Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Neden yalnızlaşıyoruz? Türkiye’nin "ıssız insanları" neden artıyor?

        Ümran Avcı - AHT

        AİLE ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nca yapılan araştırmalarda, Türkiye'de geniş aileden çekirdek aileye geçiş yaşanırken, yalnız yaşayanların oranının artması dikkat çekti. Yalnız yaşayanlar arasında ise hiç evlenmemiş erkek nüfus oranının arttığı görüldü. Yalnız yaşayan erkeklerin çoğunluğunun hiç evlenmeyen ve genç nüfus olduğu belirlendi. 2006'da bu yaş grubundaki (18 - 44 yaş) yalnız erkeklerin oranı yüzde 48 iken, 2011'de bu oran yüzde 60'a ulaştı. Araştırma, akrabalarıyla aynı evde yaşayan ailelerin oranında düşüş yaşandığını; akrabaların artık daha az aynı yerleşim yerinde yaşamayı tercih ettiğini de ortaya çıkardı. Peki neden yalnızlaşıyoruz? Türkiye'nin "ıssız adam"ları neden çoğalıyor? Bu soruların yanıtını psikiyatri uzmanları ve sosyologlar verdi.

        'Sanal ortamda kurulan sosyal ilişkiler bireyin yalnızlaşmasına neden oluyor'

        Kemerburgaz Ünv. Psikoloji Bölüm Bşk. Doç. Dr. Aylin KOÇKAR:

        TÜRKİYE'de erkek nüfusunun başta olmak üzere yalnız yaşama oranlarının artmasındaki sebeplerden bir tanesi, genç nüfusun ailelerinin yanından eğitim veya çalışma gibi nedenlerden dolayı erken yaşta ayrılması ve ekonomik özgürlüğünü erken elde etmesi nedeniyle, bağımsız bir yaşam biçimini benimsemesi sayılabilir. TÜİK 2011 Evlenme Boşanma İstatistiklerine göre Türkiye'de 2011 yılı itibariyle erkekler için ilk kez evlenme yaş ortalaması 26,6 iken, kadınlar için 23,3 olarak belirtilmiştir. Ailenin yanından erken yaşta ayrılma ve kendi yaşamının kontrolünü eline alması nedeniyle, birey, ailesinin kendisine aile kurması yönünde yaptığı telkin ve dayatmadan uzaklaşmış olur. Ancak burada erkekler ile kadınlar arasında farklılık söz konusu. Kadınların ailenin yanından eğitim veya çalışma için daha az oranda ayrılmalarına müsaade edilirken, erkekler için bu halen daha kolay elde edilebilir durumda. Kadının aldığı eğitim ve sahip olduğu ekonomik özgürlüğe rağmen ailesi ile birlikte yaşamanın veya evlenerek kendi ailesini kurmanın daha fazla teşvik edilmekte olduğu düşünülebilir. Öte yandan erkekler için ideal evlenme yaşı ya da evlenilecek kadına dair sınırlamalar daha az ve bu durum erkekler için esnek olmakla birlikte kadınlar için geç yaşta evlenmesi olumlu olarak değerlendirilmemekte. Hatta toplumsal olarak, erkek için askerliğini yaparak bir iş sahibi olduktan sonra evlenmesi teşvik edilirken, kadınlar için, erkeğe göre, erken yaşta evlenip aile kurması özendirilmekte. Bu nedenle de erkekler evlenmeyi erteleme imkanı ve bağımsız yaşama ihtimalini arttırırken, kadınlar için tersi bir durum söz konusu olabilir. Özellikle bireyin yoğun biçimde çalışmak zorunda olduğu büyük şehirlerde, iş ve trafikte geçirdiği zaman kaliteli bir sosyal bir hayata sahip olmasını engellemekte. Büyük şehirlerde internet üzerinden, sanal ortamda kurulan sosyal ilişkiler de bireyin yalnızlaşmasına neden olmakta. Birey sosyalleştiğini düşünmekte ancak bu gerçek bir kişilerarası iletişim olmamakta ve tam tersine bireyin yalnızlığını arttırmakta.

        'Erkekler bencil ve kafası karışık'

        Psikiyatr, Evlilik ve Aile Terapisti Doç. Dr. Armağan SAMANCI:

        YALNIZLIĞIN sebebi insanların bencilleşmesi. Benmerkezci, içe kapanık bir konuma geçmeleri. Öyle olduğu için de herkes ben merkezci yapıyla gidince diğerleriyle de iletişim azalmaya başlıyor. Kolektif bir yalnızlık duygusu da oluşmaya başlıyor. Onun getirdiği bir yalnızlık var. İnsanlar bir anlamda yalnızlığı seçmiş oluyorlar. Bir de erkeklerde maalesef şöyle bir duygu var; belli bir yaşa kadar kadınlarla olan ilişkilerine çok önem vermiyorlar. Bunlar geçici ilişkiler, ilerde ben 30'lu yaşlara geldiğimde ciddi ilişki oluşturacağım düşüncesindeler. Tabii bununla birlikte iyi ilişkilerini de kaçırmış oluyorlar. Bugünün erkeklerinde bir kafa karışıklığı söz konusu. İlişkiler konusunda ne istediklerini çok biliyorlar. Bu bilinmezlik içinde 30'lu yaşların ortasına ve sonrasında kolay kolay evlenemeyen ya da istedikleri kadın modelini bulamayan bir noktaya geliyorlar. O da yalnızlık faktörlerini arttırıyor. Benim teorim, 10 sene ilişki ve evlilik problemi dolayısı ile başvuran erkek sayısı çok daha artacak. Çünkü erkekler için çok daha zor bir döneme giriliyor. Özellikle belirsiz, kafa karışıklığı içinde, ilişkilerden ne istediğini çok da iyi tanımlamayan erkek grubu gittikçe daha yalnız yaşayan bir çizgiye doğru itilebilir. Bunun nedeni de erkeklerin kafa karışıklığı, bencilliği ive daha önceki jenerasyondan gelen erkek egosu problemi. Nasıl olsa istediğim zaman evlenirim ilüzyonu. Kadınlar da doğal olara kafası karışık olan, net olmayan ve istedikleri modeli tamamlamayan erkeklerle karşılaştıkça evlenme konusunda zorluk çekiyorlar. Karar verme konusunda zorluk çekiyor, istedikleri modeli bulamıyorlar. Kadınlarda 25'li yaş geçildikten sonra karşı tarafta ilgili beklenti kriterleri artığı için özellikle metropollerde evlenmeleri zor olabiliyor.

        'Evlilik bireyler için bir alternatif olmaktan çıktı'

        Kemerburgaz Üniv. Sosyoloji Öğr. Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tuba DEMİRCİ:

        MESELEYİ yalnızlaşmak veya "ıssız adam" fenomeni vasıtasıyla ele almak yerine, toplumumuzdaki hızlı dönüşümler; kentleşme, metropolleşme ve sosyal yapı ve değerlerdeki değişimler çerçevesinden değerlendirmek gerekiyor. Pederşahi geniş aile zaten tarihin hiçbir döneminde Türkiye toplumunda baskın bir form olmayıp, özellikle 1960 sonrasında hızlanan tarımda makineleşme, köyden kente göç ve sanayileşme ile yerini çekirdek aileye bıraktı. Yalnız yani evlenmemiş erkeklerin genel nüfus ve evli erkeklere göre son 5 – 10 yıl içerisindeki artışını bahsettiğim genel değişim süreçlerinin yanında, ekonominin ve toplumsal hayatın da yeniden yapılanması ile açıklamak mümkün. Hem kadınlar hem de erkekler için temel ve yüksek eğitim süresinin artması ve genel olarak eğitimin yaygınlaşması, evlilik yaşının artması ve bekâr kalma süresinin uzamasının ardındaki en temel nedenlerden biri. Eğitim süresinin uzaması, bir anlamda erişkin hayatı olarak tanımladığımız evlilik hayatına geçişi geciktirmekte, hem de evliliği cazip bir alternatif olmaktan çıkartmakta. Büyük metropollerdeki hayatın ve özel olarak da çalışma hayatının bireyin yaşantısında yaptığı değişiklikler ve gerektirdikleri, örneğin çalışma süresinin uzunluğu, ücretlerin düşüklüğü, zorunlu askerlik, hizmet içi eğitim gibi gereklilikler ve ekonomik güçlükler, evliliği bireyler için bir alternatif olmaktan çıkarmakta. Genç ve erişkinler arasında evlilik ve birlikte yaşam konusunda da değişen bir algı ve yaklaşım söz konusu: cinsellik yalnızca evlilik çerçevesinde yaşanabilen bir pratik değil artık, benzer biçimde özellikle kentlerde evli olmak ve çalışmak birbirini olumlu biçimde etkileyen iki pratik olmaktan çok uzak. Özellikle özel sektörde işe alım aşamasında seyahat engeli olmayan ailevi sorumluluklardan azade çalışanlar, düşük ücretlerle çalıştırılmak üzere tercih edilebiliyor. Toplumumuzda özellikle genç kuşaklar arasında evlilik algısının çok da pozitif olmadığını da söylemek mümkün: evlenmek ve aile kurmak aile içi geçimsizlik ve şiddet, geçim zorluğu, göz ardı edilemeyecek bir dizi sorumluluktan menkul sınırlayıcı bir hayata dahil olmak anlamına gelmekte. Masraflı evlilik gelenek ve ritüellerinin, hızlı metropollerde iki eşin de çalışıp, zamanın büyük bir bölümünü ev dışında geçirmesinden kaynaklı bir ortaklaşamama ve ailenin toplumsal dayanışma yanında bir tür sınırlayıcı ve sorun yumağı da olabilen halinin, cinsel yönelim konusundaki farklılıkların tartışılabilir hale gelmesinin de "yalnızlaşma" olarak tarif edilen sürece katkı yaptığı söylenebilir.

        'İnsanlarımızın sosyal tutkalı eriyor'

        Psikiyatr Prof. Dr. M. Kerem DOSAT:

        BUGÜNLERDE Çeşme'deyiz. Tabiri caizse, buradaki insanlar fink atıyor, yüzüyor, eğleniyor, aşklar yaşanıyor. Buna mukabil, Doğu'da tam bir kaos var ve etnik, dinsel. Bir terör dalgası âdeta ateş çemberi gibi etrafımızı sarmakta. Feodaliteyi muhafaza eden kısımdaki sosyal tabloyla, Batı'nın entellektüel (iki ll ile yazılmasını rica ediyorum) vasatı arasındaki eşitsizlik çok artıyor ve yalnızlaşma, "mış" gibi olma da çok artmakta. Artan terör dalgaları da buna sıkı bir pekiştirmeyle yüklenmekte. Bütün bunları toparlarsak, insanlarımızın sosyal tutkalı eriyor, (...) Artan yalnızlık ve kimsesizlik, azalan temel güven duygusu ve belirsizlik bizi koordinatları belirsiz bir yalnızlığa itiyor. Boşanma patlaması var ama bir kısım buna ya aldırış etmiyor, ya da bohem bir hayat için tavizsiz bir tablonun içine girdap bir yuvarlanıyor. Dün gittiğimiz üç ayrı mekânda da aynı şeyi gördük: Yalnızlık ve tek başınalık, cinsel rahatlık çok fazla. Küçük küçük odalarda, barlarda ve Rum evlerindeki rahatlıkla yaşanırken, öbür yönlerdeki fark belki de buna körükle üflüyor. Bunlar da yalnızlaşmayı, tek başına kalmayı neredeyse zaruri bir hâlde ele almamıza yol açıyor. Sanırım en ciddi sebepler arasında bu fenomen yatıyor: Bir tarafta ağır bir kan ve barut kokusu yükseliyor ama buralarda pek rahatız... Kollektivist (iki ll) bir hayat tarzı her yönü kaplıyor ve yalnızlaşıyoruz. Bütün bunların bizi götürdüğü nokta da işte tam burada: Nüfus dengesi fena hâlde bozuluyor, bu da bizleri "ötekiler" şeklinde bir tarza itiyor. Sanırım bunun hem sebebi hem de sonucu devletin âli pozisyonlarında oturanların, onunla bununla polemik yaşamaktansa, bütünleştirici ve kaynaştırıcı davranmasıyla çözülebilir. Yoksa, hepimizi ve bu aziz ülkeyi saran ateş çemberinde hepimiz yalnız kalabilir ve kendi küçük mağaralarımızda yaşamaya başlayabiliriz. Böyle giderse, bu ateş herkesi yıkar ve yalnızlık da bir kâbus gibi teremize biner. Akıllıca politikalar uygulanırsa –ki neden olmasın, bunların hepsi çözülür. Yeter ki ıssız adam olmayalım ve dayanışıp sarılmayı başarabilelim.

        'Eskiden evlilik için toplumsal bir talep vardı'

        Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mazhar BAĞLI:

        BİRİNCİSİ ailenin işlevinde modernleşmeyle birlikte bir değişim meydana geliyor. Bütün dünyada var, bizde de var. Aile eskiden pek çok ihtiyacı karşılayan bir kurumdu. Yani daha önceki geleneksel dönemlerde sadece duygusal ihtiyaçları karşılayan bir kurum değildi. Eğitimden tutun da birtakım toplumsallaşma ajanları, sosyalizasyon ajanları dediğimiz mekanizmayı işleten bir kurumdu aile. Ama artık günümüzde toplumsal uzmanlaşmayla birlikte her kurumun farklı ve özgün bir işlevi ortaya çıktı. Bunların başında aile geliyor. Gerçekten ciddi anlamda artık neslinin devam ettirilmesi, toplumsal statü sahibi olmak için bir pozisyon sahibi olmak için bir aile sahibi olmak gerekmiyor. Eskiden bu gerekiyordu. Toplumsal bir talep vardı. Sosyolojik bir kamuoyu da vardı. Şimdi sadece kişilerin kendileri karar veriyorlar. Son derece bireyselleşmeye doğru ilerliyor dünyada. Bizde de böyle. Aşırı bir bireyselleşme var. Bunu olumlu görmüyorum bunu. Çünkü yalnızlık zaman içerisinde insanın sosyal olma temel özelliğini yok ediyor. Bu temel psikolojik problemi de beraberinde getiriyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ