirdi. Fakat, yalnız hâlet-i rûhiyeni bildiriyorsun. Buluşmamız için aklına müspet hiçbir şey gelmiyor. Ne yapacağız? Ben burada, sen orada, her birimiz bir derenin bir kıyısında karşılıklı bekleyecek miyiz? Vaziyetlerimizin bizi ayıran hükümleri birleştirici sâiklerden daha mı kuvvetli çıkacak? İmkânı yok, buna razı olamayız. Karar ve hareket sana düşüyor. Oradan buraya gelecek olan sensin. Eğer ben Ankara'da olsa idim, sen de İstanbul'da bulunaydın, ne yapar yapar sana kadar gelirdim. Halbuki benim bulunduğum iş şartları içinde izin ve imkânın seninkinden daha zor olduğu bir tarafa, bulunmamız lâzım gelen yerde ben varım ve seni bekliyorum. .....'e karşı sıhhî bir bahane bulamaz mısın? Bir aylık, on beş günlük, daha da olmazsa bir haftalık bir izin... Bu bir haftayı ne güzel geçirirdik. Başbaşa verir ve ondan sonrası için çarler mütâlâa ederek. Bilâhare düşünelim.

        Daha ne söyleyeyim? Herşey, senin bu hareketi yapmaktaki arzun nisbetine bağlı. Bugün sana dev gibi, dağ gibi görünen mânialar, şiddetli bir arzunun tepesinden baktığın zaman hemen cüceleşirler. Sana arzun yok demek ister gibi davranmıyorum. Bana kızma fakat arzularını da şiddetli taarruzlarla hırpalama ve üstünkörü ......in telkini altında kalma.

        Seni bekliyorum ve çok yakında göreceğimi ümid ediyorum. Bana derhal aldığın tedbirleri ve hareket zamanını bildireceğini umuyorum. Seni ne kadar özlediğimi tasavvur edemezsin.

        Necip Fazıl.

        Artık bana eve yazma! Şu adres hem daha emîndir, hem de mektubun elime daha çabuk geçmesine yardım eder. Çünki her gün sabahın dokuzundan on ikiye ve ikiden altıya kadar burada teftişle meşgulüm.

        Necip Fazıl - Türkiye İş Bankası Müfettişi, İş Limited, İstanbul.

        Buranın telefonu da 24570'tir. Gösterdiğim saat içinde telefon da edebilirsin".

        YAĞMUR, EV, ODA, SOBA VE BEN HAZIRIM!

        BU da, üstadın bir diğer mektubu:

        ".....,

        Bana sıhhatini bildirecek değil miydin? Hem de birkaç gün zarfında. Nerede kaldın? Herhalde iyisin ve liseyle evin arasında mûtad seyr ü seferine başlamış bulunuyorsun.

        Ben çok iyiyim. Lüzumundan fazla. İçinden karanlık bir tünel gibi geçtiğim kâbuslu devre inşaallah bitti. Aydınlığa kavuştum. Rûhen ve bedenen. Tek derdim, senden uzak olmak. Ümid ederim ki kendini bu çağırışın cazibesine bırakır ve bana kadar gelirsin.

        Bekliyorum, gel artık. Muhakkak, muhakkak... Herşey hazır, İstanbul, sisli ve yağmurlu havalar, ev, oda, soba ve ben.

        Bana derhal yaz ve ne vakit gelebileceğini bildir! Kuzum .....!

        Necip Fazıl

        İstanbul'a gelmen için "gayrımümkün"ü bile yapmalısın. Mazeret dinlemiyorum, anlamıyorum.

        Necip Fazıl, Yalılar Caddesi 44 numaralı yalı, Beylerbeyi, İstanbul".

        Meşhur fotoğrafın meçhul fotoğrafçısı

        NECİP Fazıl hakkında bir gazetede yahut dergide ne zaman birşey yazılacak olsa, o yazının yanıbaşında hep aynı fotoğrafı görürsünüz... Şairin hayli yaşlı zamanında çekilmiş sakallı, kırmızı bir ev hırkası giymiş ve bakışları ile derinlere uzanan bir fotoğrafını...

        Bugün "Necip Fazıl" denince, akla hemen bu fotoğraf gelir...

        Şairin nerede ise kendisi kadar meşhur olan bu fotoğrafı kimin çektiğini bilmem hiç merak ettiniz mi?

        Sözkonusu fotoğraf öyle herkesin bildiği profesyonel bir fotoğrafçının değil, aslında amatör olan ama bu işi birçok profesyonelden iyi yapan bir zâtın eseridir: 1997'de vefat eden psikiyatri profesörü Ayhan Songar'ın...

        Fotoğraf, 1970'lerin sonunda çekilmişti. Türkiye'de psikiyatrinin önemli isimlerinden olan Prof. Songar'ın bu işe olan merakı ve fotoğraf makinesi kolleksiyonu dillere destandı. Songar, birgün portre resmini çekmek için makineleri ile Abdülbaki Gölpınarlı'nın Salacak'taki evine geldi, fotoğrafları çekti ve Necip Fazıl'ın çok kısa bir müddet önce çektiği fotoğraflarını gösterdi...

        Necip Fazıl'ın seneler sonra gayet meşhur ve şairin sembolü gibi olan ve şimdi elden ele dolaşan fotoğrafını, ben ilk defa orada gördüm. Yanlış hatırlamıyorsam Leica yahut Hasselblad bir makine ile ve 6x9'luk filme çekilmişlerdi ve Songar'ın çektiği diğer bütün portrelerin negatifleri Sirkeci'deki bir dostumuzun atelyesinde banyo edilmiş ve orada bastırılmışlardı.

        Prof. Ayhan Songar'ın "ruhumun fotoğrafı" dediği Necip Fazıl portresinin öyküsü, işte böyle...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ