Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘O şatafat bizden uzakta maalesef’

        Ekin TÜRKANTOS / HT CUMARTESİ

        Haziran 2008’de kapanan Atatürk Kültür Merkezi onarılmayı beklerken İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde yeni sezon dün, yeni müdür Kevork Tavityan’la Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde başladı. Tavityan, temmuz ayında 13. Uluslararası Bodrum Bale Festivali sürerken sessiz sedasız bu göreve getirilmişti. Tavityan, bu göreve getirilen ilk Ermeni sanatçı olmasının yanı sıra 1998’den beri kurumda solist ve koro şefi olarak çok çeşitli eserlerde sahne aldı. Yeni sezon açılırken sanatçıyla buluştuk ve elbette herkesin ağzına dolanan “Ne olacak bu AKM’nin hali?” sorusunu da sormadan edemedik.

        ■ Yeni göreviniz hayırlı olsun. Böyle bir görev değişikliğini bekliyor muydunuz?

        Benim için sürpriz oldu, açıkçası beklemiyordum. Sağ olsunlar beni bu göreve uygun gördüler. Bana gelmiş hiçbir görevi şimdiye kadar geri çevirmedim. Bunu da biraz şokla birlikte kabul ettim.

        ■ 1998’den beri İstanbul Devlet Opera ve Balesi bünyesindesiniz değil mi?

        Evet. 98-99 sezonunda kadro sınavını kazanıp solist olarak girdim. Pek çok oyunda başrolde de oynadım. 2008’den itibaren kurumda koro şefliği de yapmaya başladım. Önce bir oda korosu tecrübesi yaşadık genç arkadaşlarla, daha sonra genel koroda opera eserlerinde çalışmaya başladım.

        ■ Yıllar içerisinde bu kadar farklı alanlarda çalışma imkânı buldunuz. Kurumu iyi tanıyorsunuz. Öncelikle yapmak istedikleriniz neler?

        Şu an kurumda bilmediğim şeyleri öğreniyorum aslında. Yönetim, daha önce hiç ilgilenmediğim bir konuydu. Her zaman şarkımı söyledim, işimi iyi yapmaya çalıştım. O yüzden itiraf etmeliyim ki bir tecrübesizliğim var. Göreve geleli yaklaşık 2 ay oldu. Kanunlarımızı öğrenmeye çalışıyorum.

        ■ Sizin hocalık geçmişiniz de var...

        Evet, Mimar Sinan Üniversitesi Şan Bölümü’nde ders veriyorum. O da devam edecek. Çok sayıda öğrencim olmadığı için ikisini birlikte götürebileceğim.

        ■ Hep bir “Ne olacak bu AKM’nin hali?” konuşmaları yapılıyor. Şimdi işin içindesiniz ve size sormak istiyorum bir gelişme var mı?

        İnanın o soruyu ben de soruyorum. Çünkü ben de bilmiyorum. Herhangi bir açıklama yok. Bakanlığın tasarrufunda olan bir karar olduğu için onlar ne öngörürlerse ona göre bir çözüm bulunacak.

        ■ Peki sanatçı dostlarınız durumla birebir ilgilenmenizi istiyorlar mı?

        Tabii ki. Ben de istiyorum. Ancak şu pozisyonda müdür dahi olsam benim yapabileceğim hiçbir şey yok.

        ■ AKM’den taşınma ve Anadolu Yakası’ndaki yeni yere alışma süreci zor oldu mu?

        Tabii çok büyük fark oldu. Biraz küçüldük. Sanatsal açıdan zorlandık. Alışık olduğumuz bir düzen vardı. Çok daha büyük sahneler, büyük eserler oynuyorduk. Mesela “Aida”yı şu an oynayamıyoruz. Onun için büyük sahneler, büyük gruplar lazım. Yaklaşık 3’te 1 oranında küçüldük, hem seyirci açısından hem de sahne açısından. Ona göre küçük eserler seçmek zorunda kalıyoruz. Grand opera denilen tarzdan mecburen uzak duruyoruz. Opera denilince de daha ihtişam, şatafat akla gelir. O şatafat bizden uzakta maalesef.

        ■ Geçmişte hem dekor hem de eserlerin sergilenmesi bakımından büyük ihtişam varmış. Zamanla teknoloji ilerledikçe izleyici de daha farklı, daha büyük eserler, sahneler hayal ediyor ister istemez...

        Bu konuda karar alıcıların inisiyatif almasını bekliyoruz. Biz de çok istiyoruz. İçimiz acıyor. AKM hemen yanımızda duruyor, soyulmuş sadece beton kalmış bir halde. Bekliyoruz.

        ‘DANSÇILARIMIZ GENİŞ GENİŞ DÖNEMİYORLAR’

        ■ Ne gibi anılarınız var AKM’ye dair?

        Neler yok ki? AKM gerçekten sahne teknik imkânlarıyla da seyirci kapasitesiyle de dünya çapında bir sahnedir. Küçük konser salonumuz bile 600-700 kişilikti. Şu an bizim Süreyya Operası’ndaki salonumuz 500 kişi civarında. Bizim küçük dediğimiz salondan bile küçük bir seyirciye oynuyoruz. AKM küçük salonda çocuk oyunlarımız olurdu. Büyük salonda gördüğünüz sahne ve sahne yüksekliği kadar iki tarafta boşluklar vardı bir o kadar daha alanı olan bir sahneydi. Bir kutu gibi bütün dekoru kaydırıp yan tarafa alabilirdik. Öbür yandan da başka bir dekoru sahneye taşıyabilirdiniz. Gündüz başka, gece başka bir oyunu oynayabilmek için imkân verirdi bize. Gene de çok şükür bir sahnemiz var. Süreyya Operası’na ve Kadıköy Belediyesi’ne teşekkür ederiz bize böyle bir sahne verdikleri için. Ama teknik imkânlar ve seyirci kapasitesi açısından çok kısıtlı bir sahne. Dansçılarımız geniş geniş dönemiyorlar eskisi gibi. Orkestra çukuru da kısıtlı. AKM’de büyük orkestralar kurabiliyorduk. Her şekilde küçüldük yani.

        ■ Bu sezon yine Süreyya Operası bünyesinde oynuyorsunuz. Yeni bir sahneye geçme ihtimaliniz var mı?

        Orası şu an bizim ana sahnemiz. Ama onun dışında Fulya Sanat Merkezi’nde daha çok çocuk oyunları ve dans gösterileri yapıyoruz. Bakırköy Leyla Gencer Opera Sahnesi’yle de görüşmelerimiz sürüyor, oraya da eser götürmeye çalışacağız. Çünkü bizim kuruluş maksadımız o; halka ucuz, kaliteli sanat götürmek.

        ■ Bu taşınma sürecinde sanatçıların ruh hali nasıldı?

        İlk başlarda çok daha üzgündük. Ama herhangi bir depresyon, demoralize durumu yoktu. Bizi bir kutunun içine de koysanız işimizi her şekilde yaparız. Biz aynı şevk, coşku ve moralle yapıyoruz işimizi.

        ■ Sizin için internette ‘Türkiye’nin en iyi baritonu’ yakıştırmasını yapmışlar...

        Sağ olsun kim demişse. Öyle bir şeyi kendi kendime söyleyemem yüzüm kızarır. Elimden geldiğince iyi şarkı söylemeye ve her yaptığım işi iyi yapmaya çalışıyorum.

        ■ Sizin daha önce Türk pop müziğiyle ilgili de çalışmalarınız oldu değil mi?

        Ben konservatuvarda öğrenciyken Sertab Erener’in ilk albümünde “Vurulduk” adlı parçasına vokal yapmıştım. Para kazanmak maksadıyla tabii harçlık olsun diye.

        ‘SEZONLARIMIZ DA OYUNLARIMIZ DA DOLU DOLU GEÇİYOR’

        ■ Bu tip köklü kurumların başına genç isimlerin getirilmesi izleyici için de bir avantaj bence. Yeniliklere öncülük edip farklı eserlerin sergilenmesi için önayak olabilirsiniz...

        Kesinlikle, herkes operayı yaşlıların seyrettiği bir şey sanıyor. Açıkçası ben de onun peşindeyim ama her şey para, her şey maddiyat maalesef. Bu iş en pahalı sanat. Ve Türkiye’nin bu konuda çok büyük bir avantajı var, devlet bu en pahalı sanatı belki bazı zamanlar sinemadan bile daha ucuza seyrettiriyor halka. Çok takdir edilesi bir şey olarak görüyorum çünkü Avrupa’da böyle bir örneği yok. Bence desteklenmeli ve bu düzen bozulmamalı. Bu sanat Fransa ve Almanya’daki örneklerinden çok daha geç başlamış Türkiye’de, ilgi azmış gibi gözüküyor ama insanlar bilet bulamıyor. Sezonlarımız da, oyunlarımız da dolu dolu geçiyor.

        ■ AKM’nin kapalı olması bale ve opera öğrencilerini küstürüp kaçırmış mıdır sizce?

        Yani “Bu ülkede doğru dürüst salon bile yok, neden bunca zaman okuyup emek vereyim ki?” diye düşünüyor olabilirler mi? Şu an daha çok yurtdışını planlıyor öğrenciler çok haklı olarak. Çünkü ciddi kadro sorunlarımız var. Türkiye’nin pek çok yerinde konservatuvar var ve buralardan onlarca öğrenci mezun olup açıkta kalıyor. Tamamen mükemmel olmak zorundalar, evrensel düzeyde rekabet var. Bu nedenle kendilerini yurtdışına hazırlıyorlar. Bunun için Siemens’in yarışmasını çok kıymetli buluyorum. 17 senesi oldu galiba. Hatta “Keşke benim zamanımda da olsaydı da katılabilseydim” diye düşündüğüm bir şeydir. Bu sene kazanan öğrenci benim öğrencimdi mesela. Şimdi Almanya’da eğitimine devam edecek hem de sahne alabilecek.

        ■ Sizin müziğe başlama hikâyenizi de merak ediyorum, ailede müzisyen var mıydı?

        Hayır yoktu. Benim okuduğum Surp Haç Lisesi’nin okul müsameresinde keşfedildim. Kumkapı Ermeni Klisesi’nin koro şefi Nubar Simonyan, “Sen çok yeteneklisin mutlaka ders almalısın, sana ücretsiz ders vereceğim git annenle konuş” dedi. Ve orta 3’ten lise 3’ün sonuna kadar yatılı okudum ve her cuma çıkışta ona gidip solfej, armoni, müzik bilgisi, repertuvar konusunda çalıştık. Derslerimiz biterdi kolumun altına kitap koyardı “Bu hafta bunu oku haftaya başka kitap vereceğim” derdi.

        ■ Hem müzik eğitimi hem de hayata dair bir eğitim verdi o halde...

        Evet, Türk filmi gibiydi. Ben lise sona kadar opera şarkıcısı olmak niyetinde değildim. Tek isteğim arkeolojiydi. Hayatımda hiç para kazanacağım bir şey düşünmemişim. Konservatuvara girdim, kazandım.

        ■ Aileniz sıcak baktı demek ki...

        Evet baktılar “Tamam” dediler. Halbuki bakmamaları gerekirdi çünkü orta halli bir aileydik. O yüzden yatılı okudum bizim cemaatin okullarından biriydi. Çok şükür ki her şey yürüdü. Ama ben de çok çalıştım. Ve müzik benim hayatım oldu.

        ‘Barok müziklerinden oluşan bir repertuvar sunmak istiyorum’

        ■ Siz bu göreve geldikten sonra artık kendi çalışmalarınız rafa mı kalktı?

        Aslında kalkmadı ama bu öyle bir işmiş ki, 24 saat dahi yetmiyor. Geçen seneden devam eden oynadığım oyunları oynamaya devam ama yeni bir role hazırlık yapamayacağım.

        ■ Göreve geldikten sonra neleri değiştirmek, canlılık katmak istiyorsunuz. Bunları değiştirme gücünüz var mı?

        Biz her şeyden önce genel müdürlüğe bağlıyız. Eskiden sanıyorum biraz daha özerkti opera müdürlükleri ama şu an genel müdürlüğün uygun gördüğü şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Barok müzik sevdalısı olduğum için seyirciye böyle bir repertuvar sunmak ve bunu baleyle de güçlendirip 17. ve 18. yüzyılın orijinal danslarını işin içine koymak istiyorum. Ne kadar yapabileceğimi göreceğiz. Bu öyle büyük bir mekanizma ki, 250 kişilik bir sanatçı grubumuz var. Orkestrası, korosu, solistleri seyircinin gördüğü kısım. Bir de arkada demircisi, ayakkabıcısı, marangozu var. Hepsini koordine ederek çalışmak biraz zaman alıyor.

        ■ Kimseyi de küstürmemek gerekiyor...

        Bravo. Bir de benden önceki müdür bey, çok saygı duyduğum meslek büyüğüm Şamil Gökberk’in yaptığı program taslağını biraz değiştirip bugüne uyarladım. Tabii o esnada çok da bağımsız davranamadım, yapılmış emeği de çöpe atmadım. Kendi fikrime göre daha iyi şeyleri araya sokmak zaman alıyor, emek istiyor. Onun sancısındayım.

        Yeni ne var?

        ■ Bu sezon izleyiciyi nasıl bir program bekliyor?

        Geçen sezon devam eden eserlerin yanı sıra bu sezonun prömiyeri, aynı zamanda bir dünya prömiyeri olan besteci Selman Ada’nın Başka Dünya operası. Bir diğer yeni eser Johann Wolfgang von Goethe’nin aynı isimli edebi eseri olan ve Charles Gounod’nun bestesi Faust operası olacak. Pietro Mascagni’nin Cavalleria Rusticana ve Johann Strauss II’nin Çingene Baron operası da bu yıl sergileniyor. Balede ise izleyicilerin özellikle beklediği Pyotr İlyiç Çaykovski’nin Fındıkkıran Balesi ve Adolphe Adam’ın Le Corsaire (Korsan) Balesi ilk defa üç perde olarak sunulacak. Çocuk oyunlarında Dedektif Köpek Dodo adlı yeni bir çocuk müzikali. Ayrıca İspanyol koreografların eserlerinden oluşan Ritm İspanyol adlı yeni bir eser de bu sezon görülebilecek.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ