Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Patrick Avran, Kürşad OĞUZ, Aşk Acıları Patrick Avran, aşk acısı, aşık olmak, 30 soruda aşk

        Kürşad OĞUZ / HT PAZAR

        koguz@haberturk.com

        Fransız psikanalist Patrick Avrane, Türkçe’de yeni yayımlanan kitabında, hem edebiyat ve sanat eserlerinden hem de kendi deneyimlerinden yola çıkarak pek çoğumuzun hayatımızda bir şekilde maruz kaldığı aşk acısını anlatıyor. Zaten kitabın adı da “Aşk Acıları” (İş Kültür Yayınları. Çeviren: Şule Çiltaş). Şu karanlık siyasi gündemde, belki birileri bir acısından kurtulur veya en azından hafifletir diye kısa kısa sorularla Avrane’ın kelimeleriyle konuyu anlayalım istedim. İşte o söyleşi.

        ■ Aşk acısını romanlardan yola çıkarak anlatıyorsunuz. Bir teoriye göre roman da zaten aşk acısının ürünü...

        Kitaplarımda romanları, tiyatro oyunlarını, filmleri, tabloları kullanıyorum çünkü bunlar bize pek çok şey öğretiyor ve okur, yazdığımla hemfikir mi, değil mi sağlama yapma imkânı buluyor. Pekçok roman aşk ve aşk acısından bahseder çünkü bu, aşkı ve aşk acısını başkalarıyla paylaşmanın en iyi yoludur.

        "Eğer Goethe bugün yaşasaydı, Werther belki de Charlotte’la internette karşılaşacaktı"

        Hangi roman ya da film, sizce aşk acısını bize iyi anlatıyor? Ve hangileri aşk acısını atlatma konusunda etkili?

        Herkes bu acıyı aşmasını sağlayacak roman ve filmi bulabilir. Kitapta kullandıklarım da bana en çok uyanlar ve herkesin üç aşağı beş yukarı bildiği eserler: Romeo ve Juliette, Genç Werther’in Acıları, Tristan ve Isolde, Racine’in Fedra’sı.

        ■ Goethe’nin Werther’i kendi döneminde insanları nasıl etkiledi? İntiharlara yol açtığı söyleniyor.

        Evet bir seri intihara neden olduğu hakkında bilgiler var. Ama yapılan araştırmalara göre bu bir efsane. Ama bu, romanın etki alanını bize gösteriyor.

        ■ Werther günümüzde hâlâ bir aşk acısı modeli mi?

        Bugün çok daha az okunuyor, dolayısıyla artık bir model değil. Ama şimdi de okunduğunda, duygular konusunda bir değişiklik olmadığı anlaşılıyor. Sadece yazım biçimi ve tarihi bağlam değişti. Yoksa, çağdaş Werther’ler var.

        ‘HEPİMİZ AŞK ACISIYLA DOĞDUK’

        ■ Kitapta, “Hepimiz aşk acısıyla doğduk” derken ne anlatmak istiyorsunuz?

        Çünkü henüz doğmayan, ailesi, annesi tarafından hayal edilen, beklenen yani hayali olarak sevilen çocuk; dünyaya gelen değildir, farklıdır, başkasıdır ve bu da aşk acısıdır: Sevdiğim ve düşlediğim çocuğu kaybettim, başkası doğdu, bu farklı... (Ama onu da seveceğim.)

        ■ Peki “Her aşk acısı çeken biraz kahramandır” derken acıyı yüceltmiyor musunuz?

        Aşk acısı yaşayan herkes biraz kahramandır çünkü onun için vazgeçilmez olan bir şeyi kaybetmiştir ve buna rağmen yaşamaya devam edecektir.

        ■ Neden âşık oluruz? Bu doğal bir ihtiyaç mıdır? Hayatlarında hiç âşık olmamış insanlara ne diyeceğiz?

        Aşk, bir güven ilişkisi ve başkasına güvenme ihtiyacıdır. Bu, hayattaki ilk günlerimizde oluşan şeydir aynı zamanda. Bebeğin yaşamak için aşka ihtiyacı vardır (biçimi ne olursa olsun) çünkü tek başına hayatta kalabilecek durumda değildir. Daha sonra yetişkin aşk, bilinçsiz olarak bu ilk ilişkileri hatırlar. Bu ilk bebeklik ilişkisi zor olmuşsa, âşık olması da daha zor hale gelebilir. Burada da psikanalist devreye girer.

        ■ Çağımızda aşkı en çok belirleyen şey ne?

        Deniyor ki: “İnternetle birlikte aşk bitti, çünkü alternatif sayısı çoğaldı.” Aşkın ülkelere, çağlara göre aldığı biçim, sosyal karakter var. Werther interneti bilmiyordu ama eğer Goethe bugün yaşamış olsaydı, Werther belki de Charlotte’la internette karşılaşacaktı.

        ■ Sanal aşk diye bir şey var mı?

        Aşk zaten sanaldır çünkü âşık olduğumuz kişi kafamızda idealleştirdiğimiz kişidir.

        ■ Yeni bir film, ‘Her’de onunla konuşan yazılım sistemine âşık olan bir adam söz konusu. İleride, bedensiz aşklar olacak mı?

        Aşk pek çok şekle bürünüyor. Bir adamın bir heykele aşkını anlatan romanlar da oldu (19. yüzyılda Théophile Gautier yazdı), bugünse bilgisayar var. Ama sevilenin bedeninin olmadığı bir aşk yoktur, aşk aynı zamanda cinsel arzudur.

        ■ Gerçi söylediniz ama, aşk bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye değişir mi?

        Aşk insanoğluna özgü bir şeydir; değişen, onu yaşama biçimidir ya da daha çok, bölgelere ve ülkelere göre yaşanmasına izin verilen biçimdir. Yasaklanmış da olabilir, çünkü bozguncu, yıkıcıdır: Seven kişi itaat etmek istemez.

        ■ Doğulu aşkla Batılı aşk arasında fark var mı? Yoksa Doğu ve Batı’yı ortak paydada buluşturan aşk mıdır? Aşk aynı; ifade biçimi farklı olabilir.

        ■ Din, aşk konusunda bizi ne kadar etkiliyor?

        Bu dinine bağlı, ve tabii herkesin o dini ne şekilde yaşadığına.

        ■ Tasavvuf, “Dünyevi aşkı tatmayan uhrevi aşkı tadamaz” der, ne dersiniz?

        Din tartışmasına girmek istemem. Ama bence farklı biçimler alan bir çeşit aşk vardır ve bunun bir biçimini yasaklamak, aşkı yasaklamaktır.

        ■ Aşk giderek anlamını yitiriyor ve yerini sekse mi bırakıyor?

        Cinsel arzu, hazzın bir başkasıyla paylaşımı kaçınılmaz olarak aşkın parçasıdır. Cinsel ihtiyacın tatmin edilmesi değil.

        ■ Seks aşkta önemli bir unsur mu yani? Ya da tersine, aşk aslında dokunamamak mıdır?

        Paylaşılan cinsellik aşkta önemlidir; ama biçimi ne olursa olsun iki tarafın da istemesi, yapabilmesi koşuluyla. Dokunmak veya dokunmamak tamamen bedenle ilgili bir şeydir.

        ■ Seks aşkı öldürür mü yoksa?

        Aşk ve arzu birbirine bağlıdır ama arzu aşkın içinde ideal hale gelebilir.

        ■ Aşk bir yanılsama mıdır?

        Olmasını istediğimiz, kafamızda yarattığımız kişiye mi âşık oluruz? Aşk, kendi hayalimizde yarattığımız kişiye âşık olduğumuz için bir yanılsama değildir. Aşk, hayalimizin bu hayali ete kemiğe büründüren gerçek bir kişiyle karşılaşmasıdır.

        ■ Neye âşık oluruz?

        Hep beklediğimiz bir şeyi onda bulabileceğimizi hayal ettiğimiz kişiye âşık oluruz. Bu bir hareket, davranış, ses tonu veya sözcükle başlayabilir.

        ■ Aşk evliliğine inanıyor musunuz? Çağımızda bütün bir hayat bir kişiyle paylaşılır mı?

        Aşk evliliği Batı’da bir süreden beri kural. Sürebilir ama bu zorunlu da değil. Evlenmeden de sevilebilir veya kişiden kişiye atlayarak birçok kez de sevilebilir. Ayrılan çiftlere oranla daha fazla çift evli ve birbirini terk etmeden yaşıyor.

        ■ “Aşk acısı” terimi literatüre ne zaman girdi? Kim adlandırdı?

        Fransızca’da aşk acısı kelimesi ortaçağda var. Edebiyata girişi Romantizm’le yani Goethe ile... Ama Sümer mitolojisinde, Mısır ve Antik Yunan’da da vardı.

        ■ Aşk acısı sağlıklı bir şey midir? Bizim hayatımıza ne katar?

        Sağlıklı olan, bu acıyı kabullenip onu aşmaktır. Bu insana güç verir çünkü bir yıkımın üstesinden gelinmiştir.

        ■ Aşk acısı dediğimiz aslında ayrılığın acısı değil mi bir anlamda?

        Aşk acısı evet, ayrılık acısıdır; ama onsuz yapamayacağımıza inandığımız kişiden kesin ayrılığın acısıdır. Bir tür ikinci doğuştur.

        ‘EVET YIKIM AMA FELÂKET DEĞİL’

        ■ Aşk acısı paylaşılır mı?

        Paylaşılmaz ama ondan bahsetmek onu anlamayı ve yerli yerine oturtmayı sağlar: Bir yıkım ama felâket değildir.

        ■ Bu acıyı aşmak için bir formülünüz var mı?

        Herkes kendi yöntemini bulur. Her şeyin başında kabullenmek geliyor.

        ■ Aşk acısı çeken bazıları sürekli anlatır, bazıları ise susup içine atar. Fark var mıdır?

        Herkes, çocukluğundan beri nasılsa öyle yapar. Alışmışsa anlatır ya da çocukluğundan beri dinlenmiyorsa susar.

        ■ Aşk acısının gelişme süreci var mı? Bunun kronolojisini anlatabilir misiniz?

        Bunun olduğu söylenir: Depresyon, diğerinden nefret, gerçekliği kabullenme ve özgürlük... Bu parkuru herkesin aynı şekilde kat ettiğine inanmıyorum. Aşk acısı yolunun temeli bence şudur: Biraz hayalimizi kaybederek de yaşayabileceğimizi kabullenmek.

        ■ Kadınlar mı erkekler mi daha çok aşk acısı çekiyor?

        Aynı. Değişen, kadın ve erkek için ne kadarına izin verildiği veya kendilerinin ne kadarına izin verdiğidir. Çoğunlukla da aşk acısı çekmeleri konusunda erkeklere kadınlara oranla daha az izin verilir.

        ■ Psikanalistler neden aşk acısını sevmez?

        Öyle diyorsunuz. Çünkü bunun onların dışında yaşanması gerekir: Yas gibi; bir psikanalist yardım edebilir ama kesinlikle engellememelidir.

        ■ Aşk acısı olmasa siz psikologlar ve psikiyatrlar aç mı kalırdınız?

        Bize gelen kişiler çoğunlukla gerçek bir aşk acısıyla gelmezler. Dünyayla ilişkilerinde yani genel olarak aşkla sıkıntı yaşadıkları için gelirler... Hep beklediğimiz onda bulabileceğimizi düşündüğümüz âşık oluruz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ