Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Astroloji Tevfik Uyar: ‘Siz inanmak istedikten sonra, her fal doğru çıkar’

        Gülenay BÖREKÇİ / HT PAZAR

        Çoğu edebiyatçı, çizer, sanat tarihçisi olan birkaç arkadaşımla yemekteydik. Gecenin ilerleyen saatlerinde konu yıldızlara, burçlara bağlandı. Onlara göre, şahsi meselelerimizden memleketin hallerine yaşadığımız her problemin açıklaması orada, gökyüzünde öylece duruyordu. Böyle durumlarda genellikle sessiz kalır, içimden de “Madem cevapları görebiliyorsunuz, önce kendi problemlerinizi çözsenize” derim ama bu defa iş yıldızlar yüzünden benim çektiklerime de geldiği için susmayıp itiraz ettim. Ve oradaki tek şüpheci olarak önyargılı ve kibirli olmakla, tutuculukla suçlandım.

        Bilmiyorum böyle bir şey sizin başınıza geldi mi? Benim sıklıkla geliyor, çünkü çevremde hayatı yıldızlara bakmak suretiyle açıklayabileceğini düşünenlerin sayısı gittikçe artıyor. “Astrolojinin Bilimle İmtihanı” adlı kitabı görünce o yüzden çok sevindim. Ve “Oh be, meğer yalnız değilmişim” duygusuyla okuduktan sonra da yazarı Tevfik Uyar’la röportaj yaptım. Ama konuştuklarımız içinde en şaşırdığım şeyi baştan söyleyip rahatlayayım: 21 Ağustos 1930’a, yani İngiltere Prensesi Margaret’ın doğduğu güne kadar günlük burç yorumu diye bir şey yokmuş. Sunday Express Gazetesi’nin farklı bir haber yaratmak isteyen editörü John Gordon, o gün astrolog Richard Harold Naylor’a gitmiş, o da küçük prensesin “haritasını” çıkarmış. Gazete yok satınca da 12 burçluk günlük yorumlar icat edilmiş. Hele yıllar sonra The Daily Mail Gazetesi 1980’lerde okurlarına telefonla burç falı hizmeti başlatınca işler iyice çığırından çıkmış. Devamı, Tevfik Uyar’la röportajımızda...

        - Astrolojiyi eleştirmek niçin kimsenin aklına gelmiyor?

        Çünkü “doğal” olan astrolojiye inanmak, çünkü çocukluğumuzdan beri hemen her gazetede bir astroloji köşesi var. Ve güneş tutulması benzeri astronomik olaylarda bile astronomlardan değil astrologlardan görüş alınmasına alışkınız.

        - Astroloji niye bu kadar etkili?

        Güzel bir haber alacağımızı ya da bizi bekleyen kısmetleri duymanın keyfi başka şeyde yok. Dahası, umuda ihtiyacımız var. Parasızken, aşksızken, iş bulmaya, evlenmeye hatta boşanmaya dair ümitlerimiz tükenmişken bize haber, yol, kısmet çıkması çok önemli. İnsanlar kahve falında olduğu gibi astrolojide de hep en mustarip oldukları konuya dair çözümler duymak istiyorlar.

        - Babil’den antik Yunan’a her kültür astrolojiden faydalanarak evreni, dünyayı, hayatı anlamlandırmaya çalışmış. Fakat siz astrolojinin 18. yüzyıldan itibaren hızla unutulduğunu anlatıyorsunuz, neden?

        Kurşunun altına dönüşebileceğine, hastalıklara kötü ruhların neden olduğuna, şizofrenlerin cinler âlemiyle temas kurduğuna yönelik inançlar neden bittiyse astroloji de o yüzden bitti. Bilgimiz arttı. Gezegenlerin gezegen, yıldızların yıldız olduğunu bilmediğimiz çağlarda gökyüzünü izlemek mühimdi. Güneşin ve ayın hareketlerini izleyebilen kavimler göç hayvanlarının geçiş zamanlarını doğru tahmin edip tohumları doğru zamanda ektiler, hasatlarını isabetli gerçekleştirdiler. Günümüzde bu konularda astronomi, zooloji, botanik gibi disiplinlerden yardım alıyoruz. Gezegenleri tanrı sananların inançları ise varlığını astroloji olarak sürdürüyor.

        - İngiltere’de 1930’da Prenses Margaret’in doğumundan sonra bu işten ne büyük paralar kazanıldığına dair verdiğiniz rakamlar akla ziyan. Astroloji niye bu kadar başarılı oldu?

        Yenilikçi bir uygulamaydı, fal hizmeti evlere taşındı. Eskiden zenginlerin ulaşabildiği kişiye özel kehanet hizmeti gazeteler, telefonlar aracılığıyla evlere girdi. İşletme dilinde konuşursak, “pazarı büyüdü”.

        - Astrolojiyle ilgili en sinir bozucu şeylerden biri, sadece “Bir gün zengin olacak mıyım, iyi bir evlilik yapacak mıyım?” türünden beylik sorulara cevap vermesi...

        Eh, tabii ki öyle. Siz söyleyin; “Burçlara Göre Şehir Planlama Teknikleri” adlı bir kitap mı, yoksa “Burçlara Göre İlişkiler” mi daha çok ilgi çeker?

        - Hep mi böyleydi?

        Hep böyle değildi. Babil’de astroloji, ulema sınıfınca krallara sunulan bir hizmet olarak geliştirilmişti. Takvim henüz yoktu. Tarih, güneşin o sırada hangi takımyıldızında olduğuna göre tayin edilirdi. Bu yüzden bizim “mart” dediğimiz zaman dilimine onlar “balık” diyordu. “Balık” ayında bahar geliyor; kediler çiftleşiyor, çiçekler açıyor, karlar eriyordu... Neden-sonuç ilişkisini yanlış kuruyor; dünyanın bir gezegen olduğunu, güneşin etrafında döndüğünü ve ekseninin eğikliğinden dolayı mevsimlerin oluştuğunu bilmiyorlardı. Tek bildikleri, tanrı saydıkları Güneş’in ara ara balık evine uğradığıydı. Peki Güneş balığa uğrayınca böyle oluyorsa Mars ya da Venüs balığa uğrasa ne olurdu? Anlayacağınız, gözlem yapıyorlardı. Satürn Oğlak burcundayken bir kral ölürse, “Demek ki Satürn yeniden Oğlak burcuna girdiğinde güçlü bir kişi ölecek” diyorlardı mesela.

        - Demek astroloji böyle doğdu...

        Evet, kıtlık olacak, yağmurlar başlayacak, savaş kazanılacak yahut kaybedilecek; bunları anlatmak için... “Gönül ilişkilerinde şanslısınız, burcunuza giren Mars size yeni fırsatlar tanıyor” falan denmiyordu. 1930’a kadar da denmedi.

        - Kitabınızda astrolojiyi yalanlayan çok enteresan araştırmalardan söz ediyorsunuz...

        Astrolojinin karakterimizi belirlediği iddiası defalarca deneylerle çürütüldü. Yıllara yayılan Zaman İkizleri Deneyi’ni duydunuz mu? Aynı gün, aynı saatte ve aynı hastanede doğmuş, yani hem burçları, hem de yükselen burçları aynı olan bebekler uzun yıllar takip edildi ve psikologlarca düzenli olarak kişilik testlerine tabi tutuldu. Karakterlerindeki belirgin farklılıkları astrologlar, “Ama dakikalar her şeyi değiştirebilir” diye açıkladılar. Fakat kim kaydediyor bebeğin doğduğu dakikayı? Kaydetse bile hastane saatine mi bakmalıyız, ebenin saatine mi, yoksa annenin babanın saatine mi? Hem madem dakikalar her şeyi değiştiriyor, neden sadece 12 burç ve 12 yükselen burç var?

        ‘ASTROLOGLAR SADECE BOŞ BULUNDUKLARINDA NET KONUŞURLAR'

        - Astrologların inandırıcı olmak için başvurdukları teknikleri anlatıyorsunuz. Genel olarak ne gibi numaralarla tavlanıyoruz?

        Tavlandığımızı söylemek doğru değil, çünkü karşımızdaki kişi yalan söylemiyor. “Aslında çok gururlusunuz ama gerektiği zaman gururunuzu ayaklar altına alabilirsiniz” gibi bir cümle öyle yuvarlak ki herkes için doğru sayılır. “Yalandan, riyakârlıktan hoşlanmazsınız” gibi bir cümleye de hiçbir yalancı itiraz etmez. Bakın, astrologlar spesifik konuşma riskine girmezler. Bütün cümlelerin “olabilir” diye bitmesi boşuna değil yani. “Barnum etkisi” denen şeyi duymuş muydunuz? Bir şeye inanmışsanız, o konuya dair her şeyi kendi kendinize doğrulama çabasına girişirsiniz. Sözgelişi falınızda “Bugünlerde biriyle kavga edebilirsiniz” dendiyse, ufacık bir tartışmayı bile “kavga” olarak nitelersiniz. Siz inanmak istedikten sonra, her türlü fal doğru çıkar. Kebap iş!

        - Hiç net bir şey söylemez mi astrologlar?

        Hatırlıyorum, köşesinde “Bu hafta kalp ameliyatı olmayın” demiş bir astrolog vardı. Astrologlar sadece boş bulunduklarında net şeyler söylerler.

        The Daily Mail’de çalışan astrologların yıllık kazancı 1980’de kişi başı 7 bin sterlin. ‘86’daki telefonla burç yorumu hizmetinden sonra bu rakam 100 bin sterlini geçiyor ve ‘90’ların sonunda 1 milyon sterline yaklaşıyor.

        'SESSİZ BİR MUTABAKATLA YALAN SÖYLÜYORLAR'

        Uyar’a göre astroloji doğru bile olsa yanlış olurdu, çünkü burçlar kayıyor... Bugünkü gökyüzüyle astrolojinin ilk icat edildiği çağlardaki gökyüzü aynı değil. Mesela bugün mart ayında doğan birinin burcu artık Balık değil, Kova. Astrologlar bunu kabul etmiyorlar. Zaten etseler sistem çöker. Uyar, “Bu yüzden sessiz bir mutabakatla yalan söylüyorlar” diyor.

        'KORKULARIMIZI KULLANIYORLAR'

        “En ümitsiz olduğumuz alanlardan biri sağlık. Umut tacirleri en çok bu konuda devreye giriyor. Sözdebilim formunda tıp uygulamaları var; kozmik tedaviler, kozmik detokslar. Bunlara “kozmik” denmesi bilimsel görünme arzusundan. Şekeri ilaç diye satan homeopatlar, müzikle zayıflama seti pazarlayanlar... Nerede bir zaafımız varsa sözdebilim endüstrisi oraya çalışıyor. “Kaktüs radyasyonu emer” deniyor mesela. Çağımızın paranoyası kanser ya, hepimiz alıp bilgisayarın yanına koyuyoruz. Ya da diş macunlarının arkasındaki karenin renginin kanserojenlik derecesini gösterdiği iddia ediliyor. İddianın arkasından bir organik diş macunu üreticisi çıkabiliyor. Özetle ümitlerimizi, korkularımızı kullanıyorlar.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ