Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Terkedilmiş filminin oyuncuları Sema Şimşek ve Levent Ülgen HT Pazar'a konuştu

        ECE ULUSUM / HT PAZAR

        Korhan Uğur’un ikinci filmi “Terkedilmiş”i çoktan izlememiz gerekiyordu ama vizyon tarihi mayısa ertelendi. Çıkmaz yolları aşındıranların hikâyesini anlatan filmin başrol oyuncularından Sema Şimşek ve Levent Ülgen ile konuştuk

        Tanımadığınız bir ülkeye sığındınız. Ne paranız, ne de yaşayabileceğiniz bir hayat var ortada. Bir gün bir adam böbreğiniz karşılığında yüklü miktarda para teklif ediyor. Ne yapardınız? Ya da çok sevdiğiniz biri için böbrek bulmanız gerekse neleri göze alırdınız? Yönetmen Korhan Uğur’un ikinci uzun metrajlı filmi “Terkedilmiş” tam da bu durumda neler yaşanabileceğini anlatıyor.

        Filmde Suriyeli bir ailenin organ mafyasıyla yaşadığı dram, sanatoryumda yolları kesişen, iyi mi kötü mü karar veremeyeceğiniz karakterler üzerinden aktarılıyor. Senaristliğini de Korhan Uğur’un üstlendiği “Terkedilmiş”in kadrosunda Levent Ülgen, Sema Şimşek, Mahmut Gökgöz, Kyamran Agabalaev, Burak Sarımola, Hakan Vanlı, Hakkı Ergök ve Konul Nagiyeva gibi güçlü isimler var. Filmin başrol oyuncularından Levent Ülgen ve Sema Şimşek filmi anlattı.

        “Kötü karakterleri canlandırmak zor iştir” derler. Filmde neredeyse iyi bir karakter yok. Rolünüze nasıl hazırlandınız?

        Sema Şimşek: Ben senaryoyu yalnız okurum. Çünkü ilk okuduğumda aldığım duygu her zaman en doğrusu oluyor. Üzerine sürekli bir şeyler katmaya çalıştığınız zaman doğallığı bozuluyor. Bir de anne olduğum için bu senaryoya daha farklı yaklaştım. “Başıma gelse ben ne yapardım?” diye sordum kendime. Kötü olmayı böyle düşünerek kabullendim. Böbrek satmak ya da bunun ticaretini yapmak korktuğum bir konudur. Açıkçası etrafta duyduklarım beni öyle etkiliyor ki dışarıda DNA izimi bırakmaktan çekinirim.

        Levent Ülgen: Ben de Sema gibi düşünürüm. Fakat ezber yöntemini kullanmam. Olayın tamamını kavramayı tercih ederim. Kavradıysam metne sadık kalmam. Kamera çekmeye başladığı anda oynamaya başlarım. Önemli olan da bu. İlk başta “Bu adam bunu nasıl yapabilir?” diye sordum kendime ve altına kendimce bir de anı gizledim. Kötü olmak için bir derdi olmalıydı sonuçta ve ben onu buldum. Hiç ısrar etmeyin, söylemeyeceğim.

        S.Ş.: Ben filmde iyi miyim değil miyim bilemiyorum.

        L.Ü.: Kötü ama içlerinde en iyisi Sema’nın karakteri.

        ‘BÖBREĞİMİ SATARDIM’

        “Başıma gelse ne yapardım diye düşündüm” diyorsunuz fakat cevabınızı paylaşmıyorsunuz...

        L.Ü.: Bir böbrek başkasına can veriyor. Bunun gizli kapaklı yapılması ve birinin böbreğinin çalınması evet, yasal değil. Etik de değil. Fakat bir başka insanın hayatını kurtarıyor. Sevdiğinizin başına geldi ve donör bulamıyorsunuz. İllegal yollardan bir böbrek buldunuz. Alır mıydınız, almaz mıydınız? Sanki her insan yaparmış gibi geliyor. Böbreğini satan da yeni bir hayat kazanmak için yapıyordur. Aslında burada oldukça tanıdık ve sosyal bir konu da işlemiş oluyoruz. Gelen göçmenlerin başına böyle bir şey geliyor mu bilemiyorum ama umarım yoktur. S.Ş.: Açık konuşmak gerekirse ben de böyle bir durumda kalsam böbreğimi satabilirim.

        ‘ASLINDA 3 KERE KOMEDİ YAPTIM’

        Levent Bey üzerinizdeki komedi oyuncusu algısını bir türlü üzerinizden atamadınız. Oysa yıllardır dram oynuyorsunuz fakat izleyiciler her seferinde şaşırıyor.

        L.Ü.: Ben aslında 3 kere komedi yaptım fakat uzun soluklu olması bu kadar etkili olmasına neden oldu. Yoksa ben bir dram oyuncusuyum, komediyi de yeni yeni öğreniyorum. Bu durumun yapışıp kalmasından rahatsız değilim. Taksi şoförleri sürekli bana “Sen dram oynama abi, komedi yakışıyor sana, sabah yine izledik çok komikti” diyor. Buyursunlar, gelip tiyatroda izlesinler. Yönetmen ve yapımcıların kabahati de var, onların bizim farklı rollerde de yer alabileceğimizi fark etmesi gerek. Şimdi, izleyici kıyaslayabilecek. Yakın tarihlerde Sema ve benim hem komedi hem de dram filmlerimiz vizyona girecek. İki farklı tiplemeyle izleyici karşısına çıkmış olacağız. Takdir onların.

        S.Ş.: Aman Levent Abi, doğruyu söyleyeyim; film komik ama ben yine ciddiyim! (Gülüşmeler.) Aslında komik biriyim ama henüz böyle bir rol karşıma çıkmadı.

        Film çekimleri sırasında yaşanan ilginç birkaç hadise var mı?

        L.Ü.: Olmaz mı hiç!.. Ben körkütük bir solağım, sağ elimle çay bile karıştıramam. İlk gün tabancalı bir sahne var ve silahı sol elime aldım. Korhan hemen beni uyardı. “Aman abi silahı sağ elinle tut, ışığı ona göre ayarladım. Eğer sol elini kullanırsan bütün ışığı değiştirmem bana bir haftaya mâl olur” dedi. Düşünün o kadar ince ayrıntısını hesaplamış. Ve ben ilk kez bir eşyayı sağ elimle kullandım.

        S.Ş.: Bu filmi çekerken öyle eğlendim ki! Sanki bir iş değil de hep beraber bir kamp yapmaya gitmişiz gibiydi. Levent ve Hakan Abi’nin anıları ve şakaları hiç bitmedi. Kimi zaman gülmekten gözlerimden yaş geldi. Anlatmaya kalksak saatler sürer, size öyle diyeyim.

        L.Ü.: Hakan, Hakkı ve Mahmut ile 30 yıldır arkadaşız fakat üçümüz ilk kez bir projede birlikte çalıştık. Tabii bu da işleri keyifli hale getirdi.

        "İYİ SENARYO YAZILMIYOR"

        Birçok film gibi sizin filminizin de vizyon tarihi ertelendi. Bu salon bulamama sıkıntısı daha da büyüyecek gibi görünüyor. Acaba çok film mi var, az salon mu?

        L.Ü.: Korhan’ın dediğine göre geçen yıl Türkiye’de 168 kadar film çekilmiş ve 100’den fazlası komedi, 30’u korku, gerisi de drammış. Varın gerisini siz düşünün. Bu pek tabii bir sektörde enflasyona sebep oluyor. Komedi filmi para kazandırıyor diye yüklendikçe yüklenildi. Salon az mı, emin değilim ama film çok. Benim aklıma da sorular takılıyor; gülmeye çok mu ihtiyacımız var, herkes kendini komik mi sanıyor, komedi gerçekten para mı kazandırıyor yoksa komedi filmi çekmek kolay mı? Bir başka kanım da iyi senaryoların yazılmadığı...

        S.Ş.: “Terkedilmiş” gişeye dayalı bir film değil, sanat filmi. Hikâyesi var, gözlem var ve sosyolojik önemi var. Önceliği gişe değil. Ne kadar çok insana ulaştığı önemli.

        Film oldukça eski ve değişik bir mekânda geçiyor. Neresi orası?

        L.Ü.: Orası İzmir’in merkezinden epey uzak bir ormanın içinde terk edilmiş bir verem hastanesi. Filmin konusuna ve adına da uygun. Çok etkili ve duvarlarına anılar sinmiş bir yerdi. Görüntüsü de çok güzeldi. Herkesin görmesini istedim ama orası da yıkıldı. İlk ve tek filmi çekilmiş oldu. Sanırım bir otel yapılacakmış yerine...

        Bir yandan tiyatro sahnelerinin tozunu attırken diğer taraftan iki sinema filmi çektiniz. Genç oyunculara taş çıkarıyorsunuz!

        L.Ü.: Aksine, çok tembelim bile! Daha benim dizilerim olmalı. Her saat çalışmalıyım. Eskiden turneler de vardı. Şimdi sürekli İstanbul’dayım. Yoğun olmadıkça tembelleşiyorum kesinlikle. Sema da belki bir tiyatro yapar.

        S.Ş.: Tiyatro izleyicisi olarak çok iyiyimdir sadece. Şimdilik böyle devam.

        "MÜZİKAL YAPILMAYINCA KÖRELMEYE BAŞLIYORUZ"

        Hugh Jackman geldiğinde “Bizim müzikalde oynayabilecek bir erkek oyuncumuz var mı?” diye çok konuşuldu. Siz birçok müzikalde yer aldınız yanlış hatırlamıyorsam. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

        L.Ü.: Evet, birçok müzikalde yer aldım hatta bir baleti bile canlandırdım müzikalde. Fakat illa ki vardır. Biz bunun eğitimini zaten alıyoruz almasına ama Türkiye’de müzikal yapılmayınca bir süre sonra körelmeye başlıyoruz. 6-7 yılda bir müzikal yapılıyor ancak. Bence önce bu konuşulsun.

        "BIYIKSIZ TANINMIYORUM"

        Sizin bıyığınızın hikmeti nedir? Bir kesiyorsunuz, bambaşka birine dönüşüyorsunuz. Sırf bıyığınızı kestiniz diye haber bile oluyorsunuz!

        S.Ş.: Aynen! (Kahkahalar...) L.Ü.: Bıyıkla doğduğum için insanlar alışamıyor olsa gerek! Valla ben de henüz sırrını çözemedim. Size bir itirafta bulunayım ama: Bıyığımı kesince gerçekten farklı biri oluyorum. Bu nedenle yazın tanınmamak için bıyığımı kesiyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ