Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Bisiklet üzerinde şıklık yarışı, Cycle-Chic akımı, , Cycle-Chic Kopenhag, Ekin Türkantos haberleri

        Ekin Türkantos/ HT CUMARTESİ

        eturkantos@htgazete.com.tr

        Avrupa’da son yıllarda büyüyen yeni bir bisiklet akımı var. “Bisikletin neresi yeni” diyebilirsiniz ama bu akımın adı Cycle-Chic. Yani kadın, erkek, genç, yaşlı 7’den 70’e herkes spor kıyafetleriyle değil, mini etek, topuklu ayakkabı, takım elbiseyle ve mis gibi parfüm kokularıyla bisiklete biniyor; işe, alışverişe her yere bisikletle gidiyor. Çünkü bisiklet onlar için zamandan tasarruf sağlayan bir ulaşım aracı, günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası. İki çocuğuyla bisiklete binen bile var. Türkiye’ye de uğrasa ne güzel olur değil mi? Hayal değil aslında. İstanbul’da da bisiklete ilgi her geçen gün biraz daha yükseliyor, sahilde bisiklete binenlerin sayısı artıyor. Ancak elbette şehir trafiğinde gönül rahatlığıyla sürüş yapmak pek mümkün değil. Çünkü henüz yollarımız bunun için elverişli değil. Ancak ne kadar çok kişi bisiklet kullanıcısı olursa “Şehir trafiğinde bisikletliler de düşünülüp ona göre yeniden düzenlenebilir” diye düşünüyor bisiklet tutkunları. Mart ayında Türkiye’de yayın hayatına başlayacak Cyclist Türkiye Dergisi de bu kültürü yaymayı hedefliyor. Derginin editörü Gökhan Kutluer, bisiklet aşkını işine taşımayı başarmış biri. Ve Türkiye’de bu akımın öncülerinden... Bisikletine binip Bostancı’daki evinden çıkıyor ve trafiğe takılmadan 15 dakikada Ataşehir’deki işinde olabiliyor. Üstelik son derece şık iş kıyafeti ve parfümüyle yani “Cyle-Chic” bir tarzla...

        Cycle-Chic akımının Avrupa’da yaygın olduğunu anlatan Kutluer, “Orada bisiklet, kahve ve moda bir şehir kültürü. Türkiye’ye yeni geliyor bu akım. Nedense ‘bisiklete forma ve kaskla binilir’ gibi bir algı var. Oysa hayır. Kask elbette olmalı ancak günlük kıyafetler ve şehre uygun bir yol bisikletiyle başka bir şeye ihtiyaç duymadan bisiklete binebilirsiniz” diyor. Ona göre kask dışında insanlara kıyafet zorunluluğunu dayatmak bu kültürden uzaklaşmaya neden oluyor. Bisiklete nasıl bindiğini ise şöyle anlatıyor: “Bisiklete istediğiniz gibi binebilirsiniz. Kot, kazak, çantamla Ataşehir’den Bağdat Caddesi’ne geldim. Alışverişe gideceğim zaman yanıma kilidimi alıp bisikletimi mağazanın önünde bir yere kilitliyorum. Bisiklete o kadar alıştım ki, yürümek çok yavaş geliyor artık. Bisiklet bir parçam, aksesuvarım haline geldi.”

        ALTERNATİF BİSİKLET YOLLARI

        Sahilde yer alan bisiklet parkurunun aslında dünyanın pek çok yerinde ‘gezi parkuru’ olarak adlandırıldığını söylüyor Kutluer. Yani ulaşım amacı taşımadığını... Oysa o, şehir içinde bisiklete binebilmek için alternatif yollar yapılmasının pek çok kişiyi de cesaretlendireceğini düşünüyor. Özellikle İstanbul’un en büyük sıkıntısının trafik olduğu düşünülünce kamu spotlarıyla bisikletin özendirilebileceğini anlatıyor: “Bu anlamda elbette araç sahiplerinin de bilinçlenmesi büyük önem taşıyor. Çünkü bisiklet kazaları genelde dikkatsiz araç sürücüleri tarafından yapılıyor. Şehir içinde sürmek için asfalt yol göz önüne alındığında ince tekerlekli bisikletler ideal ve hızlı bir araç ve ulaşılabilir.”

        Günümüzde 10 kilonun altına düşen şehir bisikletlerini bin 500 TL’ye ya da ikinci el satış yapan yerlerden daha uygun fiyata almak mümkünmüş. Sosyal medyadan ve blogundan ona çok fazla bisiklet tavsiyesi soruluyor. Hatta 2014 yılında 293 kişi bisiklet tavsiyesi alıp 86’sı bisiklet sahibi olmuş. Bizzat tanıdıkları arasından da 29 arkadaşına bisiklet aldırmış. Yeni başlayacak kullanıcılara ise önce gruplara üye olmalarını tavsiye ediyor.

        ‘Bisiklet mutlu ediyor’

        O, hobisini işi yapmış biri aynı zamanda. Bahçeşehir Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu Kutluer’in bisiklet sevdası, Erasmus için gittiği İtalya’da başlıyor. Bisikletli yaşam o kadar hoşuna gidiyor ki, Türkiye’ye döner dönmez bir bisiklet alıyor. Hatta ilk tatilini bisiklete göre organize ediyor ve bir arkadaşıyla Oslo’dan Kopenhag’a 800 kilometre bisikletle 10 günlük bir tur yapıyor. Bu arada bisiklet hayatına girdikten sonra 15 kilo vermiş. Organize bisiklet şehri olan Kopenhag’da bu kültürün ne kadar önemli olduğunu görüyor ve profesyonel olarak bisiklet dünyasına giriyor. Hobi olarak da ‘denge tekeri’ adını verdiği blogunda tecrübelerini, bisikletli yaşamı, bisiklet parçalarını, yol güzergâhlarını yazıyor. Sosyal medyayı da aktif olarak kullandığı için Instagram’da 3 bin takipçisi var. Kendini sosyal medyada ‘bike blogger’ olarak tanımlıyor, “Bisiklet misyonerliği yapıyorum” diyor.

        4 tane bisikleti var Gökhan Kutluer’in ve hepsini günlük hayatta kullanıyor. Hafta sonları ise bisiklet grupları ile antrenmanlara gidiyor. Bisiklete binmenin fiziksel ve psikolojik etkilerini bire bir yaşadığını söylüyor. Kilo vermesinin ve sağlık kazanmasının yanı sıra artık olaylara daha olumlu yaklaştığını, sakin bir insan olduğunu söylüyor. The Economist Dergisi’nde okuduğu bir makaleyi ise şöyle özetliyor: “Bisikleti yeni golf olarak değerlendiriyorlar. Bisiklet bir yaşam biçimi ve bunu hayatına adapte eden insanlar her anlamda daha mutlu.”

        ‘Şık bluz ve ceket giyerim’

        31 yaşında özel bir şirkette finans uzmanı olarak çalışan Didem Aydoğan’ın bisiklet sevdası 2 yıl önce başlamış. Bir yurtdışı seyahatinden döner dönmez soluğu bisikletçide almış. İşyeri şehrin öbür ucunda olduğu için arkadaşlarıyla buluşacağı zaman bisikleti kullanıyor. “Evim Beşiktaş’ta, işyerim Yeşilköy’de. Bu nedenle gün içinde iş yerine bisikletle gidemiyorum. Ancak yollarımız buna uygun olsa hiç düşünmeden bisikletimi kullanırdım. Toplu taşıma araçlarından nefret ediyorum. Şu anda hobi kullanıcısıyım. Ama ufak ufak günlük hayatıma bisikleti sokmaya çabalıyorum” diyor. Hafta sonları erken saatlerde yola çıkarak Ortaköy, Bebek ya da Sarıyer’e kadar bisikletle ulaşımını sağlıyor. Bisikletli kadın olmanın, trafikte ekstra dikkat etmek anlamına geldiğini de söylemeden geçmiyor. Bisiklete binerken stresten arındığını anlatan Aydoğan, “Aklınıza bir sürü yeni fikirler gelebiliyor. Ayrıca illa spor kıyafet giymeye gerek yok. Şık bir bluz ya da ceketle kıyafetimi tamamlıyorum. Böylesi çok daha keyifli” diyor.

        ‘Jantım da çantam da kırmızı’

        Eda Helvacı, 25 yaşında. Antalya’da yerel bir dergide çalışıyor. Çocukluğundan beri bisikleti olmuş Eda’nın. Ancak hep çaldırdığı için hep yeniden almak zorunda kalmış. 6 senedir profesyonel bisiklet kullanıcısı. Evi ile işyeri otobüsle 1 saat sürerken o bisikletiyle yarım saatte ofisinde oluyor. Grunge tarzını çok seviyor ancak bazen işi dolayısıyla topuklu ayakkabı giymek zorunda kalıyor. Diğer zamanlarda bisikletine tayt, üzerine tamamlayıcı bir bluz ve güneş gözlüğü ile biniyor. Aksesuvarları olmazsa olmaz onun için. Hatta öyle ki, bisikletinin jantları da çantası da kırmızı renkte ve uyum içinde. Antalya’da bisikletli ulaşımın çok rahat olabilecekken sürüceler nedeniyle olamadığını düşünen Helvacı, “Trafikte ne yazık ki kimsenin saygısı yok. Bisikletin rahatça kullanılabileceği Antalya’da bile insanlar aceleci ve sizi görmüyor. Geçen gün bir otobüs durak dışında yolcu indirmek istedi. Yayaya çarpmamak için kendim düştüm” diyor. İnsanların bisiklete ilgisinin yavaş yavaş arttığını gözlemleyen Helvacı “Bu çok güzel bir şey. Bana çok soru soruyorlar. Fırtınada bile bindim. Bisikletim benim için o kadar önemli ki. Bir kahve içmeye gittiğimde bile izin isteyerek mekânın içine alıyorum. Ofisim 3. katta, her gün onu yukarı taşıyorum. Kıyafetlerimle de beynimle de bütünleşiyor.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ