Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam İşte, Sultan Abdülhamid’in restore edilip Cumhurbaşkanlığı’na verilen Mabeyn’i

        Murat BARDAKÇI/GAZETE HABERTÜRK

        Türkiye, geçen haftayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Yıldız Sarayı’nın Büyük Mabeyn Köşkü’nde oturdukları koltukları tartışarak geçirdi. Bunun üzerine önceki gün Mabeyn Köşkü’nü ziyaret edip gezdim ve köşkün gayet iyi bildiğim eski senelerdeki harabe hâli ile bugünkü vaziyetini sizler için yazdım...

        Tartışmaların sebebini gazetelerde görmüşsünüzdür: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye gelen Almanya Başbakanı Angela Merkel’i Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilen Büyük Mabeyn’de kabul etti ve tartışma, işte bu kabul sırasında çekilen fotoğraflar ile başladı...

        Bazı meslekdaşlarım, Erdoğan ile Merkel’in oturdukları koltukları beğenmemişler, hattâ beğenmemek bir tarafa “görgüsüz” bulmuşlardı! “Koltuklar fazla büyük, üzerlerindeki altın varaklar çok parlak, üstelik baş kısımlarına sonradan hilâl ilâve edilmiş” diyorlardı...

        BİR ZAMANLAR MODAYDI

        Önceki gün yazdım: Bu koltuklar, hattâ Yıldız Sarayı’nın eşyalarının çoğu, “imparatorluk stili” demek olan “ampir” üslûptadır! Bugün bize büyük ve iri görünen, işlemeleri fazla, renkleri de parlak hissi veren ampir mobilyalar 19. yüzyılın başlarında, özellikle Napolyon Bonapart döneminden itibaren moda olmuş ve sadece İstanbul’un değil, Avrupa ile Rusya’nın büyük saraylarının merasim daireleri de bu mobilyalarla döşenmiştir.

        KORKU TÜNELİ GİBİ İDİ!

        Bazı meslekdaşlarımın “Bu hilâl de nereden çıktı?” diye günlerden buyana sordukları sorunun cevabı, işte budur! Tartışmalar hafta içerisinde sürüp giderken, Sultan Abdülhamid zamanında otuz küsur sene boyunca devletin en tepedeki idare merkezi olan ve seneler süren, bitmek bilmeyen restorasyonlardan sonra Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilen Büyük Mabeyn’in son vaziyetini merak ettim. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olan otuz küsur senelik dostum Sefer Turan’dan Büyük Mabeyn’i gezmenin mümkün oluıp olmadığını sordum; sağolsun hemen halletti ve önceki sabah Sefer Turan, Cumhurbaşkanlığı’nın İstanbul ofisinin başında bulunan Mustafa Kamacı ve diğer görevli arkadaşlarla beraber binayı baştan aşağı dolaştım. Üstelik, baş kısımlarında hilâl bulunan o meşhur koltukları yakından görme, hattâ Merkel’in oturduğu koltuğa oturma şansım bile oldu!

        Metruk kaldığı dönemlerde değişik vesilelerle birkaç defa gördüğüm köşk, o günlerde deyim belki abartılı olacak ama, korku tüneli gibi idi! 19. yüzyılın sonlarına doğru Sultan Abdülhamid zamanında yaptırılan tavan ve duvar süsleri dökülmüş, sıvalar çoktan gitmiş, güzelim parkeler sökülmüş, pancurlar parçalanmış, hattâ çok sonraki senelerde yapılan ilâveler bile harap olmuştu.

        Köşkü uzun seneler askeriye kullanmış, bina sonra yine yıllarca boş kalmış ve harabeye dönmüş, derken ciddî bir restorasyondan geçmişti...

        SARAYLAR, MİLLETİN MALIDIR

        Mabeyn Köşkü’nün geçmişteki perişan vaziyeti ile şimdiki hâlinin fotoğraflarını bugün bu sayfada yayınlarken, daha önce söylediğim bir hususu tekrar edeceğim:

        Sarayları kullanmıyoruz ama asırlar öncesine uzanan devlet geleneğimizi mükemmel şekilde aksettiren bu binaların devletin zirvesine tahsis edilmesinden gayet memnunum. Zira, eski saraylar, kasırlar ve köşkler Türkiye’ye gelen yabancı devlet adamlarına sıradan bir memlekette değil, zengin mâzisi olan bir ülkede bulunduklarını hatırlatma bakımından ilk ve en önemli vasıtadırlar!

        Unutmamamız gerekir: Saraylar ve köşkler şahsın değil, milletin malıdır; şahıslar gider ama mülkler kalır!

        YILDIZ'IN BİR BÖLÜMÜ 1926'DA KUMARHANE OLDU, BİR SUBAY İNTİHAR EDİNCE DE KAPATILDI

        Birçok memlekette işbaşına gelen yeni rejim kendini meşrulaştırmak için eski rejimi aşağılayıp kötüledi ve bunun için tarih boyunca çeşitli metodlar kullandı...

        Meselâ, Fransızlar 1789’da patlayan ve krallığa son veren ihtilâlin ardından bazı saraylar ile kiliseleri bir ara meyhane ve başka çeşit uygunsuz mekânlar haline getirdiler. Çin de 1960’lardaki Kültür Devrimi sırasında imparatorluk asırlarından kalan ne varsa yoketmeye çalıştı ama her iki memleketin aklı sonradan başına geldi ve tahrip ettiklerini toparlamaya giriştiler.

        Benzer bir politikayı biz de uyguladık ve Cumhuriyet’in ilânının ardından, Sultan Abdülhamid’in saltanat ve hilâfet merkezi olan Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü 1926’da kumarhaneye çevirdik!

        ŞEREF MESELESİ YAPTI

        Bu konudaki ilk ve tek çalışmayı İtalyan tarihçi ve felsefeci dostum Riccardo Mandelli yaptı ve hadiseyi önceki sene çıkan “Al Casino con Mussolini” yani “Mussolini ile Kumarhane” isimli kitabında anlattı...

        Kumarhane macerasını, Riccardo’nun kitabından özetleyeyim:

        Projenin başında İtalyan mafyası vardı. Mafya, 1922’de başbakanlığı elde eden Benito Mussolini’nin desteğini sağladı ve sektör giderek daha da güçlendi. Sanremo’da kurulan ve faaliyetine hâlâ devam eden kumarhane, bu zincirin ilk ve en güçlü halkası idi...

        Osmanlı borçları üzerinde söz sahibi olan Commerciale Italiana Bankası’nın yanısıra işadamı Giuseppe Volpi ile Selanikli mason dostları, faaliyete geçmeye Sultan Vahideddin’in 1926 Mayıs’ında İtalya’da vefatının ardından karar verdiler. Kısa bir müddet içerisinde Türkiye’den, o günlerin genç Cumhuriyet’inden çalışma müsaadesi aldılar, hattâ 1926’da seneler boyunca hilâfet ve saltanat merkezi olmuş olan Yıldız Sarayı’nı da kumarhane hâline getirdiler.

        Kumarhane, 1926’nın 26 Eylül’ünde açıldı. İşletme hakkını alan şirketin başında bulunan Mario Serra faaliyet alanını daha da büyütecek, Yıldız’da kumarhanenin yanısıra dans salonları, tenis kortları, binicilik alanları ve golf klübü açmaya heveslenecek, üstelik bu kadarla da kalmayacak, enkaz halindeki Çırağan Sarayı’nı da milletlerarası bir otele dönüştürecekti...

        Ama, 1927 Eylül’ünde kumarhanenin kapısında yaşanan bir hadise Mario’nun rüyalarının da, Yıldız Gazinosu’nun da sonunu getirdi. İçeriye girmesine izin verilmeyen kumar meraklısı bir subay reddedilmeyi şeref meselesi yaptı, silâhını şakağına dayayıp tetiği çekti ve oracıkta can verdi!

        Ankara, haberi alınca kumarhaneyi hemen kapattı! Mario bankalara sekiz milyon liret borçlanmıştı, sözleşmeye uymadığı iddiası ile Türkiye’yi dava etti ama davayı kaybetti ve tam o günlerde İtalya’da hakkında iki ayrı tutuklama kararı çıktı. İstanbul’u terketti, sahte kimlikle İtalya’ya girmeye çalışırken yakalandı ve tutuklanıp hapsedildi.

        Yıldız Kumarhanesi’nin macerasını merak edenlere, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri’nde bu konuda dünya kadar belge bulabileceklerini söylemekle yetineceğim...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ