Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Rotamız Udine!

        Biliyor musunuz? İnanılması güç! Onu biliyorum. Ama olabiliyor, onu da biliyorum... Ben onlarla tanıştım ve sonra da dost olduk. Aziz Valentine’in bile şaşıp kalacağı bir aşk hikâyesi. 5 kişilik bir aşk; 1 erkek, 4 kadın! “Nasıl yani?” diye sorar bakanlar gözümün önünde... Üstüne üstlük gıpta ve tecessüsü de duyar gibiyim. HT Cumartesi'nden Ali Esad Göksel'in haberi...

        Erkeklerin yüzlerindeki gevşeme ve yayılma, gözlerindeki sıcaklık, malum refleksleri. Kadınlarda ise buz kesen elmacık kemikleriyle... Bir de atak öncesi kısılan gözleri tahayyül etmedeyim.

        Geçen hafta Udine’ye gittim. “Orası neresi?” diyeceksiniz. Venedik yukarısı, İtalya’nın kuzeydoğusu. Tam sınırda ufacık bir şehir. Bir Habsburg diyarı, hanedan gideli 100 yılı buldu. Şehri berdevam... Tezelden yola koyulacaklara bir dipnot. Gitmesi kolay değil. Neredeyse bir güne mâl olmada. Sabah yola koyuldunuz. Merkezdeki otele ulaşmamız 19.30. Kıt zamanımız var. Alelacele üstümü değiştirecek kadar. Dress code belirtilmemiş. Ama resmi giyinmem gerektiğini hissettiğim bir davet. Sair davetlilerle birlikte bekleyen vasıtalara dağılıp yola koyuluyoruz.

        REKLAM

        Benimle birlikte orta yaşını aşmış çok güzel bir kadın var. Gülümsüyor. “Gözleriniz ne kadar güzel” diyorum. Kırpıştırarak anlatmaya başlıyor. Roma, Popolo Meydanı’nın yanı başında sanat galerisi varmış. Başkentin güngörmüş baştan çıkarıcılığı, sanırsınız bu kadında vücut bulmuş. Vasıtadaki diğer yolcuysa yakışıklı ve geveze bir İtalyan genci.

        Telefonla konuşuyor, arabaya anlatıyor. Dur durak yok. Kesintisiz 40 dakika

        laşıyoruz. Percato burası. Bir ev, damıtımevinin önüne yerleşmiş. Kapı açılıyor, içeriden neşeli bir ses yumağı akıyor. Bir de nefes kesici bir güzellik Elisabetta. Çağın anlık moda güzelliklerini buruşturup çöpe atan genç bir kadın. Sarılıyoruz. Son görüşmemiz 10 ay önce Verona, Vinexpo’da. Bu ev artık tanıdık, her ödüle buluşuyoruz. Diğer misafirlerle tanışılıyor.

        Gece Premio Nonino’nun. Ailenin dostları, Avrupa entellektuel sosyetesi orada. Dünyanın en iyi grappa’larından birinin yaratıcısı Nonino Ailesi’nin uluslararası ödülü...

        Edebiyat, sanat ve bilim alanında yaşadığımız çağı özümseyen şahsiyetlere veriliyor. Mütevazı evin bahçeye açılan salonundaki insanların çoğu birbirine aşina. 30-40 kişi, karşılıklı merak içindeyiz. Yenilere dair, kim kim ola? Elisabetta tanıştırıyor. Küçük bir çocuk gibi güzelliklere dalmışım.

        REKLAM

        Nihayet yemeğe oturuluyor. Bir üst kata yerleşmiş 6 masa. Masamda aile ağırlıkta. Bir yanımda Benito Nonino var. Nonino Hanedanı’nın 120 yıllık grappa işinden el almış. Karşımda Elisabetta ve eşi. Hem mönü hem de şaraplar o kadar ölçülü, yaratıcı ve hoş ki.

        Premio Nonino - 2018 Giannola ve Elisabetta Nonino ile birlikte.

        Akşam yemeğinin sanatçısı Andrea Berton. Tanıdık bir isim. Birlikte çalıştığı ustalar adeta şampiyonlar ligi! Bir İtalyan efsanesi Gualtiero Marchesi, üstüne Alain Ducasse. Sorarım sizlere, bir fani daha ne ister? Zaten bu geceye mahsus mönü kartının en üstüne zarif bir not düşülmüş: “Gualtiero Marchesi’nin anısına.”

        İtalyan efsane daha yeni gitti. Hocası Paul Bocuse’ün öncesinde. Hiç unutmuyorum. Bocuse bana favori öğrencisi olarak Marchesi’yi söylemişti. Andrea Berton da Marchesi’nin favori çırağı idi. Aklıma bir eski zaman mutfağında düzenlenmiş bir ayin düşüyor. Gizemli bir aşçılar loncasının zaman tüneline düşmüş birbirine el verme ayini... Berton ile paylaşıyorum. Yüzüne yayılan sevinç ve hüzün aşikâr. Nihayetinde grappa’lar geliyor. Müzik ve dans başlıyor. Herkes ortak bir neşe içinde. Ev sahibi ayağa kalkıyor, Benito Nonini. 4 kadına sarılmış. Karısı ve 3 kızı. Adeta bir aşk halesi...

        REKLAM

        ÇİSELEYEN GRAPPA

        Ertesi gün damıtımevindeyiz. 25 metreye, 50 metre büyüklüğünde, 8 metre yükseklikte bir mekân. Ortaya yemek masaları konulmuş. Kenarlarda devasa bakır imbikler. Öndeyse irice bir oda orkestrası. Sahneye 50-60 çocuk çıkıyor; koro. Bir örnek giyinmişler. 15 tanesi beyaz eldivenli. Müzik başlıyor. Verdi, salon loşlaşıyor. Ve... “Bel Canto’nun tapınağında zaman yok oluveriyor.”

        Sanki Venedik Doge’unun davetindeyiz. Gözüm kenarlara kaçıyor. İmbiklerin önlerine La Fenice’nin şarkıcıları yerleşmiş. Üzerlerine grappa buharları çiselemede. Koro devreye giriyor. Profesyonel bir koro. Ya beyaz eldivenliler? Onlar mı? Güney Amerika’nın El Sisteması’ndan yola çıkan engelli çocuklar. Terapi için müzikle nefes almadalar. Nonino Ailesi’nin desteği ile. Müzik o pir ü pak eldivenlerin sardığı vücutlarda uhrevi bir aşk tınısına kavuşuyor. Etraftan gören var mı? Açıkçası pek de umurumda değil. Galiba herkes benim gibi. Gözlerimdeki yaşları silmedeyim. Giannola, kızları ve torunları sahnedeler. Sessizleşiyoruz. Biliyor musunuz, çok söze gerek yok. Bu eski Habsburg coğrafyasında mutlak hâkim kadınlar!

        REKLAM

        Eyyy Hariri, bu benzersiz ara durağı atlamasana. Senin söylediğin tekinsiz zamanlara geçmeden. Arada bir nefeslenmeliyiz. Otonom kadın hâkimiyeti var ya... Bu an ve halin tadını çıkarmak muradındayım!

        Al al elmalar düşlerde

        Artık bilim öyle bir hale geldi ki hiçbir şeye şaşmaz durumdayız. Bu iyi bir şey mi? Emin değilim... Ama halihazır hal budur. Kanıksadık. Bilimin sanki insanın çok önünde koştuğu bir andayız. İtiraf etmeliyim ki... Yine de bazen nutkum tutuluyor. Premio Nonino bu anlardan birine sahne olmuş idi. Isabella Dalla Ragione ile yaşıtım. Ama o müthiş birisi...

        İnsanlık için çok önemli bir esere imza atmış bir azize. Friuli Bölgesi’nin bugün artık hayatta bulunmayan antik zamanların elmasını tekrar doğurmuş.

        Bu ne tuhaf tasvir, demeyesiniz. Azize Isabella’nın yaptığı tam da bu. Elimizden kayıp gitmiş bir kültür mahsulünü tekrar hayata çağırmak...

        On yıllarca uğraşılan bir projeden söz ediyoruz. Bana ödül olarak meşhur elmadan ikram ediyorlar. Lezzet, olağanüstü... Elma sepetini tutan Giannola’nın sıhhatine kadeh kaldırıyorum. “Bir sınır var mı?” imiş. Sorum şu: “Başka neler yapılabilinir?”

        REKLAM

        Etrafa bakınıyorum. Yan masada ağır bir ağabey var. Hani bazı çocuklar vardır. Bakar ve bakakalırsınız.

        “Bu çocuk gibi değil ki, daha şimdiden büyümüş.” Onlar daha doğuştan öyledir. Ciddi ve ağırkanlı. Ama hele durun. O kadar aceleci de olmayalım. Belki de bu ağırdan alma ağır olma halinin de bir kaçarı vardır. Olmayacak bir yer ve anda uçarı olma hali. Ne dersiniz? İşte bu senenin büyük ödülünü alan Kadare böyle birisi. İsmail Kadare doğulu gibi duran batılı bir aydın.

        Arnavutluk’ta doğmuş, Rusya’da okumuş, Fransa’da yaşıyor. Yazdığı romanlar bu coğrafyanın tarih ve kültüründen, “Osmanlılar kendilerine direnenlerin rüyalarını yönetmedeler!”

        Nasıl? Düş kurmanın sınırları Kadare için buralarda. Kendisiyle konuşuyoruz. Ailemin yapısını merak ediyor. Osmanlı’ya merakı daim. Eşi Elena da Arnavut ve o da yazar. İtiraf edeyim ki daha canayakın. Ama kimbilir... Kadeh sayısı ile zihnimiz uçuyor. Hem de ne fanteziler! Hariri’ye nal toplatırız. Ama yeter, gevezeliğe dur demeliyiz. Artık dans zamanı...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ