Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Işıl Cinmen'le Boş Ders'in konusu: Sosyal medya bağımlılığı, FOMO, sosyal medya ve ego bağlantısı

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        Selfie’leri, ayak selfie’leri...

        Ayak selfie’lerini meme selfieleri...

        Meme selfie’lerini popo selfie’leri...

        Popo selfie’lerini seks selfie’leri...

        Seks selfie’lerini hastane selfie’leri... ,

        Hastane selfie’lerini nihayet cenaze selfie’leri izledi.

        Cenaze selfie’sinden sonra ne çıkabilir diye sorarken cevabı Ömür Gedik post etti.

        Ölen kedisi Kaliko için ağlarken kendini çekip görüntüleri Instagram hesabına yükledi. Karşılığında 330 like 208 yorum aldı.

        Onun bu hareketi üzerinden Ekşi Sözlük’te sosyal medya tartışması yapıldı.

        Elbette konuyu bir tek Ömür Gedik üzerinden konuşmak haksızlık olur.

        Ama eli artırıp acıyı Instagram’a yüklemeyi başardığı için adını anmadan da olmazdı.

        Bunu neden yapıyoruz?

        Nasıl bir motivasyonla her anımızı, elimizi, ayağımızı, yediğimizi, içtiğimizi, sivilcemizi, dudağımızı, mememizi, popopumuzu, gözyaşımızı, kahkahamızı görünür kılıyoruz?

        En güzel halimizi hadi geçiyorum...

        Ama hastane odasında serumlarla olan suretimizi Instagram’a neden koyuyoruz?

        Neden dedemizin tabutu başında selfie çekiyoruz?

        Neden gerçek bir acıyla akan gözyaşlarımızı yüzbinlerce insanın önüne seriyoruz?

        Neden hayatımızı Facebook, Instagram, Twitter üçgenine sıkıştırdık?

        Neden bir dakika bile bırakamıyoruz şu lanet telefonu elimizden?

        Neden şarjımız bitince yaşam destek ünitesi kapatılmış gibi oluyoruz?

        Karşılığında önemli bir şey alıyor olmalıyız, değil mi?

        “Like” alıyoruz.

        İlgi alıyoruz.

        Tepki alıyoruz.

        Kendi küçük hayatlarımızın Madonnası oluyoruz.

        Ne Instagram’da, Ne Facebook’ta, ne de Twitter’da “dislike” tuşu yok.

        O yüzden egolarımız şiştikçe şişiyor, beğenildikçe daha çok beğenilmek istiyor, “dislike” olmadan varolmak istiyor.

        Ekşi Sözlük’ün yeni patronu Başak Purut’la konuşmaya buradan devam ediyoruz!

        Söyleşinin ilk bölümü için tıklayınız

        Sosyal medya neredeyse sosyalleşmemizi engeller bir hale geldi. Neden ona bu kadar bağımlı olduk?

        Çünkü orada sürekli alkışlanıyoruz. Sosyal medya hayatımızda olmadığı zamanlarda bir dakikada bir beğeni alıyordun, şimdi bir dakikada bin beğeni alabiliyorsun! Aynı anda 1000 kişiyle iletişim kurabildiğin başka mecra da yok. Sanal olmayan hayatınla ölçeklendirdiğinde aynı anda bu kadar kişiden takdir alma ve o kadar kişiye ulaşma imkanın olmuyor. Dijital dünyanın içine doğmuş bir çocuğun sosyal medyadan aldığı olumlu tepkilerin, geleneksel sosyalleşmesinden daha önemli hale geldiğini düşünüyorum.

        Zaten olumsuz tepki için “yorum” dışında bir yol da yok gibi...

        Evet. Facebook’ta ve Instagram’da “beğenmedim” tuşu yoktur, Twitter’da da RT var. Hayattaki en büyük ruhsal ihtiyacımız da onaylanmak ve beğenilmek değil mi? Baktığınızda Sözlük dışında “beğenmedim” tuşu olan pek bir mecra yok.

        “BEĞENİLME İHTİYACI SOSYAL MEDYA EKONOMİSİNİ DÖNDÜRÜYOR”

        Egomuzun dengelenmesi için dislike tuşu sağlıklı olurdu belki de... FOMO diye bir hastalık türedi bile!

        O çok ilginç bir şey. Uzmanlar, FOMO (Fear of Missing Out) yani online değilken bir şey kaçırırsam korkusunun bilinç kontrolünü bozduğunu söylüyor. Akıştan kopuyor olmak seni huzursuz ediyor, yaşayamadığın, kaçırdığın hissine kapılıyorsun.

        Yani sosyal medya bizi hasta mı ediyor?

        Bu bir hastalık olabilir. Fakat, günlük hayattan alamadığımız bu ekstra “beğeniler” artık bir ihtiyaç halini aldı. Ve bu psikolojik açlık kısmen sosyal medya ekonomisini döndürüyor. Hiçbir sosyal medya sitesinin senin egonu sağlıklı tutmak gibi psikolojik ya da toplumsal bir yükümlülüğü de yok.

        “DISLIKE TUŞU OLSA HER ŞEY BAŞKA TÜRLÜ OLABİLİRDİ”

        “Beğenmedim” tuşu olsa...

        “Beğenmedim” tuşu olsa her şey başka olabilirdi. Paylaşılan içeriğinin beğenilmediğini gören kullanıcıların paylaşımlarını devam ettirmek ve mecrayı benimsemek için motivasyonu olmayacak. Kurguya bu ihtimali eklemek mecraya hiçbir fayda sağlamıyor.

        Ekşi Sözlük “beğenmedim” tuşunu kaldırmayacak mı?

        Hayır, çok kötü tuşu bizimle özdeşleşen unsurlardan. Ayrıca gayet güzel bir deşarj yöntemi. Bizde oylamalar açık değil, yazarlar, kimin beğenip, kimin beğenmediğini göremiyorlar. Oylama toplamının yazara yansıması entry’nin beğenilenler arasına girmesi ve yazarın karma puanının yükselmesi şeklinde gerçekleşiyor. Özetle bizde beğenme ve beğenmeme yönündeki etkileşim toplamda bir sonuç olarak, mecrayı oluşturanların sağduyusu olarak yansıyor. Bir entryyi beğendiğini özellikle belirtmek isteyenler olursa, onlar da favori fonksiyonunu bu amaçla kullanıyorlar genellikle.

        “EVLİ OLDUĞUN İÇİN BIRAKIP GİDEMİYORSUN GİBİ...”

        İnternet kullanıcılarının kendi içlerinde muhafazakar olduğunu düşünüyor musun? Bir arayüz değişimi bile neden bu kadar olay yaratıyor?

        Facebook’a Zaman Tüneli’ne geçtiği ya da Twitter görünüm değiştirdiği zaman oluşan tepkileri düşün. Bu tepkide ilginç bir yan var. Aslında mecra sana muhtaç, sen ona muhtaç değilsin. Fakat öyle bir ilişki kuruldu ki, sen ona muhtaçmışsın gibi hissediyorsun. Aslında sana aitmiş gibi içselleştirdiğin ama işleyişinde pek söz hakkın olmayan bir sistemden bahsediyoruz. Bu ne mecranın, ne de kullanıcının hatası. Mecra bir şeyleri daha iyi yapmaktan başka kaygıyla hareket edemez ama ne yaparsa yapsın kullanıcı kendi özel alanına müdahale olarak gördüğü için tepkili oluyor.

        Bir değişiklik olduğu zaman insanlarda normal olmayan bir kızgınlık olabiliyor. Sanki eşin...

        Sanki eşin bir anda yaşam tarzını değiştirmiş de, sen de evli olduğunuz için bırakıp gidemiyormuşsun gibi, değil mi?

        Sözlük’te de aynı sorun var. Fon rengimiz gri, bir önceki tasarımdaki griden bir ton daha açık belki ama okunabilirlikle ilgili çok büyük tepki aldık. Bu tepkilerin büyük kısmı okunabilirlikten ziyade değişimeydi. Eski hale bağımlılık var ama sana rağmen yenilense de vazgeçememe durumu da var. Böyle bir ilişki kuruldu mecra ile kullanıcı arasında.

        “ARAMIZDA HASTALIKLI BİR BAĞ VAR”

        Hayli duygusal bir ilişkiye benziyor...

        Sosyal medya kullanıcısı ve mecralar arasında hastalıklı bir bağ var. Ben de bunun esiriyim. Bağımlı olduğunu kabul edip, oturuyorsun. Kontrolün dışında bazı değişiklikler olabiliyor, ama bir süre sonra onlara da alışıyor ve benimsiyorsun. Burası puan topladığın ve kendini ifade ettiğin yer... Az önce toplantım vardı; o sırada “Instagram’da ne olmuş” diye bakmaya fırsat yaratmaya çalışırken yakaladım kendimi.

        Bu kadar zamanı sosyal medyada harcamak bize ne kaybettiriyor?

        Bu artık hayatın gerçeği. Sosyal medyada tükettiğimiz zaman sosyal medya yokken kitap okuyarak, belgesel seyrederek geçirdiğimiz süre değildi, eskiden yapıyorsak onları hala yapıyoruz. Teknolojik gelişmeler bize bolca boş zaman yarattı ve biz o zamanı teknolojinin sunduğu başka ürünlerde harcamaya başladık. “Eskiden sosyal medya ne kadar vaktimizi alırdı vah vah!” diyeceğimiz bir zaman dilimi olmayacak. Bu bir furya değil. Bu bir bozukluksa, bilin ki düzelmeyecek. Farklılaşır, değişir, gelişir ama sosyalleşmenin internet üzerinden olması vazgeçilecek bir moda değil. Yeni neslin sosyalleşme algısı bu şekilde. İzlediğimiz filmi, yanımızdaki arkadaşımızın kurduğu cümleyi bizi takip eden insanlarla paylaşıp oradan ilgi ve beğeni toplama peşindeyiz. Bu insanın beğenilme, sevilme gibi temel ihtiyaçlarını diğer seçeneklere göre çok daha fazla karşılıyor.

        Eskiden bu derecede bir ihtiyacımız yoktu ama!

        Eskiden arkadaş buluşmaları esnasındaki paylaşımların üzerinden kıymetlenirdin, şimdi hem tüm arkadaşlarına ve aynı zamanda tanımadıklarına aynı anda ulaşabiliyorsun. Bundan keyif alıyor olmak bana garip gelmiyor. Teknolojik gelişmeler gerçekten bir ihtiyacı, bu psikolojik veya sosyal de olabilir, karşılamıyor olsaydı zaten yayılmazdı.

        5-6 kişi yemeğe çıktığımızda şöyle bir oyun oynuyoruz: Telefonları toplayıp üst üste koyuyoruz ve kim telefonuna önce dokunursa hesabı o ödüyor. Bu durumu bazen patetik buluyorum.

        Rahatsız olduğun sosyal medyadaki varlığın değil; o varlığa bağımlı olmak. Ama bağımlı olup olmamak senin elinde. Tabi ki hastalık halini almış durumlar hariç. Bence sen bu durumdan şikayet eden farkında azınlık içindesin. İnsanlar kendilerine nasıl daha fazla ilgi ve beğeni toplayabileceklerinin peşindeler ve bu gidiş değişmeyecek.

        Allah sonumuzu hayır etsin!

        Boş Ders bitti!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ