Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Biraz ölümü düşünmek

        Paulo COELHO/ HT PAZAR

        Yazdığım bu köşe yazısının ortalama 3 dakikada okunduğunu sanıyorum. Yani, istatistiklere göre, sizin bu yazıyı okuma süreniz içinde dünya üzerinde 300 kişi ölmüş ve 620 kişi doğmuş olacak.

        Benim bu yazıyı yazmam ise belki bir yarım saat kadar sürecek. Yanı başımda kitaplar, kafamda düşünceler, dışarıdan geçen arabalar eşliğinde bilgisayarımın başında yazdıklarıma konsantre olmuş haldeyim. Çevremdeki her şey son derece normal görünüyor; ancak, bu 30 dakika içinde dünyada 3 bin insan ölecek ve 6 bin 200 insan dünyaya gözlerini ilk kez açacak.

        Şu anda kaybettikleri birinin ardından yas tutan ya da bir oğlun/ kızın, torunun, kardeşin aralarına katılmasını neşeyle kutlayan binlerce aile nerede acaba?

        Durup biraz empati yapıyorum: Belki bu ölümlerin birçoğu uzun ve acılı bir hastalık sürecinin sonunda geliyor ve bu yas tutan insanlar, acı çekmekte olan yakınlarını sonunda melekler teslim aldığı için biraz olsun teselli buluyor. Öte yandan şu anda dünyaya gözlerini açan bebeklerin yüzlercesi doğar doğmaz terk edileceği için yazımı bitirinceye kadar geçecek süre için verilen ölüm istatistiklerine eklenecek.

        Ne kadar garip? Bu basit ölüm ve doğum istatistikleriyle tesadüfen karşılaştım ve birdenbire bütün o kaybedilenlerle kavuşulanları, bütün o gülümsemelerle gözyaşlarını içimde hissetmeye başladım. Acaba kaç kişi, hiç kimsenin ruhu bile duymadan, bir odada tek başına göçüp gidiyor bu hayattan? Kim bilir kaç çocuk gizlice dünyaya getirilip ibadethanelerin avlusuna, yurtların kapısına bırakılıyor?

        Düşünüyorum da; ben de çoktan bu doğum istatistiklerinin bir parçası oldum ve bir gün de göçüp gidenler arasında yerimi alacağım. Bu iyi bir şey. Bir gün öleceğimin gayet bilincindeyim. Saint James Hac Yolu’nu yürüdüğümden beri, hayat hep devam etse ve bizlerin varlığı sonsuz olsa da bu dünyadaki yaşamımızın bir gün biteceğini anlıyorum.

        İnsanlar ölümü çok az düşünüyor. Hayatlarını, yapmak istediklerini sürekli erteleyip asıl önemli anları bir kenara bırakıp gerçekten saçma sapan şeyler için endişelenmekle geçiriyorlar. Risk almıyorlar çünkü bunun tehlikeli olduğunu düşünüyorlar. Birçok şeyden şikâyet ediyorlar ama iş bunları değiştirmek için elini taşın altına koymaya gelince, cesaret gösteremiyorlar. Her şeyin değişmesini bekliyorlar ama kendileri değişmeyi reddediyorlar.

        Eğer insanlar ölümü biraz daha fazla düşünseydi, sürekli erteledikleri o telefon konuşmasını bir an önce yaparlardı. Biraz daha çılgın olurlardı. Ve bu varoluşun sona erecek olmasından korkmazlardı, çünkü eninde sonunda gerçekleşeceğini bildiğiniz bir şeyden korkamazsınız.

        Kızılderililer şöyle der: “Bugün bu dünyadan ayrılmak için değer, herhangi bir gün kadar güzel bir gün.” Bir büyücü şöyle demişti: “Ölüm hep yanında otursun. Bu sayede, önemli bir şey yapman gerektiğinde, sana bunu gerçekleştirmen için gereken gücü ve cesareti verecektir.”

        Sevgili okuyucum, umarım buraya kadar okumuşsundur. Zira, başlığa bakıp yazıdan ürkmek saçma olurdu; ne de olsa er ya da geç hepimiz öleceğiz. İşin aslı, sadece bu gerçeği kabul edenler hayata hazırdırlar.

        YANSIMA

        Robert Fulghum’ın “Everything I Needed to Know, I Learned in Kindergarten (Bilmem Gereken Her Şeyi Anaokulunda Öğrendim)” kitabından:

        “Bir papaz olarak işimin büyük bölümü ölümle ve hastalıkla ilintili. Hastane odaları, mezarlıklar, cenaze ayinleri... Bütün bunlar hayatımı çok farklı bir biçimde şekillendirdi. Artık fazla uzamış çimlerin üzerine kafa yorarak vaktimi harcamıyorum veya ayakkabılarımı ayna gibi parlayana kadar cilalamıyorum. Trafik ışığı yeşil yanıp da önümdeki araç hâlâ hareket etmediğinde artık kornaya basmıyorum. Kiliseme ağ ören örümcekleri öldürmekten de endişe duymuyorum.”

        “Tam tersine; boş zamanım olduğunda Taverna Búfalo barına gidip orada müzik yapan grubu dinliyorum. Orada biz seyircilere sessiz olmamızı söyleyen Kızılderili bir noktada bize bakıp “Daha ne bekliyorsunuz, hadi gelip dans edin!” diyor. Ve hemen çıkıp dans ediyorum. Hayattan keyif alıyorum; günah duygusu taşımadan.”

        Çeviren: Mine Akverdi Denktaş

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ