Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Sevinç Yavuz: Seri katil tövbe etmez!

        Elif KEY- HABERTÜRK PAZAR

        Sevinç Yavuz’un Türk Seri Katiller kitabı patlamış mısır tabağını kucağımıza alıp bacaklarımızı uzatıp rahatça okuyabileceğimiz bir kitap değil. Kimliği bilinen 22 seri katili ve bugüne kadar yakalanamayan iki katili okurken sırtınızı duvara vermek isteyeceksiniz!

        Siz de “Türkiye’de seri katil yok. Bizden seri katil çıkmaz” diyenlerden misiniz? Ne yazık ki yanılıyorsunuz. 2000’li yıllara beş seri katille giren Türkiye’nin artık 22 seri katili, onlarca psikopat cinayeti, yüzlerce katliam sahnesi, bir de üstüne üstlük İstanbul’dan ayrılmayan kesik bacak katiliyle, sadece bayramlarda Bahçeşehir, Halkalı ve Beylikdüzü’nde şeker toplayan çocukları öldüreni var. Bu insanların hayatlarını, travmalarını, çocukken yaşadıklarını nasıl tamir edemediklerini ve birer katile dönüşümlerini Sevinç Yavuz’un “Türk Seri Katiller” adlı kitabında okurken şu soruyu bizzat kendinize soracaksınız: “Bu kitabı okuyarak iyi mi ediyorum?”

        Biz niye “Bizde seri katil yoktur” fikrine sahibiz? Çok mu Amerikan buluyoruz bunu yoksa “Bu kadar da olmaz” deyip konduramıyor muyuz?

        Hollywood sinemasının yarattığı bir seri katil tipolojisini izliyoruz yıllardır. Seven’da, Kuzuların Sessizliği’nde, Zodyak Katili’nde anlatıldığı gibi, ince hesaplar yapar, ukaladır, zekidir, sanattan, bilimden, felsefeden ve şaraptan anlar. Haliyle onların bu yüceltmesi, bizim seri katilleri klasman dışı bırakıyor. Çünkü Türk insanı, Artvin’deki çobandan, Çumra’daki çiftçiden, Kayseri’deki işsiz gençten seri katil olmayacağına inanıyor. Oysa, 1967’de iki yıl içinde ikibin nüfuslu Çumra kasabasında, 10’dan fazla kişiyi öldürüp, parçalayıp, evinin mutfağına ya da bahçesine gömen, karısına ya da komşusuna yakalanmadan bunu becerebilen bir adamın zeki olmadığını nasıl söyleyebiliriz? Türkiye’de seri katil olamayacağına inanılmasının en önemli sebebi Amerika’nın bunu markalaştırmış olması. Bir kesim de “Anadolu’da olsa olsa kan davası olur” diyor hâlâ. Yoksulluk, şiddet ve cinsel tacize maruz kalan çocuklar, büyüdükçe nasıl insanlara dönüşüyorlar sorgulamamız gerekenler bunlar. 1990’larda gençlerde uyuşturucu sorunu, 2000’lerde çocuk fuhuşu avaz avaz bağırarak gelirken, kulaklarını tıkıyorlardı. Hâlâ aynı şeyi yapıyorlar. Geldiğimiz yer ortada.

        ‘AYNI SUÇU ÜÇ KEZİŞLEDİKTEN SONRA İFLAHOLUNMUYOR’

        Kitapta hiç kadın seri katil yok.

        Aslında dünyada da çok az sayıları. Seri cinayet değilse de, cinayet işleyebilen kadın sayısı hiç de az değil artık. Kadınlar daha çok suça iştirak ediyor, cinayet eylemini bir erkekle paylaşıyorlar. Bunun nedeni psikiyatri bilimi açısından hâlâ karanlık. Belki cinsellik ya da cinsellikteki rolle ilgili. Seri katillerin insan yaşamının kaderini elinde tutmaktan cinsel bir haz aldıklarını biliyoruz. Yani Tanrı’yı oynarken. Hatta birçoğunun öldürme anında cinsel doyuma ulaştığını da. Cevaplanması gereken en önemli sorulardan biri bu, kuşkusuz. Kadınların doyum şekilleri farklı olabilir.

        Kitabı, katillerin hikâyesini okurken, insan başa dönüp, ‘İçerdeymiş neyse ki’ deyip devam ediyor, ama bazen bazılarının dışarıda olduğu bilgisi de yer alıyor. Seri katil tövbe eder mi?

        Seri katil tövbe etmez. Ya yakalanırlar ya yakalanmak isterler ya da ölürler. Bu benim de çok ilgimi çeken bir soru olmuştu. Ve şunu öğrenmiştim. Cinsel içerikli suçlarda suçun üçüncü kez işlenmesinden sonra tedavi şansı neredeyse sıfırmış. Çok çarpıcıydı bunu duymak. Yani bir çeşit madde bağımlılığı gibi. Bu üç rakamı kimyasal uyuşturucularda da önemlidir. Güçlü kimyasallarda üçüncü kullanımda bağımlı olduğunuz varsayılır. Hırsızlıktan, yankesicilikten, gasptan vazgeçebiliyorsunuz. Ama mesela tecavüz suçunu üç kez üst üste işlediyseniz psikiyatrik açıdan tedavi şansınız sıfıra iniyor. Buna bir de cinayeti eklerseniz, ortaya çıkan profili siz düşünün.

        ‘DIŞARDAKİLER TAKİP EDİLİYOR MU BİLMİYORUM’

        Cezaevinde değil de dışarıda olanlardan, bir de halihazırda iki adet yakalanamayan, bayramlarda çocukları öldüren, çeşitli semtlere kesik bacaklar bırakan iki seri katilden bahsediyorsun. Bu eski seri katiller yeni vukuatlar peşinde mi diye takip eden bir birim var mı?

        Bilmiyorum. Bundan birkaç yıl önce Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde faili meçhul cinayetleri araştırmak üzere bir birim kurulduğunu biliyorum. Ama bu birim yalnızca siyasi dosyalarla mı ilgilendi, adli olaylara baktı mı yoksa kadük mü oldu daha sonra ses soluk çıkmadı. Son yılların Türkiye’sine bakınca güvenlik güçlerinin terör ve paralel yapıdan başka bir şeyi takip ettiğine inanmak zor. Umarım birileri takip ediyordur.

        Olay yeri incelemesinde Türkiye ne durumda?

        Aslında teknolojik yatırım ve ekipler bazında iyi durumda. Akademide olay yeri incelemesinin önemli bir ders olarak okutulduğunu da biliyoruz. Hatta kişiler bazında yoğun çaba harcayanlar olduğunu da. Ancak bilgiler özel ve tek bir ekibin elinde toplanmadıkça, profil uzmanları yetiştirilmedikçe Türkiye’de birçok cinayetin faili meçhul kalmaya devam edeceğini söyleyebilirim.

        ‘BABASIYLA GÖRÜŞENSERİ KATİL YOK’

        Anlaşılan çocukken görülen şiddet, taciz, daha sonrasında gelen eğitimsizlik ve çoğu zaman da işsizlik insanları buraya sürüklüyor. Katillerin neredeyse hepsinin, küçükken babalarından dayak yemiş olması dikkatimi çeken bir özellik. İnsan ruhunda nasıl bir yara ki kapanmıyor. Bu katillerin tüm bu itiraflardan sonra babalarıyla görüştüğü oluyor mu?

        Travma. Dayağın ve şiddetin insan ruhuna yaptığı bu. Travma “anda takılı kalmak” demek. Yani “çok travmatik bir dönem geçiriyorum” cümlesiyle anlatılacak bir şey değil. Bir kadın vardı. Çok âşık. Adam terk ediyor. Son kez buluşmak istiyor sevgilisiyle. Çay bahçesinde buluşuyorlar. Yalvar yakar, ama adam ikna olmuyor, gidecek. Kadın son kez sevgilisinin arkasından bakmak için başını çeviriyor ve tak... Boynu öylece kalıyor; geriye dönük. Tedavi, ilaç, terapi yıllarca kâr etmiyor. O son bakış kadının travması. O anda kalmak istediği için yıllarca başı arkaya dönük yaşıyor. Travma bu demek. Anda takılı kalıyorsunuz ve o anı hatırlatan her ses, koku ya da etki insanı anın içinde boğuyor. Sistemli dayak ve şiddet çocuğa tam bunu yapıyor. Onu o ana hapsediyor. Ömür boyu. Babalarıyla görüşen hemen hemen hiç yok. Mesela Kolici katil Orhan Aksoy’un 7 kardeşi ve annesi de babalarıyla küstü ve görüşmek istemiyorlardı.

        Ailelerinin tepkileri ne oluyor? Bir seri katilin ailesi de toplumdan izole mi oluyor?

        Bununla o aileler nasıl baş ediyor? Genellikle inkâr yolu seçiliyor. Mesela Artvin’de yaşlıları öldüren Adnan Çolak’ın karısı hapisten çıkan kocasıyla hâlâ beraber. Ve cinayetleri eşinin işlemediğine inanıyor. Orhan Aksoy’un ailesi ise, kardeşlerine çok üzülüyordu. Ablası, “Hepimiz çok dayak yedik ama nedense en çok Orhan’ı döverdi” demişti. Taşınanlara da çok sık rastladım. Kurban yakınlarından, mahallelilerden kaçmak tek çare olsa gerek. Gerçekten hayal etmesi bile zor.

        KİTABI YAZARKEN DEPRESYONA GİRDİM’

        Yıllardır bu konuyla başbaşasın ve uzmanlaştın. Psikolojin ne durumda?

        Psikolojim iyi değil. Bir insanı öldürme halini araştırmak ve yazmaya çalışmak çok altüst edici. Aslında gazeteciyken suç üstüne uzmanlaşmıştım. Mafya, derin devlet vs... Kişisel suç denince de insanın en karanlık odasıydı benim için cinayet. Bazen o karanlık çok boğucu oluyor. Üçüncü sayfa haberlerini asla okumuyorum. Okuyamıyorum. Ta ki, bir sorunun peşine takılana kadar. Cevabı ararken okumam gerekenleri okuyabiliyorum sadece. İpucu programını yaparken de bu kitabı yazarken de depresyona girdim. Belki bir savunma mekanizması gibi. Kanıksamamak ve deforme olmamak için.

        Bu kitabı insanlar niye okusunlar istiyorsun?

        Bana göre her soru sorulur, her tabu yıkılır, her şey araştırılır ve tartışılır. Hiçbir şeyi “Yok” diyerek yok edemediğimize göre, merak eder yola çıkarız sadece. Ben de bu adamları merak ettim. Bu yüzden bu kitap bir kamu spotu da değil, sosyal içerikli bir mesaj da taşımıyor aslında ama sonuçta kitabın şu tarafını seviyorum. Kitabı okuduktan sonra bana dediğin gibi, çocukları taciz edenler ve şiddet uygulayanlar bir kez daha düşünseler iyi olur çünkü, Türkiye artık seri katil potansiyeli çok yüksek bir ülke.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ