Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Eşim beni boşadı, çünkü Washington Post’la evliydim’

        Gizem Sevinç SELVİ/HT PAZAR

        Şu şehre bak” dedi, “Nasıl bir enerjisi var, Washington falan böyle değil işte, her gittiğimde bu şehrin geri kalanı nerede diyorum!”. Yaşadığı Paris mi? “Kusura bakmasın ama uyku yapıyor...” Christopher Dickey ile mezeli muhabbet de böyle olur! Ertesi gün Bahçeşehir Üniversitesi’nde buluştuğumuzdaysa daha ciddiydi; Washington Post muhabiri olarak başladığı kariyerini, Nikaragua’dan Kahire’ye, Newsweek’ten Daily Beast’e başından geçenleri anlattı. Tabii şair babasını, profesyonel asker olan oğlunu, Washington Post’la aldattığı ilk eşini de! İşte kendi deyimiyle “Dinazor bir gazeteci”nin itirafları! n

        En baştan başlayalım, hikâyeniz nerede başladı?

        Kısa bir süre Washington muhabirliği yaptıktan sonra esas başlangıcı Orta Amerika’da yaptım. El Salvador, Nikaragua, Guatemala, Meksika... Aklına gelebilecek her yerde bulundum.

        70’lerden söz ediyoruz. Bölgede şartların en ağır olduğu dönem.

        En sert dönemlerdi gerçekten ve çok korkutucuydu. Özellikle El Salvador’da dehşet verici olayların yaşandığı zamanlar; her gün politik cinayetler... Otelinizden çıkıyorsunuz ve sokakta birinin cansız bedeniyle karşılaşıyordunuz. Henüz öldürülmüş ve öylece bırakılmış. Bir olay yerine gittiğinizde birilerinin sizi öldürüp öldürmeyeceğine emin olamıyordunuz. El Salvador’a giderken kendi kendime “Sen çoktan öldün oğlum” dedim. “1 hafta içinde buradan çıkabilirsen kendini şanslı say.”

        Şu an ABD hükümeti gazetecilere “IŞİD’in olduğu yere gitmeyin” diyor açıkça. O dönem durum farklı mıydı?

        Yine korumuyorlardı. Dönemin tek farkı bir Washington Post muhabirinin öldürülmesinin büyük olay yaratması olabilir. Yine de o kadar çok silahlı insan vardı ki, çok sayıda arkadaşımı kaybetttim. Feci şekilde vurulanlar, boğulanlar... O dönem de bizi koruyan, hükümetler değildi, bizi öldürme ihtimali bulunan grupların ve liderlerinin bize ihtiyaç duymasıydı. Dünyaya vermek istedikleri mesajlar için New York Times, Washington Post gibi ana akım medya organlarına ihtiyaçları vardı. Şimdiyse böyle değil...

        IŞİD’in videolarını yayımlamak için medyaya ihtiyacı yok ki!

        Kendi işlerini kendileri görüyorlar. IŞİD çok ama çok sofistike bir grup. n Ortadoğu hikâyesini başa saralım. Latin Amerika’nın ardından Kahire’ye geçiyorsunuz. Radikal bir coğrafya değişimi! Kısa bir dönem New York’ta, dış ilişkiler bürosunda çalıştıktan sonra Kahire’ye geçtim. Boş pozisyon vardı. Bir kitap üzerine çalışıyordum ve Nairobi’ye gitmeyi planlıyordum. Sonra kitabım üzerinde 6 ay daha çalışmam gerekince Nairobi’ye başka biri gönderildi, bu kez Ortadoğu’da boşluk oluştu, ben de taşındım.

        Hangisi daha çok zorladı sizi, Latin Amerika mı Ortadoğu mu?

        Taşınırken “Bu işlerin nasıl yürüdüğünü biliyorum, daha kötüsü olamaz” tavrıyla ve büyük bir özgüvenle yola çıktım. Ama inan bana, Ortadoğu çok daha karmaşık ve zorlu bir deneyimdi. Latin Amerika’da geçirdiğim yıllardan sonra ne olup bittiğiyle ilgili çok kesin yargılarım vardı. Ortadoğu’da ise 30 yılın ardından bakıyorum da, neler olduğuna hâlâ emin değilim.

        Kahire’de 6 yıl kalıp Paris’e dönüyorsunuz ve Ortadoğu büro şefliğine devam ediyorsunuz.

        Bazı bürolarımız kapanmıştı ve Paris’te açık vardı. Bu arada Kahire büromuz da kapandı. Yavaş yavaş Ortadoğu’ya barışın da geldiğini düşünerek Paris’te devam edebileceğimizi düşündük, ama çok yanılmışız (Gülüyor).

        Yine de ikna olmadım, Ortadoğu büro şefinin Paris’te ne işi olabilir?

        Bir yerde olmak zorundaydım. Dünyanın en büyük 2 Arap başkenti neresidir biliyor musun? Londra ve Paris. Bu iki şehir Ortadoğu’ya tahmin ettiğinizden çok daha yakındır ve olan bitenle sürekli temas halindedir. Aylarca Ürdün’de ya da Kahire’de kaldığım zamanlar oldu. Ama Ortadoğu’nun herhangi bir noktasında yaşamaya başladığın anda tüm dünyanın oradan ibaret olduğu fikrine kapılıyorsun. Her şeyin merkezi bir anda Mısır ya da Beyrut oluveriyor! Bir ara İstanbul’a taşınmayı düşündüm. Konumu, gitmek istediğim her yere istediğim an uçabilme şansımın olması ciddi ciddi cazip geldi.

        Neden vazgeçtiniz?

        O dönem Türkiye, Balkanlar’la, eski Sovyet ülkeleriyle ilgileniyordu ama Arap dünyasını yok sayıyordu.

        Şimdi öyle değil. Hâlâ gelmeyi düşünüyor musunuz?

        Sanırım bir süre daha Paris’te kalmaya devam edeceğim.

        'GAZETECİ FİZİKÇİ GİBİDİR'

        Dün akşam sohbet ederken “Gazeteci fizikçi gibidir” dediniz. Ne demek istediniz?

        Çünkü gazeteciliğin ideolojiyle falan ilgisi yoktur. Sadece neden-sonuç ilişkisini ortaya koymakla ilgilidir.

        Bir grubun okuduğu gazeteyi diğeri okumuyor, herkes görmek istediğini görüyor ama. Gazeteci neden-sonuç ilişkisini ortaya koymaya çalışır. İnsanlar neden savaşıyor ya da neden sevişiyorlar?

        Bilmek isteyeceğiniz her şeye cevap arar ve sandığınızdan daha karmaşık sonuçlarla karşılaşır. Sonuçta okur sadece başlığa bakıp geçebilir de. Bu, işin “Gazeteci ne yapar” kısmı. İkincisiyse insanların reaksiyonu. Normal şartlarda ilgilerini çekmeyecek bir hikâyeyle, sizin anlatımınız sonucunda ilgileniyorlar mı? Birilerini düşündürebiliyor, gerçekte bir karşılığı olmayan fikirlerini değiştirebiliyor musunuz? Bu zorlu bir görev. Çünkü evet, insanlar neye inanmak istiyorsa ona inanıyor ve çoğu kişi işine gelmeyeni görmüyor, yok sayıyor.

        25 yıl editör olmayı reddetmişsiniz. Neden?

        Sen editör olmak ister miydin?

        Sanmıyorum.

        Bu yüzden editörler çok daha fazla kazanıyor. Egolarından fedâkarlık ederek banka hesaplarını şişiriyorlar.

        Siz de banka hesabınızı şişirmek için mi fikir değiştirdiniz?

        Çözümü dengede buldum. Yakın çalıştığım bir yazar ekibim var. Yazıları efektif bir şekilde düzeltiyorum ve yazmaya da vakit ayırabiliyorum. 7. kitabımı henüz bitirdim

        'SADACE KAPAK İSTİYORUM'

        Çocuğunuz var mı?

        Bir oğlum var, yaşlandı artık! n Bu kadar olayın içinde ailenize vakit ayırabildiniz mi? Oğlum ben 18 yaşımdayken doğdu, şimdi 45 yaşında. Annesiyle boşandık. Büyüdüğü dönemde sürekli beni ziyaret ediyordu, 10 yaşındayken El Salvador’a geldi, kim bilir belki profesyonel asker olmasının nedeni budur.

        Babanız şair James Dickey, siz savaş muhabiri, oğlunuz asker. Her nesil biraz daha sertleşmiş!

        Babam 2. Dünya Savaşı’nda hava kuvvetlerindeymiş. Bense hiçbir zaman asker olmadım ama savaşın içindeydim. Bazen -zaman zaman kızlar da olabilir ama daha çok oğullar-, babalarının yaptığının aynısını başka bir yoldan yapıyor. Babam şairdi, ben gazeteci oldum, oğlumsa askeri istibaratçı ve bu da bir tür muhabirlik aslında.

        Olayları roman yazar gibi anlatmanızı da babanıza borçlusunuz sanırım.

        Muhtemelen. Çocukken çok fazla okurduk. Benden 30 yaş küçük kız kardeşim harika bir yazar ve bunda babamla birlikte büyümesinin etkisi çok büyük.

        Peki ya eşiniz, pardon eşleriniz?

        İlk eşim beni boşamakta haklıydı çünkü aslında Washington Post’la evliydim! Tüm vaktimi yazarak geçiriyordum. Benim için Washington Post’un manşetini yazmaktan daha önemlisi yoktu. Ve konunun ne olduğu da umurumda değildi, sadece kapak olmak istiyordum! Hangi kadın bundan hoşlanır ki? Haliyle 1979’da boşandık. 7 yıl sonra şimdiki eşimle evlendim ve tanrıya şükür hiç sorun yaşamadık.

        'YANİ 'İNŞALLAH'TAN BİLE DAHA İYİ'

        “Yani” en sevdiğiniz kelimelerden biriymiş.

        Arapça’da en sevdiğim kelime! O kadar çok anlama gelebiliyor ki. Her şey ve hiçbir şey anlamına gelebilen başka bir kelime daha yoktur herhalde. Aslında “bir tür” anlamına geliyor ama aynı zamanda “belki”, “ama” anlamında da kullanılabilir. “Yakında tekrar buluşacak mıyız?”, “Yani”... Belki, olabilir, hoşuma gider, Tanrı bilir! “İnşallah”tan bile daha iyi!

        Paris’ten sonra İstanbul’u nasıl buldunuz?

        Bu kadar tarihin ve farklı insanın bir arada olduğu, bu kadar heyecan veren az şehir var. Bazı şehirler çok güzel ama feci bir şekilde hiç heyecan verici değiller! Washington da güzel mesela ama çok sıkıcı. “Bu şehrin geri kalanı nerede?” duygusu uyandırıyor. New York’tan ayrılıp başka bir şehre gittiğimde de bunu söylüyorum. Şuraya bak (Tarihi Yarımada’yı gösteriyor), kalabalığa, manzaraya bak! New York ve Londra da böyle. Paris de güzel bir şehir. Eğer mimari müziğin donmuş haliyse , Paris bir Mozart bestesi gibi. Ama bilirsiniz, fazla Mozart dinlerseniz uyuyakalırsınız. Fazla mükemmel yani; İstanbul’un, Londra’nın enerjisini bulamıyorsunuz.

        'HER ŞEY DİJİTAL OLACAK'

        Söylendiği gibi basılı gazete devri bitiyor mu sizce?

        Amerika’da basılı haber ölmek üzere. Ben bile -ki gazeteye haber yazarak büyüdüm- tüm haberleri tabletimden ya da telefonumdan takip ediyorum. Bence gelecekte istisnasız her şey dijital olacak. n

        Kitaplar dahil mi?

        Son dönemde insanların basılı kitaba geri döndüğüne dair veriler var ama bunun kısa vadeli olduğunu düşünüyorum. Kitaplar da büyük oranda dijitale dönecek.

        Newsweek’i dijital bitirmişti ama...

        Trend bu yöndeydi ve durdurmamız mümkün değildi. Newsweek’te yaptığımız en büyük hata dijitale daha iyi ve daha hızlı adapte olamamaktı. Kosova Savaşı’nı izlediğim dönemde Newsweek’te sadece bununla ilgili haftada 3-4 makale yayımlıyorduk ama yeterli değildi çünkü olaylar çok daha hızlıydı. 2002’den beri Newsweek web’de köşem var ve milyonlarca okur ziyaret ediyor. Bu da benim için tatmin edici.

        Siz eski gazeteciliğin son kalelerindensiniz. Şimdi meslek nereye gidiyor, yeni jenerasyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Ben bir dinazorum! Çok sayıda gencin gezeteci olmak istediğini görmek muhteşem. Daily Beast’te gençlerle çalışıyorum, aralarında çok yetenekli olanlar var. Tek sorun, eski tür bir haber merkezinde (newsroom) çalışmamış olmaları. Eski haber merkezlerinin en önemli yanı size nasıl kuşkulanmanız gerektiğini öğretmesiydi ve artık bu tür gazetecilerden pek yok. Yine de harika bir nesil yetişiyor

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ