Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Emily Feldman, İstanbul'un köpeklerini yazdı

        Emily FELDMAN/HT PAZAR

        İstanbul’a taşındığımda ahdettim, bir spor salonuna yazılmayacaktım. New York’ta fit kalmanın yolunu bulmuştum. Sokağa çıkıyor, koşuyor, bisiklete biniyordum. Rutinimi değiştirmeye niyetim yoktu. Pek tabii, İstanbul’un ne koşuya ne de bisiklete müsait olduğunu duymuştum. “Bu şehir kaotik, yokuşlu ve sıkış tıkış” diyorlardı. Sokakta spor falan derken ölebilirmişim... Ama inat ettim. İnsan, araç ve -zaman zaman başıma gelen- taciz yığını arasında ben de yerimi aldım. Fakat şu an başımda tahammül sınırlarımı zorlayan başka bir sorun var. Öyle korkunç ki, beni fitness prensiplerimden vazgeçirdi, o kapalı spor salonlarına mahkûm etti: Sokak köpekleri...

        PERU GÜNLERİM

        Elbette onları yeni tanımıyorum. İstanbul’da her yerdeler. Sarhoşlar gibi sokak kenarlarında yan gelip yatıyorlar. Tabii hiçbir zaman onların yanından geçerken o kadar da rahat değildim. Peru Dağları’nda zaman geçirmişliğim var. Oradaki vahşi köpekler, yanlarından geçenlere hırlar, dişlerini gösterirler. Nadir güneşli günlerde konuştuğum yaşlı kadınlar bana köpekleri nasıl uzaklaştıracağımı anlatmıştı: “Taş at, onları sopayla tehdit et.” Hatta bire bir gösterdiler. İstiflerini bozmayıp konuşmalarını dahi bölmeden havlayan köpekleri bir bir kovduklarına şahit oldum.

        Niyetlerini takdirle karşıladım ama kendimi saldırgan köpeklere taş fırlatırken hayal edemiyordum. Onun yerine daha barışçıl bir yol izledim. Hele ki köpeklerin hâkimiyetlerini ilan ettikleri gece vakti sokaklarda yalnız gezmedim. Peru’da kendi savuşturma yöntemlerimi edinmiştim. Etrafta bana eşlik edecek kimse olmadığında evde, evcil köpeklerle kalmayı tercih ettim. En azından onlar, bahçeye çiş yapmaları dışında gerçek birer centilmendi.

        ‘GÜVENİN BANA’ DEDİM

        İstanbul’da da çok fazla başıboş köpek bulunduğunu fark etmem sadece birkaç günümü aldı. Nasıl endişelendiğimi çok iyi hatırlıyorum. Ama herkes beni buradaki köpeklerin zararsız, sağlıklı ve sakin olduğuna ikna etmeye çalıştı. Koşarken yanlarından geçtiğimde, çocuklarla oynadıklarını gördüğümde ya da başkaları yanlarından geçerken nasıl tepkisiz kaldıklarını fark ettiğimde ben de kendime öyle dedim: “Gördün mü? Bak, nasıl sakinler!”

        Hatta New York’tan ziyarete gelen arkadaşlarıma karşı köpeklerin safında yer aldım. Ancak bir öğleden sonra, misafirlerimle birlikte Maçka Parkı civarında gerçekten saldırgan köpeklerle karşılaştım. Bir grup çocuğu kovaladılar. Hatta bir tanesi, geride kalan çocuklardan birini paçasından yakaladı. İşte o vakit, ilk defa İstanbul’daki köpekler beni korkudan nefessiz bıraktı. Banklardan birinin arkasına geçtik ve olan biteni dehşet içinde izledik. Her şey sona erdiğinde arkadaşlarıma çocukların köpekleri tahrik etmiş olabileceğini anlattım. “Güvenin bana” dedim. “Başka hiçbir yerde böyle bir şeye rastlamadım.”

        KENDİMİ DE İKNA ETTİM

        Kendi sözlerime dahi inanmamış olacağım ki sokak koşularımda İstanbul köpeklerinin yanından korka korka geçmeye devam ettim. Yolumda bir köpek belirdiğinde yavaşladım ve çevremdeki diğer insanlarla beraber hareket edeceğim anı hesapladım. Köpeklerin saldırganlaştığına da bir daha epey bir süre şahit olmadım. Artık kendimi de inandırmayı da başarmıştım. Burada köpekler sorun çıkarmıyordu. Korkumun üstesinden gelmeli ve zararsız köpekler yüzünden yolumu değiştirmekten, diğer yayalardan güç almaktan vazgeçmeliydim.

        KAPANA KISILDIĞIM AN

        İşte geçen hafta, bir sabah vakti Eminönü İskelesi’nden Sarayburnu’na doğru koşarken aklımdaki tam da buydu. Sahil şeridinde ilerlerken bir grup köpekle karşılaştığımda... Aslında öğleden sonraları koşarım. Yol yayalarla dolu olur. Köpekler de sadece otomobillere havlarlar. İnsanlara değil... Ama işte o sabah yolda sadece ben ve köpekler vardı. Durumdan memnun değildim. Ama kendime İstanbul’daki köpeklerin “kibar” olduğunu hatırlattım. Ve yanlarından sakince -tabii mümkün olduğunca yol tarafından- geçmeye karar verdim.

        Tüm zararsız görünme çabalarıma rağmen aralarından biri, beni tehdit olarak algıladı. Bana havlamaya başladığında ve diğer arkadaşlarını uyandırdığında kalbimin durduğunu söylemeliyim. Bir anda 3, 4, 5, 6 tane köpek ayaklanmış halde bana havlıyordu. Kendimi Kennedy Caddesi’ne attım. Trafik ve köpekler arasında yürümeye devam ettim. Onlar sakinleşinceye dek arkama bakmadan yürüdüm. Denizi karşıma aldığımda, önümde bir başka köpek çetesi belirdi. Arkamdaki ve önümdeki köpekler arasında kapana kısılmıştım. Panik halinde, Kennedy Caddesi’nde bir diğer tarafa yöneldim. Karşımda yine bir köpek belirdi; bu seferki sessizdi, havlamıyordu. Ama şansımı daha fazla zorlayamazdım. Bir otobüs gördüm ve nereye gittiğine bakmadan hemen içine atladım. Birkaç aktarma sonrası eve vardım ve ilk iş bilgisayar başına oturdum, spor salonlarını araştırmaya başladım.

        Kapalı bir yerde koşmak için sabırsızlanmasam da uzun süre sonra ilk defa can güvenliğimden şüphe etmeden egzersiz yapacağım için seviniyorum

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ