Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Yaşam Isparta kazası davasında tuhaflıklar, Güntay Şimşek Habertürk, Güntay Şimşek yazıları, Güntay Şimşek haberleri, Güntay Şimşek Isparta kazası davasında tuhaflıklar yazısı, Atlasjet uçak kazası, Atlasjest Isparta kaza, Atlasjet kaza, Isparta kaza, Uçak kaza

        Güntay ŞİMŞEK/gsimsek@htgazete.com.tr

        Yarın, 3 Temmuz’da, Atlasjet’in 4203 sefer sayılı İstanbulIsparta seferini yaparken 29 Kasım 2007’de düşerek tüm yolcuların ve mürettebatın ölümüne yol açan uçak kazasının duruşması var. Atlasjet’in World Focus Havayolları’ndan kiraladığı McDonnell Douglas MD-83 model uçak, kiralama yöntemi sebebiyle kaza esnasında World Focus pilotları tarafından kumanda ediliyordu. Dolayısıyla kazanın 2 mağdur ve sorumlu şirket cephesi var. Şüphesiz en önemli sorumluluk, pilota, havayoluna ve yöneticilerine yetki/lisans veren Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne aittir.

        Havayollarının hepsi şu veya bu şekilde uçaklarını çeşitli kiralama yöntemleriyle filosunda bulunduruyor. Uzun veya kısa kiralama yöntemine göre bazen uçaklar personeliyle birlikte de kiralanabiliyor. Atlasjet de bu şekilde kiralama yaptı, ancak kaza olunca, “Uçak benim değil” savunmasına girdi. Havacılıkta böyle bir şey söz konusu değil. Hali hazırda Türk Hava Yolları’nda bile çeşitli havayollarından kiralanan uçaklar bulunuyor. Ama yolculara ve kamuoyuna karşı bu uçakların her şeyinden THY sorumludur. Birincisi, bu kazada böylesine tuhaf savunma taktikleri uygulanıyor.

        İkinci husus ise; uçağın düşmesiyle uzak-yakın ilgisi olmayan, seyrüseferini etkilemeyen cihazlar üzerinden yürütülen tartışmayla şirket sahiplerinin, yöneticilerinin alakasız bağlantılarla suçlanması. Üstelik bu cihazların durumuyla alakalı da ilgili otoritelerden raporlar alınmamasına rağmen. THY Amsterdam kazasında olduğu gibi uçağın bu hadiseyi yaşamasına sebep olan bir cihazın arızalı olmasından şirket tepe yönetimi nasıl sorumlu tutulabilir?

        THY Amsterdam kazasına sebep olarak, raporlarda, “uçak üzerindeki iki yükseklik göstergesinin farklı değerler göstermesi” yer aldı. Kazanın, yaklaşma esnasında otopilotun (autopilot) bu yükseklik farklılığından dolayı yanlış şekilde uçağın hızını otomatik güç verme/kesme sistemi (autothrottle) vasıtasıyla kesmiş olması ve pilotların bu durumu geç fark ederek zamanında müdahale edememesinden kaynaklandığı biliniyor. Peki bu kaza sebebiyle THY Genel Müdürü Temel Kotil veya diğer yetkililerin suçlandığını duydunuz mu? Veya dünyada böyle bir şey söz konusu mu? Örneği var mı?

        KAZAYI AYDINLATMAK İÇİN UZMANIMIZ YOK!

        Ancak Isparta kazasında uçağın düşmesiyle alakası olmayan ve kaza anında çalışıp/çalışmadığı tartışmalı olan aletlerden (cockpit voice recorder) hareketle, yani kolay yoldan birilerine ceza kesilmek isteniyor. Adalette böyle bir yaklaşım, ne derece doğru tecelli edebilir?

        Mahkeme heyeti ve avukatlar, galiba gelişmiş ülkelerdeki uçak kazalarının nasıl araştırıldığını, sorumluluğu olanların nasıl tespit edildiğini hiç merak edip araştırmamışlar. Uçakta tüm yetkilerin kime ait olduğunu mutlaka bu süreçte öğrenmişlerdir. Uçuşa mani hallerde (hava durumu vs.), uçağın teknik problemlerinde, eksikliklerin ne anlama geldiğini uçağı kumanda eden pilotlardan daha iyi bilecek kimse olmadığı gibi kabinde onlardan daha yetkilisi de söz konusu değil. Dolayısıyla uçuşta yetki de, sorumluluk da kaptanlarındır. Uçağa, şirket yönetimine, lisanslara yönelik aksaklıkların adresi ise Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’dür. Mesela bu uçağın kiralanmasında, bu makamın kurallarına aykırı olmasına rağmen her şey altüst edilerek kiralamaya onay verilmiştir. Ama bu işlerin uçağın düşmesiyle, kazayla nasıl bir ilgisi olabilir?

        7 YILDIR YANLIŞ YOLDA

        Yukarıda saydığım sebeplerden Isparta’da yaşanan uçak kazasının üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen, adli makamlardaki tartışmalar, suçlu bulma çalışmaları sükûnete ermiş değil. Türkiye şartlarında hem bu durum normal, hem de yanlış bir şekilde sürdürülen tartışmalar. Muhsin Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopter 25 Mart 2009’da düştüğünden bu yana ne doğru düzgün bir kaza kırım çalışması yapıldı, ne de üretilen senaryoların önüne geçebilecek kesin bulgularla mehkemeden netice alınabildi. Dolayısıyla özellikle Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün kazaların aydınlatılmasıyla ilgili ciddi yapılanmaya gitmesi gerekir.

        İyi bir kaza kırım heyetiniz, uzmanlarınız yoksa, üniversitelerin el yordamıyla yaptığı bilirkişi raporlarıyla bu kazalar aydınlatılamaz. Nitekim uçağın yaptığı kazayla hiç alakası olmayan bir cihaz üzerinde yapılan yarım yamalak bir araştırmayla insanlar suçlanmaya çalışılıyor. “Kamu vicdanı rahatlatılsın” diye, dünyadaki havacılık kazalarının nasıl aydınlatıldığını bilmeyen bir avuç avukatın keyfi için hukuk çiğnenmemeli. Bu tuhaf yargılama benim de vicdanıma dokunduğu için uyarmak istedim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ